• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: YENİ A DERGİSİ

2.2. Derginin İçeriğinin İncelenmesi

2.2.1.12. Hilmi Yavuz

Allende

Birer basamaktır bütün devrimciler

Çıkarlar yaşamaya, çıkarırlar yukarı, gelende geçende Bir gök işçisiyim işte, seni kaktım

Yıldızları takarcasına göğsüne, er oldum yer yürek, Subaylık giysilerimi yaktım.

(…)” (1973: 2) 2.2.1.10. Fikret Kuzbel

İsmi pek duyulmayan şairin “Çağrışımlar-VI” adlı şiiri derginin yirminci sayısında görülür. Şiir, Kapitalist sisteme duyulan öfkenin dışavurumu gibidir. Fikret Kuzbel şiirinde çağın kötü düzenine başkaldırmayı sevdiğini de söyler.

2.2.1.11. Hasan Can

1 Temmuz 1973 tarihli derginin on altıncı sayısında “ Sardunyaya Ağıt” isimli bir şiirle karşılaşırız. Adnan Özyalçıner ile yaptığımız görüşmede Hasan Can adının müstear olduğunu, bu şiirin Can Yücel’e ait olduğunu öğrendik. O dönemde hapiste olan Can Yücel’in adının dergide adının geçmesinin doğru olmadığı düşünülerek bu ad tercih edilmiştir. Şiirde hapishane hayatının anlatıldığı görülür.

“ (…)

Can’ın gözleri yaşta Aklı idamlık gardaşta Yeşil ölümle dalaşta

Sabahleyin saat beşte.” ( 1973: 7)

2.2.1.12. Hilmi Yavuz

Derginin ikinci sayısında Hilmi Yavuz’un “Feodal” şiiri yayımlanır. Şiirde toplumsal bir karşılığı olan“feodal” kavramını metafora dönüştürürek kelimeyi kültürel bir düzlemde yeniden inşâ eder:

41 Ey, ki yalnızlığın ortakçı kulu Bozlak gizemlere bal ören abdal Bir yanına çifte gurbet sokulu

Ağaçlarda dal sürüyor feodal” (1972: 6)

Dergide Türk kültürü üzerine yazılarıyla çok sık gördüğümüz Yavuz, bu şiirde de konuyu şiir diliyle ele alır. Yazılarında “abdal” denilen kişilerin Anadolu’da Türk kültürünü yerleştirmek için uğraş verdiklerini dile getiren şair, şiirinde de abdalları bal yapan birer arıya benzetir.

Dördüncü sayıdaki Hilmi Yavuz’a ait şiir “Şimdi Nedense” başlığını taşır ve kelebeğin naif varlığını merkeze alır. Yaşanılan zamanı ele alındığında hemen dağılan kelebeğe benzeten Yavuz, imgelerle ördüğü şiirinde yaşanılan güne de atıfta bulunur. Şair, aşağıda gösterilen dizelerle yaşanılan acıların ortak olduğu vurgusu da yapar:

“biliyorsun en bakımlı bahçe sessizliktir

gülüşler oraya sürgün edildi acıların kardeş olduğunu kimse anlayamadı” (1972: 3)

Beşinci sayıdaki Hilmi Yavuz şiiri “Pirsultan” adını taşır. Başlıkta “Pir Sultan” birleşik yazılmıştır. Gelenekten beslenen bir şair olan Yavuz, Pir Sultan ile hüzün kelimeleri arasında bağlantı kurar.

Şiirinde gelenekten beslenmeyi seven Yavuz’un on üçüncü sayıdaki şiiri “Folklor” başlığını taşır. Kelimelere farklı anlamlar yükleyerek şiirini kuran Yavuz’un bu şiirinde de kelime gerçek anlamından uzaklaşır, örneğin “gözlerinin folkloru” tamlamasını kurarak kelimeye başka bir anlam yükler.

Derginin on altıncı sayısında yayımlanan Yavuz’un şiiri “Sırası Gelince” başlığını taşır. Günlük hayatta başka anlamlar taşıyan “haraç ve vergi” kavramları şiirde soyut kelimelerle birleştirilir. “acının vergisini verdin, gülün haracını ödedin” (1973: 4) dizesinde Yavuz’un şiirinde ustalıkla ördüğü anlam dünyasını görürüz.

Hilmi Yavuz’un şiirde anlam kaygısına, mesaj verme isteğine karşı bir şairdir; fakat bu dergideki şiirlerinde bazı özel isimlerle ya da kelimelerle dönemin havasına uygun şiirler yazdığını da söylemek mümkündür. Örneğin yönetime başkaldırdığı için idam edilen Pir

42

Sultan Abdal ismi, derginin on yedinci sayısında “Düş Yola Ey Yabancı” başlıklı şiirde de karşımıza çıkar. “bil, şiir gurbettedir emrah’la/ ağzı kanlı bir ağaç selidir pirsultan için” (1973: 2) dizelerinde Yavuz’un şiir poetikasına dair önemli ipuçları vardır. Şair, Pir Sultan Abdal’ın idam edilmesi olayındaki acı ile şiiri aynı düzlemde birleştirir. Şiirinde hüznü imler. “ölümün kovanında arılar/ kurarlar balını bilincin” dizelerinde şairin şiirinde beslenme kaynağı olan Rilke’nin şiirine de ulaşırız.

Derginin on sekizinci sayısında Yavuz’un “Yok Hükmündedir” adlı şiiri yayımlanır. Şiirde “hüzün” kelimesi şairin anayurdu olarak belirtilir. Divan edebiyatında sıklıkla kullanılan rûzigâr kuşu şiirde bir idam fermanının okuyucusuna dönüşür.

Hilmi Yavuz’un 1975 yılında çıkan Bedreddin Üzerine Şiirler kitabında yer alan “Bedreddin” şiiri derginin on dokuzuncu sayısında yayımlanır. Yavuz, şiirde Nâzım Hikmet’in toplumsal bir mesele olarak ele aldığı Şeyh Bedreddin’i tasavvufî yönüyle ele alır. Şairin “şeyhim” diye seslendiği Şeyh Bedreddin’i Sosyalist düşünce sisteminin gördüğü pencereden değil; mutasavvıf kimliği üzerinden şiirine yerleştirir. Şiirde Şeyh Bedreddin’in eseri Vâridât da yer bulur. Yavuz, temsilî imleri şiirsel imlere dönüştürür. Temsilî imlerin gündelik hayattan çok tarihi imlediğini söyleyebileceğimiz Bedreddin Üzerine Şiirler için şair 22 Mayıs 1978’te Milliyet Sanat’ın kendisiyle yaptığı söyleşide gelenekten yararlanma bağlamında şunları söyler:

“Bedreddin Üzerine Şiirler, belirli bir tarihsel temanın (Şeyh Bedreddin Ayaklanmasının) şiirsel bir metin haline getirilmesiydi. Bu şiirsel metnin oluşturulması için de, 15. yüzyıl Türkçesini gerek sözdizimsel, gerekse anlambilimsel açıdan belirleyen yapı ve deyiş özelliklerini araştırdım ve bulgularımı, Bedreddin Üzerine Şiirler’in söylem (dizcourse) alanını oluşturacak bir seçmeyle değerlendirdim. Sözcük seçiminin, edebiyatın özellikle bir dolaylı anlam (connotation) sistemi olması açısından da büyük önemi var. Bedreddin Üzerine Şiirler’de 15. yüzyıl Osmanlı toplumunun tarihsel bağlamını oluşturacak sözcükleri özellikle benzetme (teşbih) öğeleri olarak kullandım. Bu doğrultuda onlara metin içinde dolaylı anlamlar yükledim. Bu, Bedreddin Üzerine Şiirler’de gelenekten yararlanma sorununun bir kesimi…” (Yavuz, 2012: 14))

Şiirinde geleneği dönüştürüp yeniden kullanmayı seven Yavuz şeyh-mürid ilişkisi çerçevesinde Şeyh Bedreddin’in kendine öğretmesini istediği hikmetleri de şöyle sıralar:

“(…) buyur otur şeyhim

samanyollarının ılık sedirine uzan uzun, görklü ve sof

43 yüzünü bizden yana döndür bize buğdayın ateşini gözlerin timarını

ve hüznün vâridatını anlat” (1973: 4)

Derginin yirminci sayısında Yavuz’un “Torlak Kemal” adlı şiirini görürüz. Bu şiir de daha sonra Bedreddin Üzerine Şiirler kitabında yayımlanır. Yavuz, Şeyh Bedreddin’in isyan ettiği yanında olduğuna inanılan müridi Torlak Kemal’i bir kahraman olarak resmeder:

“(…)

ellerin ovalara üzengi denizin tuğu, ağacın börkü ve dahi ölümü bir yılkı gibi bırakıp gidensin torlak kemal

(…)” (1973: 3)

Şairin Bedreddin Üzerine Şiirler kitabında yer alacak “Börklüce Mustafa” derginin yirmi birinci sayısında, “musa çelebi” yirmi ikinci sayısında, “musa çelebi” yirmi ikinci sayısında yayımlanır. Börklüce Mustafa’nın bireysel dramı ilgilendirir Yavuz’u; denilebilir ki şair, Mustafa Suphi, İbrahim Talu, Bedreddin’in bireysel dramlarına odaklanarak, şiirsel söylemini siyasal alandan uzaklaşarak sosyal düzlemde yeniden kurar. Bireysel dramların şiirini öznel ama bireyci olmayan bir üslûpla kaleme alır. Yavuz’un Şeyh Bedreddin üzerinden o tarihte yaşamış başka insanları da şiirinin konusu yapması olaylara geniş bir açıdan bakmak isteyen bir bireyin eylemidir. Yavuz, Broy dergisinde Mart 1990’da Enver Ercan’la yaptığı söyleşide bir izleği yazmak hususunda şunları söyler:

“Bir izleği yazmak, bana her zaman daha kuşatıcı gelmiştir. Ama ele aldığınız izlek tek bir şiirle kuşatılamazdı. Şeyh Bedreddin olgusu yalnızca onu yazmakla kuşatılamazdı. Bedreddin’in karşıtlarını da yazmak zorunluydu. Mevlânâ Hayder, Bayezıd Paşa şiirleri bu zorunluluğun sonucu yazıldı.” (Yavuz, 1999: 62)