• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: YENİ A DERGİSİ

2.2. Derginin İçeriğinin İncelenmesi

2.2.1.7. Ergin Günçe

1972 tarihi Türk solu için acı başlangıçların da tarihidir. Toplumcu gerçekçi şiir, sosyal hayatta yaşanan acıları da şiirine yansıtır. 1 Ağustos 1972 tarihli derginin dördüncü sayısında Ergin Günçe “Geride Kalmış Bir Çocuk İçin Gazel” isimli şiirinde bu acılardan beslenir. Annesinin kendini astığı, abisinin boynundan vurulduğu, ablasının sorguda can çekiştiği, teyzesinin, amcasının delirdiği, babasının gözaltına alındığı bir çocuğun dramını anlatır. Bu şiir, yönetimin insanlara yaşattığı acıların bütün bir aileyi etkilediğini anlatması bakımından önemlidir.

1 Temmuz 1972 tarihli derginin dördüncü sayısında Ergin Günçe’nin “Bir Yaz Ölümüne Hazırlık” şiiri yayımlanır. İnsan hayatını genel olarak konu ediyormuş gibi görünen şiirin derdi aslında 1972 yılında yaşanan acılardır. Şiirde geçen “yaz ölümü” tamlaması devrimci gençlerin ölümünü ifade etmesi bakımından dikkati çeker. Yine şiirde “Her padişaha karşı şiir direnecektir” (1972: 5) mısrasıyla direnişin devam edeceği vurgusu yapılır.

37

Ergin Günçe’nin “Vur Kalbini Tabancanla” adlı şiiri derginin yedinci sayısında yayımlanır. Toplumun oluşturduğu uydurma kriterlerle oluşan güç odakları hedef alınır, şair kendisinden ve kardeşlerim dediği devrimcilerden bu güç odaklarının korkması gerektiğini ifade eder.

1 Aralık 1972 tarihli derginin dokuzuncu sayısında Ergin Günçe’nin “Alfabe İçin/ Bir Ağıt” şiiri yayımlanır. Şiirde biçim özellikleri oldukça farklıdır. Kelimeler “Al fa be de” şeklinde hecelere bölünür, aynı zamanda toplumcu şiirden farklı özellikler gösterir, anlatım kapalıdır, az da olsa kelimelere farklı anlamlar yüklenilmeye çalışılmıştır. Derginin onuncu sayısında “Yemen Türküsü/ Cinsinden Sıkıntı” adlı Ergin Günçe’ye ait şiirde “Bu nasıl gündü böyle” (1973: 3) dizesi sürekli tekrarlanır. Şaire göre bu öyle bir gündür ki hiç kimse gülmez, kadınlar çamaşır asmaz, bütün töreler kalkmıştır, sanki insanlar Yemen’de çarpışıyordur. Günçe’nin bahsettiği bu günde Tanrı bile yoktur. Günçe, Tanrı’yı bir adamın kestiğini söyler. Bu adamı oldukça tüketici olduğunu söyler. Bu dizlerden yola çıkarak şairin bir Kapitalizm eleştirisi yaptığını varsaymak, yaşanan onca şiddetin, savaşların sorumlusunun Kapitalizm olduğu sonucuna varmak mümkündür.

Ergin Günçe’nin şiirlerinde doğrudan gerçek hayata da gönderme vardır. Derginin on ikinci sayısında “Kış Dörtlükleri” başlığını taşıyan şiirin son bölümünde 23 Eylül 1969 yılında öldürülen devrimci Taylan Özgür’ün adı geçer:

“(…)

Saat 19 haberlerinde taylanı vurdular Bütün yanaklarım sarı

Güneş aklında tut onları

Matematik hesapla bunları” (1973: 2)

Derginin on üçüncü sayısında Ergin Günçe’nin “Kuş Sesleri Ovalara Yayılır/ Hafız Burhan Plağından” başlıklı şiirinde türlü zorluklara göğüs geren insanın mücadelesi anlatılır. Şiire bakıldığında Günçe’nin Garip akımıyla başlayan ardından İkinci Yeni ile devam eden sanat anlayışının, yaşanan olaylar neticesinde toplumcu şiire evrildiğini söylemek mümkündür.

Günce on dördüncü sayıda Shakespeare’in “Olmak ya da olmamak” sözünü “Olmak ya da Vurmak” şekline dönüştürüp şiirine başlık yapar. Bu şiir, dönemin şiddet ortamından

38

bunalan şairin yakınmasıdır. Günçe’nin odak noktası olarak aldığı çocuk imgesi bu şiirde de karşımıza çıkar.

Derginin on altıncı sayısında yayımlanan “Bayrama Gitmeyen Çocuklar” şiirinde karşımıza yine Günçe’nin masumiyetle özdeşleştirdiği çocuk vardır. Üç bölümden oluşan şiir “Çırak, Okullu, Tutuklu” bölümlerinden oluşur. Devrimci gençlerin yaşam serüvenlerinin anlatıldığı şiir “Dün burada 3 kişi astılar!” (1973: 3) dizesiyle biter. Günçe, toplumsal olayları “şiir, tabanca, barut, kelepçe, karanlık, diken, tetik, kale” kelimelerini kullanarak üstü kapalı bir şekilde derginin on yedinci sayısında “Arındıkça” şiiriyle anlatmaya çalışır. Şiirde devrimci gençlerin mücadelesine değinilir, her bir genç bir kale olarak tasavvur edilir:

“(…)

Şiir boşalmıştır. Gözü keskin çocuk Suratı yağmurla hırpalansa da Bir tetik. Birdenbire bir tetik

Kol düştü. Başka kaleler kaldı geriye.” (1973: 3)

Derginin yirminci sayısında “Eski Şiir”le Günçe İkinci Yeni tarzında yazılan şiirleri eleştirir. İkinci Yeni’ye ait şiirlerde anlatılanlara değindikten sonra “Sakıncalı buluyor devrimci çocuk ve gülümsüyor.” dizesiyle toplumcu şiiri yüceltir.

Günçe’nin yirmi birinci sayıda yayımlanan “Bu Tanrı/ Dedemden Kaldı Bana!” adlı şiiri ise şairin biyografisinden izler taşır. Çocukluğunda dedesiyle zaman geçiren, onun din ile ilgili kıssaları anlattığını söyleyen Günçe, şiirle birlikte çocukluğuna da döner. “Leblebi sûresini ve Deve bölümündeki çapkınlığı hatırlatan” dizesinde geçen süre büyük ihtimalle Leheb Sûresi’dir. Çocuk aklında çağrışım yoluyla bu sûrenin adı leblebe olmuştur. Günçe gerçek hayatından yola çıkarak aslında toplumdaki din algısını da eleştirmeye çalışır. Müslüman olan çoğu kişinin kuralları kutsal kitaptan değil de kulaktan dolma bilgilerle öğrenmesine karşı çıkılır. Günçe, şiirinde dedesi gibi insanları da tasvir eder ve onların samimi oluşlarından bahseder.

“(…)

Bilgindiler, musikiye bağlıydılar eski adamlar, gözleri güleç On yıl savaştılar, madalya aldılar ya da almadılar, yaraları vardı

39

Derginin yirmi ikinci sayısında yayımlanan “Bir Celladı Tanımak İçin/ İlk Akla Gelen Sorular” başlıklı şiirde Günçe, topluma yaşatılan acıları birey üzerinden ele alır. Egemen güçleri bir kenara koyan şair, bu güçlerin maşası olan ve “cellat” olarak nitelendirdiği insanları tanımak için sorular sorar. İnsanı kötülük yapmaya sevk eden yaşantıların peşine düşüldüğü şiirde ironi de vardır. “İster misin karısı kaçmış olsun?” dizesiyle celladın ruhundaki karanlık noktalara işaret edilmeye çalışılırken, okuyucuya tebessüm de ettirilir. Günçe’nin yirmi beşinci sayıdaki “Sen Nerdesin, Yargıçlar Nerde” şiiri bize Yahya Kemal Beyatlı’nın Özleyen şiirinde geçen “Sen nerdesin, ey sevgili, yaz günleri nerde!” dizesini hatırlatır. Şair dizeyi alıp dönüşüme uğratmış gibidir. Şiirde yaşanan tutuklanmalar, ölümler anlatılır.

Günçe’nin şiirinde mizah unsurlarına rastlamanın mümkün olduğunu söylemiştik. Yirmi yedinci sayıda yayımlanan “Saçma Sapan Bir Şiir”de de şairin bu yönü kuvvetlidir. Bir sayıklama gibi olan şiirde Günçe, Çerkez oluşuna atıflar yapar. Kendiyle hesaplaşmaya girmiş bir ferdin şiirine benzer, yabancılaşmaktan bahseder. Bu dizeler dönemin siyasî ve sosyal havasından bunalmış bir ruhun izlerini görmek mümkündür:

“(…)

Bana kalırsa kendinden boşan, bir celsede boşanırsın Yeter artık bu kadar yabancılaşman” (1974: 9)