• Sonuç bulunamadı

Üçüncü Bölüm: Türkçe Günümüzde Ne Durumda?

D. Mehmet Doğan‟ın Mesleki Faaliyetleri

2.3. Devlet Sözlük Yazar Mı?

2.3.3. Üçüncü Bölüm: Türkçe Günümüzde Ne Durumda?

D. Mehmet Doğan bu bölümde Türkçenin günümüzde içinde bulunduğu durum hakkında açıklayıcı cevaplar vermektedir. Bu bölümde konuyla alâkalı iki yazı ve Doğan‟la Türk Dili üzerine farklı zamanlarda yapılan, çeĢitli gazete ve dergilerde yayınlanan beĢ röportaj yer almaktadır.

Türkçenin XX. Yüzyılı bazı kazançlara rağmen, ciddi kayıplarla kapattığının altını çizen Doğan, 15 asırlık yazılı geçmiĢi bilinen, dünyanın çok geniĢ bir coğrafyasında konuĢulan, yazılan, devlet ve yönetim dili olarak yüzyıllardır kullanılan, büyük edebî anıt eserlere sahip olan iĢlenmiĢ bir dilin; çok sayıda dehaçapında Ģair ve yazar yetiĢtiren dilimizin, XX. Yüzyılda daha da „arıtılmak‟, „geliĢtirilmek‟ ve „yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarılmak‟ iddiasıyla tahrip edilip, fakirliğe mahkûm edildiğini, güçsüz düĢürüldüğünü vurgulamaktadır.Neredeyse bütün XX. Yüzyılı kapsayan „Türkçeyi kurtarma harekâtının‟, dilimizi zayıf düĢürüp, periĢan ettiğini belirten Doğan, bu harekâtı devlet imkânlarıyla yürüten, „Türkçeyi kurtarmak‟ iddiasındaki kesimlerin sözcülerinin Ģimdi Türkçenin zayıflığını, kifayetsizliğini öne sürerek, yabancı dillere kucak açmanın meĢruiyetini sağlamaya ve makullüğünü kitlelere kabul ettirmeye çalıĢtıklarını söylemektedir. (Doğan, 2007:143).

YÖK‟ün ve Millî Eğitim Bakanlığı‟nın Türkçeye zarar verdiğini vurgulayan Doğan,“Bir taraftan yüksek öğrenim mekanizmasının idarî olarak baĢında bulunan zat, „Türkçeyle ilim olmaz!‟ diyerek bilhassa Ġngilizce tedrisatın yaygınlaĢtırılmasına zemin hazırlarken, vakıflar tarafından yürütülen özel yüksek öğrenimin tamamen Ġngilizce (az miktarda Fransızca ve Almanca) yapılmasını neredeyse mecburi hâle getiriyor. Diğer taraftan 2000‟li yılların baĢında Millî Eğitimin tepesinde bulunan ve aidiyet unsurlarımıza düĢmanlığı zahir olan Ģahıs, ortaöğretimde Türkçeyi ve Türk edebiyatını önemsizleĢtirerek ve değersizleĢtirerek yabancı dilli tedrisata yolları açıyordu. Kusur kimde? Binlerce yıllık Türkçe, anamızın ak sütü, Dedem Korkutların, KaĢgarlı Mahmudların, Yusuf Has Haciblerin, Yunus Emrelerin, Nesimîlerin, Bâkîlerin, Fuzûlîlerin, Karacaoğlanların, ÂĢık Ömerlerin, Nâbîlerin, Gâliblerin, Nâmık Kemallerin, Mehmet Âkiflerin, Yahya Kemallerin, Necip

Fazılların, Peyami Safaların, Ahmet Hamdi Tanpınarların, Tarık Buğraların... ġaheserlerini meydana getirdikleri dilimiz neden kusurlu olsun? Kusuru dilimizde değil, sistemimizde, siyasetimizde aramalıyız. Bilhassa eğitim öğretim sistemimizi bu bakımdan ciddi olarak hesaba çekmeliyiz.Bir ülkenin kültüründe, millet hayatında değiĢmeyen, değiĢmemesi gereken Ģeyler vardır. Dilimizi değiĢtiremeyiz, yani dilimizi bırakıp baĢka bir dili benimseyemeyiz. Fakat eğitim öğretim sistemimizi her zaman değiĢtirebiliriz. Çünkü eğitim ve öğretim bir vasıtadır, araçtır. Neyin aracı? Benim bir taraftan kültürümü, dilimi, benliğimi ve diğer taraftan bilimi, modern dünyayı anlamam ve kavramam için araçtır. Türkiye on yıllardır yanlıĢ araçla yanlıĢ sonuçlara yönlendiriliyor. Türkçe yarım yüzyılda ilim dili, edebiyat dili ve iletiĢim dili olarak çok büyük sıkıntılara uğradı. Erozyon korkunç boyutlara ulaĢtı. ġimdi ilk ve orta tedrisatta bile zorlanıyoruz. Bunların müsebbibi dilimiz değil, dilimizin öğretilmemesi için mekanizmalar icat eden ve bu mekanizmaları devlet gücünü kullanarak çalıĢtıran, çocuklarımızı mankurtlaĢtırmayı hedefleyen eğitim öğretim sistemidir. Türkiye Türkçenin, kültürümüzün geliĢmesini engelleyen, hatta zayıflamasına, fakirleĢmesine yol açan eğitim öğretim sistemini değiĢtirmelidir; hatta iptal etmelidir! Ġyi Türkçe öğretmeyen ilköğretim, Türkçeyi unutturan ortaöğretimden sonra, elbette yüksek öğretimde „Türkçeyle bilim yapılmaz‟ safsatasına kapı aralanacaktır.” (Doğan, 2007:144-145).

Herkesin anlayacağı dil ifadesinin bir safsatadan ibaret olduğuna dikkat çeken Doğan, bazı kelimeleri terk edersek herkesin anlayacağı bir dilimiz olur ifadesinin yanlıĢ olduğunu, bilgi derinleĢtikçe kaçınılmaz olarak dilin de farklılaĢacağını vurgulamaktadır. Bu duruma örnek olarak Yunus Emre ve Fuzuli‟yi veren Doğan, “Meselâ büyük çoğunluk Yunus Emre'yi anladığını sanıyor. Fuzûlî'yi ise anlamadığını söylüyor. Bence büyük çoğunluk Fuzûlî'yi anlamadığı kadar Yunus'u da anlayamıyor. Yunus'un sadelikle ifade ettiklerinin arka plânını bilmeden Ģiirlerini doğru dürüst anlamamız mümkün olmaz. Sırf kelime haznesinde bulunan Arapça, Farsça menĢeli saydığımız kelimeler yüzünden anlaĢılırlık, anlaĢılmazlık tasnifi yapmak kadar yanıltıcı bir Ģey olamaz. Dil tektir; ama her zaman alt ve üst diller vardır. Diyelim ki XVIII. Yüzyılın Osmanlıca yazan bazı yazarlarını anlamak zorsa, bugünün arı dille yazan bazı yazarlarını anlamak ondan daha zordur. Çünkü Osmanlı

edibi kelimelerini belirli sözlüklerden seçiyordu. „Arı dilci‟ ise kendi kelimesini kendi uyduruyor. Onun sözlüğü karnında! Bunu da bizim bilmemiz mümkün değil!” (Doğan, 2007:147-148).

Devlet Sözlük Yazar mı? isimli eserinde D. Mehmet Doğan, ideolojik ve siyasi görüĢlere göre dilin yönlendirilmesini, dile Ģekil verme çabasını eleĢtirmektedir. Dilin yüzlerce yıllık bir birikimin toplamı olduğuna dikkat çeken Doğan, yöneticilerin dil üzerinde yapmaya çalıĢtıkları değiĢimlerin dili erozyona uğratmaktan öteye gidemeyeceğini vurgulamaktadır. Bu eser, Türk Dil Kurumu üzerinden dilimize nasıl Ģekil verilmeye çalıĢıldığını, kurum tarafından çeĢitli yıllarda baskıları yapılan sözlükler arasında günün ideolojik görüĢüne göre ne gibi farklılıklar olduğunu ortaya koyması bakımından önemlidir. Ayrıca Doğan‟ın kitapta yer alan yazılarının daha önce çeĢitli gazete ve dergilerde yayınlanması, dilimiz üzerine önemli bilgilerin sadece kitaplar üzerinden değil, insanların günlük olarak ulaĢabildikleri gazeteler aracılığı ile de ulaĢtırması önemlidir. Bu durum Doğan‟ın yazarlığının yanı sıra aynı zamanda iyi bir gazeteci olduğunun da göstergesidir.