• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM II: BĠR SĠSTEM OLARAK ÇEVĠRĠBĠLĠM VE ÇEVĠRĠ

2.3. GeçmiĢten Günümüze Çeviri Sistemi ve Çeviri Kuramlarının DoğuĢu

2.3.1. Kuramların DoğuĢu

20. yüzyıl öncesi çeviri kuramları ele alınacak olursa, çevirinin nasıl yapılması gerektiğine yönelik görüĢlerini dile getiren Cicero ve Horatius‟un kuralcı yaklaĢımı benimsedikleri görülür. Anlam aktarımının önemini vurgulayan Cicero ve Horatius‟un öne sürdükleri “sözcüğü sözcüğüne” ve “anlamına göre” çeviri ayrımı çeviri dünyasını

iki bin yıl boyunca meĢgul etmiĢtir.51

Çeviribilim dilbilim, dil, dil felsefesi, sosyoloji, edebiyatbilim, göstergebilim,

terminoloji, sözlükbilgisi, bilgi yönetimi, uzmanlık dili araştırmaları, eğitim bilimleri, psikoloji ve iletişimbilim gibi bilim dalları ile etkileĢim içinde bulunması nedeniyle

disiplinlerarası bir bilim dalı olma özelliğine sahiptir. Ancak bazı çeviribilimciler çeviribilimin disiplinlerarası olma özelliğini kabul ederken, bazıları ise bu bilim dalında “disiplinlerarasılık” kavramının henüz tam anlamıyla tanımlanmamıĢ olmasından dolayı bu görüĢe karĢı çıkmaktadır.

Çeviribilim alanında yapılan çalıĢmalarda disiplinlerarasılık kavramından ilk kez

Toury‟nin, In Search of a Theory of Translation 52 isimli çalıĢmasında bahsettiğini

görmek mümkün olsada, çevribilim alanında disiplinlerarasılık kavramına yeterince yer verilmediğini de gözlemleyebilmekteyiz.

Çeviribilimin özerk bir bilim dalı olarak bağımsızlığını ilan etmesi, diğer alanlarla olan iliĢkisini farklı bir boyuta taĢımıĢtır. Özerk bir disiplin olan çeviribilim, öteki disiplinlerle kuram ve yöntem bilgisi konusunda bilgi alıĢveriĢini arttırmıĢ, bu kuram ve yöntemleri çeviribilimsel bir zeminde ele almıĢtır. Bu alanda çeĢitli yaklaĢımlar getirilmiĢtir.

Suat Karantay, “Çeviri EleĢtirisi” adlı yazısında çeviri kuramını Ģöyle tanımlamıĢtır:

“Çeviri kuramlarını bilmeyen bir eleştirmen, bilimsellik savında bulunamaz. Çeviri kuramını, çevirinin ne olduğunu, çeviri ediminin nasıl işlediğini araştıran bir bilim dalı

51 Gürçağlar, 2011, s.105-106.

52 Gideon Toury, In Search of a Theory of Translation, Poerter Instituts for Potics and Semiotics, Tel

diye tanımlayabilir, amacını da karmaşık çeviri sürecinin anlaşılması ve açıklanması olarak belirleyebiliriz.”53

Sosyalbilimlerin bir alanı sayılan çeviribilimin, dilbilim ve fiolojinin alanlarının içinden koparak özerk bir bilim dalına doğru yol alması 70‟li yıllara denk düĢmektedir. 1970‟lerde çeviri alanında yaĢanan paradigma değiĢikliği hem çeviri kavramının ilk defa çeviribilim adında bir bilim dalı olarak anılmasına, dolayısıyla da özerk bir bilim dalı olma yoluna girmesinin önünü açmıĢtır. O dönemlere kadar çeviri kavramını tanımlayabilmek için dilbilimsel veya filolojik temelli bakıĢ açıları gündemde iken, 70‟lerden itibaren çevriribilimin özerk bir bilimdalına dönüĢmesiyle birlikte bu yaklaĢımlar eksik kalmaya baĢladı. 1972‟de James S. Holmes, The Name and Nature of

Translation Studies adlı çalıĢmasında ilk kez çeviribilim kavramını gündeme

getirmesiyle birlikte, çeviri eyleminin yanısıra kuramsal ve betimleyici çalıĢmalara ağırlık verilmeye baĢlanmasının da önünü açmıĢ oldu.

Bugün itibariyle çeviribilimi bu alanda yapılan çalıĢmaları göz önünde bulundurduğumuzda, çalıĢmaların ağırlıklı olarak üç temel alan olarak sınıflandırıldığını görebilmekteyiz: Bunlardan ilki kuramsal, ikincisi betimleyici ve üçüncüsü de

uygulamalı alan olarak dikkatimizi çekmektedir. Bu üç sınıflandırma birbirinden

bağımsız gibi gibi görünüyor olsada, temelde çeviri eyleminin devingenliği sebebiyle aslında iç içe ve etkileĢim halindedirler.

Tek baĢına kuramsal alan; ürün, süreç ve iĢlev odaklı kuramsal yaklaĢımları barındıran betimleyici çalıĢmaların (Descriptive Translation Studies-DTS) sonuçlarını, çeviriyle iliĢkili alan ve bilim dallarındaki bilgiyle birleĢtirme yoluyla çeviri sürecinin ve çeviri ürünlerin ne olduğu ve ne olacağı konusuna açıklık getirmek ve çeviri süreci öncesinde öngörülerde bulunulmasına yardımcı ilkeler ve kuramlar oluĢturduğu sonucuna varabiliriz.

Seksenli yıllarda öncelikle Alman ekolünün çalıĢmalarıyla çeviri etkinliği kültür ile iç içe ve hedeflenmiĢ bir amaç doğrultusunda, eylem odaklı bir etkinlik olarak ele alınmıĢ olsada bu bakıĢ açısının son yirmi yıldır diğer disiplinlerden yaklaĢımlardan da

yararlanarak ideoloji, güç ilişkileri ve etik gibi kavramların da ön plana çıktığını görebiliyoruz.

Bu veriler ıĢığında 20. yüzyılın son çeyreğine gelinceye kadar çeviride genelde kaynak metnin dokunulmazlığı tartıĢılmakta olduğu dikkat çekmektedir. Bu tartıĢmaların odağında kaynak metnin erek kültürde aynısını oluĢturmayı amaçlayan bir eşdeğer

çeviri metnin meydana getirilme kaygısının ön planda olduğu gözlemleyebiliyoruz.

Yapılan çevirilerin sadakati çevirmenin kaynak metne ve kaynak metnin yazarına olan bağlılığına göre ölçülmüĢtür. Oysaki çevirinin özgün doğası göz önünde

bulundurulduğunda kaynak metne sadakat tartıĢmaları kendiliğinden ortadan

kalkacaktır. Nitekim erek metin tamamen erek kültür içindir aslında. Tercüme esnasında erek kültürün bağlamı dikkate alınır ve yeni bir metin inĢa edilir. Aksi durumda yapılan çeviri erek okura yeterince ulaĢamadığı için alımlanma aĢamasında güçlükler ile karĢılaĢılacaktır.

TartıĢmalar yirminci yüzyılın son otuz yılına kadar genellikle sözcüğü sözcüğüne çeviri ve anlama göre çeviri arasında gidip gelmiĢtir. Batı yapılan çeviri faaliyetleri gözden geçirildiğinde 70‟li yıllara gelinceye kadar olan süreçte çeviri eserlerin temelde dilsel yaklaĢımlarla değerlendirildiğini savunabiliriz. O döneme kadar kaynak metin yazarının amacını en iyi Ģekilde erek kültüre aktarmanın yolunun sözcüğün mü yoksa anlamın mı verebilebileceği tartıĢamların odak noktasında yer almıĢtır.

Çeviri tarihi incelendiğinde çevirmenlerin kendi izlenimleri ve görüĢlerini yansıtan, çeviri süreci boyunca uygulanması gerektiğine inandıkları kimi kurallar geliĢtirdikleri gözlemlenebilirken, bu kuralların daha sonraki dönemlerde kuramların ortaya çıkıĢ noktalarına kaynak oluĢturduğu gözlemlenebilir.

ÇağdaĢ Çeviribilimsel yaklaĢımlar yetmiĢli yıllarda çevirinin özgül konumuna uygun Ģekillenmeye baĢlamıĢtır. Bu bağlamda filolojik yaklaĢımlarda olduğu gibi kaynak metnin dokunulmazlığı konusuna eleĢtirel yaklaĢılmıĢtır. Çünkü çeviri erek kültür için oluĢturulan bir etkinliktir ve bu nedenle çeviribilimin inceleme alanı da çeviri metinlerdir. Erek kültürü kaynak kültür için üretilmiĢ metin ilgilendirmez, erek kültür metni çevirisi üzerinden alımlar. Kaldı ki, öncelikle yirminci yüzyılın ilk yarısından itibaren çeviri metin türleri çeĢitlenmiĢ ve çeviri olgusu teknolojik geliĢmelerle de erek

kültürde yerelleĢmiĢtir. Çeviriyi erek kültürdeki bağlamı içinde inceleyen çağdaĢ çeviri kuramları aĢağıdaki gibidir.