• Sonuç bulunamadı

Đşsizlik ve Kentlerde Enformel Đş Piyasasının Gelişimi

BÖLÜM 4: KAVRAMLAR VE TEORĐK ÇERÇEVE

4.2. KENTLEŞME

4.2.1. Hızlı Kentleşmeyi Oluşturan Süreçler

4.2.2.1. Đşsizlik ve Kentlerde Enformel Đş Piyasasının Gelişimi

Türkiye de sektörlere göre iktisaden faal nüfus oranı açık bir şekilde, tarım sektöründen, tarım dışı sektörlere doğru kayma göstermektedir. Son 20 yılda tarımda çalışan toplam nüfus oranında ciddi ölçüde azalma olduğu söylenebilir; buna karşılık inşaat, ticaret, turizm ve hizmetler sektörünün son yıllarda gelişme gösterdiği ortaya çıkmıştır. 2004 yılı itibarıyla nüfusun % 23,4’ ü tarım, % 12,6’sı inşaat, % 10,8’i sanayi, % 10.6’sı ticaret ve turizm, % 21,9 kamu hizmetleri, %8,2 ulaşım, % 9,6 serbest meslek, diğer %2,9 sektörlerde çalışmaktadır (http://www.devplan.org/Ecosos/HTML/Tur/T35- a.html). Kırdan göç eden nüfusa inşaat sektörü hariç modern sektörler büyük ölçüde kapalıdır. Oysa günümüzde iş gücü piyasası, koşulları gereği nitelikli iş gücü talep etmektedir. Bu durum işsizliğin ve kentlerdeki marjinal sektörün varlık nedenini açıklamaktadır. Öte yandan imalat sanayisinde çalışanlar ile çağdaş kentsel hizmetler olan turizm, ticaret, iletişim ve mali kurumlarda çalışma oranlarının yüksekliği sağlıklı kentleşme için önemli göstergelerdir.

Bilindiği gibi kentlere göç edenlerin temel beklentileri bir iş bularak daha iyi yaşam koşullarına kavuşmaktır. Ancak sanayileşmenin hızı ve mevcut sanayi kurumlarının kapasitesi şehre göçen kitlelerin iş bulma problemiyle karşılaşmasına neden olmaktadır. Başka bir ifadeyle talep edilen iş gücü; iş arzının çok altında olduğu için işsizlik ve gizli işsizlik ülkemiz kentlerinin başlıca sorunu haline gelmiştir. Ayrıca kente göç eden

kitlelerin önemli bir bölümünün sanayi ve hizmetler gibi formel iş piyasasının uzmanlaşmış iş gücünü oluşturabilecek nitelikte olmaması iş kaybına neden olmaktadır.

Đşsizlik ekonomik açıdan yaklaşıldığında ülke ekonomisinde işgücü israfı olarak ele alınabileceği gibi birey açısından da gelir kaybı/yokluğu anlamı taşımaktadır. Đşsizliğin neden olduğu esas sorun bireyin işbölümü içinde toplumla bütünleşmesini engelleyerek toplum ile kuracağı sağlıklı ilişkiden yoksun bırakmasıdır.

Sosyolojik açıdan işsizlik; her şeyden önce, birey-toplum bütünleşmesinde önemli bir bağın, “iş” bağının kopması anlamına gelir ki organik dayanışmanın egemen olduğu kent yaşamında; bu bağın yerini alabilecek güçlü ve sürekli başka bir kuramsal bağın meydana gelmesi olanaksız gözükmektedir (Erdoğan,1991).

Ülkemizde gelir dağılımındaki eşitsizliğin, başka bir deyişle köy-kent, doğu-batı arasındaki ekonomik dengesizliğin önemli diğer bir sonucu da kentlerde marjinal toplulukların oluşması problemidir. Kentlerde marjinal kesimin doğabilmesinin ön koşulu örgütlü iş kolları tarafından emilemeyen bir artık iş gücünün bulunmasıdır. Kentlerde örgütlü kesimin büyüklüğü ve nüfus artışına paralel olarak marjinal kesimin doğma/gelişme olasılığı da artmaktadır. Marjinal iş piyasası şehre gelen nüfusun ekonomik bakımdan bütünleşme sürecinin başlangıcını teşkil eder. Bu kesimde işe girenler bir süre sonra ekonominin başka kesimlerine geçerek marjinal işleri yeni gelenlere bırakmaktadırlar.

1945–1950 yılları arasında Türkiye kentlerinin gelişmemiş, farklılaşmamış ve uzmanlaşmamış ekonomik yapıları kente göçen becerisiz, eğitimsiz, niteliksiz emek türünü istihdam etmeye hazır değildi. Ekonomik mekanda kendisine geçerli bir işlev bulamayan bu kesim ilk ortaya çıktığında sistemden atılsa bile bir verim azalması yaratmayacaktı, ekonomik anlamda marjinaldi. Ancak “çarpık sanayileşme” diye tanımlanan, dışa bağımlı gelişme biçimi sonucu ucuz işgücü gereksinmesi belirmiş ve bu kesim örgütlü, modern hizmet ve üretimin kapsayamadığı alanlarda önemli işlevler kazanmış ve ekonomik anlamda marjinalliklerini yitirmişlerdir (Şenyapılı, 2004: s.212).

Marjinal işler özellikle kente kırsal alanlardan göç edenlerin örgütlü iş kollarında çalışabilecek bilgi ve eğitime sahip olamaması ya da var olan iş kapasitesinin kente göçenleri emecek düzeyde olmaması nedenleriyle ortaya çıkmaktadır. Bu kitleler toplumdaki küçük iş fırsatlarını değerlendirerek yaşama olanağı bulabilmektedir. Marjinal işler tek kişilik işlerdir ve bu işlere girişte kurumsal engeller bulunmadığı için girişi çok kolay olmaktadır. Oto siliciliği, simit satıcılığı, boyacılık, midye satıcılığı, işportacılık ve inşaat işçiliği başlıca marjinal iş kollarını oluşturmaktadır. Marjinal işler geçici, zaman içinde devamlılığı olmayan, belirli kurallara bağlanmamış, çalışana hiçbir sosyal güvence vermeyen işlerdir ve değiştirme oranı yüksektir.

Marjinal kesimin diğer önemli bir özelliği de düşük istihdam ve düşük gelir kavramları ile özdeş olmamasıdır. Yani marjinal kesimde yer almak mutlaka çok düşük gelir elde etmek olmadığı gibi, her düşük gelirli işi de marjinal kesim içerisinde değerlendirmek yanlıştır.. Marjinal sektörün bugüne dek vurgulanan tanımlarından biri de örgütsüz yapısıdır. Gerek Bağ-Kur türü olanaklar, gerekse kesim içinde işçi arzı ve talebi arasında dengesizliklerin ve yasallaşma kaygılarının kesim içinde yarattığı dernek türü örgütler bu kesime örgütlü bir görünüm kazandırmıştır.

Kırdan kente uyum sürecinde, kentlileşme veya kentte yeniden toplumsallaşmaya ilişkin sorunlar göçen bireylerin yeni davranışlar (bilgi, beceri, tutum) ve yaşama biçimi geliştirmesini gerektirmektedir ki bu da eğitim ihtiyaçları olarak ortaya çıkmaktadır. Eğitim ayrıca ekonomik işlevi gereği bireylere meslek kazandırır, bu açıdan istihdamı sağlayarak ülke ekonomisine de katkı sağlar. Đstihdam edilen bireyler toplumla daha kolay bütünleşirler. Eğitim alanında geçmiş yıllara göre çok büyük gelişmeler kaydedilmiş olmasına rağmen günümüzün teknolojisine ve bilgi toplumuna bağlı olarak oluşan nitelikli insan gücü gereksinmesine cevap vermekte yetersiz kalınmıştır ve eğitim göstergelerinde kadınlar yönünden çok büyük dengesizlik görülmektedir.