• Sonuç bulunamadı

Mustafa Kemal, askerlik alanında kendisini kanıtlamış bir komutandır. Millî Mücadele öncesinde olduğu gibi Millî Mücadele sırasında da askerî bilgisiyle öne çıkmıştır. Nutuk’ta ordunun durumunu iyi bilmesi, rütbesini aşan durumlarda dahi doğru bildiğini savunması, cepheyle ve askerlikle ilgili bilgiler vermesi, iyi bir komutanın empati kurması gerektiğini

söylemesi, yalnız cepheyi değil cephe gerisindekileri de değerlendirmesi gibi durumlar onun askerlik alanındaki uzmanlığını göstermektedir.

Daha Nutuk’un başında ordunun durumu ile ilgili geniş bilgiler vermektedir:

Vaziyet-i umumiyeyi tespit için ordu cüzütamlarının nerelerde ve ne halde olduğunu tasrik etmek isterim. Anadolu’da, başlıca, iki ordu müfettişliği tesis olunmuştu. Mütarekeye dahil olur olmaz, kıtaatın muharip efradı terhis olunmuş, silâh ve cephanesi elinden alınmış, kıymet-i harbiyeden mahrum birtakım kadrolar haline getirilmişti.

Merkezi Konya’da bulunan İkinci Ordu Müfettişliğine mensup kıtaatın vaziyeti şöyle idi: Bir fırkası (41 inci Fırka) Konya’da ve bir fırkası (23 üncü Fırka) Afyon Karahisarı’nda bulunan 12 nci Kolordu karargâhiyle Konya’da bulunuyordu. İzmir’de esir olan 17 nci Kolordunun, Denizli’de bulunan 57 inci fırkası da, bu kolorduya ilhak edilmişti.

Bir fıkası (24 üncü Fırka) Ankara’da ve bir fırkası (11 inci Fırka) Niğde’de bulunan 20 nci Kolordu, karargâhiyle Ankara’da.

İzmit’te bulunan 1 inci Fırka, İstanbul’daki 25 inci Kolorduya raptedilmişti. İstanbul’da da 10 uncu Kafkas Fırkası vardı.

Balıkesir ve Bursa havalisinde bulunan, 61 inci ve 56 ncı Fırkalar, karargâhı Bandırma’da bulunan İstanbul’a merbut 14 üncü Kolorduyu teşkil ediyorlardı. Bu kolordunun kumandanı Meclisin küşadına kadar, merhum Yusuf İzzet Paşa idi.

3 üncü Ordu Müfettişliği ki müfettişi ben idim, karargâhımla Samsun’a çıkmış bulunuyorum. Doğrudan doğruya taht-ı emrimde iki kolordu bulunacaktı. Biri, merkezi Sıvas’ta bulunan 3 üncü Kolordu, (Kumandanı beraberimde getirdiğim Miralay Refet Bey). Bu kolorduya mensup bir fırkanın (5 inci Kafkas Fırkası) merkezi Amasya’da. Diğer fırkanın (15 inci Fırka) merkezi Samsun’da idi. Diğeri, merkezi Erzurum’da bulunan 15 inci Kolordu idi. Kumandanı Kâzım Karabekir Paşa idi. Fırkalarından birinin (9 uncu Fırka) merkezi Erzurum’da, kumandanı Rüştü Bey. Diğerinin (3 üncü Fırka) merkezi Trabzon’da idi. Kumandanı Kaymakam Halit Bey idi. Halit Bey, İstanbul’a davet edilmiş olduğundan kumandadan çekilerek Bayburt’ta ihtifa etmiş, fırka vekâletle idare olunuyor; kolordunun diğer iki fırkasının 12 inci Fırka Hasankale şarkında hudutta, 11 inci Fırka Bayazıt’ta bulunuyordu.

Diyarbekir havalisinde bulunan iki fırkalı, 13 üncü Kolordu, müstakil idi, İstanbul’a tâbi bulunuyordu. Bir fırkası (2 inci Fırka) Siirt’te; diğer fırkası (5 inci Fırka) Mardin’de idi. Benim bu iki kolorduya doğrudan doğruya emir ve kumandam cari olduğundan fazla bir salâhiyetim vardı ki, müfettişlik mıntıkasına mücavir bulunan kıtaat-ı askeriyeye dahi tebligat yapabilecektim. Kezalik mıntıkamda bulunan ve mıntıkama mücavir bulunan vilâyata da tebligatta bulunabilecektim.

Bu salâhiyete göre Ankara’da bulunan 20 inci Kolordu ve bunun mensup olduğu müfettişlik ile ve Diyarbekir’deki kolordu ile ve hemen bütün Anadolu rüesa-yı memurin-i mülkiyesiyle muhabere ve münasebette bulunabilecektim (s. 10-12).

Mustafa Kemal, zaman zaman rütbesi el vermediği hâlde kendisinden üst rütbe olan komutanların yanlışlarını ortaya koymaktan çekinmemiştir. Hilâfet Ordusu Komutanı Suphi Paşa’nın yaptırdığı süvari manevralarını eleştirmesi, buna bir örnektir:

Suphi Paşa hakkında küçük bir hatıramı nakledeyim: Suphi Paşa’yı Selanik’ten tanırdım. Ben kolağası, o daha o zaman mirliva ve süvari fırkası kumandanı idi. Aradaki rütbe farkına rağmen çok samimî arkadaşlığımız vardı. İlan-ı Meşrutiyette, ilk defa İştip havalisinde Cumalı namında bir yerde süvari manevraları yaptırmıştı. Diğer bazı erkânıharpler meyanında beni de tatbikat ve manevrada bulunmak üzere, davet etmişti. Kendisi, Almanya’da tahsil görmüş, çok mahir bir binici idi. Fakat, san’at-ı askeriyeyi anlamış bir kumandan değildi. Manevranın hitamında, ben salâhiyetim ve rütbem müsait olmadığı halde, paşayı umum zabitan muvacehesinde acı bir tarzda tenkit etmiştim ve müteakiben “Cumalı Ordugâhı” isminde küçük

bir eser de yazmıştım. Suphi Paşa, gerek alenî tenkidatımdan ve gerek intişar eden bu eserimden pek meyus oldu. Kendi itirafı veçhile kuvve-i maneviyesi kırıldı. Fakat, şahsan bana gücenmedi. Arkadaşlığımız temadi etti. İşte Hilafet Ordusuna buldukları bu kumandan Suphi Paşa’dır. Paşa bilahare Ankara’ya geldi. Seyahate çıkıyordum. İstasyonda çok kalabalık içinde birbirimize tesadüf ettik. Kendisine ilk sualim şu oldu: “Paşam, niçin Hilafet Ordusu kumandanlığını kabul ettin?” Suphi paşa bir an tereddüt etmeksizin: “Size mağlûp olmak için.” cevabını verdi.

Bu cevabiyle, anlatmak istiyordu ki, bu vazifeyi bililtizam kabul etmişti. Suphi Paşa böyle bir histe bulunabilir. Fakat hakikatte kumandayı deruhde ettiği zaman kuvvetleri zaten mağlûp edilmiş bulunuyordu (s. 598-600).

Mustafa Kemal, Nutuk’ta Kurtuluş Savaşı’nın cepheleriyle ilgili geniş bilgiler vermekte, kazanmak için hangi stratejileri kullandığını da ortaya koymaktadır. Aşağıya örnek olması bakımından Sakarya Meydan Muharebesi için söylenenler alınmıştır:

Düşman ordusunun cephemize temas ederek sol cenahımızdan ihata edeceğine hüküm vermiştik. Tedabir ve tertibatımızı kemal-i cesaretle bu nokta-i nazardan aldırdım. Vakayi, isabetimizi gösterdi. Düşman ordusu, 23 Ağustos 1921’de ciddî olarak cephemize temas ve taarruza başladı. Birçok kanlı ve buhranlı safhalar ve dalgalar oldu. Düşman ordusunun faik grupları, hatt-ı müdafaamızın birçok parçalarını kırdılar. Bu suretle ilerleyen düşman aksamının karşısına, kuvvetlerimizi yerleştirdik.

Meydan muharebesi, 100 kilometrelik cephe üzerinde cereyan ediyordu. Sol cenahımız, Ankara’nın elli kilometre cenubuna kadar çekilmişti. Ordumuzun cephesi, garba iken cenuba döndü, arkası Ankara’ya iken şimale verildi. Tebdil-i cephe edilmiş oldu. Bunda hiç beis görmedik. Hatt-ı müdafaalarımız, kısım kısım kırılıyordu. Fakat derakap kırılan her kısım, en yakın bir mesafede yeniden tesis ettiriliyordu. Hatt-ı müdafaaya çok rapt-ı ümit etmek ve onun kırılmasiyle, ordunun büyüklüğü ile, mütenasip, uzun mesafe geriye çekilmek nazariyesini kırmak için memleket müdafaasını başka bir tarzda ifade ve bu ifademde ısrar ve şiddet göstermeği faydalı ve müessir buldum. Dedim ki: “Hatt-ı müdafaa yoktur. Sath-ı müdafaa vardır. O satıh, bütün vatandır. Vatanın, her karış toprağı, vatandaşın kaniyle ıslanmadıkça, terkolunamaz. Onun için küçük, büyük her cüz-i tam, ilk durabildiği noktada, tekrar düşmana karşı cephe teşkil edip muharebeye devam eder. Yanındaki cüz-i tamın çekilmeğe mecbur olduğunu gören cüz-i tamlar, ona tâbi olamaz. bulunduğu mevzide nihayete kadar sebat ve mukavemete mecburdur.” (s. 824-826).

Mustafa Kemal’e göre savaş yalnızca cephede değildir. Cephe gerisinde yapılanlar ve düşünülenler de savaşın kazanılmasında önemlidir. Aşağıya Başkumandanlık Meydan Muharebesi’nin yapılmasına karar verildiği zaman düşmanın durumdan haberdar olmasını engellemek ve düşmana hiç beklemediği bir zamanda saldırmak için yapılması gerekenler alınmıştır. Muharebenin sonunda da düşman ordusunu tamamen yok etmek için bu zaferin aslında küçük bir zafer olduğu, bunun çok daha fazlasının yapılabileceği resmî bildirilerde gösterilerek düşmana gözdağı verilmiştir:

20/21 Ağustos 1922 gecesi Birinci ve İkinci Ordu Kumandanlarını da cephe karargâhına davet ettim. Erkânıharbiye-i Umumiye Reisi ve Cephe Kumandanının huzuriyle suret-i taarruz hakkındaki nokta-i nazarı, harita üzerinde kısa bir harp oyunu tarzında izah ettikten sonra Cephe Kumandanına, o gün vermiş olduğum emri tekrar ettim. Kumandanlar, faaliyete geçtiler. Taarruzumuz, sevkuceyş ve aynı zamanda bir tabiye baskını halinde, icra olunacaktı. Bunun mümkün olabilmesi için tahşidat ve tertibatın gizli kalmasına ehemmiyet vermek lâzımdı. Bu sebeple, bilcümle harekât, gece icra edilecek, kıtaat gündüzleri köylerde ve ağaçlıklar altında istirahat edeceklerdi. Taarruz mıntıkasında yolların ıslahı ve saire gibi faaliyetlerle düşmanın nazar-ı dikkatini celbetmek için, diğer bazı menatıkta da aynı suretle sahte faaliyetlerde bulunulacaktı (s. 898).

Efendiler, Başkumandan Muharebesi’nin neticesine kadar hergün büyük muvaffakıyetlerle inkişaf eden taarruzumuzu tebliğ-i resmilerde gayet ehemmiyetsiz harekâttan ibaret gösteriyorduk. Maksadımız, vaziyeti mümkün olduğu kadar cihandan gizlemekti. Çünkü, düşman ordusunu tamamen imha edeceğimizden emin idik. Bunu anlayıp, düşman ordusunu felâketten kurtarmak istiyeceklerin yeni teşebbüslerine meydan vermeği münasip görmüş idik. Filhakika, bizim hareketimizi hissettikleri zaman ve taarruzumuzu müteakıp müracaatlar vaki olmuştur. Meselâ; taarruz etmekte bulunduğumuz sırada İcra Vekilleri Reisi olan Rauf Bey’den, mütareke hakkında İstanbul’dan iş’ar vukubulduğuna dair 4 Eylül 1922 tarihli bir telgraf almıştım (s. 900).

Mustafa Kemal’e göre iyi bir komutan, verdiği emirlerin uygulanabilir olduğunu bilmelidir. Bunun için de bir komutan, kendisini o emri uygulayacak askerlerin yerine koyarak karar vermelidir. Ordu Komutanı Nurettin Paşa’nın, Kemalettin Sami Paşa’ya verdiği emrin uygulanamaz olduğunu anlayan Mustafa Kemal, bununla ilgili şöyle söylemiştir:

Emirlerime göre tedbirler ve hareketler icra olunurken Ordu Kumandanı Nurettin Paşa, yanımda duruyor ve vaziyeti temaşa ediyordu. Bir aralık, kolordu kumandanını, benim yanımdan uzaklaştırarak bazı emirler vermeğe kalkışmış. Kolordu kumandanı bu emirleri gayr- ı kabil-i icra bulmuş, ordu kumandanı ile kolordu kumandanı arasında adeta, lâübaliyane bir münazaa vaziyeti hâsıl olmuş. Kemalettin Sami Paşa, Nurettin Paşa’nın yanından biraz sertçe bir muamele ile ayrılmış. Bu halin farkına vardım. Kemalettin Sami Paşa’yı yanıma çağırıp sükûnet ve inzıbatı muhafaza etmesi lüzumunu söyledim. Badehu, yalnız olarak Nurettin Paşa’yı çağırttım. Umumi tarzda, bazı sualler sordum ve anlatmak istedim ki, hakikaten kolordu kumandanına verdiği emir gayr-i kabil-i icradır. Kumandanlar, emir vermiş olmak için emir vermezler. Lüzumlu ve kabiliyet-i icraiyesi olan hususları emrederler ve emir verirken, kendini, o, emri ifa edecek olanın yerine koymak ve emrin nasıl ifa ve tatbik olunacağını düşünmek ve bilmek lazımdır (s. 990).

Yukarıdaki bulgulardan hareketle Mustafa Kemal’in Nutuk’ta anlattıkları onun askerlik alanındaki uzmanlığını ortaya koymaktadır.

Mustafa Kemal I. Dünya Savaşı’ndan sonraki ordunun durumunu iyi bilmekte, bunu Nutuk’ta uzun uzun anlatmaktadır. Bu, Mustafa Kemal’in kurtuluş için hayalî düşünmek yerine gerçekleri göz önüne alarak düşünmesini ve buna göre hareket etmesini sağlamaktadır.

Nutuk’ta cephelerle ilgili de geniş bilgiler vermektedir. Millî Mücadele sırasında Mecliste de cephelerle ve orduyla ilgili sürekli bilgi vermekte ve milletvekillerini bu konuda aydınlatmaktadır. Bu da ilgili kişileri savaşın kazanılacağıyla ilgili ikna etmesinde kolaylık sağlamaktadır.

Mustafa Kemal, yalnız cepheyi değil, cephe gerisini de düşünmektedir. Halkın ve askerlerin psikolojisini anlamaya çalışmakta, buna göre hareket etmeye özen göstermektedir. Ayrıca Başkumandanlık Meydan Muharebesi’nden sonra düşmanı psikolojik olarak yıkmak için bu zaferin küçük bir zafer olduğunu vurgulaması da düşmanı geri çekilmeye ikna etme çabasındandır.

Mustafa Kemal askerlik alanında hep doğru bildiklerini savunmuştur. Rütbesi el vermediği durumlarda dahi doğruları söylemekten çekinmemiştir. Bu, onun güvenilir olmasını sağlamaktadır.

Mustafa Kemal’in Nutuk’ta iyi bir komutanın özellikleriyle ilgili de yorumları vardır. Buna göre iyi bir komutan askeriyle empati kurabilmelidir. Bu sayede iletişim güçlü olacak ve ordu başarıya yaklaşacaktır. Askerin anlayışının veya gücünün dışında emirler vermek orduyu başarısızlığa itmek olur. Bu da Mustafa Kemal’in ordu içinde iletişime önem verdiğini göstermektedir.

BÖLÜM V

SONUÇ VE TARTIŞMA

Bu bölümde bulgulardan hareketle elde edilen sonuçlara ve literatürden hareketle tartışmalara yer verilmiştir. Nutuk’ta yer alan ikna teknikleri üzerine yapılan başka bir araştırma bulunmadığından dolayı tartışmaya yeterince yer verilememiştir. Bu araştırmada yer alan ikna tekniklerini destekleyen bilgiler içeren çalışmalardan yararlanılmıştır.

1. Sonuç ve Tartışma

Nutuk, Mustafa Kemal Atatürk’ün, CHP’nin 15 Ekim 1927 Cumartesi günü Ankara’da toplanan ve 23 Ekim 1927 Pazar günü son bulan ikinci büyük kongresinin ilk altı gününde (15 Ekim Cumartesi – 20 Ekim Perşembe) 36 saat 31 dakikada söylediği büyük hitabesidir. Mustafa Kemal, Nutuk’u söyleyerek insanları o güne kadar yaptıklarının doğruluğuna ikna etmek istemektedir. Kendi haklılığını ortaya koymak, karşısında yer alan kişilerin ise haksızlıklarını gün yüzüne çıkarmak niyetindedir.

Nutuk, ikna etmek amacıyla yazılmış bir siyasetname olduğundan dolayı birçok ikna tekniğini barındırır. Mustafa Kemal, Nutuk boyunca kullandığı ikna tekniklerinin bazılarından çok fazla yararlanma yoluna gitmiş, bazılarından oldukça az yararlanmış, bazı tekniklerde tavsiye edilenleri zıt şekilde kullanmış, bazı tekniklere ise hiç yer vermemiştir. Çalışma kapsamında ele alınan 76 ikna tekniğinden 5’ine Nutuk’ta hiç rastlanmaz. Bunlar “hediye vererek ortaklık kurma, aktarılan bilginin günlük yaşamda nasıl ve nerede kullanılacağını belirtme, karşısındakinin öğrenme kanalını tespit edip buna göre konuşma, müzik kullanma, farklı ve zengin materyaller kullanma” teknikleridir. Mustafa Kemal hediye vermenin insanları etkilediğini bilmekte, Nutuk’ta Millî Mücadele sırasında bu

teknikle bazı kişilerin ve grupların ikna edilmeye çalışıldığını da anlatmaktadır. Ancak bu tekniği kendisi kullanmamıştır. Nutuk’ta anlatılanlar geçmişle ilgili bilgileri ve yapılanları içerdiği için Mustafa Kemal, aktardığı bilgilerin günlük yaşamda ne işe yarayacağı ile ilgili bilgi vermemiştir. Onun amacı geçmişte yaşananlarla ilgili bilgiler vermektir. Nutuk’un sunumunda veya anlatılan olaylarda müziğin etkileyiciliğinden yararlanılan bir durum bulunmamaktadır. Nutuk’un yalnızca sözel olarak sunulması farklı duyulara hitap edecek malzemelerin kullanılmaması Nutuk’ta farklı ve zengin materyaller kullanma tekniğinin de kullanılmadığını gösterir. Mustafa Kemal, karşısındaki kişilerin hangi yollarla öğrendiğini tespit edip buna göre o kişileri etkileme yoluna da gitmemiştir.

Mustafa Kemal’in çalışma kapsamında ele alınan tekniklerden 4’ünde tavsiye edilenlerin zıddını kullandığı görülmektedir. Bunlar “alçak gönüllü olma, sunulan kanıtların kimseyi yanıldığını kabul etmek zorunda bırakmaması, kişisel ifadeler yerine genel ifadeler kullanma ve karşıdakini küçük düşürücü sözler kullanmama” teknikleridir. Mustafa Kemal, Nutuk’un sunumunda gayet alçak gönüllüdür. Ancak Nutuk içerisinde anlattığı olaylarda, gerektiği zamanlarda yaptığı işleri detaylı şekilde anlatmakta ve bunlarla övünmektedir. Millî Mücadele döneminde yaşanan olayları anlatırken gerektiği zamanlarda birçok kişiye yanıldıklarını doğrudan söylemiş hatta bunu ispat etmiş ve “sunulan kanıtların kimseyi yanıldığını kabul etmek zorunda bırakmaması” tekniğinin zıddını kullanmıştır. Nutuk, Mustafa Kemal’in tamamen kişisel olarak ele aldığı ve kendi bakış açısını yansıttığı bir eserdir. Bu sebeple genel ifadelerden çok kişisel ifadeler kullanılmıştır. Böylece de “kişisel ifadeler yerine genel ifadelerin kullanılması” tekniğinin de zıddı kullanılmıştır. Mustafa Kemal Nutuk’un sunumunda oldukça naziktir. Ancak Millî Mücadele döneminde kendisini zorlayan insanlara karşı küçük düşürücü ifadeler sarf etmekten çekinmemiştir. Bu da bu tekniği zıt olarak kullandığını gösterir.

Çalışma kapsamında ele alınan ikna tekniklerinden 8’ini Mustafa Kemal Nutuk’ta yalnızca birkaç kere kullanmayı tercih etmiştir. Bunlar “kusur ve hata belirtme, zayıf ve insani yönünü belirtme, az söz verip çok iş yapma, iddia ve bilgilerle şaşırtma, anlatılanı güncel bir konuyla ilişkilendirme, iyilik yapıp karşısındakileri kendine borçlu hissettirme, kazanacakları konusunda karşısındakilere olumlu hayaller kurdurma ve korku çekiciliği” teknikleridir. Mustafa Kemal Nutuk’ta özellikle kendi kusur ve hataları ile zayıf noktalarını çok kısıtlı şekilde anlatmıştır. Bunun yanında korku unsurlarını da ikna aracı olarak kullanmaktan çekinmiş, bu tekniği çok ihtiyacı olduğunda yalnızca iki kere kullanmıştır.

Çalışmaya konu olan diğer 59 tekniği ise Mustafa Kemal Nutuk’ta sıklıkla kullanmıştır. Bu tekniklerden en çok kullanılanları “bilimsel kanıt, duygusal kanıt, ahlaki kanıt, net ve kesin ifadeler kullanma, tutarlılık, sebep cümleleri kullanma, rica-nezaket ve teşekkür ifadeleri kullanma, tekrar etme, özetleme, övgüde bulunma” teknikleridir.

Mustafa Kemal, Nutuk’ta bilimsel kanıtlar kullanmaya önem vermektedir. Bilimsel kanıtlar kapsamında anlatımın objektifliğini sağlamak amacıyla belgelerden, uzman görüşlerinden, istatistiki verilerden ve tarihlerden sıklıkla yararlanmıştır. Bu, Nutuk’u bilimsel bir zemine oturtmaktadır. Yıldız (2006) da çalışmasında Nutuk’un tamamının kanıtlayıcı bir metin olduğunu, Nutuk’ta anlatılanların belgelere dayandırıldığını ortaya koymaktadır.

Duygusal kanıtlar Nutuk’ta iki şekilde kullanılmıştır. Bunlardan birincisi kelime, kelime grupları ve cümleleri kullanarak Nutuk’ta geçen kişi, grup, çeşitli kuruluş ve cemiyetler, milletler, topluluklar, çeteler, hükûmetler adına yargıda bulunulması şeklindedir. Bu yargılar kişilerin zihinlerinde olumlu ve olumsuz duygular oluşturacak şekilde meydana getirilmiştir. Mustafa Kemal, Millî Mücadele yanlıları için olumlu duygusal ifadeler kullanırken Millî Mücadele karşıtları içinse olumsuz duygusal kanıtları tercih etmiştir. İkinci kullanım ise duygusal olaylar anlatılarak oluşturulan duygusal kanıtlardır. Nutuk’ta sıklıkla duygusal olayların anlatımına yer verilmiştir. Yıldız (2006)’ın yaptığı araştırmada da Nutuk’un duygusal bölümler içerdiği ortaya konmaktadır. Araştırmada Mustafa Kemal’in milletvekilliğini engellemek için kanun teklifi veren milletvekillerine karşı yapmış olduğu konuşmanın duygusallığı ve Yahya Kaptan’ın ardından söylediği duygusal sözler ortaya konmuş, Mustafa Kemal’in duygusal ifadeler kullandığı gösterilmiştir. Bu da araştırmanın bulgularını destekler niteliktedir.

Ahlaki kanıtlar din boyutuyla Nutuk’ta Mustafa Kemal’in dinî terimleri kullanması, günün şartlarına uygun bir şekilde dinî açıklamalarda bulunması, İslam dünyasının sevgisini kazandığını belirtmesi, dini siyasete alet edenleri ağır bir şekilde eleştirmesi şeklinde kullanılmıştır. Mustafa Kemal, geleneğin gerektirdiklerini de vurgulayarak ahlaki kanıtın gelenek boyutuyla iknayı da kullanmıştır. Uzun (2005) da “Atatürk’ün Nutuk’unun İçerik Analizi” adlı doktora tezinde Mustafa Kemal’in Nutuk’ta dinî ifadeleri sıkça kullandığından bahsetmektedir. Ayrıca Mustafa Kemal’in özellikle dinî nitelikli kelimelerin halkın duygularını istismar etmek için siyasette kullanılmasına da karşı olduğunu bulgulamıştır.

Mustafa Kemal Nutuk boyunca sıklıkla net ve kesin ifadeler kullanmıştır. Bu ifadelerin netliği ve kesinliği anlatılan olaylardan hareketle anlaşılabileceği gibi “tek bir karar, asla, bittabi, kat’i, başka çaremiz yok idi, derhal, behemehal, mevzuubahs olunamaz, en son ve kat’i söz budur, hiçbir şey, tek bir suretle, yegane çare, bir an akıldan çıkarmamalı, suret-i kat’iye” ifadelerindeki kesinlik sağlayan sözcük ve sözcük gruplarından da anlaşılmaktadır.

Mustafa Kemal, Nutuk’ta kendi tutarlı yönlerini dinleyicilere gösterdiği gibi kendisine muhalefet edenlerin tutarsız yönlerini de dinleyicilere göstererek bu tekniği kullanmıştır. Nutuk’ta Ali Galip’in, Damat Ferit Paşa’nın, Kazım Karabekir’in, Bekir Sami Bey’in, İzzet ve Salih Paşaların, Rauf Bey’in, Nurettin Paşa’nın, son Osmanlı Mebusan Meclisi üyelerinin ve Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının tutarsızlıkları olaylarla uzun uzun anlatılarak ortaya çıkarılmıştır.

Nutuk’ta anlatılanlar hep sebepleriyle birlikte sunulmaktadır. Mustafa Kemal Nutuk’u sunarken hem Nutuk’u sunma sebebini gözler önüne sermekte hem de anlattığı olaylarda, yapılan işlerde neden böyle davrandığını sebepleriyle açıklamaktadır.

Mustafa Kemal, Nutuk gibi uzun bir eseri dinleyiciye sunarken birçok defa “müsaade buyurursanız, müsaadenizle, arzu buyurursanız, heyet-i aliyenizi yormazsam, tahammülünüzü suiistimal etmekten korkarım, lütfen, müsaadenizi rica ederim, sıkılmazsanız, tahammülünüze sığınarak” gibi ifadeler kullanarak dinleyicilere nazik davranmıştır. Nutuk içinde anlatılan olaylarda görüldüğü kadarıyla bu nezaketi karşılıklı konuşmalarında ve yazışmalarında da göstermektedir. Ayrıca gerekli olduğu zamanlarda çeşitli kişilere ve gruplara teşekkür de etmiştir. Mustafa Kemal’in teşekkür ettiği kişiler genellikle Millî Mücadele’nin kazanılmasında yarar sağlayan kişilerdir.

Mustafa Kemal, anlattıklarını birçok defa tekrar etmiştir. Bunlar daha önce bahsettiklerini hatırlatmak amacıyla yaptığı tekrarlar, zorunluluktan dolayı yapılan tekrarlar, önemli gördüğü noktaları vurgulamak amacıyla yapılan tekrarlar ve daha önce anlattığı konunun devamı niteliğinde bir şeyler anlatacağı zaman eskiden anlattıklarını hatırlatarak söze