• Sonuç bulunamadı

CANLI MODEL ETÜT, ESKİZ, DESEN VE RESİM İLİŞKİLERİ

II. ARAŞTIRMA YÖNTEMİ

2.4. CANLI MODEL ETÜT, ESKİZ, DESEN VE RESİM İLİŞKİLERİ

Resim 2.2. Güzel Sanatlar Akademisi’nde canlı modelden desen çalışması (Ayan,2006, 64).

2.4. CANLI MODEL ETÜT, ESKİZ, DESEN VE RESİM İLİŞKİLERİ

Canlı modelden veya modelden çalışmalarda etüt, eskiz, desen ve resim birbirini destekleyen, birbirini tamamlayan ve birbirinden ayrı düşünülemeyen kavramlar olarak ele alınmalıdır. İlk bölümde Sanat’ta temel kavramlar alt başlıkları hâlinde eskiz, desen ve resim kavramlarını açıklamıştık, Etüt kavramına değinecek olursak etüt, inceleme, irdeleme, araştırma ve analiz etme anlamlarına gelir. Bir nesnenin etütü denildiğinde ise

o nesnenin tüm özelliklerini 1/1 (bire bir), ayrıntılı olarak yüzey üzerine aktarmaktır (Balcı ve Say, 2002: 24). Cisimlerin ayrıntılı olarak detayını modle yaparak resmetmektirde denebilir. Canlı modelden veya modelden çizime başlanıldığında öncelikle eskiz çalışması yapılır ve eskiz çalışmasının kontur çizgileriyle ayrıntılı olarak işlenmesiylede desene geçiş sağlanır ve son olarak etüt çalışmasıyla da modelin bire bir aynısını yansıtacak şekilde açık-orta ve koyu ton değerleriyle modle gerçekleştirilerek modelden çizimler oluşturularak çalışmalar sonlandırılır. MEB, etüt uygulamalarını şu şekilde açıklamaktadır,

Canlı modeli izleyerek etüt uygulamaları, Mısır sanatının Nefertiti portresinden başlayıp Roma sanatının portrelerinden, Rönesans’ın güçlü portre sanatçılarından geçerek günümüze kadar devam etmiştir. Model olarak canlı insan figürleri ve hayvan figürleri kullanılır. Özellikle canlı insan modelin incelemeye tutulması ayrı bir yer alır (MEB, 2013: 4).

Canlı modelde etüt çalışmalarının çıplak model çalışmalarda; anatomi, kas, doku bilgisi farklılığını gerektirdiği gibi, model’in giyinik şekilde olmasında da elbise dokusu ve bedenin dokusunun farklılığının hissedilir derecede yapılması da önemlidir. Özellikle herhengi bir varlığın ya da cismin veya doğadan esinlenilerek oluşturulan bir kompozisyonda resimin alt yapısında eskiz veya desen alıştırmaları yapılır. Bunun örneklerini Rönesans ustalarında çokça görebiliriz, özellikle Da Vinci’nin “Son Akşam Yemeği” adlı freskinde eskiz ve desen çalışmalarının yapıldığı ve sonrasında ise resimin gerçek ölçülerinde resmedildiği bilinmektedir (MEB, 2013: 4-5). Rönesans’ın ustalarından ressam ve heykeltıraş olan sanatçı Michelangelo da yine desen ve resim ilişkisini şu şekilde açıklamıştır, Gollwitzer’den aktaran Bulut,

Michelangelo'nun açıklamasından aktarıyoruz.: "Desen tüm sanatların kökü ve tüm resimlerin ruhu ya da gerçek kaynağıdır. Çizim yapmayı öğrenen ve bunu başaran kişi için söyleyeceğim şey: bu kişi gerçek bir hazinedir. Çünkü fırçasıyla, herhangi bir taş kuleden daha yüksek figürler oluşturabilir (Bulut, 2003: 23).

Sonuç olarak sanatçılar, yüzyıllardır canlı model, model, eskiz, desen ve resim ilişkisini oldukça bütünsel olarak kullanmışlardır.

2.5. CANLI MODEL KAVRAMI İLE AKADEMİ VEYA AKADEMİK KAVRAM İLİŞKİLERİ

Canlı modelin Akademi veya Akademik kavramlar ilişkisinin önemi, temel olarak atölye çalışmaları esnasında usta-çırak veya usta-öğrenci ilişkilerinden ortaya çıkan eğitim ve disiplin kurumlarının oluşumunda etken rol üstlendiği söylenebilir. Öncelikle

canlı model ve akademi vaya akademik ilişkilerine geçmeden önce akademi kavramının ve akademik teriminin nasıl ortaya çıktığına değinelim. Akademi kavramına Rona, şu şekilde açıklama getirmiştir,

Sanatçı ve Zanaatçı ayırımının henüz yapılmadığı Orta Çağda, Lonca ve Atölye’ler bir anlamda eğitim kurumu işlevi görmüş, “akademi” terimi ilk kez Rönesans İtalya’sında ortaya çıkmıştır. Terim, Platon’un M.Ö. ykş.387’de Atina yakınlarındaki bir zeytinlikte felsefe dersleri verdiği Akademeia’dan kaynaklanmış ve 15. yüzyılın ortalarında İtalya’da Platonculuk’un yeniden gündeme gelmesiyle Rönesans Dönemi’nde bütün felsefe ve edebiyet çevreleri bu adla anılmıştır (Rona, 2008: 50-52).

Rönesans dönemi sanat anlayışında Rönesans ustalarının (Michelangelo, Leonardo Da Vinci), atölyelerinde öğretilen uygulamalı çalışmalar sanatsal özgürlükten çok daha ön planda görülüyordu. Buna karşılık sanatçı ve zanaatçı farklılığını ifade eden sanat eğitiminin, usta-öğrenci ilişkisi kavramında akademi anlayış çerçevesinde çözülebileceği benimsenmiş ve sanat akademileri ortaya çıkmıştır. Akademik kavram ise, “İleri bir çabanın ürünü olmayan, genelgeçer ilke ve kurallar doğrultusunda oluşturulmuş sanat yapıtının niteliği” (Tanyeli ve Sözen, 2014: 18 ) olarak ifade ediliyor. Akademik kavram, belli bir görüşü benimsemiş ve o görüş çerçevesinde yapılan çalışmalar olarakta nitelendirilmektedir. Akademilerin ilk kurulduğu ülke 19. yüzyıl da Fransa’dır. 19. yüzyılda da akademilerin etkileri neredeyse tüm dünyaya yayılmış, 20. yüzyıl da ise; Bauhaus’un kuruluşundan sonra giderek etkisini yitirmiş hâle gelmiştir (Rona, 2008: 50-52).

Canlı model kavramı ile akademi veya akademik kavram ilişkileri bağlamında bakıldığında ise özellikle, “Almanya’da 1650-1750 arasındaki 100 yıllık dönem içinde beş akademi kurulmuştur. Bunlardan ilki 1674/75’te Nürnberg’de ressam Joachim von Sandart tarafından kurulmuş, okulda canlı modelden çalışma yöntemi benimsenmiş, ayrıca kısa bir süre mimari dersler de verilmiş…” (Rona, 2008: 51).

Canlı modelin akademi kavramıyla ilişkisinin olduğunu saptayan diğer bir akademi kurumu, 1898’de Eugene Carriere tarafından kurulan akademi kurumudur. Bu akademi kurumunda, herhangi bir eğitim, öğretim programı yoktu, fakat öğrenciler canlı modelden çalışmalarını gerçekleştirebiliyorlardı. Fovizm sanat akımının temellerini bu kurumda eğitim görmüş Henri Matisse, Andre Derain, ve Jean Puy gibi sanatçılar, Fovizm akımının ortaya çıkmasına önderlik etmişlerdir. Canlı modelin akademi kavramıyla ilişkisini ortaya koyan bir diğer akademi kurumu ise; Cezanne, Monet, ve Pissarro’nun tanıştıkları Suisse adlı model tarafından kurulan Suisse akademi

kurumudur. Bu kurumda ise; Carriere’de olduğu gibi herhangi bir eğitim programı yoktu, fakat yinede canlı modelden çalışmalar yapılıyordu. belirli bir eğitim programı yoktu ama canlı modelden çalışılabiliyordu (Rona, 2008: 51). Erol, canlı model kavramı ile akademi kavramlarını şöyle açıklayarak konuya açıklık getirmiştir,

Canlı model kavramı ile akademi kavramlarını, akademik kavramını birbiri içinde düşünüyor, birbirinin devamı veyahut birbirinin eş anlamlısı kavramlar olarak anlıyorum. Akademik deyimi aynı zamanda atölyelerde yapılmış etüt mahiyetindeki, çıplak ça-lışmalarına da denir. Akademik, akademik yapmış. Bu kavramlar analog kavramlar gibi geliyor bana, öyle düşünüyorum (Ayan, 2006: 15).

Canlı model ve akademinin ölçütü birlikte ele alınarak düşünülmelidir. Canlı modelden eğitim, akademi eğitimi prensiplerine ve ilkelerine dayalı yürütülen kurumu gerekli kılan anlayışta vücut bulmuştur. Leonardo da Vinci’nin canlı modele yönelik açıklamasını not defterlerinden ifade eden Erol; “Ey ressam çıplak insan vücudunu anlayan, onu karakteristik özellikleriyle kavrayan, oranlarını doğru saptayabilen, evrenselliğe ulaşır” (Ayan, 2006: 15), diyerek bu şekilde açıklamıştır. Leonardo’nun canlı modelden çalışmaları üzerinden öğrencilere vermiş olduğu mesaj, sanat eğitimi alacak bireyin, canlı modelden betimlemeleri iyi analiz etmesi ve modelden yorum yapabilecek kapsama gelmesini ifade ettiğini anlayabiliriz. Özellikle modelin sanat eğitimindeki önemi üzerinde durduğu da aşikârdır (Ayan, 2006: 15). Erol canlı model ve akademi ilişkisini kısaca şu şekilde özetleyerek konuya açıklık getirmiştir,

Akademide çalışmak, bir usta çırak geleneği demektir aynı zamanda. Bir ustanın denetiminde canlı modelle çalışması, Platon ve öğrencilerinin bir yerde toplanarak çalış-masından farklı bir şey değildir. Bunun sanattaki yansımasıdır. Bir hocanın gözetiminde, atölye sisteminde, öğrenci ve hoca ilişkisi hâlinde, bir usta çırak geleneği hâlinde bu de-vam etmeli mi? Bugün de bundan bir yarar sağlanabilir mi? Ben canlı modelden çalışmayı, insan vücudunu tanımayı, bugünün çeşitli çıkışlarına, sanat alanındaki önerilere değer veren genç kuşaklar içinde, değerli bir eğitim, âdeta matematik gibi değerli bir eğitim, hazırlık eğitimi olduğuna, sayılması gerektiğine inanıyorum (Ayan, 2006: 17).