• Sonuç bulunamadı

Kent kavramı, ekonomik, demografik ve sosyal örgütlenme nitelikleri bakımından farklı şekillerde tanımlanabilmektedir. Türkiye’de Kentleşme Komisyonu’nun tanımına göre ekonomik yapısı bakımından kent; tarımsal olmayan üretimin yapıldığı, hem tarımsal hem de tarımsal olmayan üretimin denetlendiği dağıtımın koordine edildiği belirli bir büyüklük, yoğunluk ve heterojenlik ve bütünleşme düzeyine ulaşmış yerleşme birimidir. Sosyal örgütlenme biçimi bakımından kent, nüfusun yerleşme, barınma, ulaşım çalışma dinlenme, eğlenme gibi ihtiyaçlarını karşılayan, iş bölümü ve uzmanlaşma düzeyi yüksek olan, anonim ilişkilerin, bütün farklılıklara rağmen hoşgörülü yaklaşımın

dikey ve yatay hareketliliğin, dernekler içerisinde örgütlenmenin hâkim olduğu, davranışların dolaylı olarak denetlendiği, karmaşık, ayrı cinsten, farklılaşmış ve örgütlü bir toplumsal bütünlüğe sahip olan yoğun nüfuslu bir yerleşme birimidir (Aktaran, Uygun, 2006: 3). Kentin niteliklerini sıralayacak olursak:

 Belirli bir nüfus büyüklüğü ve yoğunluğuna ulaşmış olması,

 Tarımsal üretimden daha ileri bir üretim düzeyini ifade eden sanayi üretimine geçmiş olması ve hizmet sektörünün gelişmiş olması,

 Yerleşim yerinin fiziksel alt yapısının belli bir düzeye ulaşmış olması,  Geleneksel aile yapısının çözülerek, yerini çekirdek aile yapısına bırakmış olması,

 Nüfusun büyük oranda örgütlenmiş, karmaşık iş düzeyine ve yüksek uzmanlaşma düzeyine ulaşmış olması,

 Geleneksel ilişkilerin çözülüp, bireysel ilişki ya da çıkarların ön planda olması,

 Eğitim düzeyinin kırsal kesimdeki eğitim düzeyinden daha yüksek olması ve çocuk bakım ve eğitiminde aile dışı kurumların gelişmiş olması,

 Sosyal normların yerini, resmi denetleme kurumlarının almış olması,  Statülerin aileden gelmeyip, bireylerin kendi çabaları ile kazanılmış olması.

Kentleşme belirli bir zaman ve ülkeye göre, kent olarak kabul edilen yerleşme birimlerinde nüfus yoğunlaşma hızı veya oranını vermektedir. Bu nüfus değişimi ile birlikte görülen ekonomik ve toplumsal değişmeyi de belirleyen bir süreçtir (Tatlıdil, 1989: 4). Kentleşme, sosyokültürel, demografik ve ekonomik açılardan ele alınabilecek bir süreçtir. Bu nedenle kentleşme, bu farklı yönlerine vurgu yapılarak çeşitli şekillerde tanımlanmıştır. Sosyokültürel, demografik ve ekonomik niteliklerin hepsini içeren bir tanım yapmak gerekirse, kentleşme, rasyonelleşme süreci, demografik olarak nüfus artışı, kent sayısının artışı ve bu hareketliliği ortaya çıkaran sosyo-ekonomik değişimler sonucunda fertlerin davranış kalıplarında, sosyal ilişkilerinde, değer yargılarında ve normlarında ve bütünüyle yaşam biçimlerinde meydana gelen değişikliklerdir. Bu sürecin temel nitelikleri ise şu şekilde maddeleştirilebilir:

 Heterojenlik  Hareketlilik  Yarışma ve rekabet  Anonim ilişkiler  İş bölümü  Yoğunluk  İhtisaslaşma  Çeşitlenme vb. (Uygun, 2006: 5-6).

Kentlileşme ise, kentleşme sürecindeki değişikliklerin birey tarafından içselleştirilmesi sürecidir. Yani, kentsel yaşama dair kazanılan deneyim sonucu oluşan kültür birikimi ve kent yaşamına ferdin uyumudur. Bu uyumun bir anda olması mümkün değildir. Bu sosyo-kültürel uyum süreci kente göç ile birlikte başlamaktadır. Kente göç eden birey ya da kitle öncelikle kent tüketim normlarını benimser. Böylece fertler kendilerini kentli hissetmeye başlar. Kentin her geçen gün biraz daha benimsenmesi sonucu fert, kır topluma ait özelliklerinden uzaklaşır bu uzaklaşmalar kentlileşme sürecinin tamamlanmasına her seferinde daha da yakınlaştırır. Sosyo-ekonomik gelişmeler, kentlileşme yolundaki bu adımları hızlandırır. Çünkü sosyo-ekonomik gelişmeler, kır nüfusunun kentlere karşı olumsuz tutumunu zayıflatırken olumlu tutumların gelişmesine olanak sağlar. Bazı araştırmacılar, kentleşme ve kentlileşme süreçlerinde kentin yeni mensuplarının kırda benimsedikleri sosyo-kültürel alışkanlıklardan bir anda kopamadıklarına hatta bazen bu sürecin sancılı geçtiğine işaret ederler (Uygun, 2006: 6-8).

Kentlileşme süreci, birey açısından sosyalleşme sürecinde bir dönüm noktasıdır. Çünkü birey her ne kadar kır hayatında sosyalizasyon sürecini yaşamış olsa da adapte olmaya çalıştığı yeni sosyal çevre, birey için yeni bir başlangıç demektir. Sahip olduğu sosyal tecrübe ve geldiği yeni ortam arasındaki farklılıklar sonucu bireyler psikolojik olarak da gerginlik yaşarlar. Çünkü gerek sosyal gerekse fiziksel ortam değişikliği canlıları olumsuz yönde etkiler (Uygun, 2006: 11). “Kentlileşme sürecinde ekonomik, sosyal, siyasal, psikolojik, inançlar ve estetik davranışlar ve düşünceler değişime uğrar” (Bal, 2016: 128). Bireyin bu

kategoriler altında kente özgü davranış kalıplarını edinmesi, kentlileşmenin son aşamasıdır. Bu aşama bazen bir nesilde gerçekleşemeyecek kadar uzun bir süreç gerektirir. İnsan davranışları alışkanlıkları sonucu elde edinilir ve bu edinimlerde çok zor değişebilir. Kırsal alanda kırsala ait davranış kalıplarını edinmiş kişilerin, kentte kente dair davranış kalıplarını edinmesi oldukça zordur (Adıyaman, 2008: 25).

Kentlileşme sürecinde bireyi pek çok açıdan pek çok değişim beklemektedir. Kent ve kırın arasında toplumsal yapısı, fiziksel mekânı, ekonomisi, sosyal ilişkileri, sahip olduğu kültürel unsurları gibi pek çok nitelikleri birbirinden farklıdır. Kır toplumu ekonomisinde üretim, pazara yönelik bir yapıya sahip değil, daha çok tüketime yöneliktir. Bu toplumda, fertler arası ilişkileri düzenleyen tutum ve davranışlar geleneksel değerler tarafından belirlenmekte, iletişim daha çok dil yoluyla sağlanmakta, halk şarkıları, inançlar, hikâyeler nesilden nesile anlatılarak kültür aktarımı sağlanmaktadır. Kentte ise haberleşmenin bu niteliği kitle iletişim araçları vasıtalarının gelişmesi ve yaygınlaşmasıyla birlikte sağlanmaktadır. Kır toplumunda aile kendi içerisinde örgütlenmiş ve tarımsal işletmeyle aynileşmiş bir üretim birimidir. Aile fertlerinin her biri bu işletmenin hem çalışanı hem sahibi konumundadır. Kent toplumunda ise aile temel üretim birimi olmaktan çıkarak hem hacimce küçülmekte hem de nitelik ve işlevi bakımından içerik değiştirmektedir. Kent toplumunda kadının iş hayatına atılması ile birlikte erkekle arasında daha eşitlikçi ilişkiler belirir. Aile üyeleri arasındaki ayrım, nicelik ayrım halini almakta, üyeler bireyselleşmektedir. Ayrıca fertlerin ailevi ilişkilerin yanı sıra çeşitli gruplarla olan ilişkileri, ailenin işlevlerini sınırlayıcı bir etki yapar. Kent ailesi mevcut yaşam düzeyini yükseltme noktasında büyük ümitler beslediği için ailelerde birden fazla birey çalışma hayatına atılmakta ve dayanıklı tüketim mallarına olan talep artmaktadır. Kır toplumunda dayanışma oranı çok yüksektir. Dul, hasta, yaşlı vs. bakımını akrabaları hatta komşuları üstlenmektedir. Kette ise bu görevi hizmet sektörü ve devlet kurumları karşılar. Kır kültürüne sahip fertlerin genellikle kentte ilk yerleşim yeri olan gecekondu mahallelerinde de durum benzer şekilde olur. Kır toplumunda okuma-yazma ve eğitim oranı düşüktür. Kırda homojen bir yapı vardır. Homojen yapı, fertler arasındaki eğitim, etnik köken, din gibi nedenlerden kaynaklanan farklılığın az olması demektir. Kır

toplumunun homojen yapısının aksine kent toplumu heterojen yapıdadır. Farklı adet, gelenek, etnik ve dini köken, sosyo-ekonomik imkân ve eğitim seviyelerine sahip çok sayıda birey vardır. Kır toplumunda hem üretici hem de tüketici konumda olan aile, kentte artık hiç bilmediği kitleler için üretim yapmaktadır. Kır toplumunda sosyal normların ihlal edilmesi durumunda toplumun tamamı tarafından tepki verilirken kent toplumunda benzer durumlara karşı hoşgörü mevcuttur. Örneğin bir kır toplumunda bir bireyin namusu tüm köyün namusudur. Sosyal yasağın çiğnenmesine yine sosyal bir şekilde tepki gösterilir. Kentte ise artık normlardan sapma yaygın hale gelmektedir (Uygun, 2006: 15-18).