• Sonuç bulunamadı

1.9. Nureddin Mahmud b Zengî’nin Hayatı

1.9.8. Adaleti ve Adalet Anlayışı

Nureddin Mahmut b. Zengî, zulmeden kim olursa olsun onun karşısında daima zulme uğrayanı yani mazlumu korurdu. Zira karşısındakinin dinine, ırkına, milletine, mezhebine, meşrebine asla bakmazdı. Hak hususunda ona göre, zayıfla güçlü arasında herhangi bir ayırım yoktu. Haftanın belli günlerinde baş kadısı ve diğer kadılarla birlikte Dımaşk’ta ilk olarak yaptırdığı Dâru’l-Adl’de oturup davalara bakan sultan, ülkesinin hiçbir yerinde İslâm’a aykırı davranışlara izin vermemiştir.289 Zulme uğrayan kimsenin şikâyetini, bizzat kendisi dinler, durumun ortaya çıkarılmasına gayret eder, bu işi herhangi bir vekiline ya da hacibine havale etmezdi.290

Nureddin Mahmud bir İslâm mücahidi, dindar ve adaletli bir önder olmanın yanında üstün nitelikli bir devlet adamıdır.291 Nureddin Mahmud Zengi, “Evliya Gibi Bir Melik” Âmin Maalouf ’un “Arapların Gözünden Haçlı Seferleri” adlı eserinde onun için kullandığı ifadeler gerçekten çok düşündürücüdür. “Mütevazılığı ve adaletiyle halkına hükümdar değil hizmetkâr olan bir melik, bir sultan… Uzun boylu, yağız tenli geniş alınlı ve yumuşak bakışlı bir lider…” Bu insanı bilmek ve anlamak, onun erdemlerine sahip olmak gerekir. Ancak gerçekte İslam toplumu başta olmak

s.504;Mustafa Eğilmez, Kitabu İkazu’l-Gafil Bi Sireti’l-Meliki’l-Adil Nureddin Eş-Şehid, Doktora Tezi, Niğde Üniversitesi, Niğde-1998, s.29

288 Ebu Şâme, Kitabur-ravdateyn, c. I, s.229

289 Mahmud - Bahattin Kök, Nureddin Mahmud Zengi, TDV İslam Ansiklopedisi, İstanbul, 2006,c.33,

s.262

290 İbnü’l Esir, age, İstanbul 1997, c.XI. s. 164; İbnü’l Esir, el-Kâmil, İstanbul 1997, c. XI. s.166.

291 Ebu Şame, Kitâbu’r - Ravdateyn, Kahire.1965, c.I, s.9; İbrahim Ethem Polat, age, s.114; Mahmud -

üzere dünyamızda maalesef çok az bir kitle tarafından biliniyor ve o da sadece isimi ile sınırlı kalmaktadır.292

Nureddin Mahmut b. Zengî, iktidarı döneminde adâletiyle tanınan bir hükümdardı. Adâlet anlayışını daha iyi anlatabilmek için Îbnü’l Esir’in şu görüşlerini nazar-ı dikkate almak lâzımdır: “Adâaletine gelince o kadar geniş olmasına rağmen ülkesinde Mısır, Suriye, El-Cezire ve Musul da Mükûs (bir çeşit örfî vergi) ve öşrü tamamen kaldırdı. Şeriata saygı duyar ve onun hükümlerine göre hareket ederdi. Bir şahıs onu mahkemeye davet etmiş, o da onunla birlikte mahkemeye gitmiştir. Kadı, Kemâleddin Şehrizûrî’ye haber gönderip: ‘Ben dâvâlı olarak geldim. Dâvâlılara nasıl davranıyorsan bana da öyle davran’ dedi. Muhakeme sonunda Nureddin haklı çıktı ve hakkını kendisini mahkemeye getiren şahsa bağışlayıp: ‘İddia ettiği şeyi ona verip gitmek istedim. Fakat bunun beni gurura ve kibre sevk edip şeriat meclisine gitmeme mani olmasından korkupta geldim. Sonra da iddia ettiği şeyi ona verdim’ dedi. Ülkesinde adliye binaları yaptırdı. Kadı ile buraya gelir ve ister Yahudi olsun, ister kendi oğlu veya isterse yanındaki en büyük emir olsun, mazlumun hakkını zalimden alırdı.”293

Birçok yönüyle büyük bir devlet adamı olduğunu tarihi kaynaklarda gördüğümüz, Nureddin Mahmut b. Zengî eşine çok az rastlanan adaletli bir hükümdardı. Gerçekten de onun adalet hususunda haklı bir şöhreti vardı. Hükümdar Nureddin Mahmut b. Zengî, o dönemlerde İslam ülkelerinde olduğu gibi, komşuları, olan Haçlı Krallığı ve kontlukları arasında da Âdil bir melik olarak tanınıyor ve takdir ediliyordu. El-Meliku’l- Âdil olarak tanınması ve tarihteki seçkin yerini alması daha çok bu vasfı dolayısıyla olmuştu. Şemseddin Sami, “Nureddin Mahmud b. Zengî, cesur, başarılı, adaletli, bilginleri seven, hayır hasanet sahibi bir sultan olmakla şanı ve şöhreti dünyaya yayılmış olup Haçlılar bile onun adalet ve iktidarına hayran kalmışlardı” demektedir.294

Nureddin Mahmut b. Zengî, zamanında Dımaşk’a gelen garip bir kimse, gördüğü adil yönetime hayran kalıp hemen oraya yerleşmekteydi. Nureddin Mahmut b. Zengî’nin ölümünden bir müddet sonra Dımaşk’a hâkim olan Selahaddin Eyyübi’nin,

292 Âmin Maalouf, Arapların Gözünden Haçlı Seferleri, s.137

293 İbnü’l Esir, age, İstanbul 1997, c.XI. s.323- Mustafa Eğilmez, “Musul ve Halep Atabeyi Nureddin Mahmud”, Türkler Ansiklopedisi, c.4, s.831; Mustafa Eğilmez, Kitâbu Îkâzi’l-Gâfıl Bi Sîreti’l- Meliki’l-Âdil Nureddin Eş- Şehîd, Doktora tezi, Niğde 1998, s.31

orada bulunduğu bir sırada, askerleri diledikleri gibi hareket ediyorlardı. Bu askerlerden biri bir vatandaşa zarar vermişti, o da durumu Selahaddin el-Eyyubi’ye şikâyet etmiş; ancak her nasılsa o anda onun davasına bakılamamıştı. Bunun üzerine, o zat, ağlayarak, bağırıp çağırarak, Dımaşk Kalesi’nden aşağı inmiş, yanında bulunan birçok kimseyle birlikte Nureddin Mahmut b. Zengî’nin kabrine gelmiş, başından geçenleri ağlayarak bir bir anlatmış ve ona şikâyet etmişti. Bu haber Sultan Selahaddin’e ulaştırılınca, onu yanına getirtmiş, şikâyetini giderek gönlünü almaya çalışmışsa da, onu susturamamış ve onu razı edememişti. Sultan bunun sebebini kendisinden sorunca o ben benim durumuma değil: “Ölümünden sonra da bize adaleti sunan sultana ağlıyorum.” cevabını vermişti. Bunun üzerine Sultan Selahaddin, “İşte bu doğrudur, adalet adına bizde görülenlerin hepsini biz zaten ondan öğrendik.” Diyerek hem hükümdarlarının büyüklüğünü ve hem de kendisinin kadirşinaslığını ortaya koymuştur.295 Bu yaşanan olaydan sonra Selahaddin el-Eyyubi, Sultanı Nureddin Mahmut b. Zengi’nin İslam adına kurumlaştırdığı her şeyin, onun bıraktığı şekilde devam etmesi için gayretlerini artırmıştır. Nitekim Nureddin Mahmut b Zengî’nin ölümünden sonra, onun, ülkesinde kurduğu adalet düzeni bir ölçüde de olsa bozulduğunu gören Selahaddin el-Eyyubi’yi, Şam bölgesine bütünüyle hâkim olunca, aynen sultanının bıraktığı adalet anlayışını kurmuş ve bu geçiş döneminde bazı emirlerin koymuş oldukları yeni adetleri ve vergileri kaldırmıştır.296 Gerçekten de Selahaddin el-Eyyubi kurduğu Eyyubi Devletinde Nureddin Mahmut b Zengî’nin kurduğu sistemle yönetimini sürdürme hususunda çok hassas davranmıştır.

Nureddin Mahmut b. Zengî, zulmeden kim olursa olsun onun karşısında daima zulme uğrayanı yani mazlumu korurdu. Hak hususunda ona göre, zayıfla güçlü arasında herhangi bir ayırım yoktu. Zulme uğrayan kimsenin şikâyetini, bizzat kendisi dinler, durumunun ortaya çıkarılmasına gayret eder, bu işi devlet adamlarından asla birine tevdi eylemeyerek bizzat kendisi meselenin halledilmesine hususunda gayretlerini esirgemezdi.297 Bu durum gerçekten çok önemli ve bir o kadar da manidar bir konu, koskoca ülke yöneten bir sultan halkın şikâyetinin çözümünü bulmak için gayret sarf ediyor olması, günümüzün ve geleceğimizin yöneticilerine çok büyük bir ders görünümünde görmek lazım geldiğini dile getirmek zorundayız.

295 İbnü’l Esir, age, İstanbul 1997, c.XI. s. 164; İbnü’l Esir, el-Kâmil, İstanbul 1997, c. XI. s.167; Ebu

Şâme, Kitabur-ravdateyn, c. I, s.8,

296 Ebu Şâme, Kitabur-ravdateyn, c. I, s.237.

El-Meliku’l-Âdil, adalet hususunda çok duyarlı idi. O birçok hükümdarın yaptığı gibi suçlunun bir şüphe ve zan üzerine gelişigüzel cezalandırılmasına izin vermezdi. Bunun için sanık hakkında, tanıkların getirilmesini isterdi. Eğer sanık aleyhinde, şahitlerin sözleriyle şer’i deliller ortaya çıkar ve davanın iç yüzü açığa kavuşursa, o kimseyi, hukuk sınırları içerisinde şer’i cezanın gerektirdiği oranda cezalandırırdı.298

O, kendine ait olmayan maddi bir şeye el uzatmadığı gibi, herhangi bir malın kimden, nereden ve nasıl geldiğini bilmedikçe ve bunun kanuni olup olmadığını anlamadıkça onu devlet hazinesine bile koymazdı. Bu hususu aydınlatan aşağıdaki belge gerçekten üzerinde durulması gereken bir mahiyet arz etmektedir. Anlatıldığına göre, kadıların başkanı (kadi’l-kudat) Kemaleddin eş-Şehrezuri, devlet hazinesine konulmak üzere bir miktar mal göndermiş; ancak bu maldan haberdar olan hükümdar, “Bu ne bana ve ne de devlet hazinesine (Beytü’l-mal) aittir.” diyerek onu kabul etmemişti. Daha sonra adı geçen kadı bu malın sultana ait olduğunu belirterek onu yeniden hazineye koydurtmuştu. Hükümdar o malın yine hazinede bulunduğunu görünce naiplerini azarlamıştı. Hazine memurları, Kemaleddin eş-Şehrezuri’in kendilerine söylediklerini ona aktarmışlarsa da o, yine ikna olmamış ve “Kemaleddin eş-Şehrezuri’ye söyleyin, senin bu malı taşımaya gücün yeter. Bana gelince benim boynum incedir, onu taşımaya ve Allah’ın huzurunda hesap vermeye gücüm yetmez.” diyerek yeniden geri göndermişti.299

Öyle anlaşılıyor ki, Dımaşk alınmadan önce buna benzer bir durum da Halep’te geçmişti. O sıralarda Halep kadısı Taceddin Abdulgafur b. Lokman, mübaşirlik vazifesi de yapan Süveyd adlı kölesini, bir tacirin kendisinden davacı olduğunu bildirmesi için Nureddin Mahmut b Zengî’ye gönderir. Süveyd meydanın kapısına gelince hükümdarın hazinedarı İsmail onun karşısına çıkarak durumu öğrenir. Adı geçen hazinedar, hükümdarın mahkemeye gideceğine akıl erdirmeyerek Nureddin Mahmut b. Zengî’ye meseleyi alaylı bir biçimde aktarır. Hükümdar, onun bu tutumu karşısında ona kızar, kendisini azarlar ve hemen atının getirilmesini emreder. Hazinedarın meseleyi hafife almasına karşılık olarak da,“Aralarında hüküm vermek için Allah’a ve elçisine

298 İbnü’l Esir, age, İstanbul 1997, c.XI. s. 164; İbnü’l Esir, age, c.XI. s.167; Ebu Şâme, Kitabur-

ravdateyn, c. I, s.7; K.V. Zettersteen, “Nureddin” md., İslam Ansiklopedisi, İstanbul 1964, c.IX,

s.361.

çağrıldıklarında Mü’minlerin sözü, ancak dinledik ve boyun eğdik demeleri olmuştur. İşte Onlar gerçek kurtuluşa erenlerdir.”300Mealindeki Ayet-i Kerime’yi okur.

Çok geçmeden atına binip şehrin kapısına gelen hükümdar, adı geçen mübaşiri çağırtarak ona, kadıya gitmesini, kendisinden selam söylemesini, Şeriat’ın emrine uyarak belirtilen yere kadar geldiğini, sokaklardan geçip mahkemeye varmasının güç olduğunu, duruşmada bulunmak üzere vekilini gönderdiğini, eğer kendisine yemin yönetilecek olursa huzuruna çıkacağını ona bildirmesini emreder. Nureddin Mahmut b. Zengî’nin vekili duruşmaya katılır; ancak duruşma sonunda hükümdara yeminin yöneltilmesi gerekli görülünce kadı onu yeniden mahkemeye çağırır. Anlaşıldığına göre, ya atıyla sokaklardan geçmesinin mümkün olmayışı ya da güvenlik durumun söz konusu edilmesi yüzünden duruşmada bulunamayan hükümdar, kendisinden davacı olan taciri yanına çağırtarak onu razı edince mahkeme düşer.301

Nureddin Mahmud b. Zengî, adaletini her yönüyle yaymak suretiyle cemiyetin her kesimini ondan yararlandırmıştı. Onun idaresinden, adaletinden memnun kalmayan bir kimse yoktu. Kaynaklarımızda onun adaleti ile ilgili çok çeşitli örneklere rastlıyoruz. Veziri Muvaffeddin bir gece rüyasında Nureddin Mahmud b. Zengî’nin elbiselerini yıkarken görmüş ve gördüğü bu rüyayı hükümdara anlatmıştı. Bunun üzerine o, menşurlar yazdırarak şer’i olmayan ve bir malın şehre girişi veya satışı sırasında alınmakta olan (meks) vergilerini kaldırdığını ülkesinin her yanına duyurmuş; vezirine de, “İşte bu, senin gördüğün rüyanın yorumudur.” demişti.302

El-Meliku’l-Âdil bu hususta yalnız menşurların yazılmasıyla yetinmeyerek yine bu maksatla halka duyurulmak üzere bildiriler kaleme aldırtmıştı. Bu bildirilerde de, halktan şimdiye kadar alınan vergileri helal etmelerini istemiş; bu paraların, onların düşmanlarıyla savaşmak, ülkelerini, namuslarını ve çocuklarını savunmak için harcandığını belirtmişti. Bu bildiriler çoğaltılıp ülkesinin uzak bölgelerine de duyurulmuş, vaizlerden de, tacirlerden alınan bu vergileri onlara helal ettirmelerini sağlamaları için gereken yardımlarda bulunmalarını arzu etmişti. Kendisi de, verdiği bu

300 Kur’an-ı Kerim, Nur Suresi, 24/51

301 İbnü’l Esir, age, İstanbul 1997, c.XI. s. 164; İbnü’l Esir, el-Kâmil, c. XI. s.166-167; Ebu Şâme,

Kitabur-ravdateyn, c. I, s.7; İbnü’l Esir, age, İstanbul 1997, c.XI. s. 404; İbnu Kesir, El Bidaye Ven- Nihaye, c.XII, s.279; İbnu’l-İmad, Ebu’l Felah Abdulhayy b. Ahmed b. Muhammed.(1089/1679) Şezeratu’z-Zehep fi Ehb., Daru’l Mesire, Beyrut 1399(1979) c.IV, s.229.Ebu Şâme, Kitabur- ravdateyn, c. I, s.15.

mühim karardan sonra, namazlarında, secde esnasında “Allah’ım, mekkas, aşşar ve zalim Mahmud’a merhamet et” diye yalvarır olmuştu.303

İbn Münîr, bir şiirinde "el-Meliku'l-Adil" ifadesiyle onun adaletini şu beyitleriyle dile getirmiştir;

Ey adaleti bozulup kötüleştiği her yerde ihya edip yayan sultan! Asırlardan beri süregelen zulmü ve haksızlığı kaldırdın ortadan! "el-Meliku'l-adil" ifadesidir seni açıklamaya en yaraşan!

Varlığın sayesinde adalet ve gayrettir her yeri kaplayan! Nebir gül oldu koparılan, ne de bir kapı sıkı sıkıya kapatılan!304

Nureddin Mahmud b. Zengî’nin himayesinde çalışan Şeyzer'in emiri ve aynı zamanda da döneminin hatırı sayılan şairlerinden olan Usâme b. Munkız, bir şiirinde onu bize şöyle anlatır;

Kendisiyle dinin aydınlandığı adil bir meliktir. Onun aydınlığıyla İslam her yerde doğan güneştir.305

Nureddin Mahmud b. Zengî, adil bir idareci olarak fethettiği her yerde ilk iş olarak adaleti ihdas etmek için çalışıyordu. İşte bu ve yukarıda sıralamaya çalıştığımız vasıflarından dolayı halkın gözünde adalet timsali olmuş bir kişiliğinden dolayı kendisine “el-Meliku'l-AdilNureddin Mahmud Zengî ”denilmesi tesadüfü olmasa gerek.306

1.9.9. Bayındırlık Faaliyetleri

İmadeddin Zengi’nin askeri, siyasi özellikler yanında sayılamayacak kadar birçok ahlaki vasıfları yanında şükranla yâd edilmesi gereken çabalarından en önemlilerinden biri de Musul ve çevresindeki bayındırlık faaliyetleri oluşturur. İmadeddin Zengi’nin yönetim, askerlik ve savaşta başarılı olduğu kadar imar ve inşa alanında da haklı bir şöhrete sahip olduğunu belirterek, İbnu’l-Esîr onun bu sahadaki çalışmalarını şöyle anlatır: “Onun yönetime gelmesinden önce bu memleketin halini bilen, burasını ne ölçüde imar ettiğini bilir. Şehirlerin anası olarak bilinen Musul, Zengî’nin yönetiminin ilk dönemlerinde büyük bölümüyle haraptı. Harap alan,

303 İbnü’l Esir, el-Kâmil, İstanbul 1997, c. XII, s.281.

304 Ebu Şame, Kitâbu’r - Ravdateyn, Kahire 1965, c.I, s. 50; Su'ud Mahmud Abdülcâbir, Şi'ru İbn

Münîr et- Trâblusî, Daru’l-Kalem, Kuveyt, 1402/1982, 139; İbrahim Ethem Polat, Haçlılarla Kılıç ve Kalem Çekenler, Vadi Yayınları, Ankara-2006, s.115;

305 Usâme b. Munkız, Dîvân, 189; İbrahim Ethem Polat, age, s.115; 306 İbrahim Ethem Polat, age, s.115;

Davulcular mıntıkasından başlayıp kaleye, oradan hükümet sarayına kadar devam ediyordu. Türkmen Camisi’nin yanında bulunan arsa Davulculara ulaşıyordu, Eski Cami bile harabeye dönmüştü. Sura yakın bütün yerlerde imardan eser yoktu. Sura en yakın meskûn mekân bir taş atımı mesafedeydi. Oturdukları yerlere uzak olması dolayısıyla insanlar Cuma dışında, namaz kılmak için camiye gidemiyorlardı. Hükümet sarayının yakınında ilk binayı yapan Emîr Nâsırüd-din Kurî b. Çökürmüş idi. O, Şehid Zengî’ den hizmet etmek için yakınlarda bir bina izni istedi ve aldı. Yapacağı bina, kaleye bir mancınık taşı atımı uzaklıkta olması gerekiyordu. Böylece ilk evi yapmış oldu. Bugün söz konusu ev, Melik Salih’in annesinin vakfettiği medrese olarak hizmet görmektedir. Daha sonra hükümet sarayına daha yakın evler yapılmaya başlandı. Bunlardan başka şehrin surlarını yükseltti, hendeğini derinleştirdi ve kendi adıyla bilinen İmâdeddin kapısını açtı.307 Ülkenin Zengî’ den önceki perişan halini anlatmak

sözü uzatır.

Zengî’nin yönetimi uzayıp, şer odaklarına karşı gerekli önlemler alınıp zorbalıklar ortadan kaldırılınca, ülke istikrar ve huzura kavuştu. Bunun üzerine insanlar Musul’a gelip yerleşmeye başladılar. Musul ve çevresinde yapılaşma hâlâ devam etmektedir; (tarihçi kendi zamanını kastediyor) o kadar ki mezarlıklar yıkılıp yerlerine evler yapılmaktadır.”308

İmadeddin Zengi’nin idareye gelmezden önce Musul ve yöresi, meyve ve sebze yetiştiriciliğinde çok az üretim yapan memleketlerden birisiydi. Tarihi kaynaklardan öğrendiğimize göre, üzüm satan esnafların yanlarında makas bulunur, tartı yerine salkımı makasla keserek satarlardı. İmadeddin Zengi ülkesini bayındır hale getirmek için tarımı destekleyici faaliyetlere imza atmaya başlayınca, şehrin yakın yerlerinden başlamak üzere bağ ve bahçeler arttı. Zengi dönemi temeli atılan sebze ve meyve yetiştiriciliği yönünden günümüzde kendi kendine yeterliliği olan bir bölge konumundadır. Hatta dönemin kaynaklarından öğrendiğimiz bilgilerden, bilhassa nar, üzüm ve armut yenisi çıkıncaya kadar pazarda bulunabilirdi. Elma ise yenisi eskisiyle karışacak kadar bol miktarda yetişirdiğini öğreniyoruz.309

307 Ebu Şâme, Kitabur-ravdateyn, c. I, s.184;Osman Gürbüz, agm, Sayı: 38, Erzurum 2012, s.64; 308 İbnü’l-Esîr, et-Tarihü’l-Bâhir, Kahire 1963, s. 77, 78;Osman Gürbüz, agm, Sayı: 38, Erzurum 2012,

s.64;