• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 4: KAVRAMLAR VE TEORĐK ÇERÇEVE

4.2. KENTLEŞME

4.2.1. Hızlı Kentleşmeyi Oluşturan Süreçler

4.2.2.3. Çevre Sorunları

Çevre; insanların ve diğer canlıların yaşamları boyunca ilişkilerini sürdürdükleri ve karşılıklı olarak etkileşim içinde bulundukları fiziki, biyolojik, sosyal, ekonomik ve kültürel ortamdır. Bu bağlamda çevre kirlenmesi, bütün dünyada zarar derecesi bakımından en önemli ekolojik sorunlardan biridir. Đçinde bulunduğumuz yüzyıl gerek nüfus artış hızının yükselişi gerekse kentleşme hızındaki artışla beraber insanın doğa ile kurduğu ilişkiyi bozmaktadır. Artan nüfusun gıda başta olmak üzere konut, ulaşım gibi ihtiyaçlarının karşılanması sorununu gündeme getirmektedir. Yine artan nüfus beraberinde altyapı problemlerini yaratmakta, plansız sanayileşme, düzensiz kentleşme çevre problemlerinin temel kaynağını oluşturmaktadır. Bununla beraber; tarımda verimi arttırmak için kullanılan kimyasal maddeler, çevresel önlemler alınmadan kurulan sanayi tesisleri, kişi başına düşen enerji, su, gıda artışı, orman alanlarının ve doğal bitki örtüsünün tahrip edilmesi, motorlu araç kullanımındaki artış, kalitesiz yakıt kullanımı, katı atıklar, sulak alanların, akarsu ve göllerin kuruması, aşırı otlatma, kirli suların sulamada kullanımı, yanlış arazi kullanımı çevre problemlerinin başlıca kaynakları olarak gösterilebilir.

Buradan yola çıkarak çevre kirliliğinin özellikle son 50 yıldır meydana gelen teknolojik gelişmenin ve onun paralelinde gelişen sanayileşmeye koşut olarak ortaya çıkan temel problemlerden birisi olduğu söylenebilir. Bu eksende çevre sorunlarının temel kaynağının hızlı nüfus artışı ve bu paralelde artan nüfusun gereksinimlerinin karşılamasından kaynaklandığı söylenebilir. Bu bağlamda çevre sorunları nüfus artışı ve kentleşme hızının yükselişi ile eş zamanlı ortaya çıkmıştır ve dünyanın ekolojik dengesinin bozulasına neden olmaktadır. Ancak çevre kirliğini yaratan insan faktörü aynı zamanda kirliliği engellemek adına da önemli bir faktör olmakla beraber bu konuda sanayileşmiş ülkelerin teknik bilgi ve araçlara sahip olduğu da görülmektedir.

Hava ve su kirlenmesi, kıyıların yağmalanması, kentlerin kirliliği, trafik sıkışıklığı, yaya haklarının çiğnenmesi, konut ve işyeri yapımının açık ve yeşil alanları

alabildiğine daraltması, tarım topraklarının, doğal ve tarihsel değerlerin zarar görmesi, bu tür bir kentleşmenin doğrudan sonuçlarıdır.

Kentleşmenin neden olduğu başlıca çevre sorunları arasında verimli tarım arazilerinin yerleşim alanlarına dönüştürülmesi gelmektedir. Zaten sınırlı olan tarım arazileri plansız kentleşme süreci içinde yerleşime açılmıştır. Hızlı nüfus artışı ve kentleşme süreci sonrasında daha fazla kaynak gereksinimi ortaya çıkar. Bu süreç doğal kaynakların da bir süre sonra yok olması tehlikesini ortaya çıkarmaktadır.

Kentleşme atmosfer, litosfer ve hidrosfer üzerinde olumsuz etkilere yol açmaktadır. Kentleşme sonucu ortaya çıkan yapılanma aşırı ısınmaya neden olmaktadır. Örneğin kentsel alanlarda yapılar gün boyu depoladıkları enerjiyi geceleri serbest bırakarak sıcaklıkların yükselmesine neden olmuştur. Aşırı yapılaşma rüzgarın esiş yönü üzerinde etki yaparak bitki örtüsüne zarar vermektedir.

Günümüzde dünyadaki toplam arazinin yaklaşık %1'ini kentler kaplamaktadır. Kentsel genişlemenin bugünkü hızıyla devam etmesi dünya üzerindeki yaşanabilir yerlerin azalmasına neden olacaktır. Kentleşmenin özellikle sahil şeridini mekan olarak seçmesi, bazı canlı türlerine yaşam alanı oluşturan bu yerlerin insanlar tarafından istilâ edilmesine yol açmıştır (Dünyada yaklaşık 1 milyar insan sahil şeritlerinde yaşamaktadır). Kıyılardaki bu durum hem su hem de karasal ortamlardaki yaşamı olumsuz etkilemektedir.. Bitki ve hayvanların doğal yaşam alanlarını kaybetmeleri zamanla bazı türlerin yok olmasına neden olmaktadır. Kentleşme toprak üzerinde de olumsuz etkiler meydana getirmektedir. Kentsel yapılanmalar toprak yüzeyinin çimento, asfalt ve binalarla kaplanmasına yol açmaktadır.

Hava kirliliği kentlerin temel sorunlarından birisidir. Yapılan araştrmalara göre dünyada 1,1 milyardan daha fazla insan oldukça kötü havaya sahip şehirlerde yaşamaktadır. Şehirlerdeki hava kirliliğinin ana nedenleri endüstriyel gazlar, araçlar ve enerji üretiminin neden olduğu kirlenmedir. Hava kirliliği hava ortamındaki kirletici unsurların havanın kendini temizleme kapasitesini aşması sonucu meydana gelmektedir. Bu açıdan hava kirliliği toz, duman, koku, su buharı gibi kirletici unsurların insan ve

diğer canlılar ile eşyalara zarar verecek miktarlara yükselmesi olarak tanımlanabilir. 1990 yılında 580 milyon olan dünyadaki motorlu araç sayısının 2010 yılında 816 milyona ulaşacağı tahmin edilmektedir. Bugün dünyadaki toplam otomobilin %70'i OECD ülkelerinde bulunmaktadır. ABD’de otomobillerin yol açtığı çevre kirliliğinin verdiği maddi zarar 93 milyon dolardır. Dünya Bankasına göre Çin’de hava kirlilinden her yıl 1. 9 milyon kişi ölmekte idi ve yine hava kirlilğine bağlı olarak akciğer kanseri oranı 1998 yılından itibaren % 18. 5 oranında artmıştır (Çepel, 2003: s.23).

Bütün dünyada başta karbondioksit olmak üzere diğer sera etkisi yapan gazların kontrolsüz biçimde artan emisyonları sonucu küresel iklim değişikliği ve dünyanın her geçen gün ısınmasıyla karşı karşıya kalmaktayız. Sera etkisi yapan gazlar yoğunlaşarak güneş ışınlarının uzaya geri dönmesini engellemektedir. Dünyanın ortalama sıcaklığının 15 ºC civarında olduğu bilinmektedir. Bazı sera gazları olmasaydı, dünyanın ortalama sıcaklığı –18 ºC olacaktı. Bu gazlar aynı zamanda, dünyada yaşanabilir bir iklim olmasını sağlamaktadır. Ancak atmosferdeki artan karbondioksit miktarı bir seradaki cama benzer şekilde güneş ışınlarının yeryüzüne gelmesine neden olurken tekrar atmosfere dönmesini engellemektedir (Özey, 2001:s.124). Nüfusu birkaç milyonu bulan sanayileşmenin geliştiği kentler hava kirliliği ve sıcaklık yönünden çevreye göre çok fazla olan adeta birer sıcaklık adaları ve kirlilik merkezleri halindedir. Kentlerde kullanılan fosil atıklar, bu kirliliğin ana kaynağıdır. Özellikle orta enlem kentlerindekisıcaklık artışı, buradaki nüfusun ve sanayi tesislerinin enerji gereksinimini karşılamak için kullanılan fosil yatıklardan kaynaklanır. Bu sıcaklık, kentlerde kent sıcaklık adası olarak tanımlanan sıcaklık artışına neden olur. Yine kent yüzeyinin çok fazla güneş radyasyonu absorbe etmesi hem gelen radyasyonun hem de yansıyan radyasyonun büyük bölümünü tutarbir bütün olarak kent yüzeyi hem büyük termal kapasiteye hem de iletkenliğe sahiptir, böylelikle gündüz depolanan sıcaklık gece sırasında verilir. Bundan başka kentlerde bitki örtüsünün zayıf oluşu, sanayi tesislerinin çalışması, ticari yerlerin ve meskenlerin ıstılması kentsel alanlarda sıcaklığın yükselmesine neden olmaktadır (Atalay, 2008: 732).

Dünya genelinde kullanılabilir suya ulaşma oranı toplam dünya nüfusu içinde % 82'dir. Bu oran sanayileşmiş ülkelerde % 99, gelişmekte olan ülkelerde % 66, Afrika'da % 38, Asya ve Pasifikte % 63, Latin Amerika, Karaibler ile Kuzey Afrika ve Orta

Doğu'da % 77' olup; ülkemizde ise bu oran % 90'dır. Diğer taraftan kişi başına günlük ortalama kentsel su tüketim standardı 150 litre olarak kabul edilmektedir. Dünya genelinde bölgelere göre kişi başına su tüketim miktarları sanayileşmiş ülkelerde 266 litre iken Afrika'da 67, Asya'da 143, Arap ülkelerinde 158, Latin Amerika'da 184 litre olarak gerçekleşmektedir. Türkiye'de ise kişi başına günlük su tüketimi ortalama 111 litredir. Bu oran Đstanbul için 125 Ankara için 141 lt/gün/kişi olarak hesaplanmaktadır (http://www.yerelnet.org.tr/yerel_hizmetler/su_atiksu).

Kentleşme sonucunda ortaya çıkan en önemli problemlerden biri de su kaynaklarında meydana gelen kirlenme ve azalmadır. Özellikle büyük kentlerde yapılan aşırı su tüketimi su kaynaklarını tehdit eder boyutlara ulaşmıştır. Günümüz dünyasında yaklaşık 1 milyar insanın temiz ve sağlıklı suya ulaşamadığı tahmin edilmektedir. Sağlıklı suyun giderek azalması beraberinde ürkütücü sonuçlar getirmiştir. Kentlerde yaşanan çarpık yapılanma suyun hidrolojik döngüsünü de bozmaktadır.

Yapılan araştırmalar Dünyadaki mevcut çevre kirliliğinin % 50 'sinin, son 35 yılda meydana geldiğini ortaya koymaktadır. Kentleşme hareketi ile birlikte gerek kentlerde nüfusun artması, gerekse artan nüfusla beraber motorlu taşıma araçlarındaki artış gürültü kirliliği sorununu da beraberinde getirmiştir. Yine motorlu taşıt kullanımındaki artışla beraber artan nüfusun karşı karşıya olduğu bir diğer problem trafik kazalarıdır. Trafik kazaları insan kaybı yanında maddi kayıplara da neden olmaktadır.

Hızlı nüfus artışı ve kentleşmenin yol açtığı çevre sorunları ülkemizi de büyük ölçüde tehdit etmektedir. Türkiye, dünyada doğal dengenin bozulduğu, erozyonun tüm şiddeti ile yaşandığı ülkelerin başında gelir. Türkiye’deki en önemli çevre sorunu arazi degradasyonu (arazi bozulması) ve bunun sonucu olarak toprakların aşınması, toprakların tamamen aşındığı sahalarda ana materyalin aşınmaya devam etmesidir. Türkiye’de arazisinin yaklaşık yarısında çeşitli derecede erozyon olayları devam etmektedir. Bunun anlamı, Türkiye arazisinin yarısının potansiyelinin kaybolması demektir.

Türkiye, OECD ülkeleri arasında en yüksek nüfus artış oranına sahiptir. Birleşmiş milletlerin yaptığı nüfus tahminlerine göre, Türkiye nüfusunun 2025 yılında 92 milyona

yükselmesi beklenmektedir. Bu durum Türkiye’nin bugün olduğu kadar, gelecekte de çevre sorunları ile karşılaşacağının bir göstergesidir. Öte yandan, kentlerde dikey yapılaşmanın çoğalması ve yeşil alanların yetersizliği, kentlerin betonlaşmayla özdeşleşmesi, bir yanda çok katlı binalar diğer yanda derme çatma ve estetikten yoksun baraka tarzı yapılar kentsel alanlarda estetik yapıyı bozmaktadır. Köylerden kentlere doğru hızlı bir nüfus akımı olduğu bu nüfus artışı sebebiyle ortaya çıkan çevre bozulmaları da yadsınamaz. Kırsal alanlardan devamlı akıp gelen insanlar, şehirlerimizin her yıl % 8 oranında büyümesine neden olmaktadır.

Böyle hızlı nüfus artışı sonucu, şehirler gecekondu mahalleriyle çevrelenmekte; şehir nüfusunun büyük bir kısmı, derme çatma konutlarda barınmaya çalışmaktadır. Kent bilimci Keleş’e göre; büyük şehirlerimizde konut açığının en önemli sonuçlarından biri olan gecekondulaşmanın önemli bir çevre sorunu olduğu vurgulanmaktadır. Örneğin; Đstanbul ve Đzmir nüfusunun % 55'i Ankara'nın % 71'i gecekondularda yaşamaktadır. Türkiye'de yıllık konut gereksinmesi 300 bin kadar olduğu halde, inşaat sektörü bunun yalnız üçte birini karşılayabilmekte; aradaki açık, gecekondu yapımı ile giderilmektedir.