• Sonuç bulunamadı

Musul Atabegi olan İmadeddin Zengi hakkında yapmış olduğumuz araştırmamızda, azametli, kudretli, kahraman, tecrübeli ve ulu bir hükümdar olduğuna müşahit oluyoruz. Bununla birlikte o, şeriate riayet edip, ona bağlılık gösterir ve ilim ehline izzet ve ikramda bulunurdu. İbn-i Adim, bana bildirildiğine göre, İmadeddin Zengi, kendisine, “Tanrı’dan korkmuyor musun” denilmesinden çok korkar ve nefsini insanların yanında çok küçültürdü. Bu nedenle ki Ulu Tanrı, insan takdirinin üstünde olan sırrını, İmadeddin Zengi’nin öz oğlu Nureddin Mahmud Zengî’de çıkarmıştır, demek suretiyle bize İmadeddin Zengi’nin kişiliği hakkında çok önemli ipuçları vermektedir.97

Tarihi kaynakları incelediğimizde İmadeddin Zengi’nin birçok kişisel özelliklerine ulaşmaktayız. Bunlardan dönemin tarihçilerinden Müverrih İbnu’l-Adîm, amcasından naklen şöyle der: “Babam Ebu’l-Fadl, babasının ölümünden sonra İmâdeddin Zengî tarafından Halep ve çevresine kadı tayin edilmek üzere huzuruna alındı ve kendisine şöyle denildi: “Ey kadı! Bu görevi kendi sorumluluğumdan çıkarıp sana emanet ettim; bu işi nasıl yapacağına dikkat et, Allahtan kork. Şehâdet ve orta parmağını birleştirerek, hasımlar arasında böyle adaletle davran, taraf tutma, duygusallığı bırak”dedi ve ekledi,“Böyle yapmana kim karşı koyarsa, bil ki biz senin arkandayız”.98

İmadeddin Zengî’nin kişiliğinin oluşmasında en büyük katkının babası Hacib Kasımüddevle Aksungur’a ait olduğu aşikâre bilinmektedir.99 İmâdeddin Zengî, halk tarafından sevilen bir babanın mirasçısı olarak hayata başlaması, yaptığı bütün faaliyetlerde hep önde işe başlamıştır. Bu var olan miras birikimini, kendi çaba ve gayretleriyle olabildiğince geliştirip zenginleştirerek; Müslüman devlet adamlığının örnek şahsiyeti olarak tarih sahnesindeki yerini aldı; zira onun şahsiyet ve ahlâkı,

96 Fazıl Bayat, “İmameddin Zengi ve Musul Atabeyliği”,Türkler Ansiklopedisi, c.IV, s.817.

97 İbnü’l - Adim, Bugyetü’t-taleb fi Tarihi Haleb (Seçmeler) Selçuklular Tarihi, Çev. Ali Sevimli,

TTK Yayınları, Ankara 1989, s.158

98 İbnu’l-Adîm, Kemâleddin Ömer b. Ahmed, Bugyetü’t-taleb fî Tarihi Halep, thk.Süheyl Zekkâr,

Daru’l-fikr, Beyrut, ty, (I-XI-bir arada), s.3853.; Osman Gürbüz, agm, s.57;

99 Osman Gürbüz, agm, s.54; İbn-i Hallikan, Vefayâtü’l A’yan ve Enbau Ebnai’z-Zeman, nşr. İhsan

dostları kadar düşmanlarının da takdir ve övgülerine mazhar olması bu düşüncemizi haliyle doğrulamaktadır.”100

“İmadeddin Zengî’nin zamanında bütün halk emniyet ve güven içinde yaşardı; çünkü güçlülerin zayıflara zulmetme imkânı yoktu” der, İbnu’l-Esir ve babasından duyduğu şöyle bir olayı nakleder: “Şehid Zengî bir kış mevsiminde Cizre’ye gelince kaleye indi, askerler çadırlara yerleşti. İmâdeddin’in komutanları arasında, kendisinin görüşlerini dinlediği büyük emirlerden İzzeddin Ebubekir Dübeys’i adlı bir bey de bulunmakta idi. Emir Dübeys’i, Cizre’de bir Yahudi’nin evini gasbederek el koymuştu. At üstünde gitmekte olan İmâdeddin Zengî’ye gelerek yardım isteyen Yahudi, başından geçenleri bir bir anlattı ve İmâdeddin Zengî’nin yanında bulunmakta olan Dübeysî’yi şikâyet etti. Haberi dinleyen İmâdeddin Zengî, Dubeysi’ye öfkeli öfkeli bakarak bir kelime bile konuşmadı. Geri çekilme işlemini sonraya bırakarak şehre girdi; çadırını çıkararak şehrin dışında kurulmasını emretti. Yağmur ve çamurun çokluğu sebebiyle çadır kurmak imkânsız gibiydi. Çadır kuranlar kuru toprak getirip yerlere serdiler; ancak bu yeterli olmayınca saman taşıyarak yerlere saman taşıyarak yerin çamurunu kurutarak onun üzerinde çadırları kurdular. Derhal oraya gelen İmâdeddin Zengî, arkadaşlarının mülk edinmelerini yasaklayarak şöyle dedi:“Her ne kadar bu ülkeler bizim olsa da sizin mülk edinmeye ne ihtiyacınız olabilir? Zaten yeterli iktalarınız var. Şayet bu topraklar elimizden çıkarsa, edindiğiniz mülkler de onunla birlikte elden gider. Ne zaman devlet görevlileri mülk edinmeye başlarlar ise halka zulmeder, haksızlık yapar, mallarını ellerinden alırlar”. Bu olayı bize anlatan İbnu’l-Esir, ülkelerde uygarlığın ancak ahalinin mallarına uzanan ellerin önlenip, adaletin uygulanmasıyla gerçekleşebileceğini belirtmektedir. Aslında bu tutum ve davranışlar dönemden dönemimize ve buradan da kıyamete kadar uzanan bir ahlaki yapıya dönüştürülmesi adına çok güzel bir ahlaki kaide olarak karşımıza çıkmaktadır.101

İbn-i Vâsıl ise İmâdeddin Zengî’nin, ülkesinde adaleti hâkim kılmasına rağmen başlangıçta insanlara karşı zalimane davrandığını, ifa ediyordu. İmâdeddin Zengî’nin bir gece vakti, Hama’da iken Asi Nehri kenarında bir şahsın “İşleriniz kâr ve zarar verdiği sürece adaletten ayrılmayın.” diye bir şarkı terennüm ettiğini, duyan hükümdar bundan çok etkilenmiş olacak ki, ağladığını ve o günden sonra o güne kadar yaptığı

100 Osman Gürbüz, agm, s.56

101 Osman Gürbüz, agm s.56; İbnü’l Esîr, el-Kâmil fî’t Tarih, Türkçe trc. İslâm Tarihi, el-Kâmil fi’t

zulümlerinden vazgeçip bundan böyle adaletle hükmettiğini kaydeder.102 Bu durum bize hayatın gerçeklerini kavramış olan hükümdar, hayatı boyunca mükemmelliğe doğru uzanan ömrünün nasıl bir durumlarda şekillendiğini görmemize yardım etmektedir.

Kasımüddevle Aksungur ve askerleri halkı üzerinde saygınlığı büyüktü.103 Celali bir fiziki yapısı vardı. Onun heybetinden dolayı hiç kimse onun önünde konuşmaya, oturmaya dahi cesaret edemezlerdi. Çeşitli ırk ve oymaklardan meydana gelen ordusunu tam bir nizam ve intizam içerisinde adilane davranışları sayesinde yürütür, askerleri ekili alanları çiğner ve atları tarladan gidip ekinleri ezer korkusuyla arkasında iki saf halinde ip gibi kendisini izlerlerdi. Hiç kimse herhangi bir çiftçiden izinsiz veya köy muhtarına hitaben yazılmış bir resmi yazı olmaksızın, ücretsiz saman bile alamazdı. Eğer askerlerinden birinin köylünün hakkını yediğini duyarsa, onun maaşını keser ve ordusundan onun ilişkisini keserdi.104 Haliyle böyle bir babanın evladı olan İmâdeddin Zengî, hem babasından aldığı eğitim hem de insanların babasının anlatmakla bitiremedikleri saygın kişiliği onun için bir rehber olmuştur.

İmâdeddin Zengî, hayatı boyunca yılmaz bir kahraman olmakla birlikte, işlerinde ise çok uyanık ve çok dikkatli idi. Çevresinde olup bitenleri dikkatle izler; yalnız kaldıkları zaman bile görevlilerin durumlarını araştırırdı. Özellikle yönetim merkezleri ve saraylardaki haberleri araştırır, bu uğurda masraftan kaçınmaz, buralarda görevlendirdiği kimseler, sultanın gece ve gündüz meşgul bulunduğu savaş, barış, şaka, gerçek ne varsa hiçbirini bırakmaksızın araştırıp inceler ve kendisine rapor ederlerdi. Görevlendirdiği istihbarat elemanları her gün kendisine birçok mektup ulaştırırlardı. Önemli devlet işleriyle uğraşması, onu ayrıntılarla ilgilenmekten alıkoymazdı; bu konuda şöyle derdi: “Küçük hatalar, bilinip giderilmez ise büyür, sıkıntıya yol açarlar.”105Derdi. Gerçekten İmadeddin Zengi’nin bu sözü bütün yönetici konumunda olan kişilerin kulağına küpe olacak kapsamda olduğu değerlemesini yapmamız lazım geldiği kanaatindeyim.

102 Osman Gürbüz, agm, s.58; İbn-i Vâsıl, Müferricul-kürûb fi ahbâr-ı beni Eyyûb, s.101.

103 Osman Gürbüz, agm, s.58; İbnu Hallikân, Ebu’l Abbas Şemseddin Ahmed b. Muhammed b. Ebi

Bekr (681/1282) Vefeyatu’l-Aya’n ve Enbai z’eman, c.II, Nşr., İhsan Abbas, Beyrut 1968-1972, s. 328;

Ebu’l-Fida, el-Muhtasar, c. III, s.18.

104 Osman Gürbüz, agm, s.58; İbnu’l-Adîm, Kemâleddin Ömer b. Ahmed, Buğyetüt-taleb fî Tarihi

Halep, thk.Süheyl Zekkâr, Daru’l-fikr, Beyrut tarih yok, (I-XI-bir arada),, s.3851.

105 Osman Gürbüz, agm, s.59; İbnü’l Esîr, el-Kâmil fî’t Tarih, Türkçe trc. İstanbul, s. 78; Ebû Şâme,