• Sonuç bulunamadı

2.4. FAIR PLAY

2.4.2. Fair Play‟in Tarihsel GeliĢimi

Antik Yunan Olimpiyatlarında, yenilgide rakibin üstünlüğünü gerektiği gibi tanıyacak, aralarındaki sportmen ruhu kanıtlayacak sporcular beklenilmekteydi (Godin, 1994:4). Yunan Klasik Çağı Ģairlerinden Pindar, spor oyunlarının, insan değerinin sınanmasında en önemli araç olduğuna dikkat çekerek, bu oyunların kiĢide içkin olan “en iyiyi” ortaya çıkardığını ve bu “en iyinin” de ahlakı ve aklı içerdiğini belirtmektedir (Yıldıran, 2005).

Antikçağda spor, insanın yetkinliğini tamamlayan önemli bir uğraĢ olarak karĢımıza çıkmaktadır. Bu durum, sporun o çağda eğitimin vazgeçilmez bir parçası olduğunu göstermektedir. Gymnasion yalnızca spor yapılan yer olarak görülmemektedir: Orada spor yanında hem sanat, hem felsefe, hem de çağa özgü bilim yapılmaktaydı. Antikçağın insan ülküsü ne yalnızca bilen, ne yalnızca düĢünen, ne yalnızca güzeli yaratan, ne de yalnızca sportif baĢarıları ortaya koyanla

sınırlanmamakta, bunların hepsinin oranlı bir bütünlüğü olarak tasarlanmaktaydı (Erdemli, 2008:389). Yunan Klasik Çağı Ģairlerinden Pindar, spor oyunlarının, insan değerinin sınanmasında en önemli araç olduğuna dikkat çekerek, bu oyunların kiĢide içkin olan “en iyiyi” ortaya çıkardığını ve bu “en iyinin” de ahlakı ve aklı içerdiğini belirtmektedir (Yıldıran, 2005).

Antikçağda spor denildiği zaman ilk anımsanan Klasik Olimpiyatlardır. Oysa Klasik Olimpiyatlar o dönemde düzenlenen ve “Oyun”a da dayanan Ģenliklerden yalnızca biri, fakat en etkili olanıdır. Spor Ģenlikleri yalnızca sporla sınırlı değildi: Spor yanında felsefe tartıĢmaları, sanat etkinlikleri de sürer, ayrıca pazar ve panayırlarda ticari iliĢkiler yoğunlaĢırdı (Erdemli, 2008:390). Olimpiyatlara artan ilgi sonucunda, belli bir dönem sonrası siteler, yarıĢmacılarına mutlak birinci gelmelerini sağlamak için maddiyatı bir teĢvik unsuru olarak kullanmaya ve miktarını arttırmaya baĢlamıĢlardır. ġampiyon olan sporcuya sitelerin yapmıĢ olduğu büyük törenler ve değiĢik maddi ödüller verilmesi, bozulmaya yol açmıĢtır. Maddi değerlerle ödüllendirilen sporcular manevi değeri olan kutsal çelenk için çalıĢmak yerine, kendilerine verilecek büyük ödüller için yarıĢmalarda yer almaya baĢlamıĢlardır (Alpman, 1972:59). Önemli olan akıp-giden değil, akıp-gidenin gerisinde, asıl olanın fark edilebilmesi, ona değin kısa süreli de olsa bir yaĢamın sağlanabilmesiydi. Bu nedenle sportif etkinlik gibi, oyunları düzenleyen kurallar da olabildiğince sert, olabildiğince hoĢgörüsüz bir Ģekilde düzenlenmiĢtir (Erdemli, 2008:391).

Erken Roma (MÖ 500–200) döneminde eğitim askerlik hizmetiyle iliĢkiliydi ve bu nedenle “vücut egzersizleri” ön plana çıkmıĢtı. Amaca yönelik olarak bedene, sertlik, dayanıklılık, kuvvet, çabukluk kazandırılıyordu. Tercih edilen beden eğitimi formları arasında koĢular, yüzme ve eskrim bulunuyordu. Ancak yarıĢma olgusu geliĢmemiĢti (Yıldıran, 2005). Romalıların savaĢ tutkularına uygun düĢen faaliyetler, kendilerine göre ideal insan tipi olan güçlü, iri kaslı dört köĢe adamı (Homo quadratos) yaratmak amacıyla uygulanmıĢtır (Alpman, 1972:119).

Hıristiyanlığın Roma Ġmparatorluğu‟na hakim olmasından sonra bu dinin uluları vücut kültürünü bu vahĢi ve soysuzlaĢmıĢ kalıntısını lüzumsuz saymıĢlar, hatta onu dinsizliğin bir belirtisi olarak kabul etmiĢlerdir. Hıristiyanlığın Ortaçağda tek taraflı ve skolastik terbiyeye önem vermesi ve bedeni hayatın her türlü doğal ihtiyaçlarını reddetmesi sebebiyle beden eğitimi sahasında sebep olduğu gerilik, hemen bütün

tarihlerde üzerinde ısrarla durulan bir kanaat halindedir. Hıristiyan ulularından Tertullianus‟un, “(Palaistrica diaboli negotium) beden temrinleri Ģeytan iĢidir” sözü çağın beden eğitimine bakıĢ açısını sergilemektedir (Alpman, 1972:132).

Bugünkü Fair Play ideali Roman-Celtics kökenlerine dayanmaktadır. Roma‟nın Ġngiltere‟yi iĢgali beraberinde soylu sınıfından mensup bazı elit lejyonerlerin ve oğullarının katı ahlaki kurallara uyumu için vatandaĢları etkilemesiyle gelmiĢtir. Romalıların Ġngiltere‟den M.S. 5. yy.da geri çekilmesinden sonra da RomalılaĢmıĢ Celticliler bu geleneği canlı tuttular. “Eques cataphractarius” adını verdikleri Ortaçağın Don KiĢotları anlamına gelen bu normları, orta çağ turnuvalarında ve daha sonraki spor yarıĢlarında temel aldılar (Loland, 2002:12).

ġövalyelik kurumunun oluĢması (100-1300), köklü toplumsal değiĢimlere yol açtı ve ġövalye sınıfının askeri fonksiyonları nedeniyle vücut eğitimi yeniden önemli bir rol oynamaya baĢladı (Yıldıran, 2005). ġövalyelikte fikri eğitim bir dereceye kadar geri planda bırakılmıĢtır. ġövalyeler beden temrinlerini kendi isteklerini tatmin etmek, savaĢa hazırlanmak ve estetiğe değer vermek gibi sebeplerle uygulamıĢlardır (Alpman, 1972:136).

Turnuva Ģövalyelerin sportif yarıĢmalarının baĢında gelirdi. Turnuvaların kendilerine göre seremonisi vardı. Turnuva günü önce dini bir ayin yapılır, gruplar karĢılık yerlerini alırlar, her iki taraf vuruĢmayı idare edecek en becerikli adamını seçer, tellallar, grupların nizami olarak teĢekkül ettiğini, yani içlerinde henüz Ģövalye olmamıĢ kimselerin bulunmadığını ilan ederdi. Esasen böyle bir hileye sapmak, yani Ģövalye olmadığı halde bir yolunu bularak çarpıĢmaya katılmak, ellerin kesilmesi gibi çok Ģiddetli bir cezayla karĢılanırdı (Alpman, 1972:138-139).

Her alanda olduğu gibi eğitimde de bir uyanıĢın, tarih deyimiyle Rönesans‟ın fikir temelini atan Hümanistleri 14. yy.dan baĢlayarak 18. yy.a kadar ve Ġtalya‟dan baĢlamak üzere Ġspanya‟da, Almanya‟da, Fransa ve Ġngiltere‟de görmek mümkündür. Hemen hepsi eğitime dair yazdıkları eserlerde beden eğitimine verilmesi gereken önemi vurgulamıĢlardır. Jean Jacques Rousseau‟ya göre, fikri ve ahlaki diriliĢ ancak kapsamlı ve tabii bir beden eğitimiyle mümkün olabilir (Alpman, 1972:146-151).

Fair Play kavramının günlük dile geçiĢi 19. yy. Winchester, Eton, Horrow ve Rugby gibi Ġngiliz devlet okulları ve Oxford ve Cambridge Üniversitelerindeki sportif

yaĢam sporun geliĢimine bağlanmaktadır. 1972‟de yayınlanan “The Sporting Magazine” ve düzenli olarak Fair Play‟in ilk kez spor dünyasında kullanılmıĢ ama 19. yy. Ġngiltere‟sinin “centilmen amatörler” idealinin çağı olmuĢtur. Spor hakkında, gençlere fiziksel ve zihni düĢünme ve okuluna ve takımına karĢı asalet öğretilmekteydi. “Fair Play‟in” uygulanması kurallara bağlı resmi normlardan çok kiĢisel erdem olarak düĢünülmekteydi. YarıĢçılar “kuralların ruhu”nu izlemeyi arzulamak, sadece bilmekle kalmayıp o stille oynamak zorundaydılar (Loland, 2002:13).

Fair Play‟in Ġngiltere‟de okul sporlarında ortaya çıkması rastlantısal değildi. Burada Ġngiltere‟nin gereksindiği yetkin insan geliĢtirme, yetiĢtirme isteğinin payı mutlaka yüksektir (Erdemli, 2008:387). Genç ayrıca takım içinde karĢı tarafı saymasını öğrenir, ilk defa takım içinde “Fair Play” yani dürüst mücadele kendisi için yaĢanan bir olay olur, yenilgiyi soğukkanlılıkla karĢılamasını öğrenir (Alpman, 1972:200).

Modern Olimpiyat Oyunlarının babası Fransız Pierre de Coubertin, olimpizmle sıkı sıkıya bağlı olan onur, asalet, kendine ve baĢkalarına saygıyı da oyunların içine kattı (Godin, 1994:4). 1896‟da ilk defa modern olimpiyat oyunları düzenlenerek, her milletin kendisini bu oyunlarda gösterme fırsatı verilerek, sporun barıĢçı amaçlarla kullanılması için ilk adım atılmıĢtır. Ġlk Modern olimpiyatlardan sonra her spor branĢında Avrupa ve Dünya çapında yarıĢmalar ve olimpiyatlar düzenlenmiĢtir. Böylece sporun, ulusları birbirine düĢman eden yanı köreltilerek, birbirine dost olmasını sağlayan yakınlaĢmalar baĢlamıĢtır (ĠĢcan,1988:26) .

Coubertin‟i temel alan bu görüĢle, Fransa‟daki Uluslararası Beden Eğitimi ve Spor Konseyi, spor üzerine 1964‟te bir bildiri yayınlayarak profesyonel seviyeden amatör düzeye bütün sporların da temelini oluĢturan sportmenlik ruhunu onaylamıĢlardır. Aynı sene Fair Play için Uluslararası Komite tarafından kurulan kuruluĢ dünya çapında sportmenlik ruhunun yükselmesine kendini adamıĢtır. Her sene, Komite Fair Play hususunda sivrilen uluslararası seviyedeki atletlere ödül vermektedir (Godin, 1994:5).