• Sonuç bulunamadı

1.3. Kadınların Kent Deneyimlemesinde Adalet Perspektifi

1.3.4. Adalet Kavramı

Adalet kavramının hukuksal ve sosyolojik açıdan birçok tanımı yapılmaktadır. Bu tanımın çağlara göre farklılık gösterdiği gibi üzerinde en fazla tanımlama yapılan kavramlardan biridir. Toplumsal, siyasi ve ekonomik yazınlarda adalet unsuru her zaman tartışma konusu olmaktadır. Bu anlamda adaletin tek bir tanımı yerine her disiplin içerisinde kavramı farklı analiz etmek gerekmektedir. Böylece daha geniş ve doğru bir tanımlama yapmak mümkün olacaktır. En genel tanımıyla adalet: doğruluk, dürüstlük, eşitlik, hak, hak yemezlik, hakkaniyet ölçülerine uyma, meşruluk, tarafsızlık, insaniyet, iyilik gibi anlamlara gelir (Tan ve

Töremen, 2010: 59). Kimi tanımlamalarda adaletin eşitlik ilkesi ile aynı olduğuna vurgu yapılmakla birlikte adalet eşitlikle aynı değil aksine eşitliği de içine alan geniş bir kavramdır. Martı'nın tanımına bakıldığında; sosyal hayat açısından “adalet insan ilişkilerinde karşılıklı saygı ve sevginin gözetilmesi, hak dağılımı ve sorumluluk paylaşımında insaflı ve ölçülü bir yolun izlenmesi” şeklinde tanımlanabilir (Martı, 2015: 139).

Adalet ve eşitlik ya birbiri ile özdeş ya da birlikte kullanılan kavramlardır. Bu nedenle eşitliğin adaletin temelini oluşturmasından hareket ederek, eşitliğe aykırı işlemlerin adaletsiz olacağı sonucuna varılır (Dinçkol, 2005: 104). Dinçkol mutlak eşitliğin ancak düşüncelerimizde var olan, realiteye aykırı bir durum olduğunu ve hukuksal alanda bir kuralın insanların tümüne aynı şekilde uygulanmasının bir tür eşitsizliğe yol açacağını ifade etmektedir (Dinçkol, 2005: 104). Hakların dağıtımı yapılırken kimin hangi oranda pay alacağı her zaman tartışma konusu olmuştur. Bu noktada Aristoteles'in adalet anlayışına atıfta bulunmak gerekir. Aristoteles dağıtıcı ve denkleştirici olmak üzere iki tür adaletten bahseder. Dağıtıcı adalete göre malların paylaştırılması kişinin toplum içindeki durumuna ve yeteneğine göre payına düşeni alması, denkleştirici adalet ise yasalarla sağlanan ve hukuk kurallarını içeren adalettir (Güriz, 2008: 13, 14). Bu durumda kimine az kimine çok dağıtım gerçekleşmektedir. Bunlar para ve onur gibi şeylerdir. Toplumda herkes bunlardan bire bir eşit pay almayabilir. Önemli olan kişinin toplumsal konumuna ve emeğine göre pay sahibi olmasıdır. Bu anlamda dengesiz dağılımın eşitliği ve adaleti getirdiği söylenebilir. Aristoteles’in adalet anlayışı onun ahlak felsefesinde önemli bir yer tutar. Adaleti erdem, eşitlik ve orta yol kavramlarıyla açıklamaktadır. Adil şeyler istemek ve adi eylemlerde bulunmak adaleti, haksız şeyler yapmak ve haksız eylemlerde bulunmayı ise adaletsizlik olarak adlandırmaktadır (Aristoteles, 2015: 90).

Adalet kavramını açımlamak, siyasal düşünce tarihinin adalet üzerine yazılmış en ayrıntılı kitaplarından birisini "Devlet'i" yazmış olan Platon'un adalet anlayışından bahsetmeyi gerekli kılmaktadır (Ceylan, 2006: 160). Platon'un sistemli bir şekilde ortaya koyduğu adalet felsefesi onun devlet kavramıyla özdeşleşmektedir. Ona göre bireylerde adaletin işleyişi devlette adaletin işlerliğine benzemektedir. Platon'un adil olmayanın değil, adaletli insanın mutlu olduğu ideal devletin

oluşturulması tezi onun adalet anlayışının temel noktasını oluşturmaktadır (Ceylan, 2006: 160). Platon’un sınırlarını çizdiği ideal devlette her birey kendisine biçilen rolü yerine getirirse aynı zamanda adaleti de sağlamış olur. Bu şekilde bireyin adaleti devlet adaletiyle örtüşür. Platon’un adalet kavramında kadına bakış açısı eşitlikçi bir yaklaşımı ele almaktadır. Kadınların da erkekler gibi yaratılıştan eşit olduğunu vurgulayarak her işte birlikte hareket etmeleri gerekliliğini öne sürmektedir. Devlet için gerekli olan her işte kadınlar da erkekler gibi yer alabilirler. Kadın antik dönemde ev içi alana hapsedilmektedir ve ikincil plana itilmektedir. Buna rağmen Platon kadını ev içi yaşamdan kamusal yaşama taşımaktadır.

Platon ve Aristoteles’in adalet kavramlarını değerlendirecek olursak, adalet Platon’da kadın ve erkeği her alanda eşitleyen bir adalettir. Her iki cins de eşit şartlarda devlet için çalışmalıdır. Aristoteles’e göre adalet hak edene hak ettiğini vermektir. Mutlak bir eşitlikten bahsedilemez. Herkes hak ettiği ölçüde pay sahibi olmalıdır. Aristoteles’e göre eşitlik aslında eşitsizlikle sağlanabilir.

Eşitlik ve adalet birbirinden ayrı düşünülemez. Eşitlik adaletin bir gereği olarak ortaya çıkmaktadır. Eşitliksiz bir adalet ise bir anlam ifade etmemektedir. Buradan hareketle her iki kavramın birbirini yeniden ürettiği söylenebilir. O halde gelmiş geçmiş bütün eşitlik kavramlarını da kapsayan bir perspektiften bakmak gerekmektedir. Toplumsal cinsiyet adaleti ise böyle bir perspektifin sonucunda ortaya çıkmıştır. Çünkü klasik feminist yaklaşımlar kadınların haklarını savunmada yetersiz kalmaktadır. Buna paralel olarak toplumsal cinsiyet eşitliği konusu da tam anlamıyla açıklığa kavuşamamaktadır. Kadınla ilgili problemleri kadın-erkek eşitliği ekseninde çözmeye çalışan yaklaşımlar bir eşitlik ortaya koymaktan ziyade her iki cinsi birbirine indirgemekten öteye gidememektedir. Adaletsiz bir eşitlik hukuk kuralı olmaktan öteye gidemez. Hukukla güvenceye alınan eşitlikler adalet ile toplumda somut bir işlerlik kazanabilir.

Adaletin kentsellik açısından bir diğer önemli unsuru örgütsel adalettir. Kentleşmeyle birlikte kadının iş yaşamına dâhil olması örgütsel adaletin yeniden yorumlanmasını gerekli kılmıştır. Örgütsel adalet, iş yerinde veya çalışma hayatında ne kadar adil davranıldığı konusundaki algıyı ve bu algının örgütler açısından diğer sonuçlarını (tatmin, performans, bağlılık vs.) nasıl etkilediğini içeren bir kavramdır

(Tan ve Töremen, 2010: 59,60). “Sosyal adalet” kavramının örgütlere uyarlanması ile örgüt içindeki ilişkilere bağlı olarak ortaya çıkan kazanımların adil dağıtımını ve bu dağıtım sürecini ifade eden “örgütsel adalet” kavramı geliştirilmiştir (Çakar, 2015: 82). Bu bağlamda örgütsel adalet ve toplumsal cinsiyet adaleti arasında bir paralellikten söz etmek mümkündür. Örgütsel adalet bir bakıma kadınların çalışma hayatında cam tavan sendromuna da işaret etmektedir.

Adalet, toplumsal cinsiyet adaleti ve örgütsel adaletle olduğu kadar özgürlükle de ilişkili bir kavramdır. Özgür seçimin yerine getirilebilmesi bazı yaklaşımlara göre adaletin bir gereğidir. Kent özgürlüğü veya mekân kullanımı özgürlüğü de bunlardan bir tanesidir. Kent hakkı kavramına daha önce değinmiştik. Toplumsal cinsiyet açısından mekânın özgürce kullanımı adaletin bir gereğidir. Adalet, özgürlükçü kent yaklaşımlarında kadın ve erkeği eşitleyen temel unsurdur. Tarihsel sürece baktığımız zaman eşitlik hiçbir zaman kadının kent sokaklarını özgürce kullanabilmesini sağlayamamıştır. Bunun nedeni salt eşitlikçi yaklaşımın çoğu kez söylemde kalmasıdır.