• Sonuç bulunamadı

Kelimelerin Seyir Defteri

D. Mehmet Doğan‟ın Mesleki Faaliyetleri

2.5. Kelimelerin Seyir Defteri

Kelimelerin Seyir Defteri, D. Mehmet Doğan tarafından 2015 yılında kaleme alınmıĢtır. ÇalıĢma kapsamında kitabın 2015 yılında Yazar Yayınları tarafından yayınlanan 1. baskısı incelenmiĢtir. Kitap 200 sayfadan oluĢmaktadır.

Kitap, SunuĢ baĢlığının ardından gelen GiriĢ kısmının akabinde iki bölümden oluĢmaktadır. Kitapta yer alan yazılar daha önce çeĢitli dergi ve gazetelerde yayınlanmıĢ içeriklerden oluĢmaktadır. Doğan, “Bu kitapta kültür tarihimiz içindeki seyrini takip ettiğimiz bazı kelimelerin dil devrimi sırasında maruz bırakıldığı muamele üzerinde de durulmaktadır. Bu ülkede yazı iĢiyle, edebiyatla, ilimle uğraĢtığı halde Harf Ġnkılâbı hiç yapılmamıĢ, dil devrimi yokmuĢ gibi davranmak, dil devrimine teslim olmak, kabul edilebilir değildir. Elinizdeki kitapta yer alın yazıların bir bölümü, kelimelerin maceraları ile ilgili Derin Tarih dergisinde yayınlanan yazılardan oluĢuyor. Bir bölümü ise, dil siyaseti ve sözlükler üzerine yazdığımız ve bazı gazetelerde yayınlanan yazılardan seçilmiĢtir.” (Doğan, 2015: 7).

Türkçenin XX. Yüzyıldan XXI. Yüzyıla devreden meseleleri üzerinde çok fazla düĢünen olmadığına dikkat çeken Doğan, Türkçe üzerindeki ideolojik prangaların kırılamadığını, resmî ideolojinin tariflere kadar uzanan müdahalesine karĢı durulamadığını belirtir. Binlerce yıllık zengin dil varlığımıza sahip çıkılamadığından yakınan Doğan, medeniyetimizin kelimelerinden menĢe Ģahadetnamesi sorulduğunu ifade etmektedir. Doğan, “Dile müdahale, günlük dili

büyük ölçüde etkilemedi. Bazı kelimeler değiĢti, kullanılan kelime sayısı azaldı. Asıl ilim ve edebiyat dili zarar gördü. Birçok alanda terimler Latince kökenli dillerden alınmaya baĢlandı. Ġlmi ifadenin netliği kayboldu, nesir akıcılığını yitirdi, Ģiir ise âhengini…” (Doğan, 2015: 8).

2.5.1. Birinci Bölüm: Kelimelerin Seyir Defteri

Bu bölümde, D. Mehmet Doğan‟ın daha önce kaleme alıp çeĢitli dergi ve gazetelerde yayınlanan yazıları yer almaktır. Birinci bölümde kelimelerin maceraları, dil siyaseti ve sözlükler üzerine yazılan 21 yazıya yer verilmiĢtir.

Osmanlı‟nın dil zenginliğinin, cumhuriyetin ilk döneminde adeta budandığına dikkat çeken Doğan, üç-dört anlama gelen kelimelerin dilde sadeleĢme sebebiyle yok sayılıp, bu kelimelerin zenginliğini tam anlamıyla karĢılamayan yeni kelimeler türetildiğini belirtmiĢtir. Doğan, o dönemde hazırlanan Osmanlı-Türkçe kılavuzu eleĢtirmektedir. “80 yıl önce bugünlerde, küçük, Ģimdinin cep telefonları ebadında, iki kitapçık yayınlandı: Osmanlıcadan Türkçeye KarĢılıklar Kılavuzu ve Türkçeden Osmanlıcaya KarĢılıklar Kılavuzu. Dil devrimcilerinin okur-yazarlara „önerdikleri‟ desek yalan olur, „dayattıkları‟ „kılavuz‟lar bunlardı. „ĠĢte Türkçe bundan ibarettir. Bunlara bakarak yazacaksın!‟ Bu kılavuzların sözvarlığı ne kadardı peki? YaklaĢık 8 bin kelime… Türkçe böylece fiilî olarak ilk defa 8 bin kelimelik bir dil olarak tahdit edildi: Yıl 1935! Türkçe Sözlük yayınlanıncaya, yani 1945‟e kadar… Orada sınırlar yaklaĢık iki katına çıkarılmıĢtı: 15 bin! Zihnimize konulan bu prangayı kırmaya „Osmanlıcaya dönüĢ‟ diyorlar!” (Doğan, 2015: 27).

Dilde sadeleĢme çabası ile tek bir anlama indirgenen kelimelere örnek olarak Doğan‟ın verdiği kelimelerden birisi de “Ģen” kelimesi. Doğan, “ġen olasın Halep” Ģehri türküsündeki Ģen kelimesinin anlamıyla bugünkü Halep‟in arasında ilginç bir bağlantı kurar. ġen kelimesinin günümüzde Türk Dil Kurumu Sözlüğünde sadece “neĢeli olmak” anlamında yer aldığını ifade eden Doğan, halbuki kelimenin birden fazla anlama geldiğini belirtmektedir. Doğan, “ „ġenlenmek‟ bugünkü gibi sırf neĢ‟elenmek değil, „insanlar oturur ve mamur hâle gelmek, bayındır olmak‟ demek. Mimar kelimesi Arapçadır; Farsça karĢılığı âbâdan künend olup Türkçesi Ģenlendiricidir. Bu durumda „Ģen‟den türemiĢ bütün kelimeleri gözden geçirmemiz

gerekiyor. ġenelmek „ĢenleĢmek, neĢeli hâle gelmek‟ olduğu kadar, „iskân edilmek, insanlar yerleĢmek‟ anlamına da kullanılıyor. ġeneltmek ise „iskân etmek, insan yerleĢtirmek, mamûr etmek demek!”(Doğan, 2015: 50).

Dilimizdeki zenginliğin yabancı kelimelerle öldürüldüğünü ifade eden Doğan, dilimizde keĢif, icat, ihtira gibi kelimelerle ifade edebileceğimiz bir kavramı, yabancı inovasyon kelimesi ile ifade edilmesini eleĢtirmektedir. Doğan, “Türkiye gibi icad fukarası bir ülkede bu kadar çok kelimeye neden ihtiyaç olsun? Yok zaten! Yok ve kafa karıĢıklığını önlemek için babayiğitler kolları sıvamıĢlar Ġnovasyon Fuarı açmıĢlar. Bakanların açılıĢ yaptığı, BaĢbakan‟ın uğradığı bir fuar. Ġcad desen ibdanın hatırı kalır! Ġbda desen „hangi ibda‟ diyen çıkabilir. BuluĢ desen, keĢif ne olacak. En iyisi gâvurcasını söyleyelim olsun bitsin!” (Doğan, 2015: 79).

Birinci bölümde yukarıda örnek olarak verdiğimiz kelimeler gibi çok sayıda kelime hakkında ilginç detaylara yer verilmiĢtir. KöĢe yazısı tarzında rahat bir üslupla kaleme alınan yazılarda kelimelerin geçmiĢten günümüze anlamları konusunda önemli bilgilere ulaĢmak mümkün olmaktadır.

2.5.2. Ġkinci Bölüm: Kamusun Namusu

Bu bölümde D. Mehmet Doğan‟ın daha önce kaleme alıp çeĢitli dergi ve gazetelerde yayınlanan yazıları yer almaktır. Ġkinci bölümde kelimelerin maceraları, dil siyaseti ve sözlükler üzerine yazılan 44 yazıya yer verilmiĢtir.

Türkiye‟nin XX. Yüzyılda diliyle çok uğraĢtığına dikkat çeken Doğan, XIX Yüzyılın sonunda baĢlayan sadeleĢtirmecilik hareketinin, XX. Yüzyılın baĢında güçlendiğini hatta arılaĢtırma, “tasfiyecilik” yönünün de ortaya çıktığını fakat 1928 Harf Ġnkılâbı ve 1930‟larda uygulanmaya baĢlanan Dil Devrimi ile çok keskin, devlet eliyle uygulanan bir mecburî kültürel değiĢme programı halini aldığını belirtmektedir. Doğan, “1930‟ların yazarları yukarıdan gelen baskılarla yazılarını „arıdil‟de yazmaya zorlandılar. Yöneticiler konuĢmalarını arıdilde yapmaya çalıĢtılar. Bunun ne kadar gayri tabiî, zoraki bir Ģey olduğunu anlamak için o zamanının ünlü yazarlarının gazete yazılarını, siyasilerin nutuklarını okumak yeterlidir! Dil devrimi bu baĢlangıçtan sonra bir duraklamaya uğradı fakat 1940‟larda daha Ģiddetli Ģekilde

uygulanmaya baĢlandı. Tek parti döneminin sona ermesiyle Türkçenin tabiî yoluna girmesi beklenirdi. Fakat, tek parti kurumu olarak Türk Dil Kurumu (TDK) Dil Devrimi‟ni resmî ideolojinin bir cüzü olarak savunmayı sürdürdü ve bununla ilgili de zamanın pozitivist aydın kamuoyunun ve siyasî muhalefetin desteğini alarak yoluna devam etti. Dilin devlet tarafından kesilip biçilmesi, kelimelerin anlamlarının ideolojik çerçeveler dahilinde tarif/tahrif edilmesi kabul edilebilir değildir; akılla, mantıkla ve ilimle bağdaĢmaz. Türkçenin “devlet dili” olması onu her bakımdan Devlet‟in tasarrufu altına sokmaz. Devletin dile ilgisinin zamanında çok yanlıĢ ideolojik müdahalelere yol açması,bunun kelimelerin tasfiyesinden öteye geçip anlamlandırma ve tariflere kadar varması Türkiye‟de ilim çevrelerinin pek üzerinde durmadığı/duramadığı bir husustur.” (Doğan, 2015: 95).

Son dönemde Osmanlıcaya artan ilgiye de değinen Doğan, Osmanlıca hakkında konuĢanların bu konu vesilesiyle kültürlerini, birikimlerini hatta kiĢiliklerini ortaya koyduğunu belirtir. Doğan, “Aslında meselesin kökü derinlerde. Harf inkılâbını, Dil devrimini doğru kavramak gerekiyor. 20.yüzyılın ilk çeyreğinin sonunda harflerini, yazısını değiĢtiren köklü millet hangisi? Biz mi akıllıyız, harflerini değiĢtirmeden yoluna devam edenler mi? Japonya kendi yazısıyla yoluna devam ediyor; ilim ve fende, teknolojide dünyanın sayılı ülkeleri arasında yer alıyor. Çin keza. Çin‟in de her bakımdan bir dünya gücü olduğu görülüyor. Harf inkılabı bir baĢarı hikâyesi ise, öncülük Türkiye Türklerinde mi? Harf inkılâbının Sovyet dünyasındaki Türklere daha önce uygulandığını unutmak gerekiyor. Bir toplum neden alfabesini değiĢtirir? Türklerin tarihine bakarsak bu sorunun cevabı kolaylıkla verilebilir: Din ve medeniyet değiĢimi alfabe değiĢimi ile paralel yürüyor. Fakat o çağlarda bunun zorlamayla, baskıyla değil tabiî bir geliĢme halinde cereyan ettiği görülebilir. Nitekim, Uygurların Budist dönemde kabul ettikleri yazı, 15.yüzyıla kadar Osmanlı divanında bile kullanılıyordu. Kutadgu Bilig‟den bugüne gelen biredebiyat geleneği var -ki Malazgirt zaferi ile aynı tarihlerde yazıldığı kabul edilir- ve bu geleneğin dokuz asra yakın dönemi Ģimdi “eski yazı” değimiz yazı ile kayda geçirilmiĢtir. Harf inkılâbı ile ilgili iddiaları ciddiye almak akıl mantık sahibi bir aydına yakıĢmaz. Dil devriminin nasıl milliyetçilik iddiası temelsiz ise, harf inkılâbının okur-yazarlığı artırmak için yapıldığı da esastan yoksundur.

Bir Cumhuriyet yazarı hızını alamamıĢ, Osmanlı‟nın matbaayı 300 yıl yasak ettiğini, Osmanlı döneminde okuma yazma bilenlerin yüzde bir civarında olduğunu hiçbir kaynak göstermeden iddia ediyor. Ġstatistiklerin mevcut olmadığını o dönemlerde okur-yazarlık oranları konusunda bazı karinelere baĢvurulabilir. Her cami veya mescid bir okuldur. Eğer müstakil bir okul binası yoksa, cami veya mescid bu iĢi görür. Bu durumda nüfusun önemli bir kısmının okur- yazar olabileceğini kavramak zor değildir. Osmanlı‟dan devralınan okur-yazarlık hangi oranda olursa olsun Harf inkılâbından sonra bu sıfıra müncer olmuĢtur! Gazeteler okuyucusuzluktan kapanmıĢ, iktidar kendi borusunu öttüren „inkılap matbuatını‟ devlet bütçesinden destekleyerek ayakta tutmuĢtur. Her türlü yazılı muhalefet böylece ortadan kaldırılmıĢtır.” (Doğan, 2015: 104-105).

Son yıllarda Osmanlıcanın okullarda seçmeli ders olarak okutulmaya baĢlanmasıyla birlikte yeniden baĢlayan Osmanlıca bir dil mi alfabe mi tartıĢmalarına da değinen Doğan, Osmanlıcanın hem dil, hem de alfabe olduğunu belirtmiĢtir. Osmanlıların kim olduğu sorusunun cevabının da buradan çıkarılabileceğini ifade eden Doğan, “Arap veya Ġslâm alfabesi, Osmanlı‟nın da kullandığı elifba idi. Fakat bu alfabeyi Osmanlıya münhasır sanmamak lazım. Ta Karahanlılardan beri bu elifbayı kullanıyoruz. Türklerin Müslüman olduktan sonra geçirdiği medeniyet değiĢimi, böyle bir alfabe ile ifade edilmiĢtir. Kutadgu Bilig‟den bu yana sayısız eser, vesika bu harflerle kayda geçirilmiĢtir. Osmanlı bu anlamda tabiî bir devamdır. Osmanlı‟nın dili ne idi? Elbette Türkçe! Osman Bey‟in konuĢtuğu, Fatih‟in, Kanunî‟nin, Sultan ReĢad‟ın Ģiir yazdığı dile “Osmanlıca” demek modern zamanların iĢidir. Ġngiliz William Redhouse, 1890‟da yayınlanan Türkçe-Ġngilizce Sözlüğüne “Turkish and Engilish lexicon” adını vermiĢti. 1950‟de bu kitap esas alınarak hazırlanan sözlük ise Redhouse Türkçe/Osmanlıca-Ġngilizce Sözlük adını taĢımaktadır! Redhouse‟nin 1890‟da yayınladığı sözlük 93 bin madde baĢı, 30 bin madde içi söz unsuru ile hâlâ en zengin sözlüğümüzdür. Bunun ne anlama geldiğini ondan 55 yıl sonra, Dil Kurumu‟nun yayınladığı Türkçe Sözlük‟ün 15-20 bin kelimeden ibaret olduğu yeterince açıklar her halde!” (Doğan, 2015: 106).

Kelimelerin Seyir Defteri, isimli eserinde D. Mehmet Doğan, dilimizin temel taĢını teĢkil eden kelimelerimizin, zaman içerisinde, bazen zamanın ruhuyla bazen

siyasi ve ideolojik baskılarla uğradığı değiĢimlere dikkat çekmiĢtir. Özellikle Cumhuriyetin ilk döneminde yapılan dil devriminin ardından dilimizdeki kelime zenginliğinin önemli ölçüde azaldığına dikkat çeken Doğan, bir olaya, duruma karĢılık gelen dört-beĢ farklı kelimemiz varken, bunun bir-ikiye indirildiğini, Arapça ve Farsçadan dilimize geçip zaman içinde dilimizin, medeniyetimizin bir parçası haline gelen kelimelerin yabancı kelime muamelesi görüp, yok sayılmasının dilimize büyük zarar verdiğini ifade etmiĢtir. Kitapta yer alan 65 yazıda kelimelerin kökenleri, gerçek anlamları üzerine ve ülkemizin dil politikası, sözlük anlayıĢı, siyasi iktidarların dile ve sözlüğe olan müdahaleleri üzerine çok fazla örneğe yer verilmiĢtir. Kitabın bütünün fotoğrafını çekebileceğidüĢünülen örneklere yer verilmeye gayret edilmiĢtir. D. Mehmet Doğan‟ın bu eseri, dilimizin omurgası olan kelimelerin serüvenini, dilimizin zenginliğini yansıtması, bunu sadece edebiyat ortamında yapmak yerine günlük gazetelerde kendine yer bulup, politikanın, ekonominin arasında dil ile ilgili hassasiyetlere dikkat çekmesi açısından ayrıca öneme sahiptir.