• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM III: GÖRSELLERLE ANLAM YARATMA

3.3. Sinemada Kamera Hareketleri, Çekim Ölçekleri ve Kurgu

3.3.3. Kurgu

Kurgu aşaması filmin çekimleri (prodüksiyon) bittikten sonra başlar. Post- prodüksiyon da denilen bu aşamada kurgucular yönetmenin çektiği görüntüleri alıp bunları birleştirerek anlamlı bir bütün haline getirirler. Bu aşamada müzikler, ses efektleri ve diğer efektler eklenerek film son haline getirilir (Vineyard, 2010: 103). “Çeşitli çekimler tutarlı bir öyküyü anlatacak biçimde beceriyle bir araya getirilene kadar, yalnızca bir sürü tek tek

99

film parçasıdır. Kurgu filmin hafızasını alır, bütün gereksiz film şeridini çıkarır. Yani kurgu perdedeki öykünün seyircilerin ilgisini çekecek ve bu ilgiyi ilk sahneden son sahneye kadar canlı tutacak şekilde sunulmasıdır” (Mascelli, 2007: 153). Bu bölümde en önemli kurgu kuramcılarından olan Sergei Eisenstein ve Dziga Vertov’dan bahsedilecektir.

3.3.3.1. Sergei Eisenstein (1898- 1948)

Sovyet sinema yönetmeni ve kuramcısı Eisensitein’a göre kurgu filmin yaratıcı gücüdür, bu yüzden sinemacının işi konusunu kurallara uygun bir şekilde filme dönüştürmektir. Bunun için malzemesini analiz edip, düzenlemesini yapmalı, bütün ayrıntıları düşünmeli bunları da kurguya uygun bir şekilde yapmalıdır (Özarslan, 2015: 114). Kurgu konusunda Pudovkinle aynı görüşü paylaşan Eisensiten sinema sanatına özgü bir özellik olan kurgunun düşüncelerin soyutlanması, gerçekçiliğin anlamının farkına varılması, sanat örneklerinin seçilmesi ve oluşturulması için en uygun araç olduğunu düşünür (Özarslan, 2015: 115). Eisenstein’a göre kurgu izleyici üzerinde bir etki aracı olmanın dışında bir konuşma aracı, düşünceleri aktarma aracıdır. Sinema bu yolla kitlelere ulaşacak ve onu dönüştürecektir (Nuyan, 2011: 137).

Eisenstein filmlerinde şoktan oluşan bir zincir yaratmayı amaçlar (Wollen, 2017: 35). Ona göre sinema da tıpkı tiyatro gibi siyasi propaganda ve avangard deneyler laboratuvarı olmalıdır (Wollen, 2017: 19). Eisenstein’ın filmleri bir gariplikler silsilesidir demek çok yanlış olmayacaktır, zaten onun amaçladığı da tam olarak budur: İzleyici şaşırtmak. Öyle ki polis ajanları bir anda boğa, köpek, tilki gibi hayvanlara dönüşebilirler. Eisenstein’a göre sanat yapıtı izleyicide maksimum etkiyi yaratmalıdır, bunu mümkün kılan da perdedeki çelişkilerdir. Çelişkiler aracılığıyla da izleyicinin sosyal bilinci güçlenecek ve ön yargılarından arınacaktır (Wollen, 2017: 45). Eisenstein filmlerindeki propaganda fikrini nitekim güçlü bir şekilde işlemiş, Stalin Eisenstein’ın filmlerinin propaganda özelliğinden sıkça yararlanmıştır (Özarslan, 2015: 116). Filmlerinin anlamlarındaki bu güç ve izleyicinin böyle derinden etkilenmesi ise onun filmlerinde rastlantısal olarak seçilen görüntüler, çatışmalar, simgesel anlamlar ve çağrışımlar yoluyla sağlanmıştır (Özarslan, 2015: 116).

100

Eisenstein “çarpıcı montaj” ve “tipleme” terimlerini sinemaya kazandırmış filmlerini bu terimlere özel bir önem vererek kurgulamıştır. Ona göre “çarpıcı montaj” terimini oluşturan yapıtaşlarından “çarpıcı” kavramı sanatın temel özelliğidir, “montaj” ise bu çarpıcı anların birleştirilmesine yarar (Wollen, 2017: 29). Oyuncuların seçiminde “tipleme” kuramını geliştiren Eisenstein, oyuncu seçiminde uygun fizyolojik ve ifadesel özellikleri en önemli seçim kriteri olarak belirlemiştir, örneğin Potemkin Zırhlısı’ndaki cerrah rolünü oynayacak kişiyi bulmak aylarını almıştır (Wollen, 2017: 38). Yani Eisenstein hem sinemanın kendisini hem de onu izleyen izleyiciyi bir tür kontrol ve yapılandırma altına almanın gerekli olduğunu düşünmüş, filmlerini de buna göre oluşturmuştur.

3.3.3.2. Dziga Vertov (1896- 1954)

Dziga Vertov “sinema- göz” kuramıyla stüdyo düzenlemelerine ve oyunculuklarına karşı bir sinema anlayışı benimsemiştir ve filmlerinde doğal yaşayışı içindeki insanı konu etmiştir. Ona göre sinemacı insanı doğal yaşamı içerisinde gözetlemeli ve herhangi bir müdahalede bulunmadan yapıtlarına yansıtmalıdır. Bu yüzden sinemacının objektifi bir insan gözü gibidir, her yerde her şeyi görebilir. Vertov en önemli eseri olarak kabul edilen

“Film Kameralı Adam3” filminde de kurguya dair düşüncelerini ustalıkla yansıtmıştır

(Gök, 2007: 119). “Vertov’a göre kamera-göz yaşamla yeni ve özgürleştirici bir ilişki kurmanın yoludur. Sinema günlük yaşam yerine geçen, gerçekliğe öykünen bir form değil kendi gerçekliğini kuran ve bu gerçekliğin günlük yaşamla ilişkisi içerisinde yaşamı dönüştüren özgürleştiren bir formdur” (Gök, 2007: 120).

Vertov’un filmleri Bolşevik gazeteciliğin gerçekleri işlemek ve yaymak ilkesine dayanır. Filmlerinde uzun genel çekimler ve çok az montaj tercih eden Vertov olanı olduğu gibi kaydetmeye çalışır. Ona göre hayat senaryo dahilinde değil gözlemlenip kaydedilmelidir, sine-göz terimi de buradan hareketle gerçeklerin sine kaydını oluşturması için yaratılır. Vertov daha sonra kaydettiği hayat parçalarını anlamlı bir bütün oluşturacak şekilde düzenler (Özarslan, 2015: 137). Vertov bu düşüncelerine paralel olarak filmlerinde daha önceden belirlenen oyuncu ve senaryo fikrini reddetmiştir. Çünkü ona göre senaryo

3

101

insan hayatına müdahaleyi gerektirir ki bu onun asla istemeyeceği bir durumdur. Ancak bu plansız bir çalışma değildir, konuya ilişkin bütün araştırmalar yapıldıktan sonra sadece çekilmesi amaçlanan filmin gerçek hayatın içinde ortaya çıkması beklenir (Özarslan, 2015: 139).

Vertov filmlerinde filmlerinde söze ve yazıya yer vermez; tüm anlam görüntüye dayanır, bu yüzden de kurgunun özel bir yeri vardır. Bu kurgu da onun filmlerinde görüntülerin senaryoya göre birbirine yapıştırılmasını değil düzenlenmesini ifade eder (Özarslan, 2015: 146). Kurgunun oluşumu konunun belirlenişinden sonra kamerayla mekana gidilince başlar ve filmin konusuna en uygun görüntüler yakalanmaya çalışılır, son görüntü çekildikten sonra bütün görüntülerin düzenlemesiyle beraber kurgu son halini almış olur (Özarslan, 2015: 147). Böylece Vertov gerçekliğin doğallığını bozmadan bunu filmleştirmenin yollarını aramanın sinemanın asıl amacı olması gerektiğini vurgulamış, bu amaçla filmlerini gerçek hayattan yakalanan görüntüler üzerine oturtmuştur. Bütün bu açılardan bakıldığında kurgunun bir yönetmenin ortaya çıkaracağı sonucun en önemli belirleyicilerinden olduğunu söylemek mümkündür, çünkü gerçek dünyanın ve malzemenin ne şekilde sunulacağını belirlemektedir.

Sonuç olarak bir sinema filmindeki ya da dizideki görüntünün anlamı oluşturulurken dikkat edilmesi gereken pek çok unsur vardır. Benzer şekilde görüntülerin temel anlamlarından başka yan anlamları çözümlenirken de bütün bu unsurlar tekrar karşımıza çıkar. Şüphesiz görüntüde anlamı yaratan ve anlamın çözümlenmesini sağlayan çok fazla sayıda unsurdan bahsedilebilir fakat bunlar arasında olmazsa olmaz olan ve bütün film ve dizilerde kullanılanlar çekim ölçekleriyle, kamera hareketleriyle, alıcı devinimleriyle, geçişlerle, renklerle ve imgelerle yaratılan anlamlardır. Yönetmen bu unsurların hepsini hayalindeki görüntüleri yaratmak için kendi belirlediği şekillerde ve ölçülerde kullanır ki bu da görüntüde anlamın uçsuz bucaksız sınırsızlığında dolaşmakla eş değerdir. Öte yandan bu kavramlar sinema filmlerinde kullanılan kavramlar olsa da, dizilerde de aynı kamera hareketleri ve çekim ölçekleri kullanıldığı için bu çalışmada incelenmişlerdir.

102