• Sonuç bulunamadı

2.3. ORTAÖĞRETĠMDE ÖĞRENCĠLERĠN GENEL ÖZELLĠKLERĠ

2.3.4. KiĢilik GeliĢimi ve Eğitim

KiĢilik, belli uyaranlara karĢı bireyin topluma uyum sağlamak amacıyla geliĢtirdiği düzenli ve sürekli davranıĢ örüntüleridir (Aydın, 2008: 79). Bireylerin kiĢilik özellikleri, huy, karakter, ilgi, tutum, istidat, yetenek, dıĢ görünüĢ, konuĢma biçimi, zeka ve çevreye uyum biçimi vb. öğeler kiĢiliği oluĢturmaktadır. KiĢilikte, bireyi birey yapan tüm nicel ve nitel yapıların ve iĢlevlerin birbirleriyle etkileĢimli bir bütün olma özelliği vardır (Topses, 2006:120).

20. yüzyılda modern psikolojideki ilerlemeler farklı metodolojilerle kiĢiliği açıklamaya çalıĢan yeni teorilerin ortaya çıkmasını sağlamıĢtır. Sigmund Freud‟un “psikoseksüel geliĢim kuramı” ve Erik Erikson‟un “psikososyal geliĢim kuramı” günümüzdeki en popüler kuramlardır (Aydın, 2005:125).

Freud‟a göre kiĢilik id, ego ve süper egodan oluĢur. DavranıĢ bu üç sistemin birbirleriyle etkileĢiminin mahsulüdür (Selçuk, 2004:45). BaĢka bir deyiĢle, fizyolojik (id), psikolojik (ego) ve toplumsal (süper ego) benlik öğeleri bireyde birbirleriyle iliĢkili kiĢilik bütünlüğü oluĢturur (Topses, 2006:128).

Ġd, kiĢiliğin en ilkel boyutunu oluĢturur. Ayrıca id temel biyolojik ihtiyaçlardan (açlık, susuzluk, cinsellik vs.) oluĢtuğu için, kiĢiliğin en erken geliĢen bölümüdür (Aydın, 2008:101).

Ego, kiĢiliğin denge kısmını oluĢturur ve gerçeklik ve uyum prensibine göre hareket eder (Aydın, 2005:128). Ego, id‟den sonra geliĢen ve gerçeklik ilkesine göre çalıĢan kiĢilik boyutudur. Buna göre id‟den kaynaklanan ve hemen doyuma ulaĢmayı amaçlayan itkileri; toplumsal, törel değerlerle uyumlu hale getirmek, egonun görevidir (Aydın, 2008:101).

Süper ego, çocuğa ailesi ve toplum tarafından aktarılan değerleri, ahlaki kuralları ve gelenekleri temsil eder (Selçuk, 2004:46). Süper ego‟nun baĢlıca iĢlevleri Ģöyledir:

1. Ġd‟den gelen dürtüleri bastırmak. Bunlar özellikle dıĢa vurulduğunda toplumun hoĢ karĢılamayacağı türde cinsel ve saldırgan dürtülerdir. 2. Ego‟yu gerçekçi amaçlar yerine törel amaçlara yöneltmeye, inandırmaya

çalıĢmak.

3. Kusursuz olmaya çabalamak (Kaya, 2007:139).

Özetlemek gerekirse id hazzı, ego gerçekliği, süper ego da mükemmeli arar ve bireyi bu yönde davranmaya teĢvik eder (Aydın, 2005:128).

Öte yandan Freud, kiĢiliği beĢ psiko-seksüel geliĢim evresi içinde incelemektedir. Bu evrelere psiko-seksüel denmesinin nedeni, her birinde cinselliğin baskın bir faktör olmasındandır. Ayrıca psiko-seksüel geliĢim süresince ego ve süper ego boyutlarının oluĢması, kiĢiliğin sosyal yönünü iĢaret etmektedir (Aydın, 2008:104).

Oral Dönem (0-2 yaĢ): Bu dönem psiko-seksüel geliĢimin ilk basamağıdır. Oral dönem bir bebeğin annesine en fazla ihtiyacı olduğu dönemdir (Selçuk, 2004:49). Bu dönemde haz kaynağı, pasif ve bağımlı bir davranıĢ olan emmedir. Freud‟a göre,

bebeğin bu evrede anne tarafından aĢırı Ģekilde emzirilmesi veya memeden erken kesilmesi, oral döneme takılmakla sonuçlanmaktadır (Aydın, 2008:104).

Anal Dönem (2-3 yaĢ): Yavuzer ve diğerlerine göre (2006:38), bu dönemde çocuk dıĢkının tutulması ya da boĢaltılması iĢlevleri üzerinde denetim kurmayı öğrenir. Freud tuvalet eğitimi sırasında annenin tutumunu çocuğun ilerdeki karakter yapısına etki ettiğini belirtmektedir.

Fallik Dönem (3-6 yaĢ): Bu dönemde cinsellik ve saldırganlık önem kazanmaktadır. Freud bu dönemde, erkek çocuğunun babasına karĢı düĢmanlık duygularının beslenmesi anlamında kullandığı Oedipus karmaĢasından söz etmektedir (Selçuk, 2004:50). Kız çocuğunun anneye karĢı düĢmanlığını ise Elektra karmaĢası olarak adlandırmaktadır (Yavuzer ve diğerleri, 2006:39). Bu dönemde çocuklar, karĢı cinsten olan ebeveynlerine hayranlık duyar ve onu kendilerini beğendirmek için evde anne ya da baba taklidi yapmaktadırlar (Aydın, 2005:132).

Gizil Dönem (6-12 yaĢ): Gizil evredeki çocuklar, fallik dönemin aksine, hemcinsleri olan anne babaya yönelirler. Dolayısıyla cinsel kimliğin oluĢmasında ve toplumsal rollerin öğrenilmesinde aynı cinsten ebeveyn ile kurulan özdeĢim, ayırt edici önem taĢır (Aydın, 2008:106).

Çocuklar bu dönemde, normal koĢullarda, önceki dönemlerden gelen takıntılar oluĢmamıĢsa, cinsellikle ilgili söylemlerden uzak durulmakta ve oyunla daha çok ilgilenmektedirler. Bu dönemde, ilgi, aile dıĢındaki yaĢıtlarına yönelmeye baĢlamaktadır (Yapıcı ve Yapıcı, 2005:38).

Genital Dönem (12-18 YaĢ): Bu dönem ergenlik olarak da bilinen oldukça karmaĢık ve fırtınaların yaĢandığı döneme denk gelmektedir (Aydın, 2005:133). Ergenlik yılları ve daha sonrasına uzanan bu son geliĢim dönemi, çocuk kiĢiliğinden yetiĢkin kiĢiliğine geçiĢ evresidir. Genital dönemde özellikle fallik dönemde kiĢiliğe eklenen öğelerin niteliği, ergenlik dönemindeki geliĢim niteliğini belirler (Erden ve Akman, 2005:87).

Bu dönemin amaçlarından biri de ergenin ebeveynine bağımlılığından koparak aile dıĢındaki karĢı cinsten kiĢilerle olgun iliĢkiler kurabilmeyi öğrenmesidir (Kaya, 2007:142).

Genital dönemdeki ergen, toplumsal değerleri reddetme ve onlara uyum sağlama arasında çeliĢkili düĢüncelere sahiptir. Bu evre sağlıklı bir Ģekilde geçirilmediği takdirde, aĢırı bağımlı ya da aĢırı bağımsız kiĢilik geliĢtirmeye eğilim gösterebilmektedir (Selçuk, 2004:52).

Önceki dönemlerden gelebilecek olumsuz etkenler, fallik dönem içinde ebeveynlere aĢırı bağımlılık; yetkeci, ilgisiz ve sevgisiz, koruyucu aile özelliklerinden kaynaklanan yanlıĢ ve eksik ebeveyn tutumları, özdeĢleĢme imkanlarının yokluğu, çocukluk yaĢantılarına dayanan çeĢitli travmalar, ergenliğe geç ya da erken girme, hormonal dengesizlikler, cinsel yoksunluk ve yetersizlikler, abartılı ve dengesiz cinsel yayınların olumsuz etkisi vb. etkenler bu dönemde çeĢitli cinsel sapmalara neden olabilmektedir (Ataman, 2003:176).

Bu dönemde enerjinin olumlu kanalize edilebilmesi için karĢı cinsle pozitif diyalog kurabilme, beğenilme güdüsünün tatmini, sosyal grup etkinliklerine katılımın sağlanabilmesi gibi kiĢilik ihtiyaçlarının karĢılanmasını gündeme getirmekte, bu da beden ve eğitimi ve sporu kaçınılmaz kılmaktadır (Topkaya, 2004:102).

Bu anlamda, beden eğitimi uygulamaları cinsiyet farklılığı dolayısıyla bireylerin birbirlerini rencide etmemeleri ve birbirlerine karĢı ön yargılı davranmamalarını sağlamalıdır. Grup etkinliklerini gerektiren, iĢbirliği ile öğrenimi benimseyen, kiĢilerin birbirlerini tamamladığı, takım ruhu bilincini sağlayan organizasyonlarda meydana gelen bir öğretim anlayıĢı benimsenmelidir. Ergenlik dönemindeki çoğu öğrencilerin beden eğitimi ve spora iliĢkin ilgi, istek, ihtiyaçları dikkate alınmalı, onların spor branĢlarına yönlendirilmesi ve takım oyunlarına katılımı sağlanmalıdır (Topkaya, 2007:67).

2.3.4.1. Erikson’un Psikososyal KiĢilik GeliĢim Kuramı

Psiko-sosyal geliĢimle ilgili en geniĢ ve kapsamlı teori Eric Erikson tarafından ortaya konmuĢtur. Erikson‟un geliĢim dönemleriyle ilgili düĢünceleri Freud‟un düĢüncelerine dayanmaktadır (Kaya, 2007:143).

Erikson, Freud tarafından beĢli bir sınıflamaya tabi tutulan, psiko-sosyal geliĢim evrelerini, ergenlikten yaĢlılığa kadar geniĢleterek sekiz aĢamaya bölmektedir ve bu aĢamaların her birinde, bireyin çözmesi gereken karmaĢa ya da çatıĢmalar yer almaktadır (Aydın, 2008:93).

Erikson‟un kiĢilik kuramı; bireyin sosyal varlık oluĢunu merkeze almaktadır. Kuramın en dikkat çekici noktası insanın kiĢilik oluĢumunu betimleyen bir süreci ele almasıdır (Yapıcı ve Yapıcı, 2005:43).

Erikson‟un geliĢim dönemleri Ģunlardır:

1. Temel güvene karĢı güvensizlik dönemi: 0-1 yaĢ dönemine denk gelen bu dönem aynı zamanda Freud‟un oral dönemine denk gelmektedir. Bebeğin dıĢ dünyayla bağlantı kurduğu tek alan ağzıdır. Dünyaya yeni gelmiĢ bebek içinde yaĢadığı dünyayı çevresinde yer alan anne baba ile algılamaya öğrenmekte ve bu dünyanın gücenilir olup olmadığına bu kiĢilerle yaĢayarak karar vermektedir (Aydın, 2005:139).

Anne tarafından reddedilen, soğuk davranılan, ihtiyaçları zamanında ve yeterince karĢılanamayan çocuk hem kendisine, hem de dıĢ dünyaya karĢı güvensizlik duyar ve bu güvensizlik ilerde olumlu bir Ģekilde çözümleninceye kadar da devam eder. Bu dönemi iyi atlatamayan bireyler sonraki yaĢantılarından, çekingen, kaygılı ve gergin, karamsar ve kararsız bir yapıya bürünmektedirler (Yavuzer ve diğerleri, 2006:40-41).

2. Özerkliğe karĢı kuĢku ve utanç dönemi:Bir yaĢından üç yaĢ sonuna dek süren bu evrede, çocuklar özerkleĢme ve bireyselleĢme giriĢimlerinin doğurduğu güven ve utanç karmaĢasını birlikte yaĢamaktadırlar (Aydın, 2008:95). Büyük oranda temel ihtiyaçlarını kendi kendine kazanmayı öğrenen çocuk artık kendisi dıĢında çevresinde var olan çevrenin de farkına varmaya baĢlamaktadır. Her Ģeyi sormak ve dokunmak, kendi kendine bir Ģeyler yapmak ihtiyacı had safhada belirgin hale gelmektedir (Aydın, 2005:140).

Çocuğun bağımsızlık giriĢimleri desteklenmediğinde özgüven duygusunun da zarar görmesine neden olacak yetersizlik duygusu baĢ göstermektedir. Bu sebepten her Ģeyden Ģüphe duymaya ve davranıĢları olumlu olsa da tepki göreceğini düĢünüp utanç duymaya baĢlar. Yaptığı ya da yapacakları için utanç duymaya baĢlayan çocuk, hata yaparım korkusuyla giriĢimlerden kaçınır (Yapıcı, Yapıcı, 2005:50).

3. GiriĢimciliğe karĢı suçluluk dönemi: 3-6 yaĢ dönemini kapsayan giriĢkenliğe karĢı suçluluk döneminde çocuk, kendisinin ve aile üyelerinin rollerini daha açık bir Ģekilde kavramaya baĢlar (Selçuk, 2004:59). Okulöncesi dönemi de diyebileceğimiz bu dönemde; çocuğun giriĢimcilik özelliği daha da artmaktadır (Yapıcı ve Yapıcı, 2005:50).

Çocuğun beyin geliĢimini %80‟ninin oluĢtuğu bu yaĢlar çocuğun en hızlı ve en fazla öğrendiği zamandır. Çocuğun cinsel farklılığını da fark ettiği bu dönem doğal olarak bilgi edinme ve özellikle cinsellikle ilgili bilgi edinme çabası içinde geçirilmektedir (Akboy, 2005:107).

YetiĢkinler tarafından davranıĢları hakkında düzenli olarak bilgilendirilen çocuk, yapması ve yapmaması gerekenler konusunda denge sağlayarak, kendini yönetme yeterliği kazanır. Aksi halde otokratik eğitim anlayıĢı ile sürekli cezalandırılarak engellenen çocuk, suçluluk duygusu nedeniyle giriĢkenlik gücünden yoksun kalır (Aydın, 2008:96).

4. ÇalıĢma ve baĢarıya karĢı aĢağılık dönemi: 6-12 yaĢlarında çocukların ilgileri oyundan çok akademik ve sosyal konular üzerine baĢlamaktadır (Kaya,

2007:145). Bu dönemde okula baĢlayan çocuğun, sosyal yaĢamında oldukça kapsamlı değiĢimler olur. Dolayısıyla akranlarının ve öğretmenlerinin etkileri, anne babaya göre daha baskındır (Aydın, 2008:97).

Bu dönemde, çocuğa biliĢsel, duyuĢsal ve fiziksel kapasitesine uygun görevler verilmesi, çocuğun çalıĢma ekipleri içinde uygun bir rol yüklenmesi onun iĢ yapıcılık duygusunu tatmin edip baĢarı ve sorumluluk için görev alma duygularını olumlu yönde etkileyecektir (Yapıcı ve Yapıcı, 2005:51).

Yavuzer ve diğerlerine göre (2006:43), bu dönemde çocuklarda çalıĢma isteği yaratmak ve onlara baĢarı duygusunu tattırmak büyük önem taĢımaktadır. Aksi halde sürekli olarak kendilerine yapılan eleĢtiriler, çocuğu aĢağılık duygusuna mahkum etmektedir.

5. Kimlik kazanmaya karĢı rol karmaĢası dönemi: Kimlik geliĢiminde yaĢanan rol karmaĢası dönemi, 12-18 yaĢ dönemini kapsar. Bu dönemin çözüm

bekleyen temel sorunu; tutarlı bir benlik geliĢiminin anlatımı olan, bireyselleĢme olgusudur (Aydın, 2008:98).

“Ben kimim” sorusunun egemen olduğu bu dönemde organizmada meydana gelen fizyolojik ve biyolojik değiĢiklikler dikkati çekmektedir (Kaya, 2007:145). Bu dönemde arkadaĢ gruplarının önemi ortaya çıkmakta, bir gruba ait olma ve o grup tarafından kabul görme önemli görülmektedir (Aydın, 2005:142). Aynı zamanda meslek seçimi, eğitimi ve geleceği hakkında yeni sorumluluklar yüklenen ergen, psiko- sosyal kimliğini gözden geçirmek zorunda kalmaktadır (Aydın, 2008:98).

Ergen, güven, özerklik, inisiyatif ve çalıĢkanlıkla ilgili ne kadar özellik elde ettiyse “kendi kiĢisel kimliği” hissi o derece iyi geliĢmektedir. BaĢarısızlığa uğrarsa “kimlik karmaĢası”, “hiç kimse” olma hissi ya da isteği kendini geri çekme ve hatta kiĢilik parçalanması, yabancılaĢma ve intihar etme görülebilir (Akboy, 2005:101).

Beden eğitimi ve spor öğretiminin bu döneme özgü en önemli amaçlarından birisi, ergenin kendi bedeninden memnun olmasını sağlamak olmalıdır. Bu döneme özgü uzak durulması gereken en önemli olumsuz yaklaĢım çocukların bedenlerinden hoĢnutsuzluk duymasına sebep olacak hareket uygulamalarıdır. Boy ve kilo ile, vücut ölçüleri ile ilgili olumsuz değerlendirmelerden kaçınılmalı, bu tür davranıĢları fırsat verilmemelidir (Topkaya, 2007:77).

Beden eğitimi ve spor öğretimi, kimlik karmaĢası yaĢayan gençlere rollerini benimsetecek, kim olduklarından emin olmalarını sağlayacak bir iĢlevi olmalıdır (Topkaya, 2007:78).

6. Yakınlığa karĢı yalnızlık dönemi: Yakınlığa karĢı yalnızlık 18-26 yaĢ aralığını kapsamaktadır. Ergenlik döneminde kimliğini bulan kiĢi, artık kimliğini kaybetme korkusuna kapılmaksızın baĢkalarıyla yakınlıklar, dostluklar kurabilmektedir (Senemoğlu, 2002:85). Özgüven duygusu ise sosyal iliĢkilerin düzeyine ve niteliğine bağlıdır (Kaya, 2007:146).

Bu dönemde karĢılaĢılan sorunlardan biri de eĢ seçimidir. Bireyler ergenlik dönemindeki karĢı cins anlayıĢını bir kenara bırakarak, gerçek sevgiye ve paylaĢmaya dayalı bir evlilik yapma isteği taĢımaktadır (Selçuk, 2004:65). Aile ve iĢ yaĢantısında

yerini almak, çalıĢma ve insan iliĢkilerinde sevgi ve doyumla birlikte toplum yaĢamında kendini kabul ettirmek temel bir amaç olmaktadır (Topses, 2006:163).

7. Üretkenliğe karĢı durgunluk dönemi: 26-65 yaĢ arası orta yetiĢkinlik yıllarını kapsayan bu dönemde kiĢi üretken, verimli ve yaratıcıdır. Çocukları yoluyla neslini devam ettirmek önem taĢımaktadır (Senemoğlu, 2002:85). Ana babaların çocuk sahibi olmaları, çocuklarını büyütmeleri, onları yönlendirmeleri ve onlar için fedakarlıkta bulunmaları bu dönemin özellikleri arasındadır (Selçuk, 2004:65).

Bu dönemde bireyler toplumsal sorunların çözümünde sorumluluk üstlenip diğer insanlarla olumlu iliĢkiler kurmaktadırlar. Ancak bu dönemde problemli kimlik yapısına sahip bireyler, üretkenliğin aksine anlamsızlık ve amaçsızlık duygularına kapılmaktadırlar. Dolayısıyla sadece kendi kiĢisel çıkarlarını gözeten bu bencil bireylerin yaĢadığı duraklama, çevreye ve diğer insanlara kayıtsızlık Ģeklinde gözlenmektedir (Aydın, 2003:91).

8. Benlik bütünlüğüne karĢı umutsuzluk dönemi:65 yaĢ ve sonrasını kapsayan hayatın son dönemindeki birey önceki dönemlerde yaptıklarının bir muhasebesini yapar ve bir senteze ulaĢmaya çalıĢır (Selçuk, 2004:66). Bu dönemin temel ikilemi, üretken geçen bir yaĢamın sağladığı doyum ile yaĢamını üretmeden geçirmiĢ olmanın verdiği mutsuzluk arasındaki çatıĢma duygusuyla tanımlanmaktadır (Topses, 2006:163).

Bu dönemin en güzel ürünü, anlamlı yaĢantılarla dolu dolu geçirilmiĢ bir ömrün, armağan haline gelen damıtılmıĢ kimlik örüntüsüdür. Ancak üretken bir yaĢamın doyumundan yoksun kalan bireyler, bu evrede hırçın, aksi, uyumsuz ve anti- sosyaldirler. Bu tür insanlar yoğun biçimde ölüm korkusu ve umutsuzluk duygusu taĢımaktadırlar (Aydın, 2008:99).

Erikson‟a göre, kiĢilik geliĢimi, yaĢam boyu devam eden bir süreçtir. Her geliĢim evresi, önceki evrelerin olumlu ve olumsuz etkilerine açıktır. Sağlıklı kimlik dokusu, her evrenin kritik karmaĢasını çözüme kavuĢturarak, bir sonraki döneme hazırlığı kolaylaĢtırır (Aydın, 2003:91).