• Sonuç bulunamadı

KUR’ÂN-I KERÎM’DE AHDE VEFA

F) Mü’minlerden/Müslümanlardan

Hadîd, 57/8. Size ne oluyor da Allâh’a inanmıyorsunuz? Oysa resûl sizi Rabbinize inanmaya dâvet ediyor ve o sizin mîsâkınızı da almıştı! Eğer mü’min iseniz!

a) Allâhü Teâlâ Âdemoğullarından, peygamberlerden, Hz. Âdem’den, mücrimlerden, İsrâiloğullarından, Nasrânîlerden ve mü’minlerden ahit/misak almıştır.

b) Bu ahit ve misak pek çok ahlaki ve îmânî ilkelerden oluşmaktadır.

c) Ahitlerini bozanlar için çok ağır tehditler söz konusudur.

7) KİMLER AHDE VEFA GÖSTERİR

Bakara, 2/177. İyi kimse (el-birr: el-ebrâr): … namazı dosdoğru kılan ve zekâtı veren kimsedir. Bir de, ahitleştikleri zaman ahitlerine vefa gösterenlerle, zorluklarda, meşakkatlerde ve savaş kızıştığı zaman sabırlı olanlardır. Onlar var ya, sadâkat gösterenlerdir. Onlar var ya, onlar müttakîlerdir.

Ra’d Suresi, 13/19. Rabbinden sana indirilenin hak olduğunu bilen kimse, o kör olan kimse gibi midir? Ancak gönül sâhipleri tezekkür eder.

HZ. MEVLÂNA’NIN 747. VUSLAT YIL DÖNÜMÜ ANISINA

20. Onlar ki, Allâh’ın ahdine vefa gösterirler ve mîsaklarını bozmazlar. 21.

Onlar ki, Allâh’ın birleştirilmesini emrettiği şeyi birleştirirler, Rablerinden haşyet duyarlar ve kötü hesaptan korkarlar. 22. Onlar ki, Rablerinin vechini/cemâlini umarak sabrederler, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine verdiğimiz rızıktan gizli ve açıktan infak ederler ve kötülüğü iyilikle savarlar. Onlar var ya, âhiret yurdu onlar içindir.

Mü’minûn 23/1. Mü’minler elbette felâha ermiştir. 2. Onlar ki, onlar namazlarında huşû sâhibidirler. 3. Onlar ki, onlar saçma ve yanlış sözlerden yüz çevirenlerdir. 4. Onlar ki, onlar zekâtı verenlerdir. 5. Onlar ki, onlar edep yerlerini muhâfaza edenlerdir. 8. Onlar ki, onlar emânetlerine ve ahitlerine riâyet edenlerdir. 9. Onlar ki, onlar namazlarını muhâfaza ederler.

Necm, 53/37. Ve o çok vefakârlık eden İbrâhim’in. (ﻰﱣﻓ َو ى ٖﺬﱠﻟا َﻢﯿ ٖھ ٰﺮْﺑِاَو) Maâric, 70/32. Onlar (cehennem ateşinden kurtulacak olanlar) ki, onlar emânetlerine ve ahitlerine riâyet edenlerdir. 33. Onlar ki, onlar şâhitliklerini yerine dosdoğru getirenlerdir. 34. Onlar ki, onlar namazlarını muhâfaza ederler.

a) Ebrâr: Dinin emir ve yasaklarına uyan, her türlü ibadetin yanında sosyal sorumluluklarını da güzellikle yerine getirenler

b) Takvâ sahipleri: Allâh’ın emir ve yasaklarına sıkı sıkıya bağlı olanlar.

c) Abitler: Allâh’ın emretmiş olduğu idadetleri yerine getirmede titizlik gösterenler.

d) Her türlü güzel ahlak ve erdem ilkelerine sahip olan mü’minler.

e) Gönül sahibi ve Allah korkusu olanlar.

f) Hz. İbrâhim’in sîret, seciye, ahlak, iman, meşrep ve karakterine sahip olanlar.

g) Emanete riayet edenler.

HZ. MEVLÂNA’YA VEFA

8) AHDE VEFANIN MÜKÂFATI

Âl-i İmrân, 3/76. Evet! Her kim ahdine vefa gösterir ve takvâ sâhibi de olursa, işte Allah müttakîleri sever.

Ra’d Suresi, 13/22. Onlar ki, Rablerinin vechini/cemâlini umarak sabrederler, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine verdiğimiz rızıktan gizli ve açıktan infak ederler ve kötülüğü iyilikle savarlar. Onlar var ya, âhiret yurdu onlar içindir. 23. Adn cennetleri: Onlar oraya girecekler. Onların babalarından, eşlerinden ve nesillerinden sâlih olanlar da öyle. Melekler de her kapıdan onların yanına girer: 24. Sabretmenize mukâbil selam sizlere.

Âhiret yurdu ne de güzel!

Mü’minûn 23/8. Onlar ki, onlar emânetlerine ve ahitlerine riâyet edenlerdir. 9. Onlar ki, onlar namazlarını muhâfaza ederler. 10. Onlar var ya, onlar vârislerdir. 11. Firdevs’e vâris olanlardır; onlar orada kalıcıdırlar.

Fetih, 48/10. Muhakkak ki sana biat edenler, ancak Allâh’a biat etmişlerdir. Allâh’ın eli onların ellerinin üzerindedir. Artık, her kim ahdini bozarsa (neks) kendi aleyhine bozmuş olur. Her kim de Allâh’a verdiği ahdine vefa gösterirse, işte o, ona muazzam bir ecir verecektir.

Maâric, 70/32. Onlar (cehennem ateşinden kurtulacak olanlar) ki, onlar emânetlerine ve ahitlerine riâyet edenlerdir. … 35. Onlar var ya, cennetlerde ikramda bulunulmuş kimselerdir.

a) Allah sevgisine mazhar kılar.

b) Ahiretteki karşılığı Adn cennetlerine girmektir.

c) Firdevs cennetine varis kılar.

d) Sahiplerine muazzam bir ecir vardır.

e) Âhiret yurdu onlar içindir. Cennetlerde her türlü ikrama vesiledir.

9) KİMLER AHDE VEFA GÖSTERMEZ?

Bakara, 2/26. … Onunla sâdece fâsıkları dalâlete düşürür.

Bakara, 2/27. Onlar, mîsâkından sonra Allâh’ın ahdini bozarlar,

HZ. MEVLÂNA’NIN 747. VUSLAT YIL DÖNÜMÜ ANISINA

Allâh’ın bağlanmasını emrettiği şeyi keserler ve yeryüzünde fesat çıkarırlar.

Onlar var ya, onlar hüsrâna uğramış kimselerdir.

Âl-i İmrân, 3/81. Hani, Allah, “size kitap ve hikmet verdim; sonra, yanınızdakini tasdik edici bir resûl geldiğinde, ona inanacaksınız ve ona yardım edeceksiniz” diye nebîlerden mîsaklarını alarak buyurmuştu ki:

“İkrar ettiniz ve bu yükümü üzerinize aldınız mı?” Onlar da “ikrar ettik”

demişlerdi. Buyurmuştu ki: O hâlde şâhit olun, ben de sizlerle berâber şâhidim. 82. Artık bundan sonra kimler yüz çevirirse, işte onlar var ya, onlar fâsıklardır.

A’râf, 7/101. İşte bunlar, haberlerinden bir kısmını sana anlattığımız memleketler: Gerçekten de resûlleri onlara beyyinelerle geldiler; ama onlar, önceden yalanladıkları şeylere inanacak değillerdi. Allah, kâfirlerin kalplerine işte böyle mühür vurur! 102. Onların çoğunda ahde bağlılık bulamadık;

onların çoğunu fâsık bulduk.

Enfâl, 8/55. Allah katında canlıların en şerlisi inkâr edenlerdir; işte onlar inanmazlar! 56. Onlar, kendilerinden ahit aldığın kimseler olup, sonra da her defâsında ahitlerini bozanlardır. Onlar korunmazlar. 58. Bir kavmin hâinlik etmesinden korkarsan, sen de onlarla olan antlaşmayı aynı şekilde boz. Çünkü Allah hâinleri sevmez.

Ahzâb 33/15. Hâlbuki (münafıklar ve kalplerinde hastalık bulunanlar) daha önce, geri dönüp gitmeyeceklerine dâir Allâh’a ahit vermişlerdi.

Allâh’a verilen ahit mesûliyet gerektirir.

a) Kalplerine mühür vurulan kâfirler.

b) Fâsıklar, inkârcılar, hainler, münâfıklar.

c) Hüsrana uğrayanlar, yani ahirette her şeyini kaybedenler.

d) Kalplerinde hastalık bulunanlar.

e) Fesat çıkaranlar.

HZ. MEVLÂNA’YA VEFA

10) AHDİ BOZMANIN/VEFASIZLIĞIN CEZASI

Bakara, 2/27. Onlar, mîsâkından sonra Allâh’ın ahdini bozarlar, Allâh’ın bağlanmasını emrettiği şeyi keserler ve yeryüzünde fesat çıkarırlar.

Onlar var ya, onlar hüsrâna uğramış kimselerdir.

Âl-i İmrân, 3/77. Allâh’ın ahdini ve yeminlerini ucuz bir bedele satanlara gelince: Onlar var ya, onların âhirette nasipleri yoktur. Allah; ne onlarla konuşacak, ne kıyâmet günü onların yüzüne bakacak ne de onları tezkiye edecektir. Onlara elim bir azap da vardır.

Nisâ, 4/155. İşte (İsrailoğulları) mîsaklarını bozmaları, Allâh’ın âyetlerini inkâr etmeleri, nebîleri haksız yere öldürmeleri ve “kalplerimiz kaplıdır” demeleri sebebiyle; doğrusu inkârları sebebiyle, Allah onların kalplerini mühürlemiştir. Artık, çok azı hâriç, onlar inanmazlar.

Mâide, 5/13. Mîsaklarını bozmaları sebebiyle onları lânetledik. Kalplerini kaskatı bir hâle getirdik. Onlar kelimeleri mevzûlarından/yerlerinden tahrif ediyorlar.Onlar, hep hatırlatıldıkları şeyden bir nasip almayı unuttular.

A’râf, 7/135. Ama biz pisliği/azâbı onların üzerinden, erişecekleri bir müddete kadar kaldırınca, onlar o zaman yeminlerini hemen bozdular.

136. Bunun üzerine biz de onlardan intikam aldık ve onları denizde boğduk.

Çünkü onlar âyetlerimizi yalanlamışlardı ve onlardan gâfil idiler.

Tövbe, 9/12. Eğer ahitlerinden sonra yeminlerini bozarlar (neks) ve dîninize tân ederlerse/dil uzatırlarsa, vazgeçsinler diye, işte o küfrün elebaşlarıyla savaşın; çünkü onların yeminleri olmaz. … 14. Onlarla savaşın ki, Allah sizin elinizle onlara azap etsin ve onları perişan etsin; onlara karşı size yardım etsin ve mü’min kavmin sadırlarına şifâ versin.

Tövbe, 9/75. Onlardan kimileri de “eğer o bize lutfundan verirse, biz elbette tasadduk edeceğiz ve elbette sâlihlerden olacağız!” diye Allâh’a ahit veriyor. 77. Allâh’a verdikleri vaatten dönmeleri sebebiyle ve yalan söylemelerine mukâbil, o da onların kalplerine, huzûruna çıkacakları güne kadar bir nifak koydu.

Ra’d Suresi, 13/25. Mîsâkından sonra Allâh’ın ahdini bozanlara, Allâh’ın birleştirilmesini emrettiği şeyi kesenlere ve yeryüzünde fesat

HZ. MEVLÂNA’NIN 747. VUSLAT YIL DÖNÜMÜ ANISINA

çıkaranlara gelince: Onlar var ya, lânet onlar içindir ve kötü yurt da onlar içindir.

Enbiyâ, 21/86. (Mûsâ) dedi ki: Ey kavmim! Rabbiniz size güzel bir vaatte bulunmadı mı? O ahit size uzun mu geldi ya da Rabbinizden bir gazabın başınıza inmesini mi istediniz de bana verdiğiniz vaatten hemen caydınız?

Yâ-Sîn 36/59. Bugün sizler ayrılın, ey mücrimler! 60. Ben sizden,

“şeytana ibâdet etmeyin; çünkü o, sizin için apaçık bir düşmandır!” diye ahit almadım mı, ey Âdemoğulları 61. Ve “bana ibâdet edin; sırât-ı müstakîm işte budur” diye. 62. O sizden pek çok nesli gerçekten de saptırmıştır.

Hâlâ akletmiyor musunuz? 63. İşte, tehdit edilmekte olduğunuz cehennem! 64.

İnkâr etmenize mukâbil bugün oraya girin!

a) Hüsrana uğramak, her şeyini kaybetmek.

b) Âhiretten hiçbir nasip alamamak.

c) Allâh’ın hiçbir lütfuna nail olamamak.

d) Lanetlenmek, kalp katılığı, perişan olmak.

e) Elim bir azap, cehennem.

f) Allâh’ın intikamına, azabına ve gazabına düçar olmak.

g) Şeytanın saptırması.

HZ. MEVLÂNA’YA VEFA

SONUÇ

Kur’ân-ı Kerîm’de, diğer pek çok ayetin yanısıra, “Ahdine Allah’tan daha vefalı kim vardır?” denilerek, ahde vefaya büyük önem verildiğini ve ahde vefanı üç yönünün olduğunu görüyoruz:

1) Ahlaki Yön: İlgili ayetler, konunun daha çok bu boyutunda yoğunlaşmaktadır ve ahde vefanın ahlakın en önemli ilkelerinde birisi olarak kabul edilmektedir. Konunun diğer iki boyutu yani îmânî ve toplumsal yönü daha çok bu boyutun yansımaları olarak karşımıza çıkmaktadır.

2) Îmânî Yön: Ahde vefalı olmak, başta Allâh’ın sevgisi olmak üzere pek çok lütfa nail olmayı sağladığı gibi, ahde vefasızlık göstermek de kişinin dünya ve ahirette perişan olmasına sebep olmaktadır.

3) Toplumsal Yön: Ahde vefalı davranmak toplumun düzeni ve ıslahı için önemli bir değer iken, tersi toplumun hatta yeryüzünün bozulmasına ve ifsat olmasına sebep olmaktadır.

Son olarak şunları söyleyebiliriz:

Ahde vefa; Allâhü Teâlâ’nın “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” (A’râf, 7/172) hitabına karşılık olarak verdiğimiz “Evet, Rabbimizsin!” sözün ve ahdin, yani O’nun rubûbiyetini, Rabliğini her an tanıyacağımız ve Ona vefalı ve sadık kalacağımızın ifadesidir.

Bu ahdi, O’nun Rabliğini inkâr anlamına gelen her türlü düşünce ve eylem, yani günahlar bozar ve küçüğüyle büyüğüyle, günahların her birisi ahde vefasızlıktır. Buna karşılık, Rabbimizle ahdimizi yenilemenin en önemli iki unsuru ise dua ve tövbedir.

Allâhü Teâlâ mahzâ ahde vefadır, hiçbir zaman ahdine aykırı davranmaz; kul, dua ve tövbe ile ne zaman O’na dönerse O’nu vefalı bir şekilde, kendisinin Rabbi, koruyucusu, kollayıcısı olarak hazır bulacaktır.

Bu sebeple O yâr-i hakikidir.

HZ. MEVLÂNA’YA VEFA/ s. 81 - 86

TOPLUMSAL AÇIDAN