• Sonuç bulunamadı

3.2. Bulgular

3.2.2.3. Köyden İndim Şehre

Yayın Yılı: 1974

Yönetmen: Ertem Eğilmez

Salak milyoner filminin devamıdır. Altınları tarlada bulan dört kardeşin sahnesi ile başlar. Kayseri’de ki köylerinden defineyi bulmak için İstanbul’a giden kardeşler bu seferde altınları bozdurmak için Ankara’ya giderler. Kardeşler arasında bir önceki filmde olan güvensizlik ve çıkarcı davranışlar bu filmde de devam eder. Bir küp altın bulmalarına rağmen 1-2 altın içlerine kaçmış olabilir diye tarlanın ortasında soyunurlar ve birbirlerini kontrol ederler. Altınları sayarken kimse diğer kardeşlerinin yanından ayrılmaz. Tuvalete dahi gitmez. Bu güvensizlik ile çözüm olarak tuvalete bile beraber gitmeye karar veririler. Gece boyunca hepsi uyumamaya çalışır. Uyuyakalanlar olunca da altın çuvalını götürmeye kalkanlar yine olur. Yine hep beraber trene binerler. Tren vagonunda kardeşleri uyuyunca Himmet, Ankara’dan önceki durakta onlardan kaçmak için iner. Ancak tren gittiği zaman karşısında kardeşlerini görür ve kaçma planı işe yaramaz. Altınları kaçırmayı planlarken yine kardeşlerine karşı bir sorumluluk ya da vicdani duygu hissetmez tamamen çıkarına yönelik bir eylem sergiler.

Gayret o kadar altınları ne yapacaklarını sorunca Saffet “Ne yapacaz, köyün bütün tarlalarını ve altınlarını alcaz.” Şeklinde cevap verir. Kardeşler arasında en büyüğü olan Himmet buna kızar ve “Hay öküzüne! Oğlum bu kadar altınla köyde yaşanır mı büyük şehirde yaşıcaz.” Der. Bu cevapla o dönemde büyük şehirde yaşamak için paraya ihtiyaç olduğu ortaya konulmuş olur. Tam tersi şekilde bir yargıya varacak olursak da, kente göç etmeyen kırsal kesimin göç edememe sebebi maddi zorluktan korkmak ve elinde olan düzeni de kaybetmek korkusudur.

Büyük şehirde yaşama hayali tüm kardeşleri ve eşlerini mutlu eder. Altınları getireceği zenginlik ile kurulan hayaller ve sıralanan istekler var. Eşler hep beraber “Şehre mi gitcez? Şehirli karılar gibi mi olcaz?” diye sorarak bunun bir gurur kaynağı olduğunu tavırları ile yansıtırlar. Diğer istekler ve hayaller ise, homeoffice alma (Batılılaşma göstergesi), apartman alma (değişen konut düzeninde ve şehir hayatında ki yeni kültürde apartmanın önemini yansıtır), televizyon, kelepçeli saat, naylon gecelik (modanın etkisi)dir. Para olunca istekler ve ihtiyaçlar değişiklik göstermiştir. Bu durum şehir hayatı ve kırsal hayat arasındaki yaşam tarzının farklılığını da göstermektedir. Paranın kırsal hayattaki insan için satın alma gücü o kadar etkilidir ki Gayret’in “Himmet ağabey, bana şehirli karıda alacan demi?” sorusu kadının bile para ile satın alınan bir meta olduğunu kırsal kesime düşündürür. Bu sorudan şu sonuç da çıkartılabilir. İnsanlar paraya o kadar önem vermekte ve değer yüklemektedir ki bir kadın için evlenme sebebi erkeğin parası olması olabilir.

Paranın varlığı tavırlarını bile değiştirmiş aralarındaki çıkarsız ve saf duygular yerini daha soğuk tavırlara bırakmıştır. Tren garında bilet alırlarken 3. Mevki değil 1. Mevki alarak ellerindeki tüm parayı bilete verirler. Gayret neden böyle yaptıklarını sorunca Himmet “Bizim gibi zengin adamlar köylü kısmıyla aynı yerde gider mi hiç?” diye cevaplar ve dünkü varlığını para ile çoktan unutmuş bir imaj sergiler. Himmet vagonda kardeşine “Höst lan! Löküs mevkide öyle oturulmaz, ayak ayak üstüne at!” diyerek de kızar. Para varsa çizilmesi gereken bir tavır var demektir.

Altınları bozdurmak için Ankara’ya gitme sebepleri orada hemşerileri olan Ali Rıza Bey’in kuyumculuk yapıyor olmasıdır. O kadar çok altın bozdurunca hükümetin el koymasından korktukları için tanıdık bir kuyumcunun iyi olacağı fikriyle hareket ederler. Bu dört kardeş hemşerileri olduğu için Ali Rıza Bey’e güvenebileceklerini düşünürler ve Ali Rıza Bey yıllar önce köyden göç etmiş olmasına rağmen onu hatırlamaktadırlar. Ali Rıza Bey ise onları hem hatırlamaz hem de altınları ele geçirmek için planlar düşünür. Kırsal kesimdeki halk için insani ilişkilerin daha önemli olduğu ve hemşeri olmak gibi kültürel bağların öneminin kırsal alanda hala yaşadığını buradan anlarız. Artık kentli olan Ali Rıza Bey ise köylü hemşerilerini çoktan unutmuştur. Çünkü kent kalabalıktır. Nüfus fazladır ve yoğundur. Her gün binlerce insan görmektedir. Bu yüzden eskiyi hatırlamaz.

Ankara’ya geldiklerinde yolda karşılarına çıkan adama “Ali Rıza Bey’i nerden buluruz?” diye sorarlar. Adam da “Ne Ali Rıza’sı be?” şeklinde cevaplar. Bu duruma şaşırırlar “Aaa! Ali Rıza Bey’i tanımıyor buralı değil herhal yabancı.” Şeklinde yorumlarlar. Wirth’in makalesinde savunduğu görüş burada da kanıtlanmış olur. Kentte etrafımızdaki insan sayısı kıra göre fazla olmasına rağmen tanınan insan azdır. Kırsal kültürde ve mekanlarda ise herkes herkesi tanır (Wirth, 2002: 82).

Üç gün boyunca Ali Rıza’yı beklerler, hiç paraları olmadığı halde başka kuyumcuya altın bozdurmazlar. Sokakta yatarlar ve açtırlar. Su ihtiyaçlarını süs havuzundan su içerek karşılarlar. Başka kuyumcuya altın bozdurunca polisin bütün altınları alacağını düşünürler. Hatta Ali Rıza Bey gelene kadar geçici bir işe girerler. Kendilerine karşıya geçmeleri için elle işaret veren trafik polisinden altınları alacak diye korkarlar ve kaçarlar. Bu sahnelerde bize kırdan göç eden insanın kente uyum sürecinde yaşadığı sorunları gösterir.

En sonunda Ali Rıza Bey gelmiştir ve bir tane altını bozdururlar. Ali Rıza dört kardeşi tanımaz. Hatta ilk başta ters davranır. Ama ellerindeki Bizans altınını görünce onlara çok iyi davranır. Altının değeri 2000 kayme iken 1000 kayme

verir. Ali Rıza kardeşlerle ilk karşılaşmasından itibaren onlara karşı hep çıkarcı bir davranış ve tavır sergilemiştir.

Filmde hitap şekilleri sürekli amca, yeğenim gibi akraba sıfatları ile olmaktadır. İnsanların samimiyet derecesini, içten oluşunu gösterme şekilleridir bu hitap şekilleri. Aileden biri yerine koymak, akraba gibi değer verildiğini göstermek amacıyla böyle hitap edilir. Bu filmde her ne kadar çıkar ilişkileri olsa da, bu tarz hitap şekilleri o dönemde aileye ve akrabaya değer verildiğini gösterir.

Köyde şalvar, yelek, yazma ve başörtü kullanan kadınlar şehre geldikleri zaman mini etekler, topuklu ayakkabılar alırlar. Kuaför de bakım, saç boyası ve makyaj yaptırırlar. Başörtülerini çıkartırlar. Kadınlar topuklu ayakkabılarla çok zor yürürler ancak şehirli kadın olmanın bunu gerektirdiğine inandıkları için topuklu ayakkabılardan vazgeçmezler. Bunların sebebi etrafta gördükleri kadınların bu şekilde olması ve şehirli kadın kavramının kafalarında bu şekilde canlanmış olmasıdır. Erkekler ise şimdiye kadar bir şapkaya hiç o kadar para vermedikleri için şapkaların ücret etiketlerini çıkartmazlar. Kadınlardaki bu değişim kır ve kent yaşamındaki kıyafet ve yaşam tarzı farklarını gösterir. Köyde yer sofrası varken şehirde yine yemek masası vardır. Köy evinde yerde minderle oturulurken şehirde koltuk takımı vurgulanır. Şehirde yemek sırasında porselen yemek takımının fiyatından ve takımın bozulmaması gerektiğinden bahsederler. Metalara verilen değer şehirde daha fazladır. Çünkü bunlar para ile alınır ve para şehirdeki insan için oldukça önemli bir olgudur.

Dört kardeşin altın çuvalını kaybetmesi, bulmak için çabaları ve altınları saklama çabaları güldürü içerikli sahnelerdir.

Ali Rıza ile birlikte köye giderler. Daha birkaç gün önce bu köyde yaşayan kardeşler köye geldikleri zaman farklı tavırlar sergilerler. Para sahibi oldukları için köylüden ve eski komşularından farklı bir saygı beklerler. “Aman çamura o ayakkabı ile basma!”, “Köy yeri de tezek kokuyor.” gibi bir anda doğdukları yere yabancılaşmış cümleler sarf ederler. Tarla da kullandıkları öküzleri köylülerine hediye ederler.

Gayret’in Ali Rıza’nın kardeşi ile evlenmek için altınların yerini söylemesi, Ali Rıza’nın kardeşinin Gayret’e sadece para için yaklaşması, bütün kardeşlerin ve eşlerin altınları gömdükten sonra alıp kaçmak için planlar yapmaları hep çıkar içeren davranışlardır.

Göçün sebebi paradır. Uyum sorunları filmde sık sık gösterilir. Ali Rıza’dan gördükleri sahiplenme ve statünün sebebi altınlardır. Bu gerçek bir statü değil çıkar için gösterilen bir saygı ve yardımdır. Kardeşler başta altınları alıp kaçma fikrinde bireyselleşmiş olsalar da Ali Rıza’nın niyetini anladıktan sonra bireysellikten vazgeçer ve birlik olurlar. Daha sonra tekrar bireyselleşme görülür. Ancak altınları tamamen kaybedip köye döndükleri zaman gerçek kardeşler olarak çıkarsız hayatlarına devam ederler. Yarışma ve rekabet altınları kaçırmak ve tek başına sahip olmak için kardeşler arasında vardır.

Filmdeki karakterlerin toplumsal rolleri şu şekildedir:  Himmet: Kardeş, eş, hemşeri (Ali Rıza’nın hemşerisi)  Saffet: Kardeş, oğul, eş, hemşeri (Ali Rıza’nın hemşerisi)  Gayret: Kardeş, oğul, eş, hemşeri (Ali Rıza’nın hemşerisi)  Emine: Eş, elti, hemşeri (Ali Rıza’nın hemşerisi)

Tablo 7: 1974 yılı yapımı ‘Köyden İndim Şehre’ filminde geçen

kelimelerin ve sahnelerin sayımlarının toplamı. Gelenek, Görenek, Adetler 25

Akrabalık 75 Komşuluk 14 Aile 144 Bireyselleşme 7 Yarış ve Rekabet 14 Din 17

Göçle Oluşan Uyum Sorunları

35

Manevi (Birincil) İlişkiler

38

Çıkarcı (İkincil) İlişkiler

33

Para

113

Sınıf Farkı

37