• Sonuç bulunamadı

2.2. KEMALİST ULUSÇU İDEOLOJİNİN ULUS-DEVLETİN OLUŞUM SÜRECİNE

2.2.1. Kemalist İdeoloji

Osmanlı Devleti'nin aydınları arasından çıkan, Mustafa Kemal Atatürk'ün, yaptığı devrimler ‘Atatürk Devrimleri’ olarak, siyasal ve düşünsel alanda Türk toplumunun temellerini oluşturmuştur. Bu devrimlerin nitelikleri, Türk toplumunun çağdaşlaşmasına da ışık tutmuştur. Atatürk döneminin ortalarına doğru, devrimlerle birlikte, tüm eylemler, Kemalizm ya da Atatürkçülük olarak ideolojik bir biçim almıştır.

Kemalizm, Cumhuriyetten sonra şekillenmiş bir ideoloji olarak ortaya çıkmıştır. Bu nedenle denilebilir ki, uygulamaya dayalı, toplumsal pratiklerle birlikte şekillenmiş bir ideolojidir. Toplumsal pratiklere göre şekillenmiş olmasının nedeni, günün koşulları olarak belirtilebilecek Bağımsızlık Savaşı, devrimler ve bunların toplum tarafından benimsenme süreçleri, siyasal zorlukların yanında dış dünyadan etkilenmiş olmasıdır. Diğer bir deyişle, Kemalizm, bu koşullara göre şekil almış, koşullara bağlı olarak yapılandırılmış, bulunduğu koşullardan doğan bir ideolojidir. Böylece, Kemalizm’in doktriner olmaktan çok pragmatik karakteri, iktidarda sürekliliğini sağlaması bakımından önemlidir. Gerçekten de, çağdaşlaşmacı ve gelişmeci Kemalist ideoloji, uyulması gereken ilkeler ve projelerden oluşan toplu bir pakete sahip değildir (Yıldız, 2010: 91). Gellner’in ifadesine göre, ortada Kemalist söylem toplamı olmasında rağmen, bu durum Türkiye’nin yaşadığı ulus-devlet olma sürecini önceden belirleyebilecek kadar spesifik olmamaktadır (Gellner, 1998: 114). Bu durumun en önemli nedeni, toplumsal dönüşümün başlıca aktörü olan, Mustafa Kemal Atatürk’ün bir ideolog olmasından çok bir eylem adamı olmasından kaynaklanmaktadır. Bu durum, Murat Belge’nin aktardığı üzere, Yakup Kadri ile Atatürk arasında geçen bir dialogdan daha iyi anlaşılmaktadır. Yakup Kadri’in ifadesiyle:

“Bir gün Cumhuriyet Halk Parti’sinin (CHP) ilkelerini gözden geçiriyordu. O sırada ukalalık edip demiştim ki: ‘Paşam, bu her bakımdan bir inkılap partisidir. İnkılap partisi ise bir ideolojiye, bir doktrine bağlı kalmadan yürüyemez.’ Yüzüme bir masumun yüzüne bakar gibi bakmış ve gülümseyerek: ‘O zaman donar kalırız’ demişti.” (Belge, 2003: 36).

Bu alıntıdan anlaşılacağı üzere, Kemalist ideoloji esnek ve günün koşullarına uyarlanabilmesi temelinde de pragmatik bir yapıya sahiptir. Atatürk’ün ifadesine bakıldığında, kendisinin de toplumsal dönüşümün gerçekleştirmesini sağlayacak fikirlerden bir doktrin oluşturmak istemediği açıktır.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), bir siyasal eğitim aracı olarak kullanılmış ve Kemalist ideoloji parti içerisinde yaratılıp uygulamaya konulmuştur (Kongar, 2010: 115). Cumhuriyet Halk Partisi'nin 1927'deki kurultayında Mustafa Kemal Atatürk altı gün süren bir söylev (Nutuk) vermiştir. Söylev'de Mustafa Kemal Atatürk, Kemalist ideolojinin temel ögelerini ve uygulama ilkelerini belirtiyordu. Daha öncesine baktığımızda, 1923 yılında, seçimlere hazırlık sürecinde, halk egemenliği, ulusal bağımsızlık, saltanatın kaldırılması, mahkemelerin, vergilerin ve yasaların düzeltilmesi, ulusal bir ekonomi yaratılması, eğitimin birleştirilmesi gibi adımlar Cumhuriyet için ileri sürülen amaçlardandır. Bu amaçlar, Kemalizm’in temel bileşenleridir. Diğer yandan Kemalizm’in bir ideoloji olarak biçimlenmesi, 1923 yılından sonraki devrimlerle birlikte, CHP'nin 1927'deki kurultayında başlayıp, CHP’nin 1931’deki üçüncü kurultayında tamamlanmıştır. Laiklik, devletçilik ve devrimcilik ilkeleri, 1927’de CHP Parti tüzüğünde belirtilen, cumhuriyetçilik, ulusçuluk ve halkçılık ilkelerine eklemlenmiştir. Bu ilkeler CHP’nin simgesi kabul edilip, dördüncü kurultayda (1935) da, ATATÜRK ilkeleri olarak belirlenmiştir (Kongar, 2010: 116). 1937 yılında ise bu ilkeler anayasaya kapsamına alınmıştır.

Toplumsal pratiklere geri döndüğümüzde, devrim süreci olarak bakıldığında, Türkiye'deki durum, ekonomik temelli unsurların toplumsal hayatı ya da toplumdaki sınıfları değiştirmesi süreci değildir. Yani Kemalist devrim, gruplar ya da sınıflar arası bir çatışmanın ürünü değil, sınıflar ya da gruplar içi bir uğraş niteliği taşıyordu (Kongar, 2010: 109). Dolayısıyla, devrim, toplumdaki yapıdan doğarak değil de, toplumdaki yapıya rağmen gerçekleştirilmiştir.

Toplumsal alanın değiştirilmesine yönelik devrimlerin genel niteliklerine baktığımızda, dört genel özellikten bahsedebiliriz (Kongar, 2010: 109). İlk olarak, devrimler, ‘devletçi-seçkinci’ bir grup tarafından geniş halk kitlelerine, tepeden inme şekilde uygulanmışlardır. Devlet-seçkinci grup, Osmanlı geleneğinin bir ürünüdür. Cumhuriyet'in ilk yıllarında, toplumdaki, tek siyasal ve toplumsal güç, bu zümre idi. İkinci olarak, devrimler, Batı tipi bir toplum yaratmaya yönelik unsurlar taşımaktadır.

Yani, Batı tipi toplum modeli, Türkiye'ye uyarlanmaya çalışılmıştır. Üçüncü olarak, bütün devrimler aynı anda topluma sunulmamıştır. Toplumun kabullenişi, bu sıralamayı belirlemiştir diyebiliriz. Diğer yandan devrimlerin toplum tarafından içselleştirilmesi için, belli bir sürenin geçmesinin gerekliliği, devrimlerin adım adım gerçekleştirilmesini sağlamıştır. Dördüncü olarak, bütün devrimlerin temelinde, kuramsal olarak 'halk egemenliği' ilkesi yatmaktadır.

Osmanlı’daki seçkinci yapının içerisinden doğan bir lider Mustafa Kemal Atatürk, ilk olarak içinde bulunduğu toplumun içerisindeki 'kültürel ikiliği' gidermeye çalışmıştır (Kongar, 2010: 110). Kültürel ikilik, Osmanlı devletinin aydın zümresi ile halkın aynı dili ve yazıyı kullanmaması sonucu, toplumda iki ayrı kesimin arasındaki algı uzaklığı olarak ortaya çıkan bir durumdur. İki ucun ayrı kültürel değerleri yaşaması, toplumda, yönetici ve yönetilen kesimlerin kültürel olarak farklılaşmasını doğurmuştur. Aynı zamanda, Osmanlı döneminde yapılan Batılılaşma hareketleri bu farklılıkların daha da belirginleşmesini sağlamıştır. Bu farklılık, devrimler sayesinde öncelikle giderilmeye çalışılmıştır. Toplumsal olarak, halkın içesinde bulunduğu algı karışıklığı, Mustafa Kemal Atatürk’ün ‘halk egemenliğine’ olan inancı temelinde, devrimlerle birlikte, toplum yeniden biçimlendirilerek, aşılmaya çalışılmıştır.

Batı tipi toplum modelinin Osmanlı’da öykünme biçiminde ortaya çıkarak topluma giydirilmeye çalışılmasının yanında, Atatürk dönemindeki süreç, Batı tipi toplum modelinin temellerinin araştırılması ve ilkelerinin topluma uygulanması şeklindedir. Bilimin evrensel olması ve Batı uygarlığının da bilime dayalı bir uygarlık olması temelindeki bakış açısı ile ulusçuluk, ulusal bir ekonomi ve yaşam görüşü, Türkiye'de uygulanmak istenen, devrim sürecinin temelini oluşturmuştur. Dolayısıyla, denilebilir ki, devrim süreci, pozitivist (bilimsel) bir çerçeveye ve temele sahiptir. Bu durum, Batı toplumunun sonucunun değil, nedeninin topluma uygulanmasını sağlamıştır. Böylelikle evrensel ilkelere dayalı devrimler ortaya çıkacak, devrim evrensel bir nitelik kazanacaktır.

Osmanlı toplumunun Batılılaşma süreci, Batılı kurumların Osmanlı’ya, gerekli toplumsal, ekonomik ve siyasal temeller atılmadan taklit veya olduğu gibi alma yollarıyla aktarılmasıyla, toplumun içinde bulunduğu yapıdan bağımsız olarak gerçekleştirilmiştir. Diğer yandan, Türkiye'de erken cumhuriyet döneminde, Batılılaşma süreci, bilimsel temellere dayandırılarak, Batılı kurumların ve görüşlerin toplumun

içinde bulunduğu yapıya eklemlenmesine çalışılarak gerçekleştirilmiş, halk ve yönetici arasındaki mesafenin de böylelikle ortadan kaldırılması hedeflenmiştir.

Atatürk’ün Batılılaşmaya yönelik, gerçekleştirdiği faaliyet iki yönlüdür: Birincisi, toplumun güç dağılımını, dinsel ve geleneksel nitelikten, çağdaş-demokratik- laik bir yöne doğru yönlendirmek; ikincisi, devrimleri parça parça değil, bir bütüne yönelik parçalar olarak uygulamak (Kongar, 2010: 111). Bu iki yön, iki ana hedef altında, toplumun, hem içeriden hem de dışarıdan dönüştürülmeye çalışıldığını görmekteyiz.

Kemalist ideolojinin genel bir çerçevesini belirttikten sonra, Kemalist ulusçuluk anlayışının fikirsel temellerinin oluşumuna geçebiliriz. Bu aşamada, salt ulusçuluk anlayışını temel almak, ulusçuluk anlayışının tam olarak kavranamamasını sağlayacağından, ulusçuluk ile bağlantılı olan halkçılık ilkesini de incelemek faydalı olacaktır.

2.2.2. Atatürk İlkeleri Ve Ulusçuluk-Halkçılık (Halkçılık Temelinde Köycülük-