• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 4: KAVRAMLAR VE TEORĐK ÇERÇEVE

4.3. KENT KÜLTÜRÜ VE KENTLĐLEŞME

4.3.1 KENTLĐLEŞME KAVRAMI

Toplumsal değişme, toplumu oluşturan tüm ilişkileri ve bu ilişkilerden oluşan tüm kurum ve yapılardaki değişmeleri içine alan bir süreçtir. Toplumsal değişme kültürel değişmeleri de beraberinde getirir. Kentlileşme, kentsel yaşam deneyimi içinde elde edilen bir kültür birikimidir; kentlerde yoğunlaşma nedeniyle nüfusun ekonomik ve sosyal bakımdan kırın özelliklerinden arınarak kentin özelliklerini kazanması süreci olup ekonomik ve toplıumsal anlamda kent yaşamına uyumdur. Kentleşmeye bağlı olarak kırdan kente göçen nüfusun, ekonomik ve sosyal bakımdan kentsel özellik göstermesi kentlileşme olarak tanımlanabilir. Kentleşme hareketi toplumsal değişmeye neden olmaktadır.

Kentlileşmenin iki boyutundan söz edilebilir: Ekonomik açıdan kentlileşme, kişinin geçimini tamamen kentte veya kente özgü işlerle sağlıyor duruma gelmesiyle gerçekleşir. Sosyal açıdan kentlileşme ise, kır kökenli insanın çeşitli konularda kentlere özgü tavır ve davranış biçimlerini, sosyal ve kültürel değer yargılarını benimsemesi ile gerçekleşmektedir (Kartal, 1983: s94). O halde kentli olmak demek ekonomik anlamda kente özgü bir işte çalışmak, sosyal anlamda kente özgü davranışlar geliştirmesidir. Đlerleyen süreçte kente göçen birey ekonomik anlamda kentle bütünleşse de sosyal

bütünleşmenin daha yavaş ilerlediği görülmektedir. Günümüzde kentlerin büyüyen yapısı içinde anakent olgusuna doğru ilerledikçe kentsel çevrelerde eski kent dokusu giderek bozulmuş ve kentlerin sosyal yapısı büyük bir değişim yaşamıştır.

“Kentleşme akımı sonucunda, toplumsal değişmenin insanların davranışlarında ve ilişkilerinde, değer yargılarında, tinsel ve özdeksel yaşam biçimlerinde değişiklikler yaratma sürecine kentlileşme denir” (Kartal,1982: s.268, Keleş, 1980: s.50).

Kentleşmenin, insan tutum ve davranışlarında bir değişmeye neden olması, kente göç edenlerin kent kültürünü özümsemeleri, kentin hayat biçimini yaşamaları kentlileşme sürecini oluşturur (Bayhan 1997: s.178). Ülkemiz kentlerinde plansız bir gelişme söz konusudur. Çarpık/düzensiz kentleşme olarak da tanımlanan bu gelişme, özellikle büyük kentlerde, kent nüfusunun belli bir bölge veya mahallede yığılmasına neden olmaktadır. Bunun nedenlerinin başında, sanayi kuruluşlarına olan yakınlık/uzaklık, ulaşım olanakları, kentin fonksiyon alanları, eski kent merkezinin çekiciliği yanında idari kuruluşların bulunup bulunmaması gibi faktörler olumlu ya da olumsuz yönde etki etmektedir.

Kentlileşme, bir yandan kentin bireye iş, eğitim, sağlık, ulaşım, konut gibi ekonomik ve sosyal olanaklar sunması diğer yandan da bireylerin bu olanaklardan yararlanması sonucunda bireylerin eğitimsel, ekonomik, sosyal ve siyasal bakımlardan tutum, davranış ve değer yargılarında bir değişim gerçekleştirmeleri sürecidir. Toplumsal bir değişime uyum ve bu değişimle bütünleşmedir. Kısaca kente göç eden nüfusun yeni koşullara uygun ilişkiler biçimi geliştirerek kentin bir ögesi olma sürecidir (Erkan, 2002, s:20).

Kentlileşme, bir kültür değişimi ve/ veya toplumsal uyum olarak kırdan kente göç sonucu kişinin kente özgü işlerde çalışması, hem kente özgü davranış kalıplarını benimsemesi, hem de kentin sunduğu tüm olanaklardan yararlanması yönünde bir değişim olarak tanımlanabilir (Güçlü, 2002: s.14). Bir yaşam biçimi olarak hem

karmaşık ve sosyal hareketliliğe açık olma, hem de yaşam içinde çok daha etkin olma eğilimidir (Tatlıdil, 1982: s.58).

Kente göç edenler açısından yaklaşıldığında göçün birey ya da grupta bir kültür değişimi yarattığı söylenebilir. Sadece kente göç edenlerin bir kültür değişimine maruz kaldıklarını söylemek yeterli değildir. Günümüz kentlerinin kültürü, farklılıkları, eşitsizlikleri, çoğulculuğu bünyesinde taşıyan heterojenik kentlerin kültürüdür. Kentler farklı kültürlerin, farklı yaşam biçimlerinin mekânıdır. Kentte yaşayan her bir kentli kenti kendine göre başka açılardan ve kısmen algılamaktadır. Kentli olma ve kentlilik bilinci düzeyi farklı düzeyde ortaya çıkmaktadır.

4.3.2. KENT KÜLTÜRÜ VE KENT KÜLTÜRÜNÜN TEMEL

ÖZELLĐKLERĐ

Kentlileşme sürecini inceleyen pek çok araştırmada kırsal çevrelerden kentlere daha iyi bir sosyal yaşam ve daha iyi bir ekonomik kazanç elde etmek için gelen bireyler kentin hazır olmayan sosyo- ekonomik altyapısı içinde aradıklarını tam olarak bulamadıklarını, ancak geldikleri yerlere kıyasla yaşam koşullarında bir iyileşme olduğunu göstermektedir. Ayrıca kente göçen bireyler uzun süre kır ile kent arasında bir bocalama devresi de yaşamakta; köyden birden bire kopamamaktadırlar. Bir yandan kente kökleşmek için çabalanırken; bir yandan da köyle ilişkiler sürdürülmektedir. Đşte kentlileşme dediğimiz olgu bu süreçte karşımıza bir sorun olarak çıkmaktadır.

Günümüzde modern toplumun en belirgin özelliği, çok sayıda uzmanlaşmış ve özel bilgi ve becerilerle donanmış bireylerin, işbölümü halinde sanayi ve hizmetler sektöründe çalışmalarıdır. Başka bir deyişle, kır nüfusunun hemen hemen tümünün tarımsal üretimde bulunmasına karşılık, kentsel nüfus da çalışanların tümü, tarım dışında sanayi, ticaret, teknik hizmetler, yönetim ve diğer meslek dallarında üretimde bulunmaktadır.

Kentsel yaşam içerisinde, toplumsal farklılaşma ve katmanlaşma çok daha yoğun ve karmaşıktır. Bireyler arası ilişkiler çok daha geniştir. Başka bir ifadeyle birey, kırsal

topluma göre daha fazla insanla ilişki içerisindedir. Bu durum pek çok sosyal bilimci tarafından kent toplumundaki bireyler arası ilişkilerin daha kısa ömürlü ve kır toplumsal yaşamında görüldüğünden daha az samimi ve daha az içten olarak yorumlanması sonucunu doğurmuştur.

Kentsel ailede bireyin yetişmesi için gerekli bilgi ve beceriyi verecek kurumlar ailenin dışındaki örgütlerle ve eğitim kurumlarınca gerçekleştirilmektedir. Eğitim kurumları; işbölümünün gereği olarak farklı meslek dallarına uygun bilgi ile donatılmış bireyler yetiştirmektedir. Dolayısıyla kentsel ailede eğitim ve uzmanlaşma aile dışında gerçekleşmektedir. Oysa kırsal toplumda; meslek edinmede örgün eğitim kurumlarından çok aile etkilidir; yaşa ve cinsiyete dayalı kesin bir işbölümü vardır. Bu açıdan bakıldığında kentlileşme; bir yaşam biçimi olarak hem karmaşık ve devingen hem de sosyal hareketliliğe açık olma eğilimindedir.

Öte yandan bireyin aile dışında kurduğu ilişki ve etkileşimler aile bireylerinin de farklılaşmasına neden olmuştur. Çünkü birey aileden çok zamanını dışarıda geçirmektedir. Toplumun devamlılığı sağlayıcı ilişkiler ve kültür aktarımı da evin dışında, kitle haberleşme araçlarına geçmiş durumdadır. Basın, yayın tiyatro, müzik v.b. her güç değişerek, yenileşerek toplumun zenginliğini oluşturmaktadır. Çağdaş kent toplumunun en belirgin özelliklerinden bir diğeri; kır toplumuna göre, evrensel nitelik gösteren etkileşimlere ve değişimlere açık olasıdır. Ailede geleneksel bağlar çözülmüş, aile otoritesi aile fertleri arasında bölüşülmüş durumdadır, kadın da üretim hayatına katılabilmekte ve ücretli bir işgücü oluşturabilmektedir. Ancak kırsal toplumda geleneksel geniş aile tipi egemendir; ailede otorite ve karar verme yetkisi evin en yaşlı erkeğinin ya da babanın elindedir. Bu açıdan bakıldığında kent insanı kırsal insandan çok daha açık görüşlü ve geleneklere daha az bağımlıdır.

Kırsal kesimde etkin olan informal eğitimdir, siyasetin alt sistemleri olan siyasi partiler, sendikalar, dernekler organize olamamıştır (Kızılçelik, 1999: s.126). Kentsel kesimde ise, nüfusun artması, mesleki anlamda uzmanlaşmanın artmasını zorunlu kılmaktadır. Kent ortamları heterojen olup kentler, evrensel değerlere yönelik bir kültürdür ve bünyesinde farklılıkları barındırmaktadır. Kentliler yeniliklere ve yabancı

metalara, olaylara ve düşüncelere uyum gösterirler (Tatlıdil, 1992: s.58). Cemiyet karakteri gösteren kentsel kesim, ikincil toplumsal ilişkilerin yaygın olduğu, kişisel olmayan, biçimsel ilişkilerin olduğu yerleşim birimidir. Đnsanlar arasında etkileşim alanının geniş olduğu kentsel alanlarda kısa süreli ve resmi etkileşimler ön plandadır.

Bugün ayrı kültürlerin karşılaştığı şehirlerimizde zamanla bütün kültürlerden farklı ve hepsinden de bazı değerler almış, yeni bir kültürel yapı ortaya çıkmıştır. Ancak kentlerin çevresini sarmalayan gecekondu alanlarına göç ederek gelen nüfus beraberinde, köy ve kasaba yaşantılarını getirmektedirler. Bu kültür şehir kültürü ile karşılaşmakta ve zamanla farklı bir kültür ortaya çıkmaktadır. Buna kimi çevrelerde gecekondu kültürü adı verilmiştir.

Kente gelenler bir süre sonra kültürel dönüşüm geçirmektedirler. Yaşadıkları kültürel dönüşümün arkasında kente gelen grupların atomistik birey haline gelerek kentte kaybolma korkuları yatmakta; eldikleri yörelerde farkında olmadıkları kimliklerini kentte “hemşehrilik” adıyla yeniden üreterek bir savunma mekanizması oluşturuyorlar. Öte yandan kendi müziklerini, kendi kültürel değerlerini piyasa mekanizmasının kanalları içinde sürekli olarak yeniden üretebilme ve yaygınlaştırabilme olanağı bulmaktadırlar (Tekeli, 2000: s.51).

Ülkemizde hızlı kentleşme, bazı kent merkezlerinin aşırı kentleşmeye sahne olmasına yol açmakta, bu merkezlerde konut, istihdam, altyapı, sektörler arası dengesizlik gibi sorunların yanı sıra, farklı kentleşme derecesinde katman ve grupların ortaya çıkmasına yol açmaktadır. Kentte bulunan grupların her biri konumları, katmanların farklılığına ilaveten, farklı yaşam biçimi, davranış ve ilişkileri sergilemektedirler (Özen, 1996, s:12). Farklı kültürlerin ve farklı yaşam biçimlerinin mekânı olan kentler, çoğunlukla kırsal çevreden gelen nüfusla beslenmektedir. Kent ve kır arasında sosyal ve kültürel yapının birbirinden farklı olduğu bir gerçektir. Kırsal çevrede ilişkiler yüz yüze olup çoğu kez kan bağına dayanmakta, basit bir teknoloji ve farklılaşmamış bir ekonomik yapı vardır (Gökçe, 1993: s.9), ilişkiler samimi ve birincil türdendir, cemaat yapısı söz konusudur. Ayrıca kırsal çevrede nüfus daha az yoğun ve

homojendir, akrabalığa ve komşuluğa dayalı ilişki bağları hâkimdir. Kırsal kesimde ekonomik yaşam tarımsal etkinliklere dayalıdır.

Günümüz kentleri, heterojen bir yapı göstermekte; farklı kültürlerin bir arada bulunduğu yerleşimler olarak karşımıza çıkmaktadır. Dolayısıyla her bir kentli grubun/bireyin kenti algılayışı farklıdır. Kentlileşme, çoğulculuğun, farklılığın ve çeşitliliğin egemen olduğu kentsel mekanda, kentsel fırsatlardan farklılıklar doğrultusunda yararlanan bir kentli kültürünün oluşumudur (Güçlü, 2002: s.15). Bireyin kenti algılaması, kente sahip çıkması, kent sorunlarına duyarlı davranması ve kendini yaşadığı kente ait hissetmesi bu süreci kapsamaktadır. Kentlileşme birey ölçeğinde bir değişim sürecidir. Kentli insan, örgütlerin yoğurduğu, şekillendirdiği örgütler içinde doğan, eğitilen, çalışan boş zamanlarını değerlendiren insandır.

Kentli olmak kenti algılamak, kent sorunlarına duyarlı davranıp kente sahip çıkmak, kentle ilgili karar verme mekanizmalarına katılmak ve kendini yaşadığı kente ait hissetmektir. Kentlileşme bireyin kentin iş, sağlık, eğitim, konut, ulaşım, iletişim, kültürel olanaklarından yararlanması anlamı taşımaktadır. Dolayısıyla kentlileşmeyi ele alırken kentlerin değişmediğini kabul ederek kente göçenlerin kente uyum sağlayarak kentli davranışlar sergileyip sergileyemedikleri biçiminde tanımlamak yerine, bireyin kentsel fonksiyonlara katılımı şeklinde (Eke, 1982: s.229) tanımlamak gerekir. Bu süreç içerisinde ancak birey kentle bütünleşebilir.