• Sonuç bulunamadı

II. BÖLÜM FEMĠNĠST TEORĠ VE SĠNEMASAL ANLATIDA

2.1. AYDINLANMADAN POSTMODERNĠZME FEMĠNĠZM

2.1.1. Liberal Feminizm

Kökeni on sekizinci yüzyıla dayanan Aydınlanma düĢüncesi, erkeği akıl kadınıysa akıl-dıĢılıkla konumlandırdığında özel alan ve kamusal alan arasındaki uçurum hiç olmadığı kadar artmıĢtır. Üstelik Blackstone 1765-69 yılları arasında yayımladığı Commentaries on the Laws of England adlı eserinde Aydınlanma

düĢüncesini destekler bir Ģekilde kadının kanunlar önünde ne olması gerektiğini net biçimde ifade etmiĢtir. Buna göre, kadının siyasal ve kamusal hiçbir hakkı bulunmamaktadır. Yasanın kadına tanıdığı varoluĢ, sadece evlenerek bir erkeğin himayesi altına girmesi ve kocasıyla kanunlar önünde tek bir kiĢi haline gelmesiyle mümkün olmaktadır. Mülkiyet, vesayet, tanıklık da dahil olmak üzere her türlü hak ediminden yoksundur (Blackstone, 1857: 468) ve yoksunluk yirminci yüzyıla kadar devam edecektir. Tüm bu noktalar on dokuzuncu yüzyıl kadın hareketinin ortak paydasını oluĢtururken, özellikle Aydınlanmacı liberal feminizmin temel düĢünce sistemini ortaya çıkartmıĢtır.

On dokuzuncu yüzyılın Aydınlanmacı liberal feministleri hem Aydınlanma düĢüncesinin rasyonel-liberal atmosferinden beslenmiĢ hem de onun kadını akıl- dıĢılıkla ve duygusal iliĢkilerle bütünleĢtiren kalıp yargılarına karĢı-düĢünceler geliĢtirmiĢlerdir. Bütün insanların doğuĢtan gelen hakları varsa ve doğuĢtan eĢitlerse, kadınlar da akıl ve haklar noktasında erkeklerle eĢit olmalıdırlar. Newton‟un Aydınlanma Çağı‟nın temel paradigmasını ortaya koyduğu, “evrenin basit matematiksel kurallarla ve akılcılıkla iĢlediği” yönündeki görüĢü ve bu görüĢten beslenen Doğal Haklar Doktirini dönemin iĢleyiĢine etki etmiĢtir. Newton‟un paradigmasına göre, rasyonel olmayan duygular alanı ikincil olanla iliĢkilendirilmiĢ ve erkek liberallerce kadın bu alana ait sayılmıĢtır. Buna göre akılcı dünya akıl-dıĢı dünyayı denetlemeli ve kontrol altına almalıdır (Donovan, 2015: 23-25).

Doğal Haklar Doktirini‟nde, “Biz, açıkça her insanın bir Yaratıcı tarafından bazı vazgeçilmez haklara sahip olarak, eĢit Ģekilde yaratıldıkları gerçeğini açık bir Ģekilde kabul ediyoruz” (Becker, 1922: 8) ifadesine yönelik olarak on dokuzuncu yüzyıl feministlerinin sunduğu talepler “kadının erkekle eĢit olduğu” yönünde geliĢmiĢtir. EĢitliği merkezine alan Aydınlanmacı liberal feminizmin baĢlıca temsilcileri arasında Wollstonecraft, Wright, Grimke, Stanton, Taylor, Mill gibi isimler bulunmaktadır ve her birinin düĢüncesi, bütün bireylerin doğal olarak eĢit yaratıldıklarını varsayan Aydınlanma düĢüncesine ve Doğal Haklar Doktrini‟ne dayanmaktadır.

Doğal Haklar Doktrini‟ni kadınlar için uyarlayan en erken giriĢim Elisabeth Stanton tarafından kaleme alınan Declaration of Sentiments (Duygular Bildirgesi) ile yapılmıĢtır. Bildirge, bağımsızlık bildirisinde yer alan bilgilere kelime kelime oturtulmuĢ ve genel olarak doğuĢtan gelen hakların erkek ve kadında eĢit Ģekilde bulunduğunu ve bir kendini ifade etme biçimi ve doğal hakların ihlaline son verme giriĢimi olarak; kadının kamusal alanda yer alma hakkını, oy hakkını ve eğitim hakkını da kapsayan talepleri ön plana koymuĢtur. Ancak kendi içinde mantıklı gerekçeler sunmasına rağmen hazırlanan söz konusu bildirge için bazı erkek tarihçilerce söylenen, toplumsal düzende radikal değiĢimler yaĢanmadan uygulanması mümkün olmayan talepleri barındırdığıdır (Donovan, 2015: 29-30).

Bir diğer feminist giriĢim, Kadın Haklarının Gerekçelendirilmesi adlı eseriyle feminizme büyük katkılarda bulunmuĢ olan Wollstonecraft tarafından yapılmıĢtır. Ona göre, kadınlar için önemli görülen akıl değil, bedenlerinin ve kadınca yeteneklerinin geliĢimi olmuĢtur. Kadın zihni itibariyle değil, sadece bedeni itibariyle haz verici bir varlık olarak kabul edilmiĢ ve akli olarak geliĢimleri yok sayılmıĢtır (Wollstonecraft, 2012: 123). Kadınların geliĢimlerini gereksiz bulan düĢünürlerden biri olan Rousseau‟ya göre, kadınlar ve erkekler -yasayla da sabitlenmiĢ olarak- yaradılıĢ gereği her yönden farklı varlıklardır ve bu nedenle almaları gereken eğitim de farklı olmalıdır. Pek çok kadın okuma-yazmayı zar zor öğrenirken, dikiĢ dikmeye, kendilerini süslemeye ve evlilikle ilgili hayaller kurmaya daha arzuludurlar. Çünkü kadının doğası, erkeğe kendini sevdirmeye, onu teselli etmeye, hayatı onun için zevkli ve sevimli bir hale getirmeye yatkındır. Bu nedenle küçük yaĢtan itibaren kendisine öğretilmesi gereken baĢlıca Ģeyler bunlardır. Aksi halde ortaya çıkacak olan ahlaki durum herkesi mutsuz edecektir. Ayrıca her iki cins de birbiri için yaratılmıĢ olsa da kadınlar, arzular ve ihtiyaçlar bakımından erkeğe daha fazla bağlıdır. Erkekler kadınlar olmadan yaĢam sürdürebilir ancak kadınlar yeterlilik noktasında erkekler olmadan hayatta kalamazlar (Rousseau, 1979: 363-367).

Bir akılcı ve Stoacı olan Wollstonecraft, kadının yalnızca erkeğe haz vermek ve ona tabi olmak için yaratıldığı fikrini reddederek kadınların bu algıdan uzaklaĢmaları için çözüm yolları üretir. Kadınlar hayatları boyunca erkeğe haz vermek, tavırlarını ve fiziksel görünüĢlerini süslemek için eğitilirler. Bu da

zihinlerinin zayıflamasına ve yapay bir kiĢilik ve beden geliĢtirmelerine neden olur. Böylece haz alıp vermek uğruna kendilerini zenginleĢtirecek olan akıldan feragat ederler. Kadınların duyguları geliĢirken akli yetenekleri giderek kaybolur, eleĢtirel düĢünmeden yoksunlaĢır ve nadiren akılcı düĢünebilirler. Kadınlar ancak takındıkları hazcılık ve kölelik ruhundan arındıklarında ve eğitim alıp eleĢtirel düĢünme yoluna girdiklerinde bulundukları konumdan çıkabileceklerdir. Çünkü eleĢtirel yetileri arttıkça akli ve tinsel yönden geliĢim gösterecekler, ahlaki ve ekonomik bağımsızlığın anahtarına ulaĢacaklardır. Bunu elde ettiklerinde, dünyaya erkeklerin merceklerinden bakmak yerine, kendi görüĢ açılarına sahip olacaklardır (Wollstonecraft, 2012: 85-86;94-95;121;124).

Wollstonecraft‟la neredeyse aynı görüĢleri paylaĢan Grimke, Eşitlik Üzerine Mektuplar adlı eseriyle on dokuzuncu yüzyıl feminizmine katkılar sağlamıĢtır. Köleliğin kaldırılması için yaptığı bir tur sırasında ortaya çıkan bu mektuplar, liberal gelenek içindeki bağımlı kadının konumunu yansıtan radikal ve iddialı içerikler sunmaktadır. Grimke‟ye göre, kadın ve erkek yaratıcı tarafından aynı ahlaki ve düĢünsel kapasiteye sahip olarak yaratılmıĢtır. Bundan dolayı her ikisi de eĢit ahlaki ve akli davranıĢ sorumluluğuna sahiptir. Ahlaki ve akli sorumluluklar noktasında birinin diğeri üzerinde herhangi bir üstünlüğü bulunmamaktadır. Kadının kurtuluĢunun anahtarı eğitim ve eleĢtirel düĢüncededir (Grimke, 1838: 98).

Elisabeth Cady Stanton ve Susan B. Anthony, kendilerinden önceki liberal feminist düĢünceyi geliĢtirmiĢ ve temel liberal öğretinin ötesine geçerek daha özgün bir görüĢ geliĢtirmiĢlerdir. Stanton Solitude Of Self adlı eserinde, doğal hukuk ortamındaki kadını, “ıssız adada kalmıĢ kadın bir Robinson Crusoe” olarak tasvir eder. Kadın kendi kaderini çizip, kendi güvenliğini sağlar ve mutluluğunu sağlamak için yeteneklerini kullanmak durumundadır. Yani kadınlar toplumsal hayatta yalnızdırlar, kendileri için en iyi olanı sadece kendileri yapacaklardır. Bunun içinse eĢit olanaklara sahip olmaları gerekmektedir. Ayrıca kadının toplumda, dinde, siyasette ve çalıĢma hayatında yer alması, doğal bireysel özgürlük ve kendine güven zorunluluğundan dolayı Ģarttır (Stanton, 2001: 1-5). Anthony ise Stanton‟la neredeyse aynı görüĢleri paylaĢırken, daha çok kadının oy kullanma hakkı üzerine çalıĢmalar yürütmüĢtür.

On dokuzuncu yüzyılın liberal feminizmine katkıda bulunan diğer iki isim ise Ġngiliz felsefeciler John Stuart Mill ve Harriet Taylor‟dur. Taylor‟ın da düĢüncelerinin temeli diğer öncülleri gibi Doğal haklar Doktrini‟ne dayanmaktadır. Ona göre, yaĢam, özgürlük ve mutluluk arayıĢının yalnızca tek bir cinsiyetin hakkı olduğuna yönelik çeliĢkili ifade kabul edilebilecek bir tutum değildir ve “yönetilenin” gösterdiği rıza yalnızca “yönetenler” nezdinde kabul gören bir gerçekliktir (Taylor, 1868: 4).

On dokuzuncu yüzyılın en radikal söylemlerini dile getiren Taylor, evrensel olduğu iddia edilen oy hakkının, kadınlar görmezden gelinirken nasıl “evrensel” kabul olabileceğini eleĢtirmiĢ ve kadınlara oy hakkı tanımayanların ancak kendi eĢitlikçilik anlayıĢlarını düĢüreceklerini savunmuĢtur. Bunun yanı sıra kadınlar için tam sivil ve siyasal eĢitlik hakkı çerçevesinde her mesleğin, kamu ve eğitim kurumunun her iki cinsiyete de açık olması gerektiğini dile getirmiĢtir. Ayrıca kadınların bütün bu haklardan mahrum kalmalarının ve erkeğin bir uzantısı olmalarının tek nedeni, erkeklerin kadınların kamusal alanda olmalarından hoĢlanmamasıdır. Ancak erkeklerin kamusal olanla ilgili herhangi bir korku taĢımaları Taylor‟a göre yersizdir. Çünkü her birey kapasitesini ortaya koyduğu kadarıyla kamusal alanda yer alacak ve dünya böylece en doğru yeterlilikten faydalanacaktır (Taylor, 1868: 4-5;9).

Dönemin diğer kuramcılarına benzer Ģekilde Mill de kadını akıldıĢı olmakla özdeĢleĢtiren geleneğin önyargılarına eleĢtiri getirerek, kadınların kendileri için belirlenmiĢ alanın dıĢına çıkmaları için akılcı çözümler üretilmesi gerektiğini söylemiĢ ve kendi teorisini genellikle cinsler arası eĢitsizlik ve üstünlük çerçevesi içine yerleĢtirmiĢtir. Bu doğrultuda Mill‟e göre, bir cinsin diğeri üzerinde kuracağı üstünlük, insanlığın geliĢiminin önündeki en büyük engeldir. Ġnsan ırkının diğer yarısı üzerinde kurulacak herhangi bir baskı unsuru, insan mutluluğunun kaynağı olan pro tanto4 ilkesini ortadan kaldırır ve her insan bir diğerinin hayatını yoksullaĢtırarak onu en değerli hakkından mahrum bırakır. Çünkü hayatta hastalık,

4

Pro tanto: Latince bir hukuk terimidir. Her Ģeyiyle anlamına gelir. Burada, bütün potansiyelini kullanmak anlamında kullanılmıĢtır.

sefalet ve suçluluk dıĢında, insanın isteklerinin ve zevklerinin bastırılması yönündeki her türlü engelleyici unsur büyük bir mutsuzluk kaynağıdır ve insan üzerinde öldürücü bir etki yapar (Mill, 1878: 188-189;194).

Ġnsan nasıl ki beyaz değil siyah, soylu değil avam bir tabakadan doğmaya karar veremiyorsa, erkek ya da kadın olarak doğmanın da kararını verememektedir. Ancak geldiğimiz durum, hayatımızdaki konumumuzu bir ömür boyu belirlemektedir. Bu halde insanın kendisine uygun görülen yerden çıkması ve potansiyelini gerçekleĢtirmesi için akılcı yolların açılması gerekmektedir (Mill, 1878: 34). Mill, Taylor‟a benzer Ģekilde, kadınların bağımlı konumlarını devam ettirmelerinin nedenini geleneksel kodlarda değil, erkeklerin kamusal alanda kendilerine eĢit bir kadın görmek ve aynı hayatı paylaĢmak istememelerinde bulur (1878: 94). Diğer bir deyiĢle, bütün sorun erkeğin kendine özgü saydığı değerleri kadınla paylaĢmak istememesinden kaynaklanmaktadır.

On dokuzuncu yüzyıl kadın hakları hareketi, kadınların dönüĢümüne büyük katkılar sağlamıĢtır. Hareketin sağladığı en büyük baĢarı oy hakkıdır. Diğer bir önemli baĢarı, evli kadının mülkiyet haklarını koruyucu yasaların çıkartılmasıdır. Çünkü bu hak kadının vesayet hakkını ve ekonomik özgürlüğünü beraberinde getirmiĢtir. Ayrıca yüzyılın sonuna doğru yükseköğrenim ve çeĢitli meslek gruplarında çalıĢma hakkına eriĢmiĢler ve boĢanma yasaları liberalleĢmiĢtir. Ancak bütün bunları sağlamıĢ olmasına rağmen belli temel problemleri içinde barındırır. Özellikle özel alanla ilgili problemlere, geleneksel annelik ve evliliğe karĢı herhangi bir alternatif geliĢtirmemiĢlerdir. Bunun yanında, Locke‟ın özel mülkiyetin insanların kaderlerini belirlediği görüĢüne dayanarak, mülkiyet haklarının güvence altına alınmasına büyük önem vermiĢlerdir (Donovan, 2015: 65-66). Ancak kadınlara atfedilen görevlerden dolayı, kadınların -erkeklere oranla- hayat yarıĢına avantajsız baĢladıkları göz önünde bulundurulmamıĢtır (Eisenstein, 1986: 95). Ayrıca, kadınların kurtuluĢuna herhangi bir katkı sağlamadığı ve temel haklar bağlamında baĢarısız olduğu gerekçesiyle, teori diğer feministler –özellikle özerk feminist hareket- tarafından da yararsız sayılmıĢtır. Oy hakkının kadınların konumlarını değiĢtirmenin aksine onların bağımlı konumlarını bugün bile halen devam ettirdiği savunulmuĢtur (Donovan, 2015: 65).