• Sonuç bulunamadı

İşgücü piyasasmda bazı ekonomik ve sosyal hakların ya-sallaşması gerekmektedir. Ekonomik ve sosyal hakların bir sistem içinde sosyal ilişkilerin özellikleri, devlet ve refah çer-çevesinde tanımlanması 'kurallaştırma'dır. (Yust ve diğerleri 1996)

Yeni gelişmeler çerçevesinde birçok ekonomist işgücü pi-yasasını yöneten kurumların rolleri hakkında ileri derecede araştırmalar yapmışlardır. Neo-Klasik teori bize, emek talebi düştüğü zaman ücretlerin yeni bir dengeyi oluşturuncaya kadar düşmeye devam edeceğini öğretmiştir. Oysa gerçekte gözlemlediğimiz bu değildir. Keynes'in de daha sonra dikkati çektiği gibi ücretler düşme yönünde katıdır. Yeni gelişmeler çerçevesinde ücretlerin düşme yönünde neden katı olduğu anlatılmaktadır ve bu konuda iş kontratları, ücret etkinliği, içerdekiler-dışardakiler gibi teoriler geliştirilmiştir. Bu teoriler genelde ortodoks mikro-ekonomik araçlan kullanarak ku-rumsal veya sosyal faktörlere göndermeler yaparak teorinin öngördüğü ile gözlemlenen arasındaki farkı açıklamaya yöne-liktir.

Bugün gözlemlediğimiz parçalanmış işgücü piyasaların-da, neo-klasik iktisadın iddia ettiği gibi emek faktörü homo-jen değildir dolayısıyla işgücü piyasasmda bir uyum sorunu yaşanmaktadır. Her alt piyasada bir yandan neo-klasik iktisa-dın iddia ettiği gibi ücretliler arasında rekabet, ama diğer yan-dan arz ve talebi yönlendiren kurumsal ve sosyal kaynaklı güçler vardır. Bu konudaki tartışmalar işgücü piyasasındaki

22

uyum ile kurumlar arasındaki ilişki düzeyinde ele alınabilir.

Bu konuda çalışmalar gerçekleştirmiş olan Doeringer ve Piore (1971) işgücü piyasasını, aktörlerin davranışlarının belli bir kurala göre oluştuğu sosyal bir yer olarak tanımlamaktadır.

Birçok araştırma sosyal ve kurumsal baskıların işgücü piyasası üzerindeki etkisini ele almaktadır. Bu çerçevede de-ğerlendirilen kurallaşma rekabetçi ve monopolistik kurallar olmak üzere iki şekilde gerçekleşmektedir. Rekabetçi kural-laşma 19. yüzyıla damgasmı vururken, monopolistik kurallaş-ma ülkeye göre 20.yüzyıla damgasını vurkurallaş-maktadır. Rekabet kurallarından monopolistik kurala geçiş sürecinde işgücü pi-yasası önemli bir rol oynamıştır. İşgücü pipi-yasasında anahtar değişken ücretlerin tam esnekliğinden ücretlerin düşme yö-nünde katı olmasına geçiş olmuştur.

Rekabet sürecinde neo-klasik iktisadın kuralları geçerli-dir. Rekabetçi işgücü piyasasında parasal ücretlerin tam es-nekliği, işten çıkarma veya işe alma yoluyla, konjonktürel ge-lişmelere tam uyum sağlayabümektedir. Parasal ücretlerin konjonktüre uyumunu sağlayan tam esnekliği, neo-klasik analizin alışüagelmiş unsuru olan işgücü arzı fonksiyonunun da pozitif eğimli bir eğri olmasını öngörmektedir.

Monopolistik işgücü piyasası aslında rekabet kuralları bünyesinde gelişmiştir. Daha açık bir ifadeyle büyük girşimle-rin kendi içsel piyasalarını geliştirmeleriyle, yani kendi kural-larını koymaya başlamasıyla rekabetçi piyasa dışında bir pi-yasa oluşmaya başlamıştır. Bu süreç büyük girişimler dışındaki piyasalarda rekabeti arttırmıştır ve sonuçta parça-lanmış işgücü piyasaları oluşmuştur.

Kurallaştırma biçiminin değişmesi sermaye birkimi süre-cindeki dönüşümünün bir sonucudur. Teknolojik gelişmenin süreklilik kazanması gitgide daha büyük ölçekli üretim biçim-lerini ortaya çıkartacaktır. Bu süreç ise büyük girişimlerin diğer deyişle monopolistik güce sahip ve kendi içsel piyasala-rını oluşturabilen girişimlerin ortaya çıkmasına neden olacak-tır. içsel piyasaların oluşması bir yandan ücret belirlenmesini

etkilerken diğer yandan işçi-işveren ilişkilerinin boyutlarını değiştirecektir. Konuya biraz açıklama getirmek gerekirse içsel piyasalarda ücretler endüstrinin belirlemiş olduğu kural-lara göre rekabetçi piyasadan bağımsız oluşturulmaktadır.

Böylece yüksek işzilik olduğu halde dahi yüksek ücretler olu-şabilmektedir. İçsel piyasalarda işçinin firmaya bağhlığı var-sayılmakta yani işgücü arz eğrisinin esnekliği sıfırdır, dolayı-sıyla işçi performansını olumlu ya da olumsuz yönde etküemek tamamen sunulan çalışma koşullarıyla doğru oran-tılıdır. Bu durum ise işçi-işveren Uişküerinin boyutunu farklı-laştırmaktadır. Zira işveren iyi koşullar sunduğu takdirde yüksek performans elde edecektir, aksi durumda ise perfor-mans düşecektir. Bu süreçde çözüm firma içindeki kuralların ugulanmasında yatmaktadır. Bu çerçevede işçi-işveren ilişki-leri bir örgütlenmeden ziyade içsel piyasanın kuralları çerçe-vesinde işletilmektedir.

İşçi-işveren ilişküeri ekonomik teoride ücret ve toplu söz-leşme sorunu üe sınırlandırılmıştır. Oysa bu ilişküerin belir-lenmesinde teknoknolojinin, piyasa yapısının ve politika lann oynadığı roller her zaman vuıgulanmamaktadır. Aglietta (1976) üretimde teknolojiye atfedilen rolü sorgulamakta ve teknolojik gelişmelerin işgücü piyasasının yapısal ve kurum-sal personel politikası seçimini etkileyeceğini söylemektedir.

Teknoloji girişimcinin emek talebi yönündeki tercihlerini be-lirleyen en önemli etkendir. Emek tasarrufunda bulunan büyük girişimlerde sermayenin organik büeşimi değişecek-tir/ Emek tasarrufu sermayenin organik büeşimini arttıracak-tır yani sermaye yoğun veya teknoloji yoğun bir üretim

biçi-7 Sermayenin organik bileşimi Marksist bir terminoloji olup değiş-meyen sermayenin değişen sermayeye oranı olarak tanımlanmak-tadır. Değişmeyen sermaye makina, teçhizat gibi sabit sermayedir ve üretime sadece içerdiği emek miktarı kadar değer katar ve bu değer sabittir. Oysa değişen sermaye emektir ve artık değeri yarat-makatdır.

24

mine geçilecektir. Bu değişim sonuçta işten çıkarmalara veya ücretlerin düşmesine neden olacaktır.

Teknolojik değişmenin piyasa yapısı üzerinde de etkisi vardır. Teknoloji yoğun üretim biçimine geçen ve böylece mas üretimi gerçeldeştiren endüstriler rekabetçi piyasalardan uzaklaşırlar ve daha çok monopolistik ve oligopolistik piyasa özelliklerine sahip olurlar. Bu endüstriler yukarıda da belirt-miş olduğumuz kendi içsel piyasalarını oluşturarak ücret dü-zeyinin değişmesine neden olurlar. Bu süreçte işçi-işveren iliş-kilerini farklılaştıracak olan sendikalaşmadır. Sendikalı bir sektörde ücret belirlenmesinde kural toplu sözleşme çerçeve-sinde belirlenirken, sendikasız sektörde işçinin performansı-nı yüksek tutmaya yönelik içsel piyasa kuralları benimsene-cektir. Ancak her ikisinde de ortak olan özellik kuralların varlığıdır.

Buraya kadar kurumsal aktörlerin işgücü piyasasının sı-nırlarını şekillendirdiğini vurguladık. Kurallar her zaman iş-gücü piyasasında ilişkilerin kurulmasında esas rolü oynamış-tır; ancak ekonomik ve teknolojik içerikli gelişmeler kurallar dışındaki platformda kalmaktadır. İşgücü piyasaları ve özel-likle de nitelikli işgücü piyasası kurumsal desteklidir. Daha açık bir deyişle meslek piyasaları kurumsallaşmış bir yapıya sahiptir. Yüksek ücretlerin ödendiği rekabet mekanizmasının çok fazla işlemediği piyasalardır. Bu piyasalarda çalışanların da monopol güçleri ve içsel piyasaları vardır ve kendi içle-rinde sınırlı bir rekabet ile karşı karşıyadır.

Teknolojik ilerlemenin neden olduğu monopolistik yapı-ların ortaya çıkması, bugün yaşanmakta olan küreselleşme ile çelişmektedir. Piyasalardaki tüm dengesizliklerin çözümünü rekabet mekanizmasına bırakan neo-liberal görüşün egemen olduğu günümüzde monopolistik eğilimlerin ortaya çıkması nasıl açıklanabilir? Bizim konumuz açısından daha önemli bir soru ise birleşerek tek bir güç haline gelme çabasında olan Avrupa rekabetçi piyasa kavramına nasıl bakmaktadır? Bu sorular bizi rekabet kavramını yeniden tanımlamaya

götüre-bilir. Bu çerçevede benimsenen tanım piyasalarda yeniden kurallaştırmaya gidildiğidir. Sosyal Avrupa olmayı en az eko-nomik ve siyasi birlik kadar benimsemiş olan Avrupa'nın iş-gücü piyasasına bakış açısını yansıtmak önem taşımaktadır.

Şimdi Avrupa Birliğinde işgücü piyasasının kurumsal açıdan inceleyelim: