• Sonuç bulunamadı

Bildirinin Gönderilmesi ve Müzakerecilerin Banka’dan Çıkışları…. 115

BÖLÜM 2: 1896 OSMANLI BANKASI BASKINI

2.6. Banka Đçerisindeki Gelişmeler

2.6.2. Bildirinin Gönderilmesi ve Müzakerecilerin Banka’dan Çıkışları…. 115

Armen Garo’nun anlattıklarına göre dört madde ve altı kopya halindeki bildiriler saat 17:30’da hazırdı. Müzakerecilerin birinci kattan aşağıya inmesi için bir merdiven bulunmuştu. Müzakereci olarak seçilen kişiler, banka müdür yardımcılarından Auboyneu, o sırada saray tercümanlarından olan ve bankaya Sultan’ın şahsi işlerinin

takibi için gelmiş olduğu anlaşılan Hakkı Bey (Akil Bey)37 ile Đtalyan asıllı bir

kasiyerdi. Burada yapılan müzakereler sonucu Đtalyan kasiyerin elçiliklere, Akil Bey’in ise durumu anlatmak üzere saraya gitmesinin uygun olduğuna karar verildi. Alınan karar doğrultusunda Garo, Akil Bey’e hemen dışarıdaki askerlerin komutanı ile iletişime geçmesini ve binayı ele geçirmekten vazgeçmesini sağlamasını istedi. Böylece cephanelerini boşa harcamamış olacaklardı. Bu teklif üzerine Garo, Akil Bey

37 Kaynaklardan anlaşıldığı kadarıyla banka içerisinde bulunanlar arasında Hakkı Bey adında biri bulunmamaktadır. Müzakereci olarak seçilen bu kişinin adının Akil Bey olduğu konuyla ilgili arşiv belgeleri ve raporlarda yer almaktadır. Muhtemelen Armen Garo Akil ismini Hakkı olarak hatırlamaktadır. Nitekim hiçbir kaynakta Hakkı ismi geçmemektedir. Örneğin bkz. OBA, LA 23,999, Gustov Wülfing’in Bankaya yapılan saldırıyla ilgili raporu, s. 5; Y.PRK.KOM. 9-21, lef. 3, Y.PRK.AZN. 16-34, lef. 1. Bu kaynaklara istinaden Armen Garo’nun Hakkı Bey dediği saray katibinin ismi bundan sonra Akil Bey olarak yazılacaktır.

ve Đtalyan kasiyer, bir pencereye yaklaşarak beyaz bir mendil salladılar. Akil Bey dışarıdaki komutana yarım saat sonra kendisinin ve Auboyneu’nun müzakereci olarak dışarı çıkacaklarını herhangi bir yanlış anlaşılma olmamasını söyledi. Yaklaşık yarım saat sonra yani saat tam 18:00 civarında müzakereciler dışarıya gönderilmişti (Bank Ottoman, 1990:123-125). Armen Garo bu süreci bu şekilde anlatmaktadır. Olay esnasında bankanın içerisinde kalan Gustav Wülfing ise öğleden sonra saat 15.00 civarında Auboyneau’yu odasında saraya bir mesaj yazarken bulduğunu, yanında Pangiris Bey, saray katibi Akil Bey ve Ermenilerin liderinin olduğunu ifade etmektedir. Mesajı dikte ettirenin komite lideri olduğunu, mesaja bakıldığında “Ermeni Devrimci Komitesi Lideri Garabet Arsene Gora” (Garo) şeklinde imzalanmış olduğunu gördüğünü belirtmektedir. Raporda anlatılanlara göre, daha sonra Akil Bey bu mesajı Türkçeye çevirmiş ve Gaston Auboyneau ile birlikte “bir pencereden askerlerin kollarına atlayarak” 16:15’te binadan ayrılmıştı (OBA, LA 23,999:5).

Bu sürecin arşiv belgelerine nasıl yansıdığı şüphesiz olayın anlaşılması açısından önemlidir. Arşiv belgelerinde anlatılanlara göre, ansızın ortaya çıkan gürültünün ne olduğunu anlamak için aşağı inen banka müdür yardımcısı Auboyneau, komitecilerin lideri (muhtemelen Armen Garo) ile karşılaşmış ve onun tehdidiyle orta katta bir odada bu kişiyle görüşmüştü. Yaptıkları uzun süreli görüşmenin neticesinde Auboyneau’nun teklifi üzerine yanına bir kişi verilerek dışarıya çıkmasına ve yetkililerle durumu görüşmesine karar verildi. Bunun üzerine Auboyneau pencereye yaklaşarak durumu anlatmak istemiş ise de askerler tarafından silah atıldığı için bunu gerçekleştirememişti. Daha sonra dışarıdaki askerlerin kumandanına durumu izah eden bir not yazarak bir ip ile aşağıya sarkıtmıştı. Yaklaşık bir buçuk saat sonra cevap gelmesinin ardından karar verildiği gibi Auboyneau ve o sırada bankada bulunan saray kâtiplerinden Akil Beyle dışarı çıkmak isteyerek komite reisine başvurmuşlardı. Fakat kapının açılmasının ölümlerine sebep olacağını düşünmelerinden ötürü, komiteciler buna karşı çıkmışlardı. Bir süre devam eden müzakereler neticesinde pencereden çıkmalarına razı olunmuş ve bu suretle Auboyneau ve Akil Bey alt pencerelerin birinden sarkarak ve bir askerin omzuna basarak askerlerin yardımı ile dışarıya çıkmışlardı (Y.PRK.KOM. 9-21 lef. 4). Bu süreçle ilgili anlatılan üç ifadede

hemen hemen aynı şeylerden bahsetmektedir. Garo ve Wülfing’in raporlarında olayın gerçekleştiği saatle ilgili farklılıklar olduğu gözlemlenirken arşiv belgeleri saatle ilgili bilgi vermemektedir.

Sonuç olarak bu bilgilerden anlaşıldığı kadarıyla banka müdür yardımcısı Auboyneau ve saray kâtiplerinden Akil Bey müzakereci olarak dışarıya çıkmışlardı. Yanlarında da dört maddelik bildiri bulunuyordu. Armen Garo ve arkadaşları bu dakikadan sonra saraydan ve büyükelçilerden gelecek haberleri bekleyeceklerdi.

2.6.3. Baskın Sırasında Banka Đçerisinde ve Çevresinde Meydana Gelen Olaylar

Banka içinde haber bekleyen komiteciler geceyi içeride geçireceklerini düşündüklerinden olsa gerek hazırlıklara başladılar. Bunun için içeride bulunanları tam anlamıyla toparlamaya karar verdiler. Garo, gece boyunca burada kalacak insanların aç kalmaması için Hraç’ın yanına banka çalışanlarından bir Rum’u vererek üst katta bulunan mutfaktan yiyecek ve ekmek getirmelerini söylemiş, bunun üzerine gelen yiyecek ve ekmekleri dağıtmak için beş altı kişiye görev vermişti (Bank Ottoman, 1990:125). Garo hatıralarında insancıl bir mantıkla hareket ettiği izlenimini vermektedir. Đçerideki insanların iaşesi meselesi arşiv belgelerine de yansımıştır. Anlatılana göre, bu sırada Wülfing’in “kırk sekiz saat bu kadar insan ne yiyecek?” sorusuna karşılık olarak, komite lideri bir süre düşündükten sonra hemen kalkarak üst katta bulunan banka lokantasına gidip bir miktar ekmek ile katık getirmiş ve odada bulunan memurlarla birlikte getirdiği yiyecekleri yemişlerdi (Y.PRK.KOM. 9-21, lef. 5). Wülfing de raporunda bu durumdan bahsetmektedir. Akşam saat sekiz civarında içerideki insanların durumuna dikkat çeken Wülfing, komite liderine “buradaki

insanları tutsak ettiyseniz onları doyurmalısınız” dediğini dile getirmektedir.

Kendisinin de üç gündür bir şey yemediğini söyleyen komite lideri bunun üzerine yanına aldığı bir kişiyle bir süre sonra lokantadan içerisinde birkaç dilim bayat ekmek, biraz peynir, bir kutu balık konservesi ve üç şişe bira olan bir tepsi getirmişti (OBA, LA 23,999:9-10).

Garo’nun anlattıklarına göre bu sırada gerçekleşen bir başka husus ise tutsakların birçoğunun ondan kendilerinin bırakılmasını talep etmeleriydi. Ancak Garo bu talepleri reddetmişti. Buna sebep olarak da rehineleri bıraktığı takdirde dışarıdakilerin

onları katledeceğini söylemişti. Garo muhtemelen tutsaklara iyi niyetini göstermek için yaşlı bir Fransızın bırakılma talebeni reddetmiş ve fakat bir mektup yazmasını ve onu Büyükada’daki ailesine ulaştıracağını söylemiştir (Bank Ottoman, 1990:127-128). Görüldüğü üzere Garo içerideki tutsaklara insani bir şekilde davrandığından bahsetmektedir. Hraç ise olayları Garo’nun tam tersine bir tavır içerisinde anlatmaktadır. Onun yaklaşımı daha sert ve özellikle tutsaklarla ilgili düşünceleri hayli aşağılayıcıdır;

“Uğradığımız zararlar çok büyüktü. Verdiğimiz kurbanlar da çoktu. Düşmanların da kayıpları büyüktü. Yaralılar uluyarak yerlere seriliyorlardı. Duydukları ıstırap, acılar, müthiş olmalıydı. Yavaş yavaş askerler bankanın önünden çekilerek biraz daha uzakta durmuşlardı. Bütün silahlar, bizim bulunduğumuz binanın pencerelerine dönüktü. Çılgınlar, bizim, aptallar gibi başımızı dışarıya çıkarmamızı bekliyorlardı. 13 saat bankada kaldık. 150 kadar memur- çoğu Avrupalı- önümüzde fareler gibi titriyorlar, izinsiz bir adım bile atamıyorlardı. Yerlerinden kımıldanmalarına izin vermiyorduk. Daima ellerimizde tuttuğumuz tabancalar, bombalar, bunlarda hal bırakmamıştı. Birçoğu dört beş saat dar deliklerde kaldıklarını bize anlatmışlardı. Önce bu durumda çalışan otuz kırk kişi sonuna kadar korkularından dışarı çıkmak istemediler. Yirmi-otuz memur altı-yedi saat küçük bir odada, pis bir yerde kapalı kalmışlardı. Özellikle düdüklerimizin garip sesleri kanlarını donduruyordu” (Uras, 1987:510).

Đşte iki lider arasında tutsaklara karşı tutum farkı kendi ifadelerinden bu şekilde

anlaşılmaktadır. Garo özellikle tutsaklara karşı daha müsamahakâr yaklaştığını söylerken Hraç’ın ifadelerinden onları adeta aşağıladığını ve küçük görmüş olduğunu söylemek mümkündür.

Rehinelere karşı tavırları bu şekilde olan Hraç ve Garo, müzakere için gidenlerden haber beklerken Garo’nun anlattığına göre, dışarıda başıbozuk bir grup bankaya saldırı için gelmişti. Onun anlattıklarına göre saat 19:00 civarında Auboyneu ve Akil Bey’in müzakereler için gitmelerinden beri dışarıdaki askerler bir kez bile silah patlatmamışlardı. Fakat tam bu sırada dışarıda büyük bir gürültü koptu. Hraç çatıdan gelerek Tepebaşı’ndan bankaya doğru bir grup başıbozuğun geldiğini haber verdi. Garo birinci kata inerek pencerelerde bulunan komitecilere ikişer bomba verip beklemelerini, ıslık çaldığında bombaları gelenlerin üzerlerine atmaları emrini verdi. Bu sırada askerlerin gelenleri beklediklerini, onları durdurup “nereye gidiyorsunuz

sizi ahmaklar? Ermenilerin silahları var sizi toptan öldürürler” dediğini belirten

ettiklerini belirtiyor. Başıbozukları engelleyemeyeceğini anlayan kumandan onların geçmesine izin veriyordu.

Kapıya yaklaşan başıbozuklardan biri balta ile kapıyı kırmaya çalışırken ellerinde bomba olan komiteciler Garo’nun işaretini bekliyorlardı. Fakat Garo onlara beklemelerini söylemişti. Anlaşılan bombalarla daha fazla kişiyi ortadan kaldırmak istiyordu. Nitekim banka önüne büyük bir grubun toplanmasını beklediğini kendisi de ifade ediyor ve tam bu sırada ıslığı çalıyordu. Garo bu anı şu şekilde anlatıyor:

“Düdüğü çaldım, yaylım ateşi ile yirmi bomba softaların başına yağdı. Aman Allah’ım gibi iniltiler, ne yapacaktık bu rezillerin bizi katletmesine izin mi verecektik?” (Bank Ottoman, 1990:128-129). Bu ifadelerden anlaşıldığı kadarıyla

Garo bir yandan dışarıdakilerden ne kadarı öldürülürse kendileri için o kadar iyi olduğunu düşünüyor, öte yandan yaptığını meşrulaştırıyor.

Bombaların etkisi ile ilgili Garo’nun söyledikleri dikkat çekicidir. Bombaların mavi dumanının sokağı büsbütün kapladığını, başıbozukların panik halinde kaçarken birbirlerini ezdiğini belirten Garo, binanın önünde ise yaralı ve ölülerden bir yağının olduğunu, yaralıların cesetlerin üzerinden sürünerek kaçmaya çalışıp “Allah rızası

için bizi burada bırakmayın” diye yalvardıklarından bahsetmektedir (Bank Ottoman,

1990:129). Garo’nun anlattıklarına bakılırsa, banka önüne gelen insanların sayısı hayli fazlaydı. Üzerlerine atılan bomba miktarının da yirmi olduğu dikkate alınırsa burada birçok insanın ölmüş, birçoğunun da yaralanmış olduğu kesindir.

Bu olaydan sonra müzakereciler gelene kadar bankaya herhangi bir saldırı yapılmamıştı. Bu sırada Hraç ve Garo arasında elçiliklerden gelen tercümanlarla neler konuşulacağı üzerine müzakereler olduğu görülmektedir. Burada dikkati çeken bir başka husus ise iki komitecinin bu sırada yaptıkları değerlendirmedir. Đkisi de müzakerecileri beklerken ölü ve yaralı sayılarını, ellerinde kalan bomba miktarlarının ne kadar olduğunu dile getirmektedirler. Hraç mücadele eden on yedi kişi kaldıklarından, üç kişinin öldüğünden, altı arkadaşının ise yaralanmış olduğundan, ayrıca bombalarının azaldığından, arkadaşlarının bunları doldurmaya çalıştığından bahsederken (Uras, 1987:510), Garo ise saat on itibari ile dört ölü, beş ciddi yaralıdan, ellerinde bulunan 120 bombadan geriye sadece 18 adet kaldığından,

cephanelerinin hala iyi olduğundan bahsetmektedir. Ancak kötümser bir hava olduğu,

“On sekiz bomba ile on yedi kişi dışarıdan yapılacak gerçek bir saldırıya karşı ne yapabilir” sözlerinden anlaşılabilir (Bank Ottoman, 1990:129). Bu ifadeler Garo’nun

müzakereye gelecek olan kişilerin tekliflerine karşı olumlu bir cevap vereceği sinyali olarak değerlendirilebilir. Nitekim kendisi ellerinde kalan dinamitin binayı havaya uçuracak kadar olmadığını biliyordu.