• Sonuç bulunamadı

2. ELEŞTİREL KAYNAK İNCELEMESİ

2.2. Kişilik ve Girişimci Kişilik Özellikleri

2.2.3. Kişilik Kuramları

Kişilik terimi, bir kişinin görünen özelliklerini de içeren çeşitli şekillerde kullanılır. Bununla birlikte, psikologlar onu düşünme, hissetme ve oyunculuk karakteristiğine gönderme yapmak için kullanırlar. Kişiliği anlamanın zor ve zorlu bir görev olduğu kanıtlanmıştır. Kişilik o kadar karmaşıktır ki hiçbir teori, kişiliğin tamamını kapsayamaz. Bundan dolayı farklı kuramlar, kişiliğin yapısına ve işleyişine farklı konumlardan yaklaşırlar. Her birinin kişilik işlevi ile ilgili konulara davranış biçimleri hakkında farklı cevaplar veren pek çok kişilik teorisi vardır. Kişiliğin evrensel kabul görmüş bir teorisi bulunmamakla birlikte, ancak bazı araştırmacılar

66

tarafından belli başlı bazı kuramsal çalışmalarla yazına katkı sağlandığı görülmektedir. Kişilik kavramının tarihsel süreci incelendiğinde, ortaya atılan bütün kişilik kuramlarının Sigmund Freud’un psikanalitik görüşlerinden türetildiği vurgulanmaktadır (Luthans, 1973).

Kişilik kuramları, kişilerin kişiliklerinin yapısı ve işleyişi hakkında yapılan varsayımsal beyanlardır ve kişiliğin yapısını, kaynağını ve bağlantısını anlama ve kişilik değerlendirmelerine dayalı olarak davranışları ve olayları tahmin etme çabalarını içerir (Gerrig ve Zimbardo, 2012: 407). Kişiliğin incelenmesinde bireyin başkalarından hangi noktalarda ayrıldığı önem kazanmaktadır ve bu gibi özellikler de kişiliğin ayırıcı özelliklerini oluşturmaktadır. Bu soruna yönelik birçok yaklaşım ortaya atılmış ve bunların her biri değişik kişilik kuramlarının ortaya çıkmasıyla sonuçlanmıştır (Morgan, 2011: 286). Oluşturulan bu kuramlar insan kişiliğinin altında yatan değişkenleri ve bu değişkenlerin bireye özgü tutum ve davranışların ortaya çıkmasında nasıl etkili olduğunu açıklamaya çalışmaktadır (Burger, 2006: 35). Literatürde kesin kabul edilmiş bir sınıflandırma bulunmadığı için, bu çalışmada da kişilik kuramları ile ilgili herhangi bir sınıflandırma yapılmamış ve genel olarak işletme bilimi açısından sık kullanılan belli başlı bazı kuramlar temel alınarak tartışılmıştır.

2.2.3.1. Psikodinamik Kuramlar

Psikoanalitik kuramın modern kurucusu olan Sigmund Freud, üç bölümden oluşan kişilik aygıtı kuramı geliştirmiştir. Freud’a göre kişilik üç ana sistemden oluşmaktadır. Bunlar; id, ego ve süperegodur. Freud’a göre her sistemin kendi işlevleri vardır, ancak üçü birlikte etkileşimde bulunarak davranışı yönetirler. Freud, zihni buz dağına benzetmekte ve buz dağının su üstündeki görünen kısmını bilinç seviyesi olarak adlandırmakta, su yüzeyinin altında bulunan büyük parçayı ön bilinç seviyesi olarak tanımlamakta ve son olarak derinde yer alan diğer parçayı ise bilinç dışı bölge olarak nitelendirmektedir (Henman, 2012: 2). Sigmund Freud’un psikanalitik kişilik değerlendirmesi, bugüne kadar oluşturulmuş en kapsamlı ve etkin kişilik kuramı olarak bilinmektedir. Bu kuram ile oluşturduğu etki, psikoloji

67

biliminin yanı sıra, sosyal bilimleri, insan bilimlerini, sanat dallarını ve genel toplumu kapsayan geniş bir alana yayılmıştır (Atkinson vd., 2012: 459).

Sigmund Freud tarafından iddia edilen psikanalitik kuram, bize hem normal, hem de anormal zihinsel süreçlerin işleyişiyle ve bunların somut yansımaları olan davranışlarla ilgili bilgiler verir. Freud’un bu kuramına göre, kişiliğin önünde bireyin zihnindeki davranışları harekete geçiren olaylar yatmaktadır. İnsanlar genellikle bu güdülenimlerin farkına varırlar ancak bunların bazıları bilinçaltı düzeyde gerçekleşmektedir ve yüzeye çıkmamaktadır (Gerrig ve Zimbardo, 2012: 414).

Freud'e göre, kişiliğin güdüsü ve kişinin en büyük yoksunluğu sevgidir. İnsan bilinçli davranışlardan çok, bilinç dışı güçlerle hareket etmektedir. Çoğu kez kendisi de bu bilinçdışı davranışlarının kökenine inemez. Ancak, insanın bilinçdışı davranışları derinlemesine analiz edilirse altında sevgi arayışının varolduğu görülebilir. İnsanın herhangi bir nedenle tatmin edemediği sevgi yoksunluğu, onu bunalımlara ve anormal davranışlara sevketmektedir (Güney, 2000).

2.2.3.2. Hümanistik (İnsancıl-Fenomenolojik) Kuramlar

Kişiliğe ilişkin hümanist bakış açısı, optimal refahın kişiselleştirilmiş niteliklerini ve başkalarına fayda sağlamak için yaratıcı potansiyelin kullanımını ve bu nitelikleri sağlıklı gelişimin sonuçları olarak destekleyen ilişkisel koşulları vurgular. İnsancıl perspektif, gözlemlenebilir davranışın ya da öz-kavramın yalıtılmış, statik unsurlarına dayanan kişiliğin mekanik ve/veya indirgemeci açıklamalarına bir alternatif olarak hizmet eder. Hümanist psikologlar, kişilik oluşumunu; niyet, seçim, değerlerin hiyerarşik sıralaması ve kaçınılmaz bilinçli farkındalık tarafından yönlendirilen göreceli entegrasyon ihtiyacının yol açtığı devam eden bir süreç olarak nitelendirirler (Schneider vd., 2015: 18-19).

Hümanistik kuramların temelini, mevcut durumsal şartlar ile bireyin karakter özellikleri arasında bir etkileşimin bulunduğu ve yalnızca dış güçlerin etkisiyle hareket etmenin kişiliği açıklamada yetersiz kaldığı düşüncesi oluşturmaktadır. Fenomenolojik kuramcılara göre insan davranışları, bireyin ve diğer insanların dünyayı algılama şekillerine göre oluşum ve gelişim gösterir. Böylece bireylerin kişilik yapılarındaki farklılıklar; kişilerin dünyaya bakış açıları ve çevresine

68

yükledikleri anlamlar ile yakın bir ilişki içerisinde olmaktadır. Her bireyin tek ve benzersiz olduğu inancı hâkimdir. Ayrıca bu yaklaşım, insan doğasının sürekli mutluluk arayışı içerisinde olduğunu ve insanın kendisi ve doğasıyla uyumlu bir şekilde yaşamak için bilinçli olarak seçimler yaptığını savunmaktadır (Cüceloğlu, 2006: 427-428).

Aynı zamanda insancıl kuram, ilerlemenin ve sağlıklı bir gelişimin doğuştan gelen potansiyeller üzerine inşa edilmesi gerektiği anlayışına dayanmaktadır. İnsancıl yaklaşıma uygun olan davranış, bireylerin ilgi, istek ve ihtiyaçlarına duyarlı davranmayı gerektirir. Bu kuram, çevresel etkilerin bireylerin sağlık potansiyellerini engelleyici bir şekilde ortaya çıktığında, bu etkilerin birtakım kişisel rahatsızlıklar meydana getirdiğini ve bu durum sonucunda da bireyin kim olduğu ve gerçekten ne istediği konusunda farkındalığının azaldığını vurgulamaktadır. Bunun neticesinde de bu olumsuz etkileşimlerin, insanın kendine özgü bir yaşam sürmesini engelleyen bir faktör olarak ortaya çıkabileceğini belirtmektedir (İnanç ve Yerlikaya, 2011: 293).

2.2.3.3. Davranışçı, Bilişsel ve Araştırma Odaklı Kuramlar

Davranışçı ve bilişsel yaklaşımın savunucularına göre, bireyin davranışlarının içsel nedenlerinin izlenebileceği görüşü öne sürülmüştür. Bununla beraber davranışçı yaklaşımın savunucuları, genetik faktörlerin de kişilik üzerinde olası etkilerinin var olduğunu kabul etmekle beraber, bireylerin amaçlarını gerçekleştirmek ve davranışlarını tanımlamak için koşullanma noktalarının belirlenmesi gerektiğini iddia etmektedirler. Ancak bu şekilde bireylerin davranışlarının ve kişilik özelliklerinin betimlemesi yapılabilecektir (Burger, 2006: 515).

Davranışçı ve araştırma odaklı yaklaşım savunucuları, kişilik kavramlarının öğrenme süreçleriyle de açıklanabileceğini deneysel olarak ispat etmeye çalışmışlar ve bunun neticesinde ortaya atılan kişilik gelişimlerinin, öğrenme yolu ile de gerçekleşebileceğini tespit etmişlerdir (Cüceloğlu, 2016: 425). Bunun yanı sıra insan davranışlarının tamamının, sadece çevresel etkilerle belirlendiği tezine net bir şekilde karşı çıkarak, insan davranışlarının hem içsel hem de dışsal çevresel faktörlerle belirlenebileceğini görüşünü iddia etmişlerdir (İnanç ve Yerlikaya, 2011: 220).

69

Bu kuramın savunucularına göre bireyler, çevreleri ile ne oranda etkileşim içerisine girerlerse, aynı oranda da bireylerin kişilik yapıları gelişir. Kişinin çevre algısı ise çift kutuplu bir doğru olarak nitelendirilmiştir. Duygular her zaman bireyler tarafından; mutlu ya da mutsuz, düşman ya da dost ve sevgi ya da nefret şeklinde çift kutuplu olarak algılanırlar. Algılanan bu zıtlıkları ise bireyler kendi düşünce çerçevesinde bütünleştirerek kişilik yapılarına yansıtırlar (Aşan ve Aydın, 2006: 76).