• Sonuç bulunamadı

Ağ Yönetişimi Modelinin Sınırlılıkları ve Getirilen Eleştiriler

BÖLÜM 1: KARMAŞIK SORUNLAR KARŞISINDA KAMU

1.2. Ağ Yönetişimi: Temel Felsefesi, Yapısı ve İşleyişi

1.2.6. Ağ Yönetişimi

1.2.6.8. Ağ Yönetişimi Modelinin Sınırlılıkları ve Getirilen Eleştiriler

Diğer yönetim modellerinde olduğu gibi ağ yönetişimi modeli de, bazı sınırlılıkları taşımakta ve çeşitli açılardan eleştirilmektedir. Bu bağlamda McGuire ve Agranoff (2011: 267-280) tarafından, ağ tarzı örgütlenmesinin taşıdığı sınırlılıklar; operasyonel sınırlılıklar [güç dengesizlikleri, politika engelleri ve oluşumun kompleks yapısından kaynaklı işlemlere dayalı engeller (süreçlerin yavaş olması, olumsuz deneyimlerin yaşanması, başarının olmayışı gibi)], performans sınırlılıkları (sonuçlara karşı süreçlerin ön plana çıkması ve performansın çok boyutlu olması) ve bürokratik devlet geleneğinden gelen sınırlılıklar (düzenleme, sözleşme, mal ve hizmetlerin standartlarının belirlenmesi, ortaklıklar vb. araçların ağların dışında devlet tarafından

72

kullanılıyor olması) çerçevesinde üç şekilde sınıflandırmaktadır. Başka bir çalışmada da ilgili literatürden hareketle, ağların, ifade edilen getirilerin yanında; aktörler arasında uzlaşının sağlanması, kültür çatışması, özerklik kaybı, koordinasyon zorluğu ve maliyetler, güven sağlama, hesapverebilirlik ve performans için engeller, yönetim karmaşası, güç dengesizliği ve çatışma, işbirliği için örgütsel kapasitenin yokluğu ve sürdürülebilirlik açılarından bir takım zorlukları barındırdığının önemi vurgulanmaktadır (Popp ve diğerleri, 2014: 24-25; ayrıca bkz. Alford ve O’Flynn, 2012: 231-237).

Ağların bozulmasına yol açan etmenler veya taşıdığı riskler ve bu anlamda oluşan sınırlılıklar (Grasenick, Wagner ve Zumbusch, 2008: 300) şöyle sıralanmaktadır:

· Geniş ağ yapılarında çatışmaları yönetmek ve ortak etkinlikler düzenlemek fazla zor olmaktadır.

· Ağ üyelerinin kısa vadeli faydalara daha fazla odaklanması, uzun-vadeli eğilimlerin göz ardı edilmesine sebep olabilir.

· Ağların taşıdığı biçimsel olmayan yapısı kaynak ve gücün yeniden dağıtılmasında fazla zorluk oluşturabilir.

· Ağ içerisinden oluşan yüksek düzeydeki içsel baskılar, dış çevreye karşı kapalı bir davranışa dönüşebilir. Böylece yeni üyelerin, özellikle farklı görüşlere sahip olanların, entegrasyonu güçleşecektir.

· Ayrıca Klijn (2010: 309), aktörler arasında paylaşılan bilginin, ağ içinde yer alan aktörün kendi çıkarına kullanabilmeye yol açabileceği belirtmektedir.

Diğer taraftan ağların; zaman ve fırsat kaybı, insan ilişkileri, caydırıcılık riski, güç ilişkileri, kaynakların kısıtlanması ve politika engelleri bağlamında bir takım maliyetleri de ardı sıra taşıdığı ifade edilmektedir. Zamanlama açısından, tekil hareket etmeye göre işbirliği daha fazla zaman almakta; insan ilişkileri açısından, ağ içinde farklı kültürlere mensup organizasyonların yer alması güven ve konsensüs açısından karar alma süreçlerini uzatabilmekte; caydırıcılık/bezdiricilik riski açısından, süreçlerin uzamasıyla aktörlerin motivasyonun düşmesi; güç ilişkileri açısından, karar ve eylemlerin arkasına gizlenmiş bir takım güç ilişkilerinin işbirliğinin yapısına zarar verebilmekte;

73

kaynakların kısıtlanması açısından, ağ içine kullanılan kaynakların istenen çıktılara yol açmaması; politika angelleri açısından ise, özellikle ağ kapsamında bir probleme yönelik çözüm bulunduğunda ortaya çıktığı belirtilmektedir (Agranoff, 2007: 178-181).

1.2.6.8.2. Eleştiriler

İfade edilen sınırlılıklardan hareketle, ağ yönetişimine karşı bir takım eleştiriler de getirilmektedir. Bu eleştirilerden öne çıkanlar: Ağların istikrarlı olmayışı (Milward ve Provan, 2002: 27), diğerine olan bağlılığın oluşması (Barnes ve diğerleri, 2008: 70), özel sektör temsilcilerinin ağ içinde daha fazla ön plana çıkarak ağı kendi lehine yönlendirmesi (Orhan ve Yalçın, 2015: 199), devletin egemenlik alanı içinde kolektif karar gücünün ortadan kaldırılması, seçilmişlerin egemenlik alanlarının zayıflatılması, belli kesimlere yararının ön plana çıkması, yalnızca analitik bir araç olması (Üstüner, 2008: 78-79; 84), devletin sınırlarının değişmesi (Agranoff, 2007:192), “devletin içinin boşaltılması” (hollow state) ve ‘kamu yönetimsiz yönetişime yol açması (Üstüner, 2008: 69), ağın etkinliği, ağ oluşumuyla ortaya çıkan yönetsel faaliyetlerin anonim olması nedeniyle hesapverebilirliği, demokratikliği, güç dengesizliği28 ve gücün kötüye kullanımı, ortak yarardan çok özel çıkarların ön plana çıkması (Ansell, 2000: 323; Bogason ve Musso, 2006: 14; Üstüner, 2008: 78; 84; Aygül, 2006: 149), hızlı karar verme sürecinde yavaşlatıcı, hantallaştırıcı etkisi (Peters, 2010: 40; Üstüner, 2008: 85), karanlık ağlar (dark networks) (terör örgütleri gibi gizli ve illegal oluşumlara sebep olması) (Milward ve Raab, 2009: 169), yetersiz demokratik destek, manipüle edilme potansiyeli, düşük performansı (Kenney, 2009; Koliba, Meek ve Zia, 2011: 26), klasik demokratik kurumları tehdit etmesi (Üstüner, 2008: 82; Nyseth, 2008: 499), seçilmiş temsilcilerin dışarda tutulmasıyla gündeme gelen ağın meşruiyeti (Bevir, 2009: 28-29; Aarsaether, Nyseth ve Bjorna, 2011: 307), piyasa ve hiyerarşik örgütlenme yapısından ayrım çizgilerinin net olmaması, çoğu zaman diğer örgütlenme oluşumlarıyla birlikte

28 Bu dengesiz durumun, güçsüz konumda olan aktörün aleyhinde işlememesi için veto etme gücünün önemi vurgulanmaktadır. Veto etme aracılığıyla, ağ işlemez hale getirilebilmektedir. Bu sayede ağ oluşumunun ayırıcı özelliği olarak aktörler arası bir denge durumu ortaya çıkabilmektedir (Klijn ve Koppenjan, 2000: 147). Ayrıca politikaların belirlenme ve uygulanma süreçlerinde aktörler arasında farklı ilgi ve amaçlardan dolayı çekişme olması durumunda faaliyetlerde uyumluluğun nasıl sağlanacağı gündeme gelmektedir. Uyumluluğun sağlanması için, kaynakların dağılımı, kurallar ve ağ içinde dengelerin önemi vurgulanmaktadır. Ve ağ yönetiminin , süreç yönetimi ve ağ yapısı bağlamında elzem olduğu belirtilmektedir (Kilijn ve Koppenjan, 2000: 140-142; Milward ve Provan, 2002: 31).

74

işlemesi, örgütlenmelerin küçüldüğü iddiasının aksine büyüme eğiliminde olması (Aygül, 2006: 149) gibi hususlardır.

Ağ yaklaşımına yönelik getirilen eleştiriler Klijn ve Koppenjan (2000: 137) beş kategoride derlenmektedir. Bunlar: 1. Teorik alt yapısının yokluğu ve kavramların net olmayışı; 2. Açıklayıcı gücünün olmayışı; 3. Ağ içinde oluşan gücün, güç farklılıklarının ve bir takım gerilimlerin göz ardı edilmesi; 4. Net olarak belirlenmiş değerlendirme kriterlerinin olmayışı; 5. Ağlar ve ağların içinde yer alan kamu aktörlerine karşı getirilen normatif itirazlardır.

Yukarıda getirilen eleştirilere yönelik bazı karşılıklar gündeme getirilmektedir. Teorik alt yapısı bağlamında, aşağıdan yukarıya yaklaşım (bottom-up approach), etkileşimli politika yaklaşımı (intcractive policy approach) ve yönetimler arası ilişkiler (intergovernmental relations) teorilerine dayandığı, işbirliği ve etkileşim bağlamında kavramın net olduğu belirtilmektedir. Bir açıklayıcı model olarak da, kurumsal ve etkileşime dayalı karakteristik özelliklerinin olduğu, başarı ve başarısızlığın değerlendirilmesine yönelik bir takım kriterler vurgulanmaktadır. Güç ilişkileri ve güç gerilimi/çekişmeleri bağlamında ise, kaynak bağımlılığı nedeniyle işbirliğinin zorunlu kılınması, bazı ağ kurallarının olması, aktörlerin veto etme gücünün olması, ağ yönetiminin gerçekleştiriliyor olması gibi nedenlerle güç yoğunlaşmasının ve farklılaşmasının yaşanmayacağı, aktörler arasında farklı algıların ve amaçların olması ise ağın doğası gereği ortaya çıktığı, etkileşim ve işbirliği aracılığıyla çekişmelerin azaltılabildiği ifade edilmektedir. Ağların değerlendirmesi bağlamında ise, aşağıdan yukarı bir yaklaşımla politika süreçleri ve çıktılar çerçevesinde bir takım kriterlerin geliştirildiği öne sürülmektedir. Devletin ve kamu yönetimlerinin ağ içindeki konumları bağlamında ise, devletler, geniş personel ve bütçe imkanları, sahip olduğu güçler, kitle iletişim araçlarına erişim, meşru güç kullanma yetkisi ve demokratik meşruiyet gibi ayrıcalıklara sahip olmakla birlikte, bazı sınırlıklarla karşılaşmaktadırlar. Bu yüzden devletin de diğer aktörlerden biri gibi aynı düzeyde ağ içinde yer aldığı, baskın bir rol almadığının altı çizilmektedir (Klijn ve Koppenjan, 2000: 138-154).

Meşruiyet eleştirilerinin giderilmesi için ise, demokrasi ile yönetişim yaklaşımlarının uzlaştırılması gerekliliği vurgulanmaktadır. Bunun için demokratik politika sürecine (görüşme/tartışma, karar verme, uygulama, ölçme ve gözden geçirme) vatandaş

75

katılımının sağlanması çok önemli görülmektedir. Vatandaşlar, kurullarda görev alarak, gazetelerde yazarak ve değerlendirme ölçeklerini oylayarak katılabilirler. Ayrıca farklı amaçlara karşılık gelebilecek katılımın sağlanması için; uzlaşı konferansları, odak gruplar, vatandaş panelleri, mobil demokrasi olanakları, toplumsal ihtiyaç analizleri, öncü araştırmalar, gelecek araştırmaları/arama konferansları, yuvarlak masa toplantıları, kamuya açık oturumlar, forumlar, referandumlar, müzakere anketleri, komisyonlarda vatandaş temsilcilerine yer vermek, vatandaş jürileri gibi29 araçlardan yararlanılabileceği ifade edilmektedir (Bevir, 2009, 28-29; Coenen, 2009: 14). Ayrıca memnuniyete dayalı performans hesapverebilirliğine önem verilmesi gerekliliği ifade edilmektedir (Aars ve Fimreite, 2005: 248). Diğer bir çalışmada da, yönetişim uygulamalarının devleti aşındırmadığı, devletin, uluslararası, ulusal ve yerel bir çok politika alanında ve uluslararası ilişkiler de önemli bir aktör olarak varlığını koruduğunun altı çizilmektedir (Giddens, 2013: 15; Kjaer, 2004: 204;). Sonuç olarak toplumun geniş kesimlerini ilgilendiren faydalar ve sonuçlar elde edildikçe yönetişimin meşruiyetinin yükseleceği bildirilmektedir (Barnes ve diğerleri, 2008: 6).

İfade edilen zayıf yönlerine rağmen, toptancı bir yaklaşımla ağlara karşı durmanın ötesinde, yönetsel bir metafor ve güçlü bir yol gösterici araç olarak, kamu yönetimi için ağ oluşum ve kuramlarının dikkate alınması, bir takım fırsatları yaratacağının altı çizilmektedir (Üstüner, 2008: 87).