• Sonuç bulunamadı

BeĢinci Bölüm: Dilde Geçiken UyanıĢ

D. Mehmet Doğan‟ın Mesleki Faaliyetleri

2.9. Yüzyılın Soykırımı

2.9.5. BeĢinci Bölüm: Dilde Geçiken UyanıĢ

D. Mehmet Doğan bu bölümde, 2000‟li yılların baĢlarında nihayet Türkçe konusunda yavaĢ yavaĢ da olsa bir uyanıĢın söz konusu olduğunu dile getirmiĢtir. Doğan bölümün son kısmında gazeteci-yazar Metin Toker, Doğan Hızlan, Hadi Uluengin, Metin Münir‟ün dil hassasiyeti konusundaki yazılarından alıntılara yer vermiĢtir.

Doğan, “XX. Yüzyılı dilimizi nasıl geliĢtirdiğimizin propagandasını yaparak geçirdik. XX.Yüzyıldayız, hakikat duvarına tosladık. Sağdan soldan dilimizin durumuyla ilgili akıllı baĢlı görüĢler ortaya konuluyor. Bir uyanıĢın eĢiğindeyiz, geç de olsa!” (Doğan, 2013: 305).

Metin Münir‟in 5 Aralık 2001 yılında Sabah gazetesinde yazdığı “Eğer Bir Gün Zengin Olursam” baĢlıklı yazısı Doğan‟ın dil konusundaki hassasiyetini destekler nitelikte. Metin Münir, eğer bir gün zengin olursa o zamanki fiyatı üç bin dolar olan 20 ciltlik Oxford Ġngilizce sözlük alacağını belirtmiĢtir. Oxford Sözlüğünde 500 bin kelimenin bulunduğuna dikkat çeken Münir, Türkçede 50 bin kelime varken Ġngilizcede 500 bin kelimenin olmasını Ģöyle açıklar: “Ġngilizler bizim yaptığımızın tam tersini yaptı. Biz sadeleĢme amacı ile dilimizden Türkçe olmayan kelimeleri mümkün olduğu kadar ayıkladık ve ayıklamaya devam ediyoruz. Türk Dil Kurumu‟nun Türkçe Sözlük‟ü sözlük olmak kadar rejimin onayladığı kelimelerin bir envanteridir. Ġngilizce ise bütün dillere kapısını açtı. Büyük gusto ile baĢkalarının dillerinden alıp kullandıklarını kendilerine mal ettiler.” (Doğan, 2013: 311).

Yüzyılın Soykırımı isimli eserinde D. Mehmet Doğan, cumhuriyetin ilk döneminden günümüze kadar geçen süreçte dilimizde, özellikle kelimeler üzerinden

yapılan tahribata dikkat çekmiĢtir. Bırakın 100 yıl öncesini günümüzden 40-50 yıl önce kaleme alınan eserleri bile sözlük yardımı almadan ya da kelimelerin anlamları üzerinden tahmin yürütmeden tam anlamıyla anlayamıyorsak ortada bir sıkıntı var demektir. Dil konusunda insanların bilinçlendirilmesi gibi genel geçer ifadeler yerine ortaya kapsamlı bir sözlük konulup, özellikle yazarların bu sözlük etrafında toplanması Türkçenin geleceği açısından daha önemli olacaktır. Dilimizin geleceği bürokrasinin keyfiliğine bırakılırsa iĢimiz zor demektir. 2001 yılında yani XXI. Yüzyılın baĢlangıcında dönemin Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu‟nun baĢarısız da olsa dilimizi budama çabası ortadayken sürekli tetikte olmak dilimizin geleceği açısından temel görevimiz olmalıdır.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

D. MEHMET DOĞAN’IN SOSYAL ve TARĠH KONULARINDAKĠ ESERLERĠ

3.1. BatılaĢma Ġhaneti

Batılaşma İhaneti, D. Mehmet Doğan‟ın 1975 yılında kaleme aldığı ilk kitabıdır. Kitabın zaman içerisinde yapılan baskılarında, bilgiler güncellenerek konular hakkında yeni bilgiler verilmiĢtir. ÇalıĢma kapsamında kitabın 2014 yılında Yazar Yayınları tarafından yayınlanan 35. baskısı incelenmiĢtir. Kitap 180 sayfadan oluĢmaktadır. Batılaşma İhaneti, yazıldığı dönemde çok ses getirmiĢ, Cemil Meriç, Oktay Sinanoğlu, Mete Tunçay, Fethi Naci, Ergun Göze gibi yazarlar kitap üzerinde değerlendirmelerde bulunduğu, etkisi günümüze kadar da devam eden alanında öncü olan bir eserdir.

Kitap, yazarın 1975 yılında yazdığı ön sözün ardından giriĢ kısmı ve beĢ ana bölümden oluĢmaktadır. Bölümlerin bitiminden sonra, kitapla ilgili yazarla İlim ve Sanat Dergisi adına Abdullah ÇalıĢkan tarafından 1985 yılında yapılan bir söyleĢi de eklenmiĢ bulunmaktadır. Ayrıca kitapta ismi zikredilen kiĢiler ve kavramlar hakkında pratik okumalar yapılabilmesi için kitabın son kısmında detaylı bir fihrist/dizin oluĢturulmuĢtur.

GiriĢ kısmında birinci madde olarak,“Mustafa ReĢid PaĢa‟dan Günümüze BatılılaĢma Ġhaneti” baĢlığı yer almaktadır.

Burada, Osmanlı Devleti‟ni geliĢtirme iddiasıyla, III. Selim döneminde baĢlayan ve II. Mahmud döneminde devam eden yenileĢme-batılılaĢma hareketleri değerlendirilir. Yapılanların Osmanlı Devleti ve Ġslâm dünyasına faydadan çok zarar verdiği vurgulanmaktadır.“Hakim Ġslam devleti olan Osmanlı Devleti‟nin çeĢitli dıĢ ve iç müdahaleler sonucu yıkılmasından, halifelik otoritesinin yok edilmesinden sonra Ġslâm dünyası hemen hemen istinasız Batı güdüm, kontrol ve baskısı altında devletçiklere ayrılmıĢ, bu devletçiklerin idarecileri, Müslümanlar arasındaki dayanıĢma mihverini batılıların istediği yönde yıkmaya, çeĢitli Müslüman toplulukları birbirine düĢman hale getirmeye büyük gayret göstermiĢlerdir. Böylece

Müslümanların, asıl düĢmanları olan küfre ve onun iĢbirlikçisi münafık yerli idarecilere karĢı çıkması, sistemli olarak önlenmiĢtir. Ġslam ülkelerinde son asrın vakıası budur: Ġslam dıĢı idareler, ancak bu yöndeki faaliyetleriyle ayakta durabilmektedirler.”(Doğan, 2014: 16).

BatılılaĢma konusunda Osmanlı/Tanzimat döneminde ilk adımların atılmasında önemli görevler üstlenen Mustafa ReĢid PaĢa; günümüzde, o dönemki reformların mimarı ve cumhuriyet dönemindeki atılan adımların öncüsü olarak görülmektedir. Resmi tarih ve batı etkisindeki yazarlarımızın söylemlerine Doğan karĢı çıkmaktadır. “At izinin it izine karıĢtığı günümüzde neyin güzel, neyin çirkin, neyin haklı, neyin haksız, neyin doğru, neyin yanlıĢ olduğu konusunda da aynı bulanıklık sürüp gitmektedir. Bazı mihrakların kasten doğurduğu bu bulanıklık, günümüzde gençliğin kafasını karıĢtırmaktadır. Bütün ömürleri devlet ve millet düĢmanlığının müĢahhas örnekleri ile dolu Ģahsiyetlerin “kahraman”, ömrünü imanı, milleti ve devleti yolunda tüketenlerin “hain” olarak sunulması, bu vasatta çeliĢkileri artırmakta; gençler, yakın tarihimizin sayfalarını çevirmekten adeta ürkmektedirler. Çünkü daha önce “güvenilir” kaynaklarca “kahraman” olarak tanıtılan bazılarının “hain”, “hain” olarak tanıdıklarının “kahraman” olduğu gerçeği karĢısında düĢtükleri sıkıntının rahatsızlığı içindedir” (Doğan, 2014: 17). Kitapta, Mustafa ReĢid PaĢa‟nın çeĢitli kaynaklar gösterilerek mason olduğu iddiasına yer verilmiĢtir. Mustafa ReĢid PaĢa, Osmanlı Devleti‟nde batılılaĢma çalıĢmalarından önce Avrupa‟da özel olarak yetiĢtirilmiĢtir. Ġlk önce Paris elçiliğine tayin edilmiĢtir. Oradan da Londra elçiliğine tayin edildiği ifade edilmiĢtir.. Ġngiliz Hariciye Nâzırı Palmerston ve Osmanlı‟da elçilik yapan Stratford Cannig‟le iliĢki kurup, gücünü artırdığı belirtilmiĢtir. “ReĢid PaĢa azledilip Edirne‟ye tayin edilince hemen Ġngiliz‟in yanına koĢar. Bunun üzerine Cannig Sultan Abdülmecid‟le görüĢerek onun geri dönmesini sağlar.” (Doğan, 2014: 23).

ReĢid PaĢa‟nın Ġngilizlerle iyi iliĢkiler kurmasının bedelini, ilerleyen dönemde devletin çok kötü Ģekilde ödediği belirtilir. 1838 yılında Ġngiltere ile yapılan Balta limanı Ticaret AnlaĢması, bizzat paĢanın yalısında imzalanmıĢtır. “Nedir 1838 Ticaret AnlaĢması? Osmanlı iktisadiyâtını kayıtsız Ģartsız Batı‟nın sömürüsüne açan vesika… Bu vesikadan sonra, emperyalizmin önünde tek engel var;

halkın direnme, yabancılara imanının sevkiyle dur deme gücü. Bu büyük engelin de ortadan kalkabilmesi için devletin Ġslâmî vasfının değiĢmesi, liberalleĢmesi, batı tarzı reformların yapılması lâzım. Yani bundan sonra yapılan ıslahat, düzenleme, reform, devrim… ne denirse densin, Batı için tek mana taĢıyor: SömürgeleĢtirmeye aracılık etmek.”(Doğan, 2014: 25).

AnlaĢmanın 3. maddesine göre, Ġngiliz tüccarlara yerli tüccarlarla eĢit haklar verilmiĢtir. Yapılan anlaĢmanın ardından Ġngiltere‟den yapılan ithalat, büyük bir artıĢ göstermiĢtir. Ġngiliz mallarının yaygınlaĢmasıyla, dokumacılıkta ileri olan Bursa, Ankara ve Üsküdar‟da tezgâhlar durmaya baĢlamıĢtır. Osmanlı iktisadı, yabancıların kontrolüne geçmeye baĢlamıĢtır. Yabancıların iĢbirlikçisi olan azınlıklar ve batı bağlısı bürokratların refahı artarken, Müslümanların iĢ sahaları tamamen kapanıp, gittikçe fakirleĢtikleri belirtilir (Doğan, 2014: 27).1839 yılına gelindiğinde, ülkede idareyi yönlendirme gücü elde eden Mustafa ReĢid PaĢa, PadiĢah Abdülmecid‟i, Tanzimat Fermanı‟nın ilanı için ikna etmiĢtir. Tanzimat Fermanı‟yla birlikte padiĢahın otoritesine sınırlandırma getirilirken; padiĢahın, ihmali görülen idarecileri idamla cezalandırması da önlenmiĢtir. Ülkede yabancıların baskıları artarken, devletin temeli de sarsılmaya baĢlamıĢtır (Doğan, 2014: 30). Tanzimat Fermanı Müslümanlarla Müslüman olmayan tebayı eĢit ilan etmekle, Müslümanları devletin aslî unsuru olmaktan çıkarıyor, Osmanlı Devleti‟nin Ġslâmi vasfını aĢındırmıĢ oluyordu. Böylece devletin sahibi ve hakimi Müslümanlar olmaktan çıkıyor bulanık ve karıĢık bir Osmanlı milleti kavramı ortaya atılıyordu(Doğan, 2014: 30).1853 yılında baĢlayan Osmanlı-Rus Harbinde; Osmanlı, savaĢın baĢında baĢarılı olmuĢtur. Durumun aleyhlerine döndüğünü fark eden Ġngiliz ve Fransızlar, ReĢid PaĢa‟yı aracı olarak kullanıp, Osmanlı Devleti ile bir ittifak kurmuĢlardır. Bu ittifak anlaĢmasına, Müslüman olmayan vatandaĢlardan alınan haraç vergisinin kaldırılması Ģartı konulmuĢtur. Bu madde ile zaten zor durumda olan Osmanlı maliyesi, iyice zor bir duruma düĢmüĢtür. BaĢta ReĢid PaĢa olmak üzere, bürokratların baskısıyla Sultan Abdülmecid, Ġngiltere ile 28 Haziran 1855 yılında ilk borç anlaĢmasını imzalamıĢtır. Alınan bu ilk borç, 20 yıl içerisinde Osmanlı maliyesini iflasa götürmüĢtür (Doğan, 2014: 36). Kırım Harbi‟nden sonra batılı devletler, Osmanlı Devleti üzerindeki baskılarını daha da artırmıĢlardır. Devleti parçalamak için, azınlıklara daha fazla

haklar verilmesine gayret göstermiĢlerdir. Bunun sonucunda Ġngiliz, Fransız ve Avusturya Büyükelçilerinin baskılarıyla, 1856 yılında Islahat Fermanı hazırlanmıĢtır. Fermanla azınlıkların imtiyaz ve statüleri düzenlenirken, Osmanlı Devleti‟nde yaĢayan diğer yabancıların da yasal hakları güvence altına alınmıĢtır (Doğan, 2014: 40).

Sultan Abdülhamid‟in, Rus Harbi dolayısıyla Kanun-ı Esasî‟yi kaldırıp 1839 yılından beri devam eden bürokrat tahakkümüne son verdiği belirtilmektedir. Böylece bir süreliğine de olsa batı ile iĢbirliği yapan bürokratlar devri kapanır. Fakat 1908 yılında yapılan darbenin ardından Osmanlı ülkesinde yeniden bürokratların yönetimi baĢlamıĢtır (Doğan, 2014: 50). “Bürokratlar neticede, devleti kısa zamanda parçalayıp, kendi padiĢahsız iktidarlarını kurdular. Cumhuriyetten sonra da bürokratların saltanatı devam etti. ReĢid ve Âli PaĢalarla baĢlayan bürokrasi zinciri, Midhat PaĢa, Talat PaĢa, Ġsmet PaĢa, Mustafa Bülent Ecevit çizgisini takip ederek günümüze kadar geldi.” (Doğan, 2014: 51).GiriĢ kısmında ikinci madde olarak,“Türkiye‟de HaberleĢmenin Yönü ve Kitle HaberleĢmesi” baĢlığı yer almaktadır.

Yazar, bu bölümde kitle haberleĢme araçlarındaki bürokrasi etkisine vurgu yapmaktadır. Bu araçların, ilk matbaa ve ilk Türkçe gazeteden beri, bürokrasinin ve batı ile iliĢkisi olan okur- yazar ve iktisadi güç sahiplerinin elinde olduğu belirtilir. Bürokrasinin bu sayede halka rağmen cebrî batılılaĢmacı giriĢimlerde bulunduğu ifade edilir (Doğan, 2014: 57).