• Sonuç bulunamadı

Kent Hakkının Kavramsal Açıdan Ele Alınması

1.2. Kent Hakkı

1.2.2. Kent Hakkının Kavramsal Açıdan Ele Alınması

Araştırmanın bu kısmında kent hakkı kavramının kuramsal açıdan ünlü kent bilimcileri Lefebvre ve Harvey’ e göre tanımı yapılmıştır. Kent hakkı Harvey ve Lefebvre ile birlikte yeni bir bakış açısı kazanmıştır. Sanayi Devrimi sonrası ve özellikle 1970’lerden sonra ortaya çıkan kentsel hareketler ekseninde kent hakkı ortaya konmaya çalışılmıştır. Artı üretime geçiş ve sermaye dolaşımı gibi kavramlar üzerinden kentsel mekânsal tanımlamalarla kent hakkının ortaya koyulması sağlanmıştır. İşçi sınıfı ile birlikte ortaya çıkan mücadelelerin en önemlilerinden birisi de kent hakkıdır. Lefebvre ve Harvey bu kentsel hareketlerden yola çıkarak emeğin sömürülmesi karşısında kentte yaşayanların kendi haklarını korumaları gerektiği savı üzerinde durmaktadırlar. Toplumsal hareketlerin ekonomik-politik anlamını Marksist bir anlayışla ve sınıf temelli bir çözümleme ile çalışmalarının odak noktasına yerleştirmişlerdir (Güler, 2014: 51). Kentlerin bir sermaye mekânı olduğu düşünüldüğünde sermaye dolaşımının kentler üzerinden gerçekleştirilmesi yeni hak arayışları ortaya çıkarmıştır. Bunlardan en önemlisi de kent hakkıdır.

Lefebvre kent hakkı kavramını ilk kez ortaya atan sosyologdur. Lefebvre’nin kent hakkı ile ilgili düşünceler ortaya koymasında Sanayi sonrası kentleşmenin farklı bir boyut kazanmasının ve işçi hareketlerinin etkisi büyüktür. Lefebvre kentleşme sürecinde mekânın dönüşümü ve mekânın yeniden üretimine getirdiği yaklaşımla ele almıştır (Güler, 2014: 51). Kent hakkı, kentsel bir yaşam hakkı, canlı bir ereksellik hakkı, yüz yüze gelme ve değişim takas yerleri hakkı, yaşamın ritmini yakalama ve zaman kullanımı hakkı yerlerin tam kullanımına olanak sağlama hakkı gibi hakların yaşama geçirilmesidir ( Ertan, 2008: 137).

Tarihsel süreçte kentler artık klişeleşmiş yeni bir şeyler üretememekte ve bireysel ihtiyaçları karşılayamamaktadır. Lefebvre’ye göre kentin yapısı ideolojik bir yapıdan oluşmaktadır ve bu kent içinde sınıfsal farklılaşmaların oluşmasına neden olmaktadır (Güler, 2011: 53). Bu nedenle kentte yaşayan insanlar kenti kendi ihtiyaçları doğrultusunda inşa etme hakkına sahiptir. Lefebvre, bu farklı toplumsal

kesimleri oluşturan bireyin haklarının koruma altına alınması gerektiğini belirterek bu hakların; bilgi hakkı, ifade hakkı, kültür hakkı, farklı ve eşit kimlik hakkı, bütün bunların üzerinde, kent yönetiminde doğrudan yer almak, bütün kent sakinlerinin kent yaşamının sunduğu imkânlardan yararlanma hakları olduğunu ifade etmektedir (Güler, 2011: 53).

Kent farklılığın ve heterojenliğin mekânıdır. Bu nedenle kişilerin ve düşüncelerin farklılığı kentsel mekâna bakış açısını da farklılaştıracaktır. Her birey kentte kendinden bir şeyler bulmak ister. Bu da insan haklarının vazgeçilmez bir unsuru olan kent hakkı mücadelesini doğurmaktadır. Peki kent hakkı mücadelesi nasıl olmalıdır? Lefebvre bunun ancak kollektif bir hareketle mümkün olacağına vurgu yapar. Kentte yaşayanların kent haklarını alma yolu, kentten kar edenlere (kentsel örgütlenmeyi belirleyen, sermayeyi elinde bulunduran iktidar) karşı bir araya gelmek ve mücadele etmektir (Kaplan, 2016: 9). Kent hakkının tam anlamıyla ortaya koyulabilmesi için geçerli bir kent bilimine ihtiyaç vardır. Burada geçerli bir kent bilimine vurgu yapılmasının nedeni Lefebvre’ye göre var olan kent biliminin kenti geliştirmeye ve dönüştürmeye yetmemesidir. Böyle bir kent biliminin oluşması için, İnsanların beraber çalışarak, hayatta kalıp gelişmek için mekânlar yaratacağı bir dünyaya ihtiyacı vardır (Çetin, 2017: 301). Yeni ve özgün bir şeyler yaparak bir hak mücadelesine girilmelidir. Ancak bu şekilde insan ihtiyaçları ve arzularının karşılayan yeni kentler oluşturulabilir.

David Harvey kent hakkı yaklaşımlarını Marksist bir ideoloji üzerinden sermaye dolaşımına vurgu yaparak ele almaktadır. Kapitalizmin getirdiği sınıflaşmalara ve olumsuzluklara kent bağlamında bir eleştiri sunmaktadır. Antikapitalist düşüncede şehir hakkı önemli bir noktadır. Mekânsal farklılaşma kavramını temele alarak kentsel mekân üzerine düşünceler geliştirir. Harvey’e göre kır ve kent arasında artık belirgin bir fark görülmemektedir. Burada sadece kır veya kentten söz etmek yerine kent derken aslında belli bir kent merkezinden değil, genel olarak mekândan ya da o mekânda yaşayan topluluktan söz etmek gerekir (Kömürcüoğlu, 2013: 212). Harvey’e göre bağımsız tüketici davranışları mekânsal farklılaşmaya neden olmaktadır. Serbest Pazar ekonomisi kentsel-mekânsal farklılaşma oluşturmaktadır. Artı ürünleri pazara sunmak için yeni mekânlara ihtiyaç

olduğundan bahseder. Harvey’e göre şehir hakkını anlamak için öncelikle kapitalizmin şehri yeniden üretmesine ve şekillendirmesine bakmak gerekir. Çünkü kapitalizm kentleşme ve kentlileşme üzerinde de çok büyük bir etkiye sahiptir. Harvey’e göre kent sistemi, kapitalist endüstrinin bitmek bilmeyen yüksek kazanç arayışlarının bir ürünüdür (Bıçkı, 2006: 116). Üretim fazlası ürünlerin piyasaya sunulmasında kentler etkin rol oynamaktadır. Bu durum ise kentliyi kapitalist düşünce çevresinde şekillendirmektedir. Şehir hakkını aramak bu noktada bir başkaldırı olacaktır. Kent hem insanı biçimlendiren ham de insan tarafından biçimlendirilen toplumsal bir boyuta sahiptir (Güler, 2014: 52). Harvey’e göre kent hakkı, tekil bir hak değildir. Kolektif bir hak olarak ele alınmalı ve kolektif politikalara dayalı olarak uygulanmalıdır (Sadri, 2008: 37). Çünkü kişi tek başına kenti inşa edemediği gibi tek başına da geliştiremez. Kentsel yönetimde her zaman söz sahibi olan birileri vardır. Harvey sermayeyi elinde bulunduran iktidarın karşısında kentte yaşayanların kentin kaderini belirlemede etkili olması gerektiğine dikkat çekmektedir. Marks’ın kollektif emeğine bir eleştiri yönelterek onun sadece kollektif emeğinin sadece fabrika ve işçi ile sınırlı kaldığına işaret eder. Harvey’e göre emeğin sömürüldüğü asıl yer kentlerdir (Kömürcüoğlu, 2013: 214). Harvey de Lefebvre gibi kentsel sermayeyi elinde tutan ve kentsel örgütlenmeyi belirleyen iktidara karşı ortak bir irade ile kapitalist sistem ve sömürü sistemi karşısında kent hakkı mücadelesine girilmesi gerektiğini vurgular.