• Sonuç bulunamadı

3.1. Aksaray İli Kent Kültürü Temalı Bulgular

3.1.2. Aksaray’da Kentlilik Kimliği

Kent kimliği, kentte yaşayan bireylerin kente ne ölçüde dâhil olduklarını, kendilerini kentli olarak görüp görmediklerini ve kentli kadını nasıl konumlandırdıklarını anlamak için oluşturulmuş bir koddur. Kentte yaşayıp henüz kent kültürüne dâhil olamamış veya kendini kentli olarak tanımlayamayan birçok birey vardır. Kentlilerin evi ve dışında yaşadıkları alan kentin, kentli kimliğinde yaşayanların yaşam biçimleri olarak görülmektedir (Tatlıdil, 320: 2009). Kentin etkin olarak kullanılmasını sağlayan mekânlar ise kent kimliğini oluşturmaktadır. Araştırmamızda kentli kadın tanımlaması da kent kimliği üzerinden değerlendirilecektir. Katılımcıların “Kendinizi kentli bir kadın olarak tanımlar mısınız? Kentli bir kadın size göre ne ifade etmektedir?” sorularına yanıt olarak verdikleri cevaplar doğrultusunda oluşturulmuş bir takım kodlar şöyledir:

Kentliyim

Kentlilik, kente özgü davranışlar sergileme, kentin olanaklarından yararlanma, yönetimsel etkinliklere ve kamusala katılım, sosyal etkinliklere katılım dâhilinde olmaktadır. Kentin bu pratikleriyle az çok iç içe olan katılımcılar kentliliği şöyle değerlendirmektedir:

“Ben kentli miyim? Evet kentli bir kadınım. Çünkü bu şehrin koşullarına göre hayatımı sürdürüyorum.”(Filiz, 36, Kuaför, 2 Çocuk)

“Evet kentliyim. Çünkü her şeyden önce kentte yaşıyorum ve kentin imkânlarından faydalanıyorum minimum düzeyde de olsa.” (Merve, 28, Sosyolog, 1 Çocuk)

“Ben hem köy hayatını yaşadım hem şehir benim için bir şey fark etmiyor. Kentliyim diyebilirim. Ya ben üretiyorum, ama çok nadir kentte benim gibi üreten, daha çok tüketim var.” (Yeter, 33, Terzi, 2 Çocuk)

“Aksaray şartlarında evet, kentli bir kadınım. Bence kentli kadın kendi ayakları üzerinde durabilen, her zaman erkeğe baş eğmek zorunda kalmayan kadındır.” (Zeliha, 32, Sekreter, 2 Çocuk)

Kentli Değilim

Kırsaldan kente geçiş sürecini tamamlayamamış kentlerde kentlilik algısı da tam oturmamıştır denilebilir. Kentte yaşayıp kendini kentli kültürüne ait hissetmeme durumu, uyum sağlayamamak ve kentin argümanlarından yeteri kadar faydalanamamak, bireylerin kendilerini kentli olarak adlandıramamalarına sebep olmaktadır.

“Kentli bir kadın daha bilgili, daha kültürlü olması lazım, sosyal hayatı olması lazım. Nasıl deyim, çalışma yönünden, bilgi yönünden daha girişimci olmaları lazım ama çok az. Kararlı ve istikrarlı kadınlar da bir şekilde engelleniyor. Babası engelliyor, kocası engelliyor. Hayata yönelik, gezmesi olsun, insanlarla ilişki, iş bulma olsun çok az. Kadınlar çok çalışkan ama emekleri zayii oluyor.” (Canan, 46, Hizmetli, 3 Çocuk)

“Ben kendimi hem köylü hem kentli olarak adlandırıyorum. Biz muhafazakâr bir toplumuz. Ben muhafazakâr bir ailede büyüdüm ve o gelenekle yetiştim. O kültürle yoğruldum ve onu taşıyorum bu nedenle tam olarak kentliyim diyemem.” (Elif, 46, Kütüphaneci, 1 Çocuk)

“Ben köylüyüm. Şehirde yaşıyorum ama kendimi şehirli olarak hiç görmüyorum.” (Hanife, 45, Garson, 1 Çocuk)

“Valla ben köyü daha çok sevdiğim için şehri sevmediğim için pek bir şey diyemiyorum. Köylüyüm ben. Elimde olsa köye giderim, ekerim, biçerim.” (Hatice, 34, Garson, 2 Çocuk)

“Ben köylüyüm. Ben kentte yaşamıyorum bizim köyün büyüğünde yaşıyorum. Burası bizim köyün bir büyüğü.” (Nurgül, 42, Hizmetli, 2 Çocuk)

“Ya kentli kadın deyince mecburiyetten yaşayan kadınlar düşünüyorum. İzmir’ de annem İzmirli olduğu için orada sabahın altısında otobüse binip fabrikalara giden, iş yerlerine giden kadınlar yani artık robotlaşan insanlar görüyordum ben. Kentli kadın deyince bu cümle o anları hatırlattı bana. Yoksa sen ben kentli kadın gibi gelmiyor açıkçası.” (Tuğba, 32, Kuaför, 2 Çocuk)

Kentlilik bilinci aidiyet duygusu ve kentsel mekânı kullanımla yakından ilgilidir. Kamusal mekânı kullanım, ulaşım ve iletişim imkânlarından yararlanma, yönetime katılım, kent için alınacak kararlarda söz sahibi olabilme, sosyal

etkinliklere katılım (konser, festival vb.), okul, kuaförlere ve kafelere gitme ve benzer etkinlikler kentlilik bilincine ve aidiyet duygusuna yön vermektedir. Aksaray kentinde yaşayan halkın bütün bu özelliklerden yararlanma imkânlarının minumum düzeyde de olsa var olması kentlilik bilincine sahip olduklarını göstermektedir fakat kentin kırsal özellikler taşıması ve kentli bireylerin aynı zamanda kırsal faaliyetlerle de uğraşması "kentliyim" tabirinin yanında "köylüyüm" tabirinin de kullanılmasına neden olmaktadır. Aynı zamanda metropolitan diyebileceğimiz, tarımsal faaliyetlerin ve birincil ilişkilerin giderek azaldığı kentlere nazaran yoğunluğun ve kentsel karmaşanın daha az olmasından dolayı bazı katılımcılar kendilerini kentli olarak tanımlayamamaktadır. Çünkü günümüz kentleri çoğunlukla rutin iş hayatının ve koşturmanın olduğu bir yer olarak tanımlanır. Aksaray gibi küçük ölçekli kentlerde bu koşturma ve hareketlilik daha azdır.

Uyum Sağlama

Araştırmamızdaki bir diğer kod ise “uyum sağlama” dır. Kent kimliğini kazanmada en büyük etkenlerden birisi kentsel mekâna uyum sürecidir. Bu süreç bireyin kentte var olma süreciyle de paralel bir gelişme göstermektedir. Kırsal bölgelerden kente yapılan göçler veya bireyin kır kültürüyle yetişmesi de adaptasyon sorununa etki etmektedir. Katılımcıların bir kısmı kentte yaşamasına rağmen kente uyum sağlayamadıklarını ifade etmişlerdir. Bir kısmı ise yaşadıkları kentten memnun olmasalar bile alıştıklarını ifade etmişlerdir.

“Ben şehre hiç adapte olamadım. Göremiyorum ama gittiğim yere de ayak uydurmaya çalışıyorum. Şehrin insanının bir hava üzerinde yaşamaları var, ben doğallığı ve insanlarla iç içe olmayı daha çok seviyorum.” (Canan, 46, Hizmetli, 3 Çocuk)

“Kimsem yok olsa köye giderim ama köyde de yapabilir miyim artık bilmiyorum. Alıştım çünkü. Mesela iki gündür işe gitmiyorum, özledim çalışmayı.” (Hatice, 34, Garson, 2 Çocuk)

“O yüzden Aksaray benim için çok şey ifade ediyor çevrem burada, ailem burada alıştım buraya ama değiştirilemez, olmazsa olmaz bir yer de değil benim için.” (Merve, 28, Sosyolog, 1 Çocuk)

Boşanmış kadınların kente uyum sağlayıp sağlayamamalarında çevrenin tutumu ve sosyo-ekonomik yaşamları oldukça önemlidir. Sosyal veya ekonomik açıdan çevrenin desteğini göremeyen kadınların ilişkilerin kente uyum sağlamada problem yaşadıkları gözlemlenmiştir. Günümüzde kentli bireylerin, kentin yoğunluğundan kaçıp, kafasını dinleyebileceği kırsal mekânlara olan ilgisi artmaktadır. Bireyler bu yöntemle hem kentin stresini ve yorgunluğunu üzerlerinden atmak hem de doğal yaşamın tadını çıkarmak istemektedirler. Boşanmış kadınlarda da buna benzer bir durumun olduğu gözlemlenmektedir. Çevrenin boşanmış kadınlara olan bakış açısı, ekonomik durum, kadınların kendi ayakları üzerinde durabilme çabaları ve çocuklarının ihtiyaçlarını karşılayabilmek için çalışmaları gibi etkenler kadınları köy hayatına geri dönme düşüncesine itmektedir. Esasen kentin pratiklerine alışmış kadınlar, kırsal yaşamın içinde olma değil, sadece bunu bir kaçış olarak görmektedirler. Çünkü boşanmış kadınların bir kısmı her ne kadar kente uyum sağlayamadıklarını ifade etseler de kentsel mekânın sağladığı imkanlara alışılmışlık söz konudur.

Kentli Kadın

Kadının kentteki statüsü, kenti algılayış şekli, istidama katılım oranı, eğitim durumu, kamusal alanda nasıl konumlandığı, fiziksel ve sosyal görünümünün nasıl olduğu, bir kentli kadın imajı oluşmasına yol açmaktadır. Bütün bu argümanlara dayalı olarak kadınların kentli kadın algısı şu şekilde olmaktadır:

“Kentli bir kadın daha bilgili, daha kültürlü olması lazım, sosyal hayatı olması lazım. Nasıl deyim, çalışma yönünden, bilgi yönünden daha girişimci olmaları lazım ama çok az.” (Canan, 46, Hizmetli, 3 Çocuk)

“Aksaray kadını için; muhafazakâr ama muhafazakârlığını aslında bir maske gibi kullanıyor diyebiliriz. Muhafazakâr görüntülerinin altında çok sosyal, becerikli, her şeye el atan ve istediğini yaptıran bir kadın var.” (Elif, 46, Kütüphaneci, 1 Çocuk)

“Bana göre kent kalabalığı ifade ediyor. Her şeyin elinin altında olduğu, bütün imkânlara rahatlıkla ulaşabileceğin bir yer. Kentli kadın ise bu kalabalık içinde birçok şeye yetişebilen bir kadındır. Koşturma içinde olan kadındır herhalde.” (Filiz, 36, Kuaför, 2 Çocuk)

“Şehirli kadın ne ifade edecek? Süslü püslü, gezsin tozsun, koca parasını yiyip gezsin tozsun. Koca parası yoksa zenginse kendi başına gezer.” (Hanife, 45, Garson, 1 Çocuk)

“Şöyle baktığım zaman kentli kadın deyince genelde kapalı kadınlar geliyor. Çünkü Aksaray’ın insanı kapalı ama kafede de görüyorum bazen son derece bakımlı

bayanlar geliyor.” (Hatice, 34, Garson, 2 Çocuk)

Kadınlar kentli kadını tarif ederken kendi sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik özelliklerinden yola çıkmaktadırlar. Mesela maddi durumu ve eğitim düzeyi diğerlerine göre alt seviyede olan kadılar kentli kadına sosyo-ekonomik ve sosyo- kültürel bakımdan daha üst seviyede ("süslü püslü", "bakımlı", "tüketen", bilgili, kültürlü") özellikler atfetmektedirler. Eğitim düzeyi diğerlerine göre daha yüksek olan kadınlar kentli kadın için kavramsal bir çerçeve çizerek modernitenin getirdiği avantajlı ve dezavantajlı kavramlar ("Mecburiyetten yaşayan", "koşturma içinde olan", "özgür", "kendi ayakları üzerinde durabilen") üzerinden tarif yapmaktadırlar.

3.1.3. Kent Kültürünün Boşanmış Kadınların Kent Deneyimlemesindeki