• Sonuç bulunamadı

Canlı Model Çalışmaları ve Metamorfoz Çalışmaları

II. ARAŞTIRMA YÖNTEMİ

2.18. CANLI MODEL UYGULAMALARINDA İKİ VE ÜÇ BOYUT

2.18.4. Canlı Model Çalışmaları ve Metamorfoz Çalışmaları

Canlı model çalışmaları üzerine Metamorfoz kavramı, resim sanatında araştırma konusu olarak çok az bilgiye rastlanan konular arasındadır. Metamorfoz; “ Dokunun normal yapısını kaybetmesi, başkalaşma” (“Metamorfoz”, t.y. pp.3), olarak ifade edilmektedir. Türkoğlu’na göre ise, “Metamorfoz, sanatçının doğa gözlemlerini zihinsel bir süreç aşamasından geçirerek maddesel öğelerin resimsel öğelere dönüştürülmesine ve yeni biçimler oluşturulması olayını içerir” (Türkoğlu, 2000: 69). Resim sanatında forumlara deformasyon çerçevesinde değişimsel özellikler kazandırılmasıyla, sanatçının akademik ve geleneksel kurallardan sıyrılarak özgünlük ve yaratıcılığı tetikleyen yeni yaratımsal olgular sunmasını sağlamıştır.

Sanatın her alanında olması gereken özgünlük ve yaratım kaygısı Kübizm, Fovizm ve Ekspresyonizm sanat akımlarında daha da kendini göstermiştir. Sanatçıların özgün üslup arayışları ve araştırmaları yeni yaklaşımlarıda beraberinde getirmiştir. Empresyonizm ve Kübizm akımlarının sanatta devrim niteliğindeki yaratımları biçimi parçalama eğilimleriyle yeni oluşumlar sağlamıştır. Bu oluşumlardan dikkat çeken özelliklere sahip olan soyutlamanın, İspanyol ressam ve heykeltıraş Picasso ile başladığını belirtmiştik. Bu husustan yola çıkarak, soyutlama eğiliminin Metamorfoz eğilimlere dayanak oluşturabileceğini düşünmemizde fayda vardır. Metamorfoz’un başkalışım olarak yeni oluşumlar sağlaması son derece soyutlama eğilimine yakın düşünülmektedir. Soyutlamanın amacı, doğadaki formlardan kopmadan ona yeni boyut kazandırmaktı. Metamorfik yaklaşımda ise; doğal formdan tamamıyla kopma eğilimi gerçekleşmiş ve sanatçı bir üst düzleme, yaratıma geçme anlayışını benimsemiştir. Bu yaklaşımın Ekspresyonizm sanat akımında canlı modelden figüratif betimlemelerde ki yoğun deformalar ve renk anlayışlarındaki değişimler kapsamında düşünülmesi manidardır.

Günümüz sanat anlayışı kapsamında teknolojik araçlarla yapılan resimde hayvan (sinek) ve insan bileşkesini idafe eden Metamorfoz resimi, (Resim 2.20) figürlerin başkalaşımını örnekleyen resim olarak karşımıza çıkıyor. Bu çalışmanın oluşumunda sanatçının, tabiatın bir üst düzlemine çıkma çabasında olduğu gözlemlenmektedir. Çünkü modele benzetme gibi kaygılar içerisinde olmak doğadan kopamama eğiliminizi açığa çıkaracak ve sanatsal yaklaşımınızın mesajı farklı bir boyut kazanamayacaktır. Bu

anlayışı Çekil, şöyle ifade etmiştir, “…modelden çalışırken yüzde yüz natüralist bir sonuç aldığınız zaman da başarılı olmuyorsunuz. Yani istenen o üst düzeye sıçratma ya da umduğumuz dönüşüm yani Metamorfozun da gerçekleşmediğini görüyorsunuz” (Ayan, 2006: 56-57). Çekil’in bu görüşü Metamorfoz da tabiattan uzaklaşmakla, başkalaşım ve değişimi zorunlu kılmakla ancak amacına hizmet edeceğini belirttiğini görüyoruz.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

CANLI MODEL KAVRAMI VE SANAT KURAMLARI İLİŞKİSİ

Sanat kuramı herhangi bir cismin veya nesnenin neden ve niçin sanat eseri yapıtı adı altında düşünüldüğünün, araştırılmasından ve değerlendirilmesinden doğmuştur. Sanat kuramları sanat eserlerince ifade edilen özellikleri ortaya çıkaran ve sunan önerilerden oluşur. Canlı model ve sanat kuramları ilişkisi bağlamında tez konusu ve kapsamı gereği, canlı model kavramı ve Sanat kuramları ilişkisi (Antik Yunandaki ideal güzellik kavramı, Platon ve Aristo estetiği, Model çalışmaları ve estetik bakışın şekillenmesi evreleri, canlı model ve güzellik kavram ilişkisi) adı altında alt başlıklar şeklinde ele alınmıştır.

3.1. ANTİK YUNAN’DAKİ İDEAL GÜZELLİK KAVRAMI

Yunan uygarlığının her şeyin ölçüsü insandır yaklaşımı beraberinde her şeyde insan bedeninin kusursuzluğuyla hareket etme düşüncesini getirmiştir. İnsanı yüce bir varlık olarak nitelendirmesi ve yüceliğininde insanlığın incelemesi gerektiği şeklinde tanımlama yapmaktadır. İlk Çağ toplumlarının inançları, baskıcı tutumları ve yöntemleri, klasik sanatsal yaklaşımları ile Eski Yunan’ın bu özellikler bakımından diğerlerinden ayrıldığı görülmektedir. “…Bütünsel bir bakış açısından bu yerinde bir değerlendirmedir, ama geçmişte Yunan uygarlığının duygusal biçiminde idealize edilmesine, maddi temellerinden kopartılarak bir mucize gibi görülmesine, Eski Yunan’a özgü olduğu varsayılan erdem, bilgelik ve güzellik gibi ölçütlere bağlanmasına yol açabilmiştir” (Ana Britannica, 1993: 475).

Çok eskilere gitmeden yapılan çalışmalarda ve araştırmalarda Yunan uygarlığının İlk Çağ uygarlıklarından başka ve daha nesnel ölçütlerle diğerlerinden ayrıldığı görülmektedir. Bu medeniyetin tarihteki başarı ölçütünde rol alan diğer hâlkların başarılarıda yadsınamaz. Felsefenin tarihi temellerinde önemli yer alan Yunan uygarlığı sürekli ideal olanla ilgilenmiş ve sosyal yaşamın birçok alanında felsefi yaklaşımlarda bulunmuştur. Toplumsal ve sosyal yaşamın içerisinde cereyan eden anlayıştan biriside “Güzellik” olgusunun felsefik yaklaşımlarla irdelenmesidir (Ana Britannica, 1993: 475).

Güzellik olgusunun Eski Yunan filozoflardan Platon (M.Ö. 427-348) ile başladığı bilinmektedir. Felsefe’nin başladığı tarihten itibaren “güzellik” kavramı sürekli tartışma konusu olmuş ve güzelin ne olduğuna ilişkin birçok filozof ve sanatçı görüşlerini belirtmişlerdir. Güzellik olgusunun sürekli sanatçıdan sanatçıya, filozoftan filozofa, farklılık gösterdiği felsefi araştırmalardanda anlaşılmaktadır (Kotanlı, 2015: 61). Bu hususta güzel nedir, güzel neye denir ve güzel neye ve kime göre güzeldir… Sorularının cevaplarını felsefenin alt konularından olan estetik biliminin içerisinde ele alınmaktadır. Güzel, kavramına Tunalı, şu şekilde açıklık getiriyor, “Güzel, bir değer, bir idea, bir eidos olarak düşünülebileceği gibi, orantı, simetri, düzen gibi estetik objenin niteliği olarak da belirlenebilir” (Tunalı, 2011: 17). Güzellik, kişinin iç dünyasında beğenme, haz alma, hoşlanma gibi duygu kavramlarını harekete geçiren ve amaç güdülmeden, tarafsızca yaklaşılan kavramlar bütünüdür. Ergün’e göre, Güzel (Tok’alun) kavramı Platon’un ana kavramlarından biridir… Platon “güzel uygunluktur” tanımı üzerinde durmak ister (Ergin, t.y. pp. 46) ve şu şekilde ifade eder,

güzel (tokalon), mutlak ve öz olarak idealar özlemindedir, Tanrı katındadır. O güzellik her zaman ve her yerde geçerli olan mutlak güzelliklerdir; zaman ve mekân dışıdır. Bu değişmeyen güzellikler bu dünyada maddelere şekil verirler; ama madde zayıf ve kararsız olduğu için, her şeyin aslı olan o güzellik ideleri varlıklara tanrı olarak yansıyamazlar ve maddi güzellik bozulunca da o güzellik kalmaz. Yani güzellik varlıklarda ve olaylarda değil, onlara yansıyan idealar âlemindedir (Ergin, t.y. pp. 46).

Aristo (M.Ö. 384-322) ise, hocası Platon’un etkisi altında kalarak kendi “güzel” kavramını şu ifadelerle açıklama gereği duymuştur, “Güzel, matematiksel olarak belirlenen ve oranı olarak kabul edilen bir kavramdır” (Turgut, 1991: 12). Aristo’nun bu yaklaşımı güzel olan varlığın, nesnenin belirli bir sistem ve dengede olması gerektiğini ifade etmektedir. Sanat felsefesinde önmeli iki düşünürün güzellik yaklaşımları hususunda görüşlerine kısaca yer verdik. Güzellik olgusunu I. Kant, Hegel, Fr. Shiller, Lukas, Croce, Th. Lipps, Heideger gibi birçok düşünür ve sanatçı farklı yaklaşımlarla tanımlamışlardır (Ergin, t.y. pp.46-55).

Antik Yunan uygarlığında insanın her şeyin ölçüsü olarak görüldüğü, ideal olanın insani ölçülerle tasvir edildiği anlayışı hâkim iken, Tanrılara insani olağanüstü güçler yüklemişler ve tanrıları insanlaştırma eğilimleriyle hareket etmişlerdir. Yunan uygarlığının evrenin merkezin de insanı görmesi bu yaklaşımın beraberinde farklı alanlarada yöneltmiştir. Bu anlayışı şu şekilde görmemiz mümkündür,

Bütün ölçüler insandan çıkar. Dolayısıyla mimaride olduğu gibi heykelde ve hatta tanrılarında bile form insan biçimlidir. Mimaride kullanılan Dor (M.Ö. 630) adı verilen erkek vücut ölçüsünden ortaya çıkarılan sütun şekli, İyon adı verilen (M.Ö. 600) kadın vücut ölçülerindeki sütun şekliyle sürmüş ve bir hikâyeden etkilenen mimarın Korint (M.Ö. 5.yy) düzeninde sütunlar yapmasıyla mimari zenginlik artmıştır (“Yunan Sanatı”, t.y. pp. 1).

Mimari alanda görülen bu yaklaşım palastik sanatların her alanında görülmüştür. Özellikle Klasik dönem heykellerinde ki gerçekçilik anlayışı doğal biçimlemelerle üsluplaştırılmış ve ideal güzellik anlayışı tüm heykel fomlarında aranmıştır. Tanrıların insanlaştırılması ve onlara olağanüstü güçlerin yüklenmesi diğer insanlardan ölçü ve anatomik açıdan farklı bir biçimde ifade edilmemiştir. “Bir anlamda tanrılar, kusursuz bedenleriyle insan bedeninden üstünlüğünü onaylıyor ve insanları kendilerine hayran bırakıyorlardı. Böylelikle tanrılar seyreden insan tarafından bir kez daha ilahlaştırılmış oluyordu” (Budak, 2014: 5). Özelliklede insanlar tarafından ilahlaştırılma düşüncesi Tanrıları, inanç ve yaşam bağlamında görevini yerine getiren ve güzel olgusuyla bütünleşen eğilimler gösteren algılayışlarla sentezlemişlerdir (Budak, 2014: 5).

Yunan heykel sanatında tasvir edilen erkek ve kadın heykellerinde görülen özellikler hem atletik hemde genç ve sağlıklı görünümlü yapıda tasvir edilmiştir. Heykellerdeki yüz ifadeleri oldukça sakin ve adeta kendinden emin duruş biçimleriyle şaşırtıcı yapıdadır. Bu özellikler Yunan Klasik heykel sanatının çok gerçekçi olmaktan çok ülküsel bir insan modelini yansıttığını kanıtlar niteliktedir (“Yunan Sanatı”, t.y. pp.1). “Yunan heykeli her an görülebilen olağan insanı değil olası fakat çok zor rastlanan ülküsel insanı betimlemiştir” (“Yunan Sanatı”, t.y. pp.1).

İnsan vücudunun rehber edinildiği ideal güzellik arayışları Antik Yunan’daki vücudu meydana getiren tüm güzel uzuvların birleştirilmesiyle şekillendiği görülmektedir. Bu ideal güzellik anlayışının formsal arayışları vücutlara olağanüstü uyum, nizam ve canlılık kattığı gibi onları güzelin kutsallığı ifşasına çıkarmıştır. Eco, bu duruma şöyle açıklık getirmektedir,

Yunan heykelciliği soyut bir vücudu idealleştirmemiş, canlı vücutların sentezinden yola çıkarak, vücut ile ruh arasında, başka bir deyişle, biçimsel güzellik ile ruhsal iyiliğin ahenk oluşturduğu psikofizik bir güzellik ifadesinin aracını, ‘ideal Güzelliği’ aramıştır. Bu Güzellik en kusursuz ifadesini hareketli bir parçanın dengeye ve ahenge kavuştuğu, anlatım sadeliğinin ayrıntı zenginliğin yeğlendiği durağan biçimlerde bulur (Eco, 2006: 45).

Antik Yunandaki ideal güzellik anlayışı kusursuz beden yaratımlarıyla kendinden sonraki toplumların sanatına ve sanat anlayışlarına farklı yorum olanakları sunmuş ve kaynaklık ederek günümüze kadar gelmiştir.