• Sonuç bulunamadı

Chicago Okulu’nun çalışmalarında sosyal olgular (nitel değişkenler) üzerinde yapılan tanımlamalarda, fiziki çevre, mekân (nicel değişkenler) neredeyse hiç göz önüne alınmamıştır. Chicago okulu kenti yaşayan bir organizma olarak ele alıp onu tanımlamaya çalışırken, ekoloji biliminden ve Darwin’den esinlenmiştir. Seçtiği bu pozitivist yöntem temel eleştiri noktalarından biri olmuştur. Lefebvre indirgemeci olarak nitelendirdiği bu yöntemi Kentsel Devrim

adlı eserinde şu şekilde eleştirir: “19. Yüzyılın sonlarına doğru, son derece indirgemeci olan ve bunu bilinçsizce yapan bir kent düşüncesi (böyle bir şeyden söz edilebilirse) mesken kelimesini bir tarafa bırakıp tam anlamıyla parantez içerisine aldı. İnsanoğlunu yeme, uyuma, üreme gibi birkaç temel eylemle sınırlandıran, basitleştirilmiş bir işlev olarak yaşam alanı terimini tasarladı. Bahsi geçen temel işlevsel eylemlerin hayvani olduğu bile söylenemez. Hayvanlık, daha karmaşık bir kendiliğindenliğe sahiptir” (Lefebvre, 2013: 79’dan Akt. Serter, 2013: 74).

Aynı indirgemeci tavır Wirth’in makalesinde kent için ortaya koyduğu nicel kriterler (büyüklük, yoğunluk, heterojenlik) açısından da geçerlidir. Wirth’in bu yaklaşımı, yıllar süren araştırmalara rağmen, teorisini destekleyecek bir kanıt bulunmadığı yönünde farklı yazarlar tarafından eleştirilmiştir. Çok açık ki nicelik, yoğunluk ve heterojenlik kenti tanımlar, özellikle bu değişkenler geniş ölçekli olduğunda; öte yandan bunların herhangi birindeki artış ya da kombinasyon, zorunlu olarak daha fazla kent etkisi üretmemektedir. San Fransisco gibi nispeten daha küçük kentler yüksek oranda kentsel ve çeşitli; Indianapolis, Nasville gibi daha büyük olanlar ise daha az kentseldir (Özdemir, 2010: 57’den Akt. Serter, 2013: 74).

Wirth’e bir diğer eleştiri ise Türkiye kentlerinin araştırma sonuçlarından geliyor. Hem kentteki akrabalık ilişkilerinin zayıflaması ve yüzeyselleşmesi anlamında hem de şehir yaşamında bireylerin yalnızlaşıp, anomali gösterdikleri noktasında Wirth’ in önermelerinin kapsayıcılığı tartışmalıdır. Örneğin Kayseri özelinde yapılan bir araştırma da deneklerin %84,2’si şehirde yalnızlık hissetmediklerini ifade ederken, %18,9’u komşularına çat kapı girebileceklerini, %41.2’si randevu alarak sık sık komşularına gittiklerini, %32,5’i önemli günlerde komşularını ziyaret ettiklerini belirtmişlerdir. Komşularına gitmeyenlerin oranı ise %7,4 olarak belirlenmiştir (Karaman, 2003: 122’den Akt. Serter, 2013: 73).

Chicago Okulu ve aynı zamanda Wirth’e yapılan bir diğer eleştiri ise çalışma alanı ve zaman aralığına ilişkindir. Chicago Okulu çalışma alanı olarak sadece Amerika kentlerini ele almış, daha çok da Chicago özelinde çalışmalarını yürütmüştür. Bu yüzden tek bir coğrafyadaki örnek çalışmadan hareketle kapsayıcı bir teori ortaya koyması mümkün olmamıştır. Zaman aralığı ise

Wirth’in makalesinde başlarken yaptığı yüzeysel tarih analizi dışında tamamen Endüstri Devrimi sonrası ortaya çıkan sanayi kentine yöneliktir. Dolayısıyla kent tarihinin sadece kısıtlı bir dönemini ele alan yaklaşımı ile binlerce yıllık tarihe sahip kent olgusunu açıklarken Chicago Okulu, tarihsel derinliği anlamında başarılı olamamıştır (Serter, 2013: 74).

Saunders, Wirth’in “Bir Yaşam Biçimi Olarak Kentlileşme” tarifinin, özellikle kentsel kişilik teşhisi noktasında karamsar olduğunu, buna rağmen kentin olumsuz yönlerinin yanında olumlu yönlerinin de farkında olduğunu belirtir. Tıpkı kırsalın olumlu özelliklerinin yanında olumsuz özelliklerinin de farkında olduğu gibi (Saunders, 2013: 112-114’ den Akt. Bal, 2016: 239).

Giddens’da bir çalışmasında Wirth’in söz konusu makalesi ile ilgili değerlendirmelerde bulunur ve eleştirel bir yaklaşım ile kuramını değerlendirir. Giddens’a göre Wirth’ in fikirleri haklı olarak geniş geçerliliğe sahiptir. Modern kentlerdeki birçok günlük ilişkinin kişisellikten uzaklığı reddedilemez. Ancak Giddens için Wirth ‘in fikirleri sınırlılıklara sahiptir. Wirth teorisinde her yerdeki kentleşmeye genelleme yapmasına rağmen temelde Amerikan kentlerinin gözlemine dayanır. Ayrıca modern kentlerin kişisellikten uzaklığını abartır. Modern topluluklarda yakın arkadaşlık veya akrabalık bağları onun düşündüğünden daha süreklidir (Giddens, 1997: 477’ den Akt. Bal, 2016: 239). Giddens Wirth’e yönelik eleştirel yaklaşımını başka bir eserinde de sürdürür. Eleştirilerini dört madde de özetleyebiliriz:

 1920’lerin ve 1930’ların Amerikan kentlerinde yapılan gözlemlere dayanan Wirth’ in kuramı sanayi kapitalizmdeki kentleşmeye uygulandığında bile eksiklikleri olduğu kesindir (Giddens, 1993: 104’den Akt. Bal, 2016: 239-240).

 Wirth’ in yaptığı gibi genelleştirilmiş bir kentleşme modelinin sadece kentlerin kendi özelliklerine dayandırılabileceğini düşünmek yanlıştır. Kentler, parçası oldukları daha geniş toplumun çeşitli yönlerini dışa vurdukları gibi içlerinde de taşırlar. Kent tüm toplum kurumlarının aynı anda hem parçası hem de bu kurumlar üzerinde belli başlı etki yapan bir unsur olmaktadır.

 Wirth, kentleşme çözümlemesini oluştururken George Simmel gibi düşünürlerin görüşlerine, özellikle de Tönnies’e yaklaşır. Tönnies’ in Gemeinschaft (cemaat) kavramının karşıtı olan Gesellschaft (toplum) kavramının kentleşmeyle eş değer sayılması işe yaramayacaktır, çünkü kapitalizm öncesi toplumlar çoğunlukla çağdaş kentleşmeden belirgin bir biçimde ayrılır (Giddens, 1993: 104’den Akt. Bal, 2016: 239-240).

 Wirth’ in yaklaşımı, özellikle ekolojik bir benzetmeyi içine aldığından dolayı ‘Natüralist’ bir sosyoloji modelinin yetersizliğini gösteriyor. Kent ve çevresindeki semt ve mahallelerin oluşturduğu ekolojik sistemin, Park’ ın da açıkça söylediği şekilde, fiziksel dünyadaki nesnel olaylar gibi meydana gelen bir dizi doğal süreçler aracılığıyla ortaya çıktığı görülüyor. Böyle bakıldığında bu tür süreçlerin tabiat kanunları gibi değişmez özelliklere sahip oldukları anlaşılıyor (Giddens, 1993: 104’den Akt. Bal, 2016: 239- 240).