• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: YENİ A DERGİSİ

2.2. Derginin İçeriğinin İncelenmesi

2.2.1.14. Kemal Özer

İkinci sayıdaki bir başka şair daha önce dile getirdiğimiz gibi şiire İkinci Yeni ile başlayıp, daha sonra toplumcu şiirle devam etme kararı alan Kemal Özer’dir. Şiire geçmeden önce Kemal Özer’in şiirindeki değişikliğin temellerine inmek gerekir. Murat Belge’nin ifade ettiğine göre bu değişiklikte Memet Fuat’ın payı büyüktür. Belge kitabında Mehmet Fuat’ın Kemal Özer’e Marksist dünya görüşü ile estetik kaygı taşıyan şiiri bir araya getirmesini telkin ettiğini, Özer’in de 1963-1973 yılları arasında bu sentez için uğraş verdiğini söyler. (Belge, 2018: 567) Belge, Özer’in şiirindeki değişimi de şu sözlerle doğru bulmadığını ifade eder:

“Dönüşümünden sonra yazdığı pek çok şiir, bence, yazılmakta olan sosyalist şiire önemli bir katkıda bulunmadı. Nâzım Hikmet’in veya Ahmet Arif’in şiiri kadar güçlü bir etki kaynağı olamadı. Sonuçta olan Kemal Özer’in parlak şiirine oldu.” (Belge, 2018: 568)

1 Mayıs 1972 tarihinde çıkan ikinci sayıdaki Özer şiiri tam da şairin bu geçişi sonlandırdığı yıla rastgelir. Şiirin “Kuşatma” adını taşıması da âdeta bu dönüşümün gerçekleştiğinin haberini okuyucuya verir. Şiirin son bölümünde devrimci gencin karanlıkları bitireceğine dair inanca gönderme yapılır:

“çıkınca karşısına senin gözlerin diri aşılmaz inançlı gözlerin

45

dönecektir sessiz homurtularla geldiği gibi bin yıllık acıların surları önünden” (1972: 7)

Üçüncü sayıdaki Kemal Özer’in “Onurlu Türkü” şiiri de Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının ölümünün arkasından yazılmış bir ağıt gibidir. Şiirin içinde geçen “mayıs günü” tamlaması bizi idam tarihine götürmesi bakımından dikkat çekicidir. Bunun yanında şair, şiirinde toplumda oluşan değişik seslere tahammülü olmayanların, bu sesleri Emperyalist güçler adına yok etmeye çalışan bir tutum sergilediklerinin de altını çizmek ister:

“içimizdeki bu utanç

avuçlarımızdan birinde tuttuğumuz para kulaklarımıza çarpan sözcükler

bu kaygan dünya

her şeyin eridiği bu mayıs günü öfkeyle umutsuzluk acıyla ölüm kuşkuyla döneklik yan yana satıyorlar günün bütün seslerini sermişler kaldırımlara.” (1972: 3)

Kemal Özer’in dördüncü sayıdaki şiiri “Bir Yanda Umut Bir Yanda Düşman” başlığını taşır. Özer’in Kurtuluş Savaşı’nı merkeze alan şiiri, yaşanılan sıkıntılı zamanlara da göndermeler içerir:

“bir sabah ayağa kalktık

aynı anda birbirimizden habersiz gözlerimiz yoksul ve kocaman birlikte çarpıyordu artık

aynı saçağın altında yüreklerimiz yürüdük yaşamı savunmak için

bir yanda umut bir yanda düşman” (1972: 7)

Kemal Özer’in sosyal olayları konu edinen şiirlerinden biri de altıncı sayıda yayımlanır. “Göç” adını taşıyan şiir köyden kente 1970’li yıllarda iyice artan ve önemli bir toplumsal sorun oluşturan göç olgusunu birey üzerinden ele alır. Şiirde göçün bir kalkınma modeli olamayacağının da altı çizilir. Özer, sen diliyle hitap ettiği şiir kişisine kaderini değiştirmeyeceğini bile bile neden yollara düştüğünü sorar.

46

1 Ekim 1972 tarihli derginin yedinci sayısında yer alan “Bir Gün Daha Büyük Sulara/ Bu Durgun Daracık Irmaktan” başlıklı Kemal Özer’e ait şiir “büyük ırmak” ve “daracık ırmak” tamlamalarındaki zıtlıkla kurulur. Şairin büyük ırmakla kastettiği olgunun özgürlük, daracık ırmakla ise hapishane olduğunu söylemek mümkündür. Ben diliyle yazılan şiirde hapishanede olan şairin kendisiymiş gibi algılanabilir. Bilindiği gibi Kemal Özer, o tarihlerde bir ceza almamıştır; fakat çok yakın olduğu dostlarından hapishanede yatanlar vardır. Bu şiirin Erdal Öz başta olmak üzere hapishanede yatan sanatçılara bir umut ışığı olması, onlara büyük ırmakları hatırlatması için yazılmış olabileceği kuvvetle muhtemeldir.

Yeni a dergisinin bir kadro dergisi oluşunun etkisi dergide çıkan şiirlere de yansır. 1 Kasım 1972 tarihli derginin sekizinci sayısında Toprak Reformu üzerinde durulmuştur. Kemal Özer’in “Toprağa Bastıkça Söylenen” başlıklı şiiri de insan ile toprağın ilişkisini anlatır. Şiirde geçen “Pir Sultan, Bedreddin” gibi isimlerle Özer’in Nâzım Hikmet şiirine eklemlenme isteği de görülür. Şiirde mecaz anlam neredeyse hiç yoktur, bütün kelimeler gerçek anlamdadır.

Özer’in onuncu sayıda şekil özellikleri bakımından düzyazıya benzeyen “Üç Şiir”i yayımlanır. Şiirde dizeler bir cümle gibi alt satıra geçer:

“(…)

Üretmeyenler yaşamı ve rüzgârı göğünden, denizi balığından esirgeyenler

kökleri toprakta değildir onların. Sudan ve hava- dan uzağa sürdükçe bir kâğıt parçası kadar boş ve beyazdırlar. Ve bir çanak parçası kadar eklenmesi ola- naksız öbür parçalarına. Doğa durur ve ilerlemez çün- kü damarlarında.

(…)” (1973: 2)

On birinci sayıdaki “Şiir-Günlük” başlıklı metin adıyla aynı biçim özelliklerini taşır. Şair, şiirin başına 1 Ocak 1973 tarihini not düşer, yeni bir yılın ilk gününü anlatır gibidir. Özer, Boğaziçili bir çocuğa bulamadığı kitabını götürdüğünü söyler, gazete dağıtan çocuktan bahseder, iş yerinde lokavt yapan işçilerin eyleme son verdiklerinin haberini okur. Özer’in günlük hayatın içinden seçip çıkardıkları da onun dünya görüşünü açık etmesi bakımından önemlidir. Özer, 12 Mart Muhtırası’ndan sonra tamamen toplumcu şiire

47

yönelmiştir. Bu şiir de işçilerden, yoksul çocuklardan, zengin ve duyarsız insanlardan bahsederek böyle bir amaca hizmet eder. Yeni yılın ilk gününden bahsettiği bölümü işçilerin, yoksulların daha iyi bir hayatları olduğunu hayal ederek bitirir:

gelecek yılları düşünüyorum birden daha aydınlık olacağını yaşamın kutladıkları vakit hep birlikte

bugün haberlerini taşıyanlar dünyanın

sokaklarını süpürenler ayakkabılarını boyayanlar örenler işleyenler dokuyanlar

bir ağızdan söyledikleri vakit

sağlıklı türküsünü yeniden yaratılanın” (1973: 3)

Derginin on ikinci sayısında günlük biçiminde yazılan şiire devam edilir. Şiirin 23 Ocak 1973 tarihli bölümünde Marksist gelenekten gelen Afrikalı Amilcar Cabral’ın Portekizli suikastçılar tarafından öldürülmesi konu edinilir. Şiirde Cabral ile öldürülen devrimci gençler arasında da bağlantı kurulur, aynı güç odaklarına karşı savaştıklarının altı çizilir. Şiirin 24 Ocak 1973 tarihli bölümünde ise Vietnam’da yapılan ateşkes anlaşmasına değinilir. Özer, üç milyona yakın insanın ölümünden sonra yapılan bu ateşkesi utanç dolu bir sessizlik olarak görür.

Özer, on dördüncü sayıda da bu şiir tarzına devam eder. 6 Nisan 1973 tarihli bölümde yaşanan bunca acılara rağmen susan ve taraf olmaktan kaçınan insanlar hedef alınır:

“ne esirgeyenlerin yanında yer almış ne yaşamı üretenlerin bunca yıl

sormalı ödül vermeden ve alkışlamadan önce yan tutmadan kocamış bu adama

dururken bunca sömürü bunca haksızlık insanın kul olması insana

göz yummak değil midir yan tutmamak” (1973: 2)

On beşinci sayıda Özer’in şiiriyle temas etmeye çalıştığı hadise 1973 yılında öğretmenlere yönelik baskılardır. Derginin sayfalarında “Öğretmen Kıyımı” başlığıyla verilen haberlerde sol kesime mensup öğretmenlerin görevden alındığı, zorla emekliye sevk edildiği yazar. Özer, bu haberleri şiirine taşımıştır. Dönemin yönetimince

48

susturulmaya çalışan öğretmenlere Özer, şiiriyle yol açar, kararlı bir duruş sergilemelerini öğütler:

“öyleyse bütün köprüleri atacaksın yenilsen de yürüyeceksin dönüş yok doğacaksın kendi yangınının küllerinden

değiştirinceye kadar bu yurdun yazgısını” (1973: 3)

Özer’in İkinci Yeni şiirden toplumcu şiire geçiş serüveninde örnek aldığı isim hiç şüphesiz Nâzım Hikmet’tir. On beşinci sayıda yer alan şiirinde “verimli bir şafak dölüdür Nâzım’ın şiiri” (1973: 2) dizesiyle bunu açıklığa kavuşturur.

Derginin on yedinci sayısında Özer’in 1 Haziran 1973 tarihli “Halkı İçin Yaşamış Bir Ozanı/ Kendi İçin Yaşayan Bir Ozanın/ Arkadan Vurmaya Çalışması Üzerine” başlıklı şiiri yayımlanır. Özer’in düzyazılarında da üzerinde durduğu, şiirin bir sorumluluk işi olduğu, topluma hizmet etmesi gerektiği fikri bu şiirde dizelere dökülür. Özer, halk için yazan şairi bir nefer gibi kabul ederken, sanat için şiir yazanları hayal dünyasında yaşayan insanlara benzetir. Şiirde geçen “Bedreddin” adı kendini halk için feda eden şairin Nâzım Hikmet olduğunu gösterir. Özer, Hikmet’in insanları bilinçlendirmek için Simavni Kadısı Oğlu Şeyh Bedreddin Destanı’nı yazdığını ifade eder:

“(…)

balını devşirdin sen bedreddin kovanının versin diye bilinç peteğinden yeni oğullar o kuruyor hayal perdesi yeni suretler için”

Yeni a’nın gerek düzyazılar bakımından, gerekse şiir türünde güncel üzerine kalem oynatan bir dergi olduğunu söylemek yanlış olmaz. Günceli şiirine konu eden şairlerin başında da Kemal Özer gelir. Derginin on sekizinci sayısında “Yiğit Bir Genç Kızın Tabutu Önünde” şiiri 4 Mart 1972’de tutuklanan, 24 Temmuz 1993’te Haydarpaşa Askeri Hastanesi’nde ölen Hacer Alankuş için yazılmıştır. Sol kesim, Alankuş’un işkenceden sonra tedavi edilmediği için öldüğünü düşündüğü için ona devrim şehidi der. Özer, şiirinde Alankuş’un mimarlık fakültesi öğrencisi olmasından yola çıkarak cetveliyle şafaklar çizen, gönyesiyle yaşanan adaletsizlikleri ölçen, pergelinin bir ucuyla emekçinin yanında duran devrimci bir genç portresi çizer. Özer, yaşananları bir kavga ortamına benzeterek, Alankuş’u da bu kavgada kaybedilen bir asker konumuna yükseltir:

49

sırt çevirdi bencil kaygıların ve acıların tümüne aldı kavgada yerini sıradan bir er olarak” (1973: 4)

Kemal Özer için Türkiye’de yaşanan toplumsal olaylar kadar dünyadakiler de önemlidir. Şili’de o tarihlerde Şili’de yaşanan olaylarda dergi yazarları gibi Özer’in de gündemindedir. Derginin on dokuzuncu sayısında seçimle yönetime gelen, 4 Kasım 1970 ile 11 Eylül 1973 yılları arasında Şili’yi yöneten Batı dünyasının ilk sosyalist devlet başkanı unvanına sahip Salvador Allende konu edinilir. 11 Eylül 1973 tarihinde bu hükümet devrilir ve Allende’yi destekleyen binlerce insan katledilir. 11 Eylül 1973 tarihli “Şimdi Hancer Bir Kıvrıksa Şili” başlığını taşıyan şiir “Umudun şimdi silâhı yok Şili’de” (1973: 2) dizesiyle başlar. Şiirin devamında Şili halkına tıpkı kendi devrimci arkadaşlarına verdiği gibi umut da verilir, Şili’nin düştüğü yerden tekrar kalkacağı söylenir.

Derginin yirmi birinci sayısında Özer’in “Eylül Sonu Çağrışımı” adlı şiiri yayımlanır. 26 Eylül 1973 tarihini taşıyan şiiri devrimci gençlerin hayatıyla ilgili önemli kararlar veren insanlar sorgulanır. İş elbiselerini çıkardıklarında sokakta dolaşan, bir çiçeği koklayan kişilere dönüşmelerini şair anlayamaz. Şiirde insanlara kötülük yaptıran gücün otorite olduğunun da altı çizilir:

“Eli uzaklaşıyor tetikten artık,

sıyırıyor parmaklarından kirlenmiş eldiveni Gözlerindeki acımasız karanlık,

uysal bir bakışa bırakıyor yerini. (…)” (1973: 5)

Özer’in yirmi ikinci sayıdaki “Basın İşçisi Nurettin Sütkan’a Ağıt” adlı şiiri konusunu yine gerçek hayattan alır. Nurettin Sütkan, a dergisinin çıkışında ardından Yeni a’da dizici olarak çalışan bir emekçidir. Özer, bu şiiriyle Sütkan’a olan vefasını gösterir. Özer için güç odaklarına karşı yapılan kavga bütün kesimlerle birlikte yapılır, bu anlamda Nurettin Sütkan da Özer’e göre gençliğini kavgaya adayan bir devrimcidir.

Derginin yirmi üçüncü sayısındaki 31 Aralık 1973 tarihli “Yıl Biterken/ Bir Soru” şiiri 1971 yılından 1973 yılına kadar süren davaları konu edinir. Özer, sadece içerdekilerin değil ekmeğini alın teriyle kazanmak isteyen, vicdanı olan herkesin duruşmada olduğunun altını çizer:

50

Duruşmada değil mi sofrası, tezgâhı, harmanı, beslediği umut, devşirdiği sevinç insanın; inanmak güzel günlerin geleceğine ve istemek, akıtılan ter, dökülen kan duruşmada değil mi, düşünen beyin, oluşan bilinç, çarpan yürek? (…)” (1974: 3)

Özer’in kendi hapse girmemiştir ama o dönem yaşanan tutuklamalar üzerine en çok söz söyleyen kişi olması bakımından önemli bir yerde durur. Derginin yirmi dördüncü sayısında tutuklu insanlara “Görüşmeci” isimli şiiriyle değinir. Şair “çizmişler kavgayı yüreklerine”, “bir umutla işlemiştir yarını”, “ölüm elde edemez inançlarını” dizeleriyle devrimci gençliğe olan inancını, “1968 Kuşağı”na olan bağlılığını dile getirir.

Derginin yirmi beşinci sayısında Özer’in “Bir Resim Sergisinden İzlenimler” ismini taşır. Şiirin üstünde de Ressam Güner Ener’in bir tablosu yer alır. Ener’in eserinde biri diğerlerinden daha büyük çizilmiş dört kadın görülür, kadınların yüzlerinde keder resmedilmeye çalışılmıştır. “Analar” adını taşıyan bu tablonun kendisinde oluşturduğu duyguları şiirine aktarır. Şiirde ölen gençlerin arkasından gözyaşı döken annelerden bahsedilir. Oğullarını kaybeden bu kadınların, yüreklerinde yeni oğullar doğuracak gücün de olduğunu ifade eder. Böylece diğer şiirlerde yinelenen umut bunda da kendini gösterir. Şiirde bir diğer eser olan Haşhaş için de bir şiir yazılmıştır. Özer, haşşaşın “Açlıktan, isyandan başka hiçbir şey” söylememesi üzerinden Anadolu insanının fakirliği yeniden resmeder.

Özer’in yirmi yedinci sayıda yayımlanan “Bir Kurtuluş Savaşından” şiiri 1963’ten sonra yöneldiği şiir poetikasını vermesi bakımından önemlidir. Şair şiirde ülkelerin verdiği kahramanlık savaşlarını yarınlara taşıyacak olanların ozanlar olduğu vurgusunu yapar. “yapmak ve kazanmak kadar savaşı/ sürdürmek de gerekir düşünce ve bilinçte” (1974: 7) dizeleriyle şiirinin bundan sonraki yol haritasını çizer.