• Sonuç bulunamadı

4. ŞERRİN KAVRAMSAL ÇERÇEVESİ

1.2. ŞER PROBLEMİNİN KELAM İLMİNDEKİ İZDÜŞÜMLERİ

2.1.2. Kur’an’da Şer Kelimesi İle Aynı Veya Yakın Anlamda Kullanılan

2.1.2.8. Fitne

Asıl manası “Sağlam olanın çürüğünden ayrılması için altının ateşe sokulması” 295 olan fitne kelimesinin “derisini daha kolay yüzebilmek için kurbanı

sıcak kuma gömmek, kandırmak, gönlünü çelmek”296 gibi anlamları da vardır.

Fitne kelimesi zamanla her zaman olumsuz sonuçlar doğuran bir durumu anlatmak için kullanılmıştır. Bu anlam kaymasının, fitnenin asıl manalarından olan “deneme” yani “imtihan”ın insan için zor bir süreci ihtiva etmesinden kaynaklandığı söylenebilir. Fakat fitnenin her zaman kötü bir sonuç doğurma özelliğine sahip olduğunu söylemek güçtür. Çünkü fitne süreç bakımından her ne kadar zor ve meşakkatli bir durum olsa da sonuç itibariyle bazen hayırlı ve güzel neticelere de vesile olabilmektedir. Bu anlamda İbn Manzur fitne kavramını şu şekilde tarif etmiştir; “İnsanın isyankârlığını olduğu kadar sabır ve metanetini de ortaya koyup sonuçta Allah’ın mükâfatına nail olmasına fırsat veren imtihandır.”297

Bu kelimenin Kur’an-ı Kerim’deki kullanımları ise çok geniş çaplıdır; Deneme ve imtihan anlamında;

293 Ğafir, 40/26. 294 Muhammed, 47/22.

295 Rağıb el-İsfehani, el-Müfredatu Fi Ğaribu’l Kur’an, s.728. 296 Mustafa Çağrıcı, “Fitne”, DİA, 1996, c.13, s.156.

117

“Hani ablan Firavun’un adamlarına gidip, “Ben size bu çocuğun bakımını üstlenecek birini bulayım mı ?” demişti. İşte böylece biz seni gözü aydın, gönlü ferah olsun ve daha fazla üzülmesin diye tekrar annene kavuşturmuştuk. Sen büyüdükten sonra bir adam öldürmüştün. Biz seni bu talihsiz olayın sıkıntısından da kurtarmış ve pek çok sınavdan geçirerek yetiştirmiştik. (Adam öldürme hadisesinden sonra) Yıllarca Medyenlilerin arasında yaşadın. Nihayet (Peygamberlikle ilgili) takdirim uyarınca işte bugün buradasın, ey Musa!”298

“Allah da şöyle buyurdu: (“Kavmim benim yolumdadır.” diyorsun.); Ama sen yanlarından ayrıldıktan sonra biz kavmini sınadık; Samiri onları doğru yoldan saptırdı.”299

“O kâfirlerden /müşriklerden bir kısmına fani hayatta kendilerini sınamak için verdiğimiz dünya nimetlerinde gözün kalmasın. (Bil ki) Rabbinin sana vereceği sevap/ mükâfat onların sahip olduklarından mutlak hayırlı ve kalıcıdır.”300

Küfür, şirk ve müslümanları şirke döndürmeyi hedefleyen baskılar anlamında;

“(Ey Müminler!) O müşriklerle savaş meydanında karşılaştığınız zaman onları katledin. Onların sizi sürüp çıkardıkları yurdunuzdan (Mekke’den) siz de onları sürüp çıkarın. (Bilin ki) İnancınızdan dolayı onların size reva gördükleri baskı ve zulüm, savaşta insan öldürmekten daha kötüdür. Mescid-i Haram civarında onlar sizinle savaşmadıkça siz de onlarla orada savaşmayın. Şayet size orada saldırırlarsa, siz de onlara saldırın. Zira saldırgan kâfirlere yaraşan ceza budur.”301

“İnancınıza yönelik baskı ve zulüm (fitne) ortadan kalkıp din tam manasıyla Allah’ın oluncaya, yani insanları inançlarından dolayı hesaba çekip cezalandıran kimse kalmayıncaya, insanlar inançlarından dolayı sadece Allah’a hesap verme özgürlüğüne kavuşuncaya değin o baskıcı zalimlerle/müşriklerle savaşın. Eğer onlar saldırganlıktan, inançlarından dolayı insanlara baskı yapmaktan vazgeçerlerse siz de

298 Taha, 20/40. 299 Taha, 20/85. 300 Taha, 20/131. 301 Bakara, 2/191.

118

herhangi bir saldırı teşebbüsünde bulunmayın. Unutmayın ki ancak saldırganlara karşı düşmanlık (saldırı ve savaş) söz konusudur.”302

“(Ey Peygamber!) Sana haram aylarda savaşmanın hükmünü soruyorlar: O aylarda savaşmak büyük günahtır. Fakat insanları Allah yolundan alıkoymak (şirk koşmak suretiyle) Allah’a nankörlük etmek, insanların Mescid-i Haram’a girmelerini engellemek, Mekke’deki Müslümanları oradan sürüp çıkarmak Allah katında daha büyük bir günahtır. Zira inanca yönelik baskı ve zulüm (fitne), adam öldürmekten çok daha kötüdür.

Müşrikler, ellerinden gelse inancınızdan döndürünceye kadar sizinle savaşırlar. Sizden kim tevhid inancından döner ve kâfir olarak ölürse, geçmişte yaptığı tüm ibadetler ve iyilik namına yaptığı bütün işler dünyada da ahirette de boşa gider. Üstelik böyleleri cehennemlik olur ve orada temelli kalır.”303

“(Ey Müminler) Bütün bu grupların dışında diğer birtakım münafık insanlarla da karşılaşacaksınız ki onlar hem sizden hem de kendi kabilelerinden yana kendilerini sağlama almak, güven içinde olmak arzusundadırlar. Hal böyleyken, onlar müminlere karşı savaşmaya çağırıldıklarında gözü kapalı biçimde çarpışmaya katılırlar. Şayet sizi tacizden geri durmaz, barışa yanaşmaz ve taarruzdan el çekmezlerse, onları takip edin ve yakaladığınız yerde katledin. İşte kendileriyle savaşma hususunda size tam yetki ve izin verdiğimiz kimseler bunlardır.”304

Sapıklık, sapma ve saptırma anlamında;

“(Ey Peygamber) Yahudiler sana bir dava getirdiklerinde, onların davasını Allah’ın indirdiği hükümler uyarınca hükme bağla. Onların arzusu ve isteklerine uyma. Sakın ha, onlar seni Allah’ın sana indirdiği bir hükmü göz ardı etmek gibi bir yanlışa sevk etmesinler. Şayet onlar, senin verdiğin hükmü reddedecek olurlarsa bil ki Allah onları günahlarından dolayı cezalandırmak istiyordur. Gerçek şu ki o Yahudilerin çoğu fasık/ kâfir kimselerdir.”305

302 Bakara,2/193. 303 Bakara, 2/217. 304 Nisa, 4/91. 305 Maide, 4/49.

119

“(Ey Müşrikler) Siz de tanrı diye taptığınız şeyler de kendi ayakları ile cehenneme koşanlar dışında hiç kimseyi Allah yolundan saptıramazsınız.”306

Ateşe atma, azap, işkence anlamında;

“(Ey Peygamber!) Şu halkın arasında şöyle kimseler var ki, “Allah’a inanıp güvendim.” derler; fakat Allah yolunda bir sıkıntıyla karşılaşınca, kâfirlerin /müşriklerin yaptığı bu eziyeti Allah’ın azabıymış gibi görürler ve böylece inançlarından dönüverirler. Bununla birlikte onlar, rabbinden sana bir zafer geldiğinde, “Biz de seninle beraberdik.” diyecekler. İnsanların kalplerindeki duygu, düşünce ve niyetleri en bilen Allah değil de kimdir?!”307

“Onlar iki de bir, “Şu ceza/hesap günü ne zaman?” diye alay edip duruyorlar. Ama o gün gelip çatınca kendilerini cehennem ateşinde bulacaklar. İşte o gün şöyle denecek onlara: “Hak ettiğiniz azabı şimdi tadın bakalım! Vaktiyle, “Bir an önce gelsin de görelim.” deyip durduğunuz azap işte bu!”308

“Mü’min erkek ve kadınlara işkence edip sonra da bu günahlarından pişmanlık duyup imana gelmeyenler var ya, işte onları cehennem azabı, hem de cehennem ateşinde cayır cayır yanma azabı bekliyor.”309

Düşman saldırısı anlamında;

“(Ey Müminler) Savaş için sefere çıktığınızda kâfirlerin /müşriklerin ani bir baskınla sizi gafil avlamasından endişe ederseniz, namazı kısaltarak kılabilirsiniz. Çünkü kâfirler sizin için amansız bir düşmandır.”310

Niyetlerin ortaya çıkması için verilen imkanlar anlamında;

“İşte biz geçmişteki toplumları kendi içlerinde birbirleriyle (müminler ile kâfirleri) nasıl sınadıysak bu toplumu da aynı şekilde sınamaktayız. Nitekim (geçmişte Nuh Kavmi’nin ileri gelen kâfirlerinin söylediklerine benzer şekilde) bu

306 Saffat, 37/161, 162, 163. 307 Ankebut; 29/ 10. 308 Zariyat,51/12-13-14. 309 Buruc, 85/10. 310 Nisa, 4/101.

120

müşrikler de, “Allah hidayet lütfunu biz dururken bu fakirlere mi layık gördü?” diyorlar. Ne o, yoksa iman ve hidayet lütfuna kimlerin layık olduğunu Allah’tan daha iyi bilecek biri mi var?!” 311

“(Ey Peygamber) Senden önce gönderdiğimiz peygamberler de yiyip içer, çarşı pazar dolaşırlardı. (Sen o müşriklerin “Böyle Peygamber mi olur?” tarzındaki sözlerine aldırma). Zira biz sizi müşriklerin eza ve cefalarıyla sınıyoruz ki bakalım onların eziyetlerine göğüs gerecek misiniz?! (Bil ki) Senin Rabbin olan biten her şeyi görmektedir.”312

Günah anlamında;

“O münafıklardan biri Peygambere gelip, “Bana izin ver; (Tebük Seferi’ne katılmayayım. Zira benim kadınlara karşı zaafım var). Bu yüzden, beni böyle zor bir sınava/fitneye sürükleme!” dedi. Ama şunu iyi bilin ki onun gibi bahane uyduranlar fitnenin tam içine düşmüşler, nifaklarını açık etmişlerdir. Hiç şüphe yok ki cehennem o kâfirleri çepeçevre kuşatıp yutacaktır.”313

Şeytanın hile ve tuzağı anlamında;

“(Ey Âdem oğulları) Şeytan, ilk ana babanızı edep yerlerini fark ettirmek için314 giysilerini soyarak onların Cennet’ten çıkarılmalarını sağladığı gibi sakın sizi

de aldatıp Cennet’ten mahrum bırakmasın. (Bilin ki) Şeytan ve yandaşları sizi zaaflarınızdan ve zayıf yönlerinizden yakalarlar. Biz, şeytanları, imana gelmeyen kimselerin (müşriklerin) can dostları yapmışızdır.”315

“Şeytan tabiatlı insanların kendi sözlerini ayetlere karıştırma teşebbüsleri, sonuçta kalplerinde şek, şüphe hastalığı bulunanlar ile (şirk ve inkarcılık sebebiyle) yürekleri tamamen katılaşmış kimseler için bir sınama olmuştur. Şüphesiz o zalimler/

311 En’am, 6/53. 312 Furkan, 25/20. 313 Tevbe, 9/49. 314 Bkz. Mustafa Öztürk Meali. 315 A’raf, 7/27.

121

kâfirler hakikate karşı şiddetli bir husumet ve çok derin bir muhafelet içindedirler.”316

Kendi kendini ateşe atmak yani nefsine zulmetmek anlamında;

“Münafıklar müminlere, “Biz dünyada sizinle beraber değil miydik, sizin yanınızda yer almamış mıydık?!” diyecekler. Müminler de şöyle karşılık verecekler: “Evet, görünüşte öyleydi fakat siz münafıklık ederek kendinizi yaktınız; biz müminlerin başına hep musibet gelmesini bekleyip durdunuz; (Allah’ın ayetlerinden ve bilhassa ölüm sonrası dirilişin gerçekliğinden) hep derin şüphe duydunuz. Ham hayaller ve hülyalar, ölüm gelip çatıncaya kadar sizi oyalayıp durdu. Dolayısıyla şeytan da sizi, ( “Allah çok merhametlidir; O günahları affedicidir. Ahirette azap yoktur. Hatta ahiret diye bir şey yoktur.” gibi telkinlerle) Allah hakkında aldattı.”317

Delilik anlamında;

“Yakında sen de göreceksin, onlar da görecekler; kimmiş alık ve dengesiz olan.”318