• Sonuç bulunamadı

III. BÖLÜM BULGULAR VE YORUMLAR, GAME OF THRONES'DA

3.2. GAME OF THRONES‟UN TOPLUMSAL YAPILANMA BĠÇĠMĠ VE

Dizide yer alan değerler sistemine bakıldığında, ataerkil/egemen bir yapılanma biçiminin etkin olduğu görülmektedir. Ortaçağ ve erken modern döneme ait değer ve inanç sistemleri dizinin büyük bölümüne yansımıĢ durumdadır. Ancak uygarlık öncesi ve Antik dönem kodlarına rastlamak da mümkündür. Alternatif yapılanma biçiminin de görülebileceği pek çok nokta bulunmaktadır. Ancak dizide iktidarı üstlenen karakterlerin büyük çoğunluğu, egemen değerleri benimsemiĢ durumdadır. Bu durum, dizinin tam anlamıyla egemen değerleri destekleyen ve kodlarını ona göre oluĢturan bir yapıda olduğu anlamına gelmemektedir. Aksine, dizi anlatısı, egemen değerlere sahip olan bir evrenin, ideal evren olmadığı düĢüncesi üzerine kurulmuĢtur. Egemen olanın kabulü değil, eleĢtirisi söz konusudur.

Dizideki bireylerin konumları, ortaçağ feodal toplumundaki konumlandırma biçimine benzer. Buna göre, bireyler doğdukları biçimde tanımlanırlar. Tekil güç olgusu, tüm Ortaçağ hükümdarlığında olduğu gibi dizideki yönetim biçimini de

tanımlamaktadır. Gerçek tarihe bakıldığında; Avrupa‟da ve özellikle Ġngiltere‟de, güç iliĢkilerinde bir dönüĢüm yaĢandığında herkes bir tarafın yanında olmayı seçmek, onun kurallarına göre yaĢamak ve ona hizmet etmek durumundadır. Bu açıdan söz konusu durum, dizide de geçerlidir. Konuyla ilgili olarak, tarihçi yazar Dan Jones dizideki feodal yapı ve tekil güç olgusuyla ilgili olarak Ģunları dile getirir:

En temel anlamıyla, doğumunuzun bir anlamda kaderiniz anlamına geldiği aristokrat bir dünyadan bahsediyoruz. Evet, Westeros feodal bir sistem, ancak feodal bir sisteme ek olarak, ak gezenler ve ejderhalarla daha komplike hale gelen bir sistem (https://youtu.be/ol5o kX8rA0Y).

Krallar tarafından yönetiliyor. Soylu hanedanlıklar var. Doğuştan gelen hakların olduğu fikri oldukça güçlüdür. Demir taht konsepti, Westeros dünyasında en üst düzey gücü simgeler. Bu, Ortaçağ İngiltere‟sinde de aşağı yukarı aynıydı. Gerçek bir mermer koltuktan bahsediyoruz. Bu mermer koltukta kim oturuyor ve tacı takıyorsa, ülkedeki en üst düzeydeki güce de o sahip olurdu (https://youtu.be/5BAjlydbbaw).

Dizi ağırlıklı olarak feodal dönemi yansıtıyor gibi görünse de ne Game of Thrones‟un dizi evreni ne de kadın karakterlerin konumlanıĢ biçimleri, belli bir tarihi döneme tam anlamıyla oturmamaktadır. Yani sadece, toplumsal yapının hakim değerleri, çoğunlukla feodal değerlerle benzerlik göstermektedir. Nitekim George R.R. Martin evrenini bunu açıklar nitelikte, “yarı feodal” olarak nitelendirmektedir:

Tamamıyla feodaliteyi tercih etmiyorum. Ancak yarı feodal bir sistemim var ve burada toprak sahibi, kaleleri olan, krala sadakat yemini eden şövalyeler ve lordlar bulunuyor. Yani bir yükümlülükler ağı var (https://youtu.be/ol5okX8rA0Y).

Martin‟in ifade ettiği biçimiyle, yarı feodal toplum yapısının ve tekil gücün izlerini taĢıyan evren yapılanması dıĢında, anlatının oluĢturulmasına ilham olan olaylar ve zaman dilimleri de oldukça önem arz etmektedir. Öncelikle dizi hiçbir Ģekilde tek bir bağlamda ilerlememektedir. Belirli bir zamansallık, olay ve karakter dizgesi yoktur. Yarı feodal oluĢun, karĢılıklarından biri de budur. Dizideki dönem ağırlıklı olarak, geç ortaçağ ve erken modern dönemin özellikleriyle benzerlik gösterir. Yani on ikinci yüzyıldan on sekizinci yüzyılın sonuna kadar devam eden tarihsel bir arka plana sahiptir. Ancak bunların yanında uygarlık öncesi anaerkil

dönemin, modern dönemin ya da antik dönemin izlerine rastlamak da mümkündür. Söz konusu her bir dönem, karakterlerin dizi içindeki bulunuĢ ve yerine getirdikleri roller bakımından gözlemlenebilmektedir.

Martin söz konusu düzensiz dizgeyi, anlamlı bir bütün haline getirmiĢtir. Bütünü oluĢturmak için pek çok ilham kaynağı bulunmaktadır. Ancak eserini temel olarak, Güller SavaĢı‟na dayandırmıĢtır. Güller SavaĢı‟nı farklı dönemlerdeki, farklı pek çok olay ve karakterle harmanlamıĢ ve böylece ortaya tarihin herhangi bir noktasında görülemeyecek bambaĢka bir evren çıkartmıĢtır. Bununla ilgili olarak Dan Jones Ģunları dile getirir:

Güller Savaşı‟nın tarihine bakarsanız İngiliz kralı Fransız tacını almıştı ve Fransız tacını elinde tutma baskısı, İngiliz politikalarını olumsuz etkilemeye başladı. Böylece 1450‟lerden 1480‟lere kadar İngiltere‟deki düzende bütünüyle bozulmalar oldu. Lancaster ve York hanedanlıkları arasında çıkan bir savaş olsa da bunun içerisinde birçok ayrı gruplaşma ve birçok kişisel kan davası bulunuyordu. Gerçekten bir adım geriye çekilip baktığınızda tümüyle kaos içerisinde geçen bir dönemdi ve Tudor Hanedanlığı‟nın 1485‟te yönetimi ele geçirmesiyle sona erebildi. Ancak yine de (dizide yaşanan olaylar ve Güller Savaşı) tam anlamıyla birbirine benzemiyor. Bence Game of Thrones ve Westeros hakkında dahice olan şey, karşılaştırmaya çalıştığınızda asla tam anlamıyla uyuşmaması ve çoğu şeyin ellerinizin arasından kayıp gitmesi. Yani Game of Thrones, tarihin en iyi parçalarının; Güller Savaşı‟nın tarihine serpiştirildiği ve iyice karıştırıldığı alternatif bir tarih barındırmaktadır (https://youtu.be/5BAjlydbbaw).

Vurgulandığı gibi Martin, Güller SavaĢı‟ndan pek çok olayı ve karakteri almıĢtır. Ancak Güller SavaĢı konseptinin içine, dünya tarihinin pek çok olayı ve karakterini de dahil etmiĢtir. Öyle ki Westeros ve Essos kıtalarında yaĢayan ırklar, yaĢanan olaylar, bireyler, siyasal ve toplumsal sistemler bütünü, yepyeni ve benzersiz bir evren sunmaktadır. Farklılıkların her biri uyumlu bir bütün oluĢturacak Ģekilde kurgulanmıĢtır. Zamanın ve olayların değiĢkenlik arz ederken, bir bütünün kusursuz parçalarını oluĢturmalarıyla ilgili olarak Martin‟in söyledikleri, durumu tamamıyla açıklamaktadır:

Ben tarihin tümüne ilgi duyuyorum. Tarihin insanlarına ilgi duyuyorum. Savaşlar, çatışmalar, aldatmalar ve ihanetler arasında birçok harika öykü bulunur; tıpkı insanların bıraktığı izler gibi, bunları birden uydurmak zordur. Ben tabi ki uydurmuyorum, bunları

(ilham alınan olayları) alıp seri numaralarını düzeltiyorum, ayarını on bire yükseltiyorum, rengini kırmızıdan mora dönüştürüyorum ve sonra kitaplar için büyük bir olay elde ediyorum (https://youtu.be/5BAj lydbbaw).

ÇalıĢmanın esas konusunu oluĢturan, kadın karakterlerin rollerine bakacak olursak, dizinin ilk sezonunda, egemen yapının yetkilendirdiği ölçüde kendisini var etmeye çalıĢan edilgen kadınların varlığı yoğun biçimde göze çarpmaktadır. Ancak ataerkinin kadını konumlandırma uygulaması, dizideki toplumların ya da hanedanlıkların değerlerine göre farklılık gösterebilmektedir. Örneğin; dizide uygarlaĢmamıĢ olarak nitelendirilen ve Yabaniler olarak adlandırılan toplumlarda, anaerkil kod hakimiyetinin izleri görülebilmektedir. Bu toplumlar, kadını asla edilgen bir konuma indirgememektedir. Kadını edilgen konuma indirgeyenler, kendisini uygar olarak tanımlayan toplumlardır. Kısacası roller, kadının aleyhinde standardize edilmiĢ durumdadır. Egemen yapı ise hiçbir koĢulda, kadının gücün ve iktidarın sahibi olmasını istememektedir.

Mevcut durum ikinci sezonla beraber belirgin bir değiĢiklik göstermeye baĢlar. Kimi kadın karakterler, dizideki egemen yapının değerlerini hiçe sayarak, alternatif bir yaĢam pratiği geliĢtirmeye yönelirken kimi karakterler, egemen yapının yetkilendirmelerinin dıĢına çıkarak, egemen yapıyı sürdürücü nitelikte güç ve varlık kazanmaya yönelirler. Ancak egemen ya da alternatif değerlere sahip olması farketmeksizin, anlatı içinde etkin rolü bulunan hiçbir kadın, egemen yapının dayatılan kurallarından çoğunlukla hoĢnut değildir.

Kadın karakterlerin çoğunun, ikinci sezondan itibaren ataerkil kodların standardize ettiği kalıplar dıĢında sunulmaları elbette tesadüfi değildir. Ġkinci sezonda baĢlayan dönüĢümden hareketle, bütünleĢmeci ve barıĢçıl değerlerin, egemen ve yıkıcı değerlerin yerini almaya baĢladığı yedinci sezonun sonu, ilk sezondan itibaren gelinen noktayı ve ataerkil değerlerin yıkıcılığını göstermiĢtir. OluĢturulan evrende desteklenen fikir, egemen yapıya karĢılık alternatif bir toplum yapısı geliĢtirmektir. Alternatif yapı ise, toplumun ötekisi konumunda bulunan kadınlar ve erkeklerle sağlanabilmektedir.

Dizideki kadın karakterlerin güç elde etmeye baĢlamaları ve Güller SavaĢı‟nın ilham kaynağı olması arasında da belirgin bir bağlantı vardır. Güller SavaĢı dönemindeki kadınlar, egemen yapının değerlerine boyun eğmeyen, güçlü bir kimliğe sahiptir. 1450-1485 yılları arasını kapsayan Güller SavaĢı‟nda tam da Game of Thrones‟da yaĢandığı gibi bir kırılma yaĢanmıĢtır. YaĢanan savaĢın koĢullarında, güçlerini ve nüfuzlarını daha önce olmadığı kadar geliĢtiren kadınlar, tarihin akıĢını etkileyecek kararlar almıĢlardır. Bu durumla ilgili olarak Dan Jones Ģunları dile getirir:

Güller Savaşı‟nın birçok kadınına bakabilirsiniz. Gerçekten çok güçlü kadınlardır ve güce dayanan kökleri ile kendilerini harekete geçiren motivasyonları, oğullarının gücünü ya arttırmak ya da korumak üzerinedir (https://youtu.be/5BAjlydbbaw).

Dan Jones‟un ifadeleri, egemen yapıyı yeniden üreten kadının gücüne daha çok uyan bir tanımlama olmaktadır. Çünkü alternatif olanı inĢa etmeye çalıĢan kadın karakterler, oğullarının ya da ona eĢdeğer eril bir gücün yerine kendilerini ve toplumu dönüĢtürecek daha farklı yöntemler üzerinden hareket etmektedirler. Bu noktada egemen yapıyı üreten yönleriyle çocuklarının gücünü ve egemen yapının devamını sağlamak üzere hareket eden kadınlara, Catelyn Stark karakteri iyi bir örnektir. Barındırdığı özellikler yönüyle, tamamen Güller SavaĢı ve on beĢinci yüzyıl egemen kadınını yansıtır. Diğer bir deyiĢle egemen yapının ideal kadınının nasıl olması gerektiği, adeta Catelyn Stark‟ta vücut bulmuĢ durumdadır. Dizide, Lannisterlar‟la girilen savaĢta, bahsedilen korumayı belirgin biçimde sergilemiĢtir.

Varsayılan standardize edilmiĢ roller dolayındaki bir diğer konu da evlilik ve namus kavramlarıyla ilgilidir. Bu kavramlar oldukça önemlidir. Çünkü feodal bir evren tasavvurunda, kadının yaĢama amacı evlilik ve namustur. Kadın tasvirlerin sadece nesnesidir. Ortaçağda, kadın babası tarafından ya evlendirilir ya da manastıra kapatılır. Dizide de durum bunu verir. Bir kadından beklenen, kocasına ve ailesine sadık bir eĢ ve anne olması yönündedir. Soylu bir aile için evliliğin en önemli koĢulu, ittifak açısından ne kadar cezbedici olduğudur. Kadın Antik dönem ve Ortaçağ boyunca olduğu gibi dizide de iki aile arasında ittifak kurma amacı taĢıyan anlaĢmalı evlilikler yapmakta, doğacak yasal çocuklarıyla ilgilenmekte, kocasına derin bir

bağlılık göstermekte, kocasının farklı kadınlarla birlikte olmasına itiraz etmemektedir. Eğer kadın bu yolu tercih etmezse diğer seçeneği manastırdır. Game of Thrones evrenindeki manastır yapısının karĢılığı ise septlerdir. Septlerde yetiĢen septalar, tıpkı rahibeler gibi dini bir eğitime tabii tutulurlar, hiçbir Ģekilde evlenmezler, Ģehvetten uzak ve dinle iç içe bir hayat sürerler. Septlerde dini gereklerin yerine getirilmesini sağlar ve soylu ailelerin kızlarına eğitim veriler. Bunun için Westeros‟taki her bir hanedanlığın kalesinde bir septa bulunur. Hanedanlığın genç kızlarına, geleneksel kadınlık becerilerini ve dinlerini öğretirler.

Game of Thrones‟daki evlilik geleneklerinin Antik Çağ, Ortaçağ ve erken modern dönem evlilik gelenekleriyle uyum içinde olduğunu net biçimde göstermesi açısından, Tywin Lannister‟ın kızı Cercei Lannister için uygun gördüğü evlilik kapsamında dile getirdiği sözler önemlidir. Cercei babasının çıkarları için Tyrell Hanedanlığı‟nın lordu ve tek varisi Loras Tyrell ile evlendirilecektir. Çünkü Lannisterlar‟ın Starklar‟la girdikleri savaĢta, hem askeri hem de maddi anlamda Tyrelllar‟a ihtiyaçları vardır. Tywin, Cercei‟ye hala doğurgan olduğunu ve ailelerinin çıkarları için bunu yapması gerektiğini ifade eder. Ġstese de istemese de bu onun için bir zorunluluktur. Cercei bunu reddettiğinde, ona söz hakkı dahi tanımaz.

Dizide olduğu gibi Antik Çağ, Ortaçağ ve erken modern dönem boyunca evlilik konusunda kadına tanınan seçim hakkı çoğunlukla söz konusu değildir. Bir kadının evleneceği erkeği seçme özgürlüğü, hanedanlığının nüfuzu ile ters orantılıdır. Kadın, babasının sahip olduğu nüfuza, ailesinin soyuna uygun olan ve babası tarafından seçilen en uygun soylu erkekle evlendirilir. Evlilik her iki tarafın da çıkarlarına hizmet etmek durumundadır. Cercei örneğinde olduğu gibi, dizideki pek çok kadın ittifak evliliklerine maruz kalmıĢtır. Kendilerinden beklenen sadece istenen ittifaka boyun eğmeleri, evlendikleri lordlardan ya da krallardan hamile kalmaları ve ittifakı güçlü hale getirmeleridir. Buna karĢılık kendilerine sunulan ödülse, evlendikleri lordların ya da kralların karıları olma unvanıyla gurur verici bir hayat sürmeleridir. Kimi kadınlar kurulan ittifaklarla, geldikleri mevkinin gücünü değerlendirmeye çalıĢmıĢ kimi kadınlarsa kendilerine sunulan ödülü ellerinin tersiyle itmiĢlerdir.

AnlaĢmaya dayalı evlilikler dıĢında, aĢk üzerine kurulu evlilikler ve iliĢkiler bulunmaktadır. Ancak bunlar yönetimde iddiası olmayan daha çok alt seviye hanedanlıklarda ya da evlilik dıĢı iliĢki konusunda oldukça esnek olan, hatta evlilik kavramının bulunmadığı toplumlarda geçerlidir. Evliliğin olmadığı ya da evlilik dıĢı iliĢkinin oldukça normal karĢılandığı toplum ve hanedanlıklarda kadın-erkek arasındaki eĢitlik derecesinin de yüksek olduğu görülmektedir. Evliliğin soyun devamlılığı ve karĢılıklı çıkar üzerine kurulu olduğu toplum ve hanedanlıklarda ise kadın-erkek rolleri ataerkil normlara uygun olarak sürdürülmektedir.

Dizideki kadınlık konumuyla ilgili yer verilmesi gereken bir baĢka nokta da eğitim ve özgürlük alanıdır. Kadının konumu Avrupa tarihinde ilk kez on ikinci yüzyılda yani feodal sistemin en etkin olduğu dönemde değiĢim göstermeye baĢlar. Elbette bu değiĢim kadının, bulunduğu konumdan alınıp birden üstün bir konuma yerleĢtirilmesi gibi bir anda olmamıĢtır. Neredeyse altı yüzyıllık bir süreç söz konusudur. Ancak Antik dönem ve özellikle Ortaçağ‟ın kadınlar için karanlık bir dönem olduğu göz önüne alındığında, ilerlemede önemli bir adım olmuĢtur. Daha önce de belirtildiği gibi on ikinci yüzyılda köyden kasabalara ve kentlere doğru yoğun bir göç gerçekleĢmiĢ ve ilk kez büyük çaplı bir kırılma yaĢanmıĢtır. Kadınlar daha az kısıtlanır hale gelmiĢtir. On üçüncü yüzyılın sonundan itibaren kadınların okuma-yazma ve eğitim oranında ciddi bir artıĢ görülmeye, on beĢinci yüzyıla gelindiğinde ise kadınlar için özel okullar kurulmaya baĢlanmıĢtır. Böylece geç ortaçağa gelindiğinde pek çok kadın, kendi düĢüncelerini oluĢturmaya, fikir geliĢtirmeye ve daha çok söz söyleyip varlık göstermeye hazır hale gelmiĢtir. On sekizinci yüzyılda ise kadının toplumsal ve siyasal anlamda edilgen bir varlık olma durumu değiĢmiĢtir.

Bu noktadan bakıldığında dizideki kadın karakterlerin istisnasız olarak okuma-yazma bilmeleri ve belli bir düĢünsel yeterliğe sahip olmaları durumu anlaĢılır hale gelmektedir. Yeterlilikleriyle mevcut sisteme karĢı söz söyleyebilir ve karĢı koyabilir hale gelmektedirler. On ikinci yüzyıldan önce sadece kadınca yetenekleri geliĢtirmek üzerine verilen eğitimden farklı olarak, kadınların zihinsel geliĢimlerini destekleyen ve kendi kavrayıĢlarını geliĢtiren eğitimler almaları onları - resmi olarak olmasa da- siyasal alanda da etkin konuma taĢımaya baĢlamıĢtır.

Dizinin zamansal olarak tam da on beĢinci yüzyıl –Güller SavaĢı dönemi- Avrupa‟sında geçtiği bilgisinin varlığıyla bakıldığında, kadınların egemen kadınlık rollerinin aksi yönünde hareket edebiliyor olmaları, tarihsel yapının kökenleriyle benzerlik göstermektedir.

Westeros‟ta kadınlar her ne kadar temel anlamda eğitim alarak kendilerini geliĢtirseler de, tıpkı Avrupa toplumunda olduğu gibi erkeklerle eĢ değer bir eğitim almamaktadırlar. DüĢünsel yeteneklerini geliĢtirecek alanlar ve üst düzey eğitimler kadınlara yasaktır. Kadınlar ancak kendilerine müsaade edildiği ölçüde eğitim seviyelerini ilerletebilirler. Dizide, septalar ve septonların yanı sıra her bir kalede ülkedeki en üst düzey eğitimi almıĢ sayılan üstatlar bulunur. Bu kiĢiler Hisar denilen bir yerde eğitim alırlar ve kaledeki çocukların eğitimlerinden sorumludurlar. Üstatlar yalnızca erkeklerden oluĢur. Dini bir kurum olmamasına rağmen, tıpkı Ortaçağ rahipleri gibi evlenmezler ve Ģehvetten uzak bir yaĢam sürerler. Hisar‟da değil bir kadının eğitim alması, içeriye bir kadının girmesi bile yasaktır. Burada bilim ve felsefe eğitimi alan üstatlar, Diyar‟ın farklı bölgelerine dağılır ve krallığa ölünceye dek hizmet ederler. Toplumun hangi kesiminden olursa olsunlar, bütün erkeklerin belli bir düĢünsel yeterliliğe sahip olduktan sonra Hisar‟da eğitim alma hakkı vardır. Ancak hiçbir koĢulda, bir kadına yer yoktur.

Dizide, kadının yönetimdeki söz sahipliğine bakıldığında; kadınların alabilecekleri en üst düzey rol, kocalarının yokluğunda yönetimi sürdürmektir. Bu da sadece geçici bir roldür. Çünkü hiçbir kadının, bir erkek gibi yönetme ve karar verme gücüne sahip olmadığı varsayılmaktadır. Mevcut yapılanma, kadını hem kadın olduğu için her konuda zayıf görmekte hem de zayıf gördüğü için olası potansiyelini tamamen ortadan kaldırmayı tercih etmektedir. Kadın, erkeğin yerine geçecek bir baĢka yetkin erkek var olmadığında yönetime geçebilmektedir. Gerçek tarihe bağlantılandırırsak; on ikinci yüzyıldan sonra kadın, eğitim standartlarındaki potansiyelini geliĢtirmiĢ olsa da erkeğin varlığı, kadının sahip olabileceği olası rolleri gölgede bırakmaktadır. Kadının erkeğin üstünde yer alabilmesi için, ya erkeğin varlığını ortadan kaldırması ya da onu saf dıĢı bırakabilecek doğaüstü bir güce sahip olması gerekmektedir. Dizide erkeğin varlığını ortadan kaldırmak, egemen değerler

üzerinden güç kazanmaya çalıĢan kadının özelliği olarak belirlenmiĢtir. Alternatif değerleri benimseyen kadınlar, kendi yetkinlikleriyle baĢarıya ulaĢırlar.

Dizinin en güçlü kadın karakterlerinden biri olan Daenerys Targaryen, ejderhalarıyla birlikte kocasının küllerinden yeniden doğduğunda, gerçek gücü elde etmiĢ, sahip olduğu doğaüstü özellikler ve alternatif idealler, fethettiği her Ģehirde “tek güç” olmasını sağlamıĢtır. Ancak bunu sağlayan, kendisinin yönetimde olmasını engelleyecek bir erkeğin var olmayıĢı ve hanedanlığının yaĢayan son üyesi olmasıdır. Diğer bir örnek, Sansa Stark‟tır. Yedinci sezonda, KıĢ Tepesi‟nde Kuzey‟in Kralı ilan edilen Jon Snow‟un Daenerys Targaryen‟ın yanına gitmesiyle KıĢ Tepesi leydisi olarak Sansa yönetime geçmiĢtir. Ancak sadece vekaleten yönetimdedir. Mormont Hanedanlığı‟nın yöneticisi, on iki yaĢındaki Lyanna Mormont‟tur. Ailesinin son varisi olması sebebiyle yönetimdedir. Cercei Lannister, kocası Robert Baratheon‟un ölümüyle ilk olarak oğullarına vekil kraliçelik yapar. Ardından bütün çocuklarının ölmesiyle tahta geçme hakkını elde eder. Yani tahta geçecek baĢka bir ismin bulunmaması Cercei‟ye demir tahtın yönetim hakkını verir.

Dizinin kadın karakterleri, kendi isimleri ve unvanları üzerinden anılabilmektedirler. Bu kocaları üzerinden tanımlanan egemen kadınlığa uymayan bir tutumdur. Ancak Ortaçağ‟da kadınların biliĢsel geliĢimi sağlamaya baĢlamalarıyla, kadının edilgen bir varlık olması yalnızca bir toplum idealini yansıtır hale gelmiĢtir. On dördüncü ve on beĢinci yüzyıllarda kendi mülklerini idare etmeye ve temsil gücüne sahip olmuĢlardır. Dizideki kadınların, kocalarının varlığı üzerinden tanımlanmaları dıĢında, kendi isimleri ve unvanları üzerinden anılmaları ve kendi varlık alanlarını oluĢturmaları belirtilen durumla benzeĢmektedir.

Dizide, hakim otoritenin dini uzantısı oldukça zayıf durumdadır. Çünkü Targaryen Hanedanlığı‟nın tahtı ele geçirmesiyle dinin yönetimdeki etkisi ortadan kaldırılmıĢtır. Bu nedenle yalnızca siyasal otoritenin gücü hissedilmektedir. Bu nedenle kadın karakterler yalnızca siyasal otoriteyi tehdit etmeye baĢladıklarında ortadan kaldırılması gereken varlıklar olmaktadırlar. Örneğin; eril otoriteyi tehdit eden ve sistemin devamlılığını sarsacağı düĢünülen Daenerys Targaryen, Essos kıtasında Khal Drogo ile evlenip hamile kaldığında, öldürülmesi emri verilmiĢtir.

Çünkü taht üzerinde söz sahibi olmasından korkulmuĢtur. Normalde kadınların egemen yapıyı bir erkeğin yardımı olmadan sarsabilecekleri ve iyi bir yönetici olacakları inanılan bir gerçeklik değildir. Ancak yine de kadının siyasal alandaki varlığının düĢüncesi eril otoriteyi rahatsız etmektedir. Bu nedenle kadın her fırsatta yetersizliğiyle ve akıl yoksunluğuyla nitelendirilmektedir. Dizideki egemen otorite, kadının en az erkek kadar yetkin olabileceğini görene dek, bu düĢüncesinden vazgeçmiĢ değildir. Daenerys Targaryen çocuğunu ve kocasını kaybetmesiyle tehdit olmaktan kısa bir süre için çıkmıĢtır. Ancak ejderhalarının büyümesi ve Essos‟ta Ģehirler fethetmeye baĢlaması onu yeniden tehdit haline getirmiĢtir.