• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: SÜRDÜRÜLEBİLİR KENTSEL KALKINMA VE KATI

2.5. Kentsel Katı Atık Yönetimi

2.5.2. Kentsel Katı Atık

En yalın ifadesiyle katı atıklar; Gündem 21 belgesinde de ele alındığı gibi (Chapter 21.3), tehlikeli olmayan, evsel, ticari, endüstriyel, sokak süprüntüleri ve inşaat molozları gibi çeşitli maddelerden meydana gelen, bir değeri olmayan, düzenli şekilde bertaraf edilmesi gereken maddeler olarak açıklanmaktadır (Toprak, 2012: 332). 2872 Sayılı Çevre Kanunu’na göre ise katı atık: Üreticisi tarafından atılmak istenen ve toplumun huzuru ile özellikle çevrenin korunması bakımından, düzenli bir şekilde bertaraf edilmesi gereken maddeler olarak nitelendirilmektedir. Katı atıklar, ihtiyaçların

124

giderilmesi sonucu somut olarak karşılık bulan maddelerden oluşmaktadır. Dünya nüfusunun büyük diliminin kentsel alanlarda yaşaması, buna bağlı olarak endüstriyel ürünlerin, üretim ve kullanım yoğunluğunun artması, halk sağlığı ve güvenliğinin korunması adına katı atık yönetiminin önemini artırmaktadır. Bu durum özellikle düşük ve orta gelirli ülkelerde daha fazla önem arz etmektedir. Endüstri dönemi öncesine uzanan katı atık problemi, endüstrileşmeyle birlikte, nitelik ve nicelik (yeni materyallerin üretimi, kimyasalların kullanılması gibi) bakımından dönüşüme uğramıştır (Chandrappa ve Das, 2012: 1-4; Unnisa ve Rav, 2012: XIII; Christensen, 2011a: 3). Bu nedenle, ülkelerin sosyo-ekonomik, teknik, demografik ve coğrafi koşullarına göre ulusal katı atık yönetim politikalarının geliştirilmesi ve uygulamaya yönelik düzenlemelere gidilmesi önem kazanmaktadır (Toprak, 2012: 325).

Kamusal alanda ortaya çıkan bir problem olarak katı atık, kent düzleminde 19. yy.’ın ortasından itibaren, kentleşmenin hız kazanmasıyla birlikte belediyelerin sorumluluk alanına dahil olmuştur (Chandrappa ve Das, 2012: 13; 65; Christensen, 2011a: 3). Fakat zaman içinde tüketim biçimi ve alışkanlıklarıyla ilintili olarak atıkların artması, sektörlerin (ticaret, eğitim, sağlık, vb.) çeşitlenmesi, atıkların yönetimi için belediye kaynaklarının sınırlı olması ve atığı üretenlerin sorumluluğunun yokluğu nedeniyle katı atıkların yönetilmesi, belediyeler için kompleks bir hale dönüşmüştür (Vega ve diğerleri, 2012: 16; Lehmann, 2012: 111). Bu bağlamda tek bir aktör olarak kentsel katı atıkların yönetiminde belediyenin yeterli olmadığı (Wilson, Velis ve Rodic, 2013: 61), bu nedenle sürdürülebilirlik yaklaşımını da dikkate alan, disiplinler arası bir bakış açısıyla farklı sektörlerden aktörlerin yer aldığı işbirliklerine, daha genel ifadesiyle yönetişim yapılarına ihtiyaç duyulduğunun altı çizilmektedir (Post, 2004: 23; Joseph, 2006: 864; Öztürk ve diğerleri, 2015: 2; Palabıyık, 2001: 399). Diğer taraftan yerel yönetimlerin üzerinde yer alan ulusal meclisin ve merkezi idarenin; uygun politikaların geliştirilmesi ve düzenlemelerin yerine getirilmesinde, kurumsal altyapının güçlendirilmesinde, etkin bir katı atık yönetiminin gerçekleştirilmesinde önemli rollere sahip olduğunun da göz ardı edilmemesi gerektiği de önemle vurgulanmaktadır (Memon, 2012: 140). Belirtilenler bağlamında katı atıkların etkin ve verimli yönetilmesinde, farklı bileşenlerin (bkz. Palabıyık, 2001: 44-52) yanında, farklı tarafların işbirliği içinde olması da önemli olmaktadır. Çeşitli biçimlerde gerçekleştirilen işbirliği çabalarıyla, kompleks bir durumu yansıtan atıkların

125

yönetilmesi, çevresel açıdan negatif etkisini azaltacak, ekonomik açıdan kayıpların azalmasına ve değerinin yükselmesine katkı sağlayacaktır.

UN-HABITAT’ın bir çalışmasında (2009: 2), 1990’lara kadar katı atık yönetiminin yalnızca teknik boyutlarına ağırlık verildiği belirtilerek, günümüz itibariyle çok boyutlu ele alınması gerekliliği üzerine bir uzlaşının olduğu ifade edilmektedir. Yalnızca teknik bileşenlerden oluşmayan, bunun yanında; coğrafi, politik, sosyo-kültürel, ekonomik ve yasal bir çok unsuru bünyesinde barındıran katı atık yönetimi, öncesinde ifade edildiği gibi kompleks bir durumu yansıtmaktadır. Bu bağlamda Yanpeng ve diğerleri, (2008) de çoğu kent için oluşan zorlukların giderilmesi, entegre katı atık yönetiminin gerçekleşmesi ve sürdürülebilir kentsel kalkınmanın sağlanması amacıyla toplum odaklı katılımcı katı atık yönetimi ağlarının geliştirilmesinin önemini vurgulamaktadırlar. Katı atık yönetimi kapsamında oluşan ağlarda; belediye katı atık yönetimi sistemi ve diğer alt sitemler arasında, katı atık ile ilişkili faaliyetlerde, katı atık işlemek için geliştirilen politikave teknolojilerde, katı atığın çeşitli kaynaklara dönüşmesindeki süreçlerde ve teknolojiler arasında etkileşimlerinin olmasının altı çizilmektedir.

Katı atığın yönetilmesine yönelik getirilen bir diğer öneri ise, sektöre özel atık yönetimidir. Buradaki temel vurgu, belirtilen sektörlerden ortaya çıkan katı atıkların bir birinden ayırıcı özelliklerinin olması nedeniyle, ayrı ayrı yönetilmesinin, etkin ve verimli bir katı atık yönetimini ortaya çıkaracağı öngörüsüdür (Vega ve diğerleri, 2012: 16-17). Yani ortaya çıkan atık maddelerin türü üzerinden atıkları yönetmenin ötesinde, ihtiyaçların giderilmesi için varlık bulan işletmelerin oluşturduğu kümeler dikkate alınarak atıkların yönetilmesidir.

Bir başka açıdan bakıldığında, yaşanan teknolojik gelişmeler de katı atıkların yönetimine katkı sunmaktadır. Daha çok teknolojik imkanlara sahip gelişmiş ülkelerde kayıt sistemleri aracılığıyla atıkların takip edilmekte olduğu bilinmekte, gelişmekte olan ülkelerde ise aynı performansın yaşanmadığı ifade edilmektedir (Chandrappa ve Das, 2012: 3). Bu nedenle Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde katı atık yönetiminin önemi daha fazla ön plana çıkmaktadır. Katı atık yönetiminin iyi gerçekleştirilmemesi halinde; su ve hava kirliliği, kötü kokunun yayılması ve çeşitli canlılardan kaynaklı problemlerin yaşanması, sera gazının artması, toplanma alanlarında ortaya çıkan yangın, erozyon gibi problemlerin yaşanması kaçınılmaz olmaktadır (Chandrappa ve Das, 2012:

126

4). Görüldüğü gibi katı atıkta ortaya çıkan sorunlar, bir çok çevre problemlerin ortaya çıkmasının da nedeni olmaktadır.

Diğer taraftan kentsel katı atık yönetiminde önem arz eden bir durum ise yapılan faaliyetlerin sürdürülebilirlik ile ilişkisidir (Baud, 2004: 14). Sürdürülebilir bir katı atık yönetim sisteminin; a) olabildiğince atıkların azaltılmasıyla çevresel olarak etkin, b) toplum için kabul edilebilir/katlanılabilir maliyetinin olması bağlamında ekonomik olarak hesaplı, c) bilgi, eğitim, güven ve destek sağlamak için toplumun farklı kesimleri ile geniş kapsamlı diyalogların geliştirilerek sosyal olarak kabul edilebilir olmasının önemi vurgulanmaktadır (McDougall ve diğerleri, 2001: 18). Ayrıca sürdürülebilir bir atık yönetim sisteminin; entegre bir sistem olması, piyasa odaklı olması (materyallerin etkili geri dönüşümü, enerji üretimi ve kompostu gibi nedenlerle), esnek olması, belli bir ölçeğe sahip olması ve sosyal olarak kabul edilebilir olmasının önemi vurgulanmaktadır (McDougall ve diğerleri, 2001: 18-21). Sürdürülebilir katı atık yönetimi konusunda dünya lideri olmayı amaçlayan Malmö’de, sürdürülebilir kentsel kalkınmanın bir bileşeni olarak kentsel katı atık yönetimi planlamasının yapıldığı görülmektedir (Saraiva Schott ve diğerleri, 2013: 1). Malmö’de 1999-2012 yılları arasında katı atık yönetimi bağlamında gerçekleştirilen dört projenin en önemli çıktılarından biri; akademi, endüstri ve devlet birimlerinden oluşan başarılı üçlü işbirliği (triple helix) için yöntemlerin geliştirilmesi ve uygulanması gösterilmektedir. Üçlü işbirliği yapısıyla, taraflar arasında etkin iletişim kurulmakta, farklı bakış açıları aracılığıyla yeniliklerin ortaya çıkmasının sağlandığı vurgulanmaktadır (Saraiva Schott ve diğerleri, 2013: 17). Üniversiteler ile gerçekleştirilen işbirliği ile; depolamaya dayalı gıda atık bertaraf sistemleri, evsel alanda ayrıştırılmanın gerçekleşmesi için altyapının güçlendirilmesi, e-atıklar ve tehlikeli atıkların ayrıştırılarak toplanması için dolaplar ve kafeslerin yapılması gibi çalışmalar gerçekleştirilmiştir. Ayrıca yine üniversite ile sağlanan işbirliği ile gerçekleştirilen faaliyetlere bilimsel temel oluşturulduğunun (yaşam döngüsü analizi örneğinde olduğu gibi) altı çizilmektedir (Saraiva Schott ve diğerleri, 2013: 70; 73).

Sürdürülebilirlik ve katı atık yönetiminin kesişim noktasındaki önemli bir unsur da, bireylerin farkındalıklarını yükselterek katılımını sağlayan eğitim amaçlı faaliyetlerdir (Steiner ve Wiegel, 2009: 129-132). Bu bağlamda gündeme getirilen bir yaklaşımda,

127

sürdürülebilir katı atık yönetimine yönelik bilgilenme ve davranış değişikliğinin gerçekleşmesi için “toplum odaklı sosyal pazarlama”dır. Bu yöntem kapsamında yapılan uygulamalar ile toplumun çevreye yönelik bilinç düzeyi yükseltilmeye çalışılmaktadır (Vega ve diğerleri, 2012: 18-19). Böylece bireyden hareketle atıkların kaynağında azaltılmasına katkı sağlanması amaçlanmaktadır. Atık konusunda farkındalığın ve bilinç düzeyinin artırılması söz konusu olduğunda, kamu otoritelerinin gösterdiği çabanın üzerinde, toplumsal fayda yaratmaya odaklanan STK’ların rolü göz ardı edilmemelidir. Aşağıdan yukarıya bir tavırla gerçekleştirilen çeşitli faaliyetler ile STK’lar, atık konusunda, bireylerin ve kurumların farkındalıklarını yükseltecek, bu yönde eylemde bulunmayı teşvik edecektir.