• Sonuç bulunamadı

4. ŞERRİN KAVRAMSAL ÇERÇEVESİ

2.5. KUR’ÂNÎ TEODİSE

Âlemde mevcut şerlerin gerekçelendirilmesi ve Allah’ın adaleti bağlamında Allah-şer ilişkisi, irade ve sorumluluk bağlamında ise insan-şer ilişkisinin bir açıklaması niteliğinde olan Kur’an’da ilahi adalet savunusunu Kur’ani teodise olarak da ifade etmek mümkündür. Bu savunu ile ilgili bir çerçeve çizmek gerekirse Kur’an’da şer meselesinin ve dolayısıyla da ilahî adalet konusunun ele alınışı genel hatlarıyla şöyle özetlenebilir;

Ayet-i kerimelerde şer kavramı ve şer ile yakın anlamda kullanılan kelimeler incelendiği takdirde, Kur’an’ın, şerrin çoğunlukla insan fiillerinden kaynaklanan bir durum olduğunu ifade ettiği görülmektedir. Nitekim musibetlerin insanların yaptıkları hata ve günahlara karşılık olarak ceza kabilinden verildiğinin ifade edilmesi, “durr” olarak isimlendirilen sıkıntıların nankörlük eden kimselere acziyetlerini hatırlatmak ve bu vesile ile de Rablerine yönelmelerini sağlamak amacıyla verildiğinin belirtilmesi, “su’, seyyie, fahşa, münker, fesad, fitne ve zulüm” kavramlarının da çoğu kez insanın çirkin davranışlarını ifade etmesi bu kanaatimizi destekler mahiyettedir.

Kur’an’da ahlakî ya da ameli olarak nitelendirdiğimiz bu şerlerin yanı sıra, itikad yani inanç alanı ile ilgili ortaya çıkan şerlerin de insanla ilişkisi sıkça vurgulanan bir husustur. Bu ilişki, insanın tıpkı ahlak kurallarını ihlal ettiği gibi itikad alanında da yanlış yolları tercih etmek suretiyle istikametten sapmasının bir sonucudur ki bu husus; “Allah muhakkak ki kimseye zulmetmez fakat insan kendine zulmedicidir.” bağlamındaki ayetlerde vurgulanmıştır.

Yine tıpkı insan gibi ilahi emre muhattab olan cinlerin de bu şer çeşitleri ile alakasına zaman zaman atıfta bulunulmuş, insan ve cinlere isnad edilen bu şerlerin şeytanla ilgisi mevzu bahis olunduğunda ise şeytanın fiili bir yaptırımının söz konusu

156

olmadığı, dolayısıyla da imtihan vesilesi kılınan bu varlığın iradeyi iptal edici bir özellik taşımadığı hususu vurgulanmıştır.

Kur’an-ı Kerim’de insana ve cinlere isnad edilen ahlaki ve itikadi şerlerin yanı sıra, bu varlıklardan bağımsız olarak vukuu bulan doğal şerler de mevzu bahis olmuştur. Fakat bu tür şerrin diğer iki şer çeşidine nazaran daha az konu edilmesi dikkat çekici bir husus olmakla birlikte, doğal şerrin kaynağı insan fiillerinden soyutlanarak, imtihan, mükâfat ve kulun Allah’a yönelip dua etmesi için harekete geçirici bir lütuf ile ilişkilendirilmiş, böylece adaletsizlik ve merhametsizlikten arındırılmıştır.

Peki, hangi türden olursa olsun ya da kaynağı ne olursa olsun şerlerin son merhalede Allah tarafından takdir ediliyor olması Allah’ın adaletine halel getiren bir durum mudur? Bu soruya karşılık Kur’ân’ın cevabı gayet açık ve nettir;

Yukarıda bahsettiğimiz üzere ahlakî ve itikadî anlamdaki şerlerin kaynağı ilahi emre muhattap olmakla yükümlülük altına giren insan ve cinlerdir. Bu muhataplık onlara sorumluluk yüklemekle birlikte fiillerini tercih etmelerinde özgür bir irade yeteneğine sahip olmalarını da sağlamıştır. İradenin olmadığı yerde sorumluluğun olması adalet ilkesi ile bağdaşamayacak bir durumdur. Bu bağdaşmazlık kulun iradesinin olduğu yerde ilahi takdirin, kulun iradesi yönünde gerçekleşmemesi durumunda da söz konusudur. Yani kulların fiillerinin kendi iradeleri doğrultusunda Allah tarafından takdir edilmesi sünnetullaha binaen adaletin bir gereğidir. Nitekim Kur’ân-i Kerim’de; “Küçücük bir iyilik yapan kimse o iyiliği amel defterinde görecek. Küçücük bir kötülük işleyen de o kötülüğü amel defterinde görecek.”444 buyurularak ister ahlak türünden olsun ister itikadi türden olsun ameli

bir kötülüğün Allah’ın takdiri ile olmasının sorumluluk açısından insandan herhangi bir yükümlülüğü kaldırmadığına, dolayısıyla da bu türden kötülüklerin kulun fiillerine endeksli olduğuna işaret edilmiştir. Bu noktada Allah’ın ortaya bir kötülük çıkmasın diye kulun tercihini iptal etmesi cebri ortaya çıkarır ve Allah adına adaletsizlik o zaman söz konusu olur ki Kur’an’ı Kerim’de; “İnsan nefsine ve ona kabiliyetler verene, yine ona hem kötülüğü hem de kötülükten sakınmayı ilham

157

edene and olsun ki nefsini arındıran kurtuluşa erer. Nefsini kirletip günahlara boğan ise hüsrana uğrar.”445 buyurularak kulun tercihinin Allah tarafından hiçbir zaman göz

ardı edilmeyeceği ve bunun esasen sünnetullah olarak adlandırdığımız ilahi bir kanun olduğu vurgusunun yanı sıra insanın sorumlu tutulduğu alan hatırlatılarak Allah için cebrin söz konusu olmadığına da işaret edilmiştir. Doğal şer olarak isimlendirdiğimiz kulların fiilleri ile ilgili olmayan şerlerin ise imtihan düzeneğinin bir parçası olmaları veya kullara ilerde nail olacakları bir güzelliğe vesile olmaları ya da kulun Allah’a yönelip dua etmesi için insanı harekete geçirecek bir lütuf olmaları hasebiyle adaletsizlikle ilişkilendirilebilecek bir yönleri yoktur. Nitekim daha önce de bahsedildiği üzere Kur’an’ı Kerim’de bu husus şöyle dile getirilmiştir;

“(Ey Müminler!) Kimi zaman mallarınızla kimi zaman canlarınızla mutlaka sınanacaksınız. Bunun yanında hem sizden önce kendilerine vahiy gönderilenlerden (Yahudilerden), hem de müşriklerden birçok ağır söz duyacaksınız. Bunları sabırla karşılar ve Allah’a itaatsizlikten sakınırsanız bilin ki bunlar kararlılık ve fedakârlık göstermeye değer işlerdir.”446

“Zina gibi büyük bir suç işlemedikleri, evlilik hukukunu çiğnemedikleri sürece, kendilerine verdiğiniz mehrin en azından bir kısmını geri almak için eşlerinizi/karılarınızı boşanma hususunda mali fedakarlıkta bulunmaya zorlamayın. Bilakis onlarla insaf ve adalet ölçüsüne uygun şekilde geçinin. Evet, karılarınızdan hoşlanmayabilirsiniz ama (şunu bilin ki) Allah hoşlanmadığınız eşleriniz/karılarınız vesilesiyle sizin birçok iyilik ve güzelliğe kavuşmanızı takdir etmiş olabilir.”447

“Biz hangi diyara peygamber göndermişsek Allah’a boyun eğip yakarmaları için o diyarın halkını kıtlık ve yoklukla mutlaka sınamışızdır.”448

Ayrıca Kur’an-ı Kerim’de izafi şerre delil teşkil eden tüm ayetlerin kulların fiilleri ile ilişkili olmayan doğal şerlerin izahatı açısından önem arz ettiği söylenebilir. Çünkü dış dünyada meydana gelen birtakım doğal afetler, depremler, yangınlar seller ya da ölüm gibi acı olaylar hakkında zahiren şer hükmü veren aklın

445 Şems, 91/7-10. 446 Al-i İmran, 3/186. 447 Nisa,4/19. 448 A’raf,7/94.

158

aslında sınırlı bir kavrayışa sahip olduğu, bu olayların arka planında saklı olan nice hayırları algılamada yetersiz kaldığı Kur’an’da hem Musa ile Bilge kul kıssasında hem de farklı birtakım ayetlerde449 söz konusu edilmiştir. İzafiyet teorisini destekleyen bu ayetler şerrin mutlaklığı düşüncesi ile tenaküz görünmekte, dolayısıyla da doğal şer dediğimiz zahiren olumsuz görünen birtakım olayların Allah’ın adalet ve merhameti açısından izah edilebilirliğine katkı sağlamaktadır.

Hulasa Kur’an şer mevzusu ile ilgili Allah’ın adaletine halel getirebilecek birtakım anlayışların çeşitli sorgulamalarına fırsat vermeyecek şekilde; insan aklının sınırlılığı ve acziyeti, şerrin ve hayrın izafi oluşu, şerlerin çoğunun kulların fiillerinden kaynaklandığı, kulların fiillerinden kaynaklanmayan şerlerin ise imtihan, mükâfat ve Allah’a yaklaşmak için bir lütuf kabilinden olduğu, şeytanın imtihan düzeneğinin bir parçası olup kulların iradelerini iptal edici bir özelliğe sahip olmadığı, en nihayetinde de Allah’ın kulların iyi fiillerini takdir ettiği gibi kötü fiillerini de takdir ediyor olmasının Allah açısından cebri iptal ettiği için adalete, kul açısından ise iradenin var oluşu ile birlikte yükümlülüğün ortaya çıkmasına işaret ettiği şeklindeki beyanları ile kendi içinde bir teodiseye sahiptir. Şimdi de şer problemi ile ilgili kelami söylemleri bahsi geçen Kur’ani teodiseye arz etmek suretiyle, bunlar arasından akıl, vicdan ve vahiy ile uyumlu olan düşünceleri ortaya çıkarmaya çalışacağız.

2.6. ŞER PROBLEMİ İLE İLGİLİ KELAM İLMİNDEKİ