• Sonuç bulunamadı

II. ARAŞTIRMA YÖNTEMİ

1.2. KURAM

Akarsu, Kuramı şöyle ifade etmiştir, “Belli gerçekleri açıklama, yorumlama ya da belirleme biçiminde ortaya çıkan; olayları denenmemiş, yalnızca düşünce ile kurulmuş temeller üzerine oturtan, ama olaylara egemen olarak yeni olguları bulma yolunu gösteren bilimsel öğreti”dir (Akarsu, 1975: 236).

Sanat kuramı ise herhangi bir objenin (nesne) ya da olayın veya olguların niçin, neden sanat adı altında düşünüldüğünün ve değerlendirildiğinin gayretleri ve çabalarından doğmuştur. Sanat kuramları sanat yapıtlarınca sunulan özellikleri ortaya koyan ve açıklayan önerilerden oluşur.

Web sitelerinden edindiğimiz bilgilere göre ise sanat kuramı ile ilgili açıklamalar şu şekilde ifade edilmiştir;

Bir sanat eseri incelenirken, bu ister resim, heykel ve mimari gibi plastik sanat dallarında olsun, isterse roman, şiir ve deneme gibi edebi sanatlarda, hatta tiyatro, sinema, moda tasarım, vs. gibi herhangi bir sanat dalında olsun sanat eseri analizi veya eleştirisi

yapılırken genel olarak iki maddede incelenir. Birisi konu, içerik, üslup gibi sanatın manevi yönü. Diğeri kompozisyon, armoni, uyum vs. gibi biçim yönüdür (Soylu, 2011, pp. 2).

Yukarıdaki alıntımızda bahsettiğimiz ifadeyi destekler nitelikte sanat kuramları bağlamında örnekleme yaptığımızda Michelengelo’nun “Adem’le Havva’nın Cennetten Kovuluşu” sahnesinin geçtiği Sistina Şapeli freskosunu incelediğimizde ilk başta ele alacağımız özellik; hangi dönemde ve hangi üslup özellikleriyle yapılmış ve meydana getirilmiştir. Konunun bütün kutsal kitaplarda nasıl ele alındığı hususu üzerinde durulması sanat eserinin gerekçesi ve manifestosunun da geçerlilik kazanmasına yardımcı olacaktır. Ayrıca plastik dille, görsel değerlerle ve biçimsel olarakta ele aldığımız sanat yapıtının tam anlamıyla amacına ulaşma aşamasındaki zorluk ve güçlüklerin kuramsal yönden de üzerinde durulması gerektiğinin en güçlü ifadesidir (Resim 1.1).

Resim 1.1. Michelengelo, Sistina Şapeli tavan freskleri, Adem’le Havva’nın Cennetten

Kovuluşu, 1508-1512, Roma, (www.zeno.org).

Rönesans döneminde eser meydana getirme safasında olan sanatçı, biçim, renk, mekan, denge, kompozisyon, ölçü-oran vs. sanatın elemenlarını ve ilkelerini de eserinde ustalıkla kullandığını görüyoruz. Kısaca hem konu hem de biçimsel olarak ele aldığımız bu resimden yola çıkarak bir sanat eseri üzerinde inceleme yapmanın, konuşmanın, yorum yapmanın ve bize rehberlik edecek, yardımcı olacak sanat kuramlarına değinmeden geçemeyeceğiz. Estetik ve Sanat Felsefesine konu olan sanat eserlerinin

incelenmesi ve irdelenmesi hususunda bize kılavuzluk eden kitapların hemen hemen bütününde genellikle dört sanat kuramından bahsedilmektedir.

Yansıtmacı Sanat Kuram (Mimesis): Sanatçının herhangi bir nesne ve model karşısında onu en reel (gerçek) bir ifadeyle resmetme anlayışında olduğu bölümdür. Sanatçının karşısındaki nesneye ve varlığa sadık kaldığı ve eserini meydana getirdiği alandır. Yapmış olduğu nesne ve ya varlık gerçeğine nekadar yakınsa o ülçüde başarılı sayılabilir. Duyu organlarımızla algılaya bildiğimiz reel özelliklerin takliti anlamına gelen “Mimesis” kavramı, Türkçe’de öykünme ve yansıtma terimleriyle ifade edilmektedir. Bu sanat kuramına göre bir sanat eserinde olması gereken en önemli özellik, konulara gerçekçi bir anlayışla yaklaşılmasıdır. Yansıtmacı sanat kuramına göre var olan greçek dünyadaki görünenleri, ne ölçüde anlattığı ve yansıttığı ölçüde geçerlilik kazanacağıdır (Boydaş, 2007: 49).

Bozkurt konuya şu şekilde açıklık getirmektedir:

Platon’a göre sanat bir taklittir; örneğin ressam, bir masayı resmettiği zaman, bütün masaların aslı olan o tek ve öz gerçekliğin, masa “İdea”sının benzerini değil, marangozun elinden çıkan masaların benzerini yaptığı için üçüncü derece uzaktan bir taklitçi ya da benzetmeci olmaktadır. Bu bakımdan resim sanalı, bir şeyi olduğu gibi değil, göründüğü gibi yapma sanatıdır. Çünkü bir masaya yandan, karşıdan ya da başka bir tarafından bakınca, masa değişmez ama değişik bir görünüş kazanır. Resim ise nesneleri oldukları gibi değil, göründükleri gibi verdiğinden, gerçekliğin değil, görünenin benzetmesidir. İmdi benzetme sanatı gerçeklikten yani Idea’lar dünyasından uzak kalır” (Bozkurt, 1995: 93).

Biçimcilik Sanat Kuramı (Eser Merkezli Kuram): Biçimcilik kuramda, zevk kavramının olmadığı, sanatsal anlamda eser meydana getirme çabasına girilmediği ve sanatsızlığı benimseyen zıt anlayış hâkim dir. Geometrik forumlara daha eğilimli yönünün olması madde ve renk olgularına daha da önem verilmesi gerekliliğini savunan anlayıştır. Yani bir konu veya sanat alanında çalışılması hâlinde basite indirgeme durumunu hedefleyen basitsel biçimler yaratma amacı gütmektedir (“Sanat kuramları”, 2011, pp. 12).

Sanatın temelini gerçek yaşamdan alınan konularda değil de, sanat ürününün kendisinde aranmasının gerekliliğini savunan biçimci sanat kuramına göre; bir sanat eserini diğer sanat eserlerinden ayıran temel ilke sanatın kendine özgü yapısının olmasıdır (Yılmaz, 2009: 99). Bu sanat kuramında önemli olan, bir sanat yapıtındaki kompozisyonu düzenleyen sanatın elemanlarıyla sanatın ilkelerinin bir bütünlük içinde yansıtılmasını sağlamaktır (Boydaş, 2007: 49).

İşlevsellik Sanat Kuramı: İşlevsellik sanat kuramı, sanatı yaşamın merkezine koyar. Kullanım malzemalerini ve eşyalarını sanata yansıtır. Din, edebiyat ve sosyopolitik alanlarda ve bu gibi konularda düşünceler üretme ve geliştirme işlevi yükler. Bu sanat kuramına göre, bir sanat yapıtında önemli olan özellik toplumlarda sosyal düzeni sağlayan ilkelerin siyasal, sosyal ve dini özellikler gibi kavramların etkili ve ilkeli bir şekilde anlatılmasıdır (Boydaş, 2007: 49).

Bir takım düşünceleri yaymak amacıyla sanatı bir propaganda aracı olarak gören bu kurama göre sanat eseri; ele aldığı tema ile ilgili ahlaki bir görüş veya verilmek istenen mesajın ne ölçüde aktarıldığı başarısına göre yargılanır (Yılmaz, 2009: 99).

Anlatımcı (Dışavurumcu) Sanat Kuramı: Anlatımcı sanat kuramı, Sanatçının iç dünyasını ve ruhsal durumunu sanata yansıtmaktır. Yansıtmacı kurama karşıt eğilimde bulunan kuramdır. 19. yüzyılda Romantizm akımının önemli sanatçılarından olan ve duygularını yoğun bir ifadeyle resimleyen Eugene Delacroix’nın “Hâlka Önderlik Eden Özgürlük” adlı tablosunu örnek gösterebiliriz. Paris hâlkının ayaklanmasından sonra ressamın eserine yansıttığı figürlerdeki yüz ifadeleri, karakteristik özellikler ve figür kıyafetleri hem Yunan başkaldırısına hem de hâlkı engellemeye çalışan barikatlara aittir. Bu iki imge veya temanın birbiri içerisinde harmanlanarak başka bir biçimde şakillenmesini sağlamıştır (Akbulut, 2007: 334). Fransız ihtilali öncesinde alışıla gelmiş resim anlayışı, Eugene Delacroix’da gördüğümüz gibi yerini renklerin, psikolojik etkenlerin, biçimin, doğal kullanım içerisinde değilde o anki duygularını yansıtan anlayışla ifade edilmeye çalışılmıştır (Akbulut, 2007: 334-336). (Resim 1.2).

Sanatçının yaşam, yaşantı, duygu ve düşüncelerine yönelen bu anlayışa göre sanat eseri, gerçek bir yansımadan koparak sıyrılmış, sanatçının özgür dünyasında kendi düşüncelerini yansıtabilecek bir alam bulmuştur (San, 2008: 79).

Kurumsalcı Kuram; George Dickie (Dike) tarafından öne sürülen kuramda sanata, sanat yapıtı özelliği ve kimliği kazandıran galericiler, yapımcılar ve yayıncılardır anlayışıyla, bir eseri, sanat yapıtı olarak değerlendiren ya da kıyaslayan kurumlara dikkat çeken kuramdır. Herhangi bir kurumun veya kuruluşların (şirket, devlet daireleri, müze vs.) hangi sanat türünün kurum için daha yararlı ve sağlıklı olacağına karar veren kuramdır (“Sanatta Kuramsal Yaklaşım” t.y. pp.11).