• Sonuç bulunamadı

Kişisel İfadeler Yerine Genel İfadeler Kullanma

İkna edici iletişimde sözel ifadeler önemli araçlardan biridir. Kişisel kabulleri ve kişisel ifadeleri kullanmak yerine herkesin kabul edebileceği genel ifadeleri kullanmak ikna ediciliği artırır (Deniz, 2011, s. 603).

Mustafa Kemal Nutuk’ta zaman zaman dinleyicilere genel ifadelerle açıklamalarda bulunmuştur. Ancak Nutuk’un geneline ve yaşanan olaylarda Mustafa Kemal’in konuşmalarına bakıldığında kişisel ifadelerin daha ağırlıkta olduğu görülmektedir. Mustafa Kemal Millî Mücadele’nin anlatımında kendi varlığını, kullanmış olduğu teklik birinci kişi zamiri ve bu zamirin çekimli şekilleriyle gösterir. Nutuk’un metninde 197 kez “ben” zamirini, 164 kez “benim”, 101 kez “bana”, 50 kez “beni”, 21 kez “benimle”, 20 kez “benden” 9 kez “bendeniz”, 5 kez “bende” çekimli şekillerini kullanmıştır. Mustafa Kemal, Nutuk’ta kendi varlığını ve liderliğini ön plana çıkarmak istemektedir.

Mustafa Kemal’in kullandığı genel ifadelere örnek olması bakımından aşağıdakiler alınmıştır:

Binaenaleyh, teşebbüsat ve icraatın bir an evvel, şahsî olmak mahiyetinden çıkarılması ve bütün milletin vahdet ve tenasüdünü temin ve temsil edecek bir heyet namına olması elzemdi (s. 40).

Efendiler, bilirsiniz ki hayat demek mücadele, müsademe demektir. Hayatta muvaffakiyet, mutlaka mücadelede muvaffakiyetle mümkündür. Bu da, manen ve maddeten kuvvete, kudrete istinat eden bir keyfiyettir. Bir de; insanların meşgul olduğu bütün mesail, maruz kaldığı bilcümle mehalik, istihsal ettiği muvaffakiyetler, maşerî, umumî bir mücadelenin dalgaları içinden tevellüt edegelmiştir (s. 582-584).

Efendiler, haricî siyasetin, en çok alâkadar olduğu ve istinat ettiği husus, devletin dahilî teşkilatıdır. Haricî siyaset, dahilî teşkilatla mütenasip olmak lazımdır. Garpte ve şarkta başka başka tabayi ve harse ve emele malik mütehalif unsurları cemeden bir devletin dahilî teşkilatı, elbette asılsız ve çürük olur. O halde haricî siyaseti de esaslı ve metin olamaz. Böyle bir devletin teşkilat-ı dahiliyesi bilhassa millî olmaktan uzak olduğu gibi meslek-i siyasisi de millî

olamaz. Buna nazaran, Osmanlı Devleti’nin siyaseti millî değil, fakat, şahsî gayrivazıh ve gayrimüstakar idi (s. 584).

Felaket başa gelmeden evvel, esbab-ı mania ve müdafaası düşünülmek lazımdır. Geldikten sonra teellümün faydası yoktur (s. 622).

Efendiler, cihan imtihan meydanıdır. Türk milleti, bunca asırlardan sonra yine bir imtihan, hem bu defa en çetin imtihan karşısında, bulunduruluyordu. İmtihanda muvaffak olmadan, lütufkârane muamelelere intizar etmek bizim için caiz olabilir miydi? (s. 862).

Mustafa Kemal’in kişisel kararları ve ifadeleri Millî Mücadele’nin de belirleyicisi olmuştur. O, düşman işgalinin hemen ardından kurtuluş için ortaya atılan genel kararlara sığınmamış, kendi fikrini ortaya atmış ve halkı buna ikna etmek için uğraşmıştır:

Şimdi, Efendiler, müsaade buyurursanız, size bir sual sorayım, bu vaziyet ve şerait karşısında halâs için nasıl bir karar varid-i hatır olabilirdi?

İzah ettiğim malûmat ve müşehedata göre üç nevi karar ortaya atılmıştı: Birincisi, İngiltere himayesini talep etmek.

İkincisi, Amerika mandasını talep etmek.

Bu iki nevi karar sahipleri, Osmanlı Devleti’nin bir kül halinde muhafazasını düşünenlerdir. Osmanlı memalikinin muhtelif devletler beyninde taksiminden ise kül halinde, bir devletin taht-ı himayesinde bulundurmağı tercih edenlerdir.

Üçüncü karar: Mahallî halâs çarelerine matuftur. Mesela; bazı mıntıkalar, kendilerinin Osmanlı Devleti’nden fekkedileceği nazariyesine karşı ondan ayrılmamak tedbirlerine tevessül ediyor. Bazı mıntıkalar da, Osmanlı Devleti’nin imha ve Osmanlı memleketlerinin taksim olunacağını emrivaki kabul ederek kendi başlarını kurtarmağa çalışıyorlar.

Bu üç nevi kararın esbab-ı mucibesi vermiş olduğum izahat meyanında mevcuttur.

Efendiler, ben, bu kararların hiçbirinde isabet görmedim. Çünkü, bu kararların istinat ettiği bütün deliller ve mantıklar çürüktü, esassız idi. Hakikat-i halde, içinde bulunduğumuz tarihte, Osmanlı Devleti’nin temelleri çökmüş ve ömrü tamam olmuştu. Osmanlı memleketleri tamamen parçalanmıştı. Ortada bir avuç Türk’ün barındığı bir ata yurdu kalmıştı. Son mesele, bunun da taksimini teminle uğraşılmaktan ibaretti. Osmanlı Devleti, onun istiklali, padişah, halife, hükûmet, bunların hepsi medlûlü kalmamış birtakım bîmâna elfazdan ibaretti.

Nenin ve kimin masuniyeti için kimden ve ne muavenet talep olunmak isteniyordu? O halde ciddi ve hakiki karar ne olabilirdi?

Efendiler bu vaziyet karşısında bir tek karar vardı. O da hâkimiyet-i milliyeye müstenit, bilakaydüşart müstenit yeni bir Türk devleti tesis etmek!

İşte, daha, İstanbul’dan çıkmadan evvel düşündüğümüz ve Samsun’da Anadolu topraklarına ayak basar basmaz tatbikatına başladığımız karar, bu karar olmuştur (s. 18).

Mustafa Kemal’in kişisel görüşlerini gösteren ifadelere örnek olması bakımından aşağıdakiler de alınmıştır:

…ben, evvela, hakikaten boğazın tutulduğuna kani olmadım. Bunu, hükûmet-i merkeziyenin mümaşatkârı olabileceğini tahmin ettiğim bazı kimseler tarafından, mahza, beni tevakkufa mecbur etmek için tasni edilmiş bir plan telakki ettim. Saniyen, Dersim Kürtleri boğazı tutmuşlarsa, bunların alabilecekleri tertibatın, uzak tepelerden yola ateş etmekten ibaret kalması, bence, çok muhtemel idi (s. 114).

Bence en mühim mesele, her nevi müşkülât ve mehalike rağmen Sıvas Kongresinin niticeli mukarreratla müzakeratını bir an evvel ikmal etmiş olmak ve bu mukarreratı memlekete tatbike girişmek idi (s. 156).

Maksatlarının zaman kazanmak ve bize karşı hiçbir taahhüde girmeksizin, yeni ve şeytanetkâr tedbirlerle milleti iğfal ederek, husul bulmuş olan tenasüt ve irtibatı gevşetmek olduğuna asla şüphe etmedim. Fakat, rüptür olacaksa, ben de, evvelemirde onların bütün muzmerratını, millet nazarında tebarüz ettirecek bir tarz-ı hareketi tercih ettim (s. 268).

Bu sebeple, daha evvel kolordu kumandanlarının fikir ve mütalealarını bilmek, bence pek faydalı idi (s. 324).

Efendiler, bizzat Eskişehir’e ve oradan ileri mıntıkalara gittim. Gerek orada gerek diğer menatıkta bulunan kuvvetlerimizin tensik ve tanzimini emrettim. Yeniden, düşman karşısında, muntazam kumandaya tâbi cepheler tesisini temin eyledim (s. 618-620).

Bu cemiyetin, muzır bir şekil ve mahiyet aldığına kani oldum. Derakap lağvı cihetini düşündüm. Tanıdığım arkadaşları tenvir ettim. Nokta-i nazarımı söyledim, icabını yaptılar. Fakat, Katib-i Umumi olan Hakkı Behiç Bey, cemiyetin lağvı hakkındaki teklifimin gayrikabil- i is’af ve tatbik olduğunu söyledi. Ben, lağvettiririm, dedim (s. 632).

Mustafa Kemal Nutuk’ta genel ifadeler kullanmıştır. Ancak Nutuk’un geneline bakıldığında Mustafa Kemal’in kendi kişisel görüşlerini ön plana çıkardığı görülmektedir. Zaten Nutuk da Mustafa Kemal’in kendi bakış açısını yansıtmak için yazdığı bir eserdir. Bu sebeple Nutuk’un genelinde Mustafa Kemal’in kişisel görüşlerinin yer alması normaldir. Buradan hareketle Mustafa Kemal Nutuk’ta genel ifadelerden çok, karşısındakileri kendi kişisel görüşleriyle etkilemeyi yeğlemiştir.