• Sonuç bulunamadı

Klasik Ça dan Modern Ça a Geçi te Dine Yakla mda De im

I. BÖLÜM

1.1. Sosyolojinin Klasik Ça

1.1.3. Klasik Ça dan Modern Ça a Geçi te Dine Yakla mda De im

Marx, özetle, dinin toplum içerisinde öyle ba ms z bir taraf n olmad , daha çok altyap n yani ekonomik ili kiler gibi daha temel eylerin olsa olsa bir yans mas oldu unu söylerken, dini “toplumsal bir ey olarak” gören Durkheim, konu dinin kayna meselesine gelince, onu a n bir Tanr 'ya atfetmemektedir. Temel ilgi oda , modern kitle toplumunda hayatta kalma mücadelesi veren ve kendini modern bürokrasi, maddiyatç k, kentle me ve teknolojinin 'çelik kafes'i içinde ifade etmeye çal an bir birey olarak belirleyen Simmel, dinin özellikle toplumu bütünle tiren-birle tiren gücüne dikkat çekmi , sava lar n yerini huzura, parçalanm n yerini birli e b rakt bir ya am için dinin gerekli oldu una vurgu yapm ; di er taraftan ise Durkheim'la benzer ekilde dinin kayna meselesinde dinin özünün toplumdan kaynakland ifade etmi tir. Bu isimlerden daha farkl bir pencereden –anlay metottan– konuya yakla an Weber ise, "Protestan ahlak " ile "kapitalizmin ruhu", yani din ile ekonomi aras ndaki ili kinin temel parametrelerini ortaya koymu , kapitalizmin dünyan n niçin ba ka bir k tas nda de il de Avrupa'da ortaya ç kt sorunsal ndan hareketle, Protestanl n kollar ndan birisi olan Kalvinist inançtaki çok çal ma ve israf etmeme güdülerinin "kapitalizm"in olu umuna sebebiyet verdi ini belirtmi ; Budizm, Taoizm, Hindu, Çin, H ristiyanl k ve slamiyet gibi dinleri geni bir yelpazede ele alarak, her birinin temel ö retilerine yönelik dü üncelerini serdetmi ve çal mas tamamlayamad tek büyük din olan slamiyet konusu üzerinde

107

Furseth-Repstad, a.g.e., ss. 90-91.

108

ise ça nda bask n olan genel oryantalist bak aç n etkisiyle, ön yarg ve aceleci bir tav rla olumsuz fikirler ortaya koymu tur.

O halde bu aç klamalardan ortaya ç kan genel görüntü, k smen olumlu yakla mlar olsa da, "klasik ça "da "din fenomeni"ne kar genel olumsuz bir tavr n varl n inkâr edilemez boyutta oldu udur. K sacas , bu ça da "din"e genel olarak, gün geçtikçe – Comte'un tabiriyle insanl k "pozitivist" merhaleye ula nda– etkisini kaybedecek, insanlar n hayatlar ndan çekip gidecek, zihin dünyalar ndan sökülüp at lacak bir olgu gözüyle bak lm r.

Oysa ya an lan süreç, ne Marx' n ne de Comte'un kehanetlerini do rulayacak ekilde gerçekle mi tir. kinci Dünya Sava sonucunda bu öngörülerin gerçekle memesinden dolay "klasik ça " çökmü , yerini "modern ça " alm r. Küresel boyutta ya an lan ekonomik ve politik süreçler, dini ya am n gün geçtikçe, beklenenin tam aksine, güçlendi ini ortaya koymu , "din"den kaynaklanan duygu ve dü ünceler büyük toplumsal olaylara sebebiyet vermi ve en önemlisi sosyolojik bir ara rma alan olarak din/dini olaylar sosyologlar taraf ndan daha fazla irdelenir konuma gelmi tir. "Simgesel etkile imcilik", "al veri kuram ", "fenomenolojik yakla m" gibi pek çok farkl kuramlar ortaya at lm , Peter L. Berger, Thomas Luckmann, Robert N. Bellah gibi önde gelen sosyologlar farkl kavramlarla "din fenomeni"ne çe itli yakla mlarda bulunmu lar ve dolay yla Din Sosyolojisi sahas da daha geni ve görünür bir nitelik kazanm r.

Sosyolojinin modern ça , asl nda k saca Daniel Bell’in deyi iyle “kutsal n dönü ü” olarak tan mlayabiliriz. Zira II. Dünya sava ndan sonraki süreçten itibaren, dinin, klasik ça da “insanl n bir çocukluk evresi” olarak tan mlanmas n bo bir anlay oldu u, kehanetlerin gerçekle mesi bir yana, dinin, neredeyse geleneksel ça lardaki aal görünümüne kavu ma yolunda ilerledi i a ikâr olmaya ba lam r.

Sosyolojinin modern ça na dü ünceleriyle damgas vuran, çal mam n esas inceleme konusunu olu turan Amerikal sosyolog Peter L. Berger’dir. Modernitenin kaç lmaz ve zorunlu bir biçimde sekülerle meyi getirmedi ini, onun yerine ço ulculu u getirdi ini söyleyerek, 1960’lardaki Genç Berger’in dü üncelerinin tam aksi yönünde görü ler dile getirmeye ba layan Berger, modernle menin pek çok alanda insanlar de tirmesinin yan nda, as l vurucu darbesini insanlar n “bilinçlerinin” de imi yönünde yapt vurgulam r. Öyle ki modernite, insano lunun, bütün bir insanl k hayat boyunca “evi/yurdu” olan “dini”, darmada n ederek y km ve insano lunu bu dünyada “evsiz/yurtsuz” b rakm r. Sosyolojinin modern ça n din ekseninde analizi yapma i ine giri en hemen her insan n bir ekilde kendisine at f yapt , kan zca modern ça n en

önemli din sosyologlar ndan olan Berger’in ufuk aç fikirlerini ikinci bölümde geni bir ekilde tart aca z.

Robert J. Wuthnow “yamal /bohçal din” tabiriyle, insanlar n art k eskiden oldu u gibi tek bir din merkezinden ya da dini gelenekten etkilenmedi ini, pek çok farkl gelenekten gelen inançlar birle tirerek yeni bir “bireysel dindarl k” formülasyonu olu turdu unu ifade etmi tir. Yani Wuthnow, dinin, modern ça da kesinlikle kaybolmad , sadece insanlar n tek bir din özgüllü ünde inanmay p daha fazla ve çe itli dini kaynaklardan etkilenmeye ba layarak yeni bir inanma biçimi ortaya koydu unu belirtmi tir.

Amerika’n n en etkili sosyologlar ndan biri olan Daniel Bell de, Durkheim ve Marx’ n kehanetlerinin tutmad na dikkat çeker, dine kar olumsuz tav r tak lan bu dönemi “kutsala sayg zl k dönemi” olarak adland r, dinin varolu sal bir olgu oldu unu ve bize ayn zamanda bu dünyada niçin var oldu umuzu ortaya koydu unu belirtir ve dinin asla bu dünyadan elini ete ini çekmesinin kesinlikle mümkün olamayaca na dikkat çeker.

Yine günümüzün ya ayan en önemli ngiliz bayan sosyologlar ndan biri olan Grace Davie’nin, modern ça n insanlar n dine bak anlatmas bak ndan, “ait olmadan inanma tezi” oldukça önemlidir. Davie’ye göre hem Amerika’da hem de özellikle Avrupa’da, insanlar art k herhangi bir yere/kuruma ait olmadan Tanr ’ya olan inançlar devam ettirebilmektedirler. Özellikle Avrupa’da ya ayan insanlar n, Tanr ’ya olan inançlar ile kiliseye devam etme oranlar aras ndaki tezat çok ilgisini çekmi tir Davie’nin. Çünkü yap lan anketlerde ve söyle ilerde insanlar bir yandan Tanr ’ya olan inançlar n güçlü oldu unu söylerken ve oranlar oldukça yükseklerde seyrederken, di er taraftan ayn insanlar herhangi bir kiliseye kendilerini ait hissetmemekte ya da kiliselere düzenli olarak gitmemektedirler. te Davie, bu tezat durumu aç klamak amac yla “ait olmadan inanma” tezini ortaya atm ve böylelikle de modern insan n kesinlikle Tanr ’ya olan inanc sürdürdü ünü belirterek, dinin hiçbir ekilde yok ol(a)mad ifade etmi tir.

Örne in David Martin de son dönem Berger’in dü üncelerinde oldu u gibi, sekülerle menin kesinlikle olmad , bunun içi bo bir kavram oldu unu belirtir ve hatta sosyolojiden “sekülerle me” kavram n at lmas ister. Yine ayn ekilde modern dönemde dinin varl bütün yönleriyle gözler önüne seren Yeni Dini Hareketler (YDH) de, dünyan n hemen her bölgesinde ortaya ç kan bu farkl ve orijinal yeni dini olu umlar n genel ad olarak modern ça da dinin etkisinin tekrar güçlü biçimde hissedildi inin güzel bir resmidir.