• Sonuç bulunamadı

2. FERÎD VECDÎ’NİN HAYATI KİŞİLİĞİ ESERLERİ VE TEMEL GÖRÜŞLERİ

2.3. Ferîd Vecdî’nin Temel Görüşleri

2.3.2. Kelâm Alanındaki Görüşleri

Ferîd Vecdî Felsefe, Tefsir ve Edebiyat alanlarında eser vermekle birlikte, onun asıl meşhur olduğu alan Kelâm ilmidir. İtikâdî alanda aklî deliller kullanmış, pozitivizmin

173 Ferîd Vecdî, el-Hadikâtü’l-Fikriyye, s. 45-47. 174 Ferîd Vecdî, el-Hadikâtü’l-Fikriyye, s. 85-86. 175 Ferîd Vecdî, Müslüman Kadını, s. 21-22. 176 Ferîd Vecdî, Müslüman Kadını, s. 79. 177 Ferîd Vecdî, Müslüman Kadını, s. 105-106. 178 Ferîd Vecdî, İslâm fi Asri’l-İlm, I, s. 319. 179 Geyin, “Son Devir Müfessirlerinden…” s. 85-86.

44

etkisinde kalarak iman esaslarını duyu verilerine dayanan delillerle açıklamaya çalışmıştır. Klasik kelâm ilmini yetersiz bularak onu modern ilimlerle yenilemek istemiştir. Fikrî mücadelelerinde daha çok materyalizm eleştirileri üzerinde durmuş bunun yanında mezhep taassubluğu ile inanç problemlerinin çözülemeyeceğini savunmuştur.180

Vecdî bir yandan klasik kelâma ve tasavvufa eleştiriler yaparken diğer yandan Müslümanların kendini yenilemesi için ilmî ve fikri çalışmalar yapmıştır.181 Bununla

birlikte İslâm’a yönelik iç ve dış tehditlere karşı İslâm’ı savunmaya çalışmış ve Batı düşüncesini kıyasıya eleştirmiştir.182 XX. yüzyılın başlarından itibaren İslâm’a yöneltilen

eleştirileri Batılı düşünürlerin de görüşlerinden faydalanarak cevaplandıran ve dinî düşünceye canlılık kazandıran bir isim olmuştur.183

Ona göre insanlar Allah’ın varlığını zorunlu olarak illiyet ilkesiyle bilebilir ve Allah’ı inkâr edenlerin illiyet ilkesini de reddetmesi gerekir ki bu da ilmin inkârıdır. Bilim ilerledikçe Allah hakkındaki deliller de pekişecektir. Allah’ın sıfatları konusunda tenzih ilkesi daha uygun olup, bu konuda Kur'ân insanın yetersiz olduğunu beyân etmektedir.184

Bununla birlikte Vecdî Kur'ân’da geçen bazı âyetlerin zâhirî olarak anlaşılmasının Allah hakkında yanlış olduğunu belirterek, söz konusu âyetlerin te'vîl edilmesinin vacip olduğunu savunmuştur. Örneğin Râd Sûresi 42. âyette185 geçen “tuzak kurma” ifadesinin

Allah için kullanılamayacağını ve bunun “tedbir” anlamına geldiğini belirtir.186 A‘râf

Sûresi 143. âyette187 geçen “Allah’ın dağa tecellî etmesini” de nurunun bir kısmının dağa

180 Yavuz, “Ferîd Vecdî”, s. 393.

181 Ferîd Vecdî, el-Medeniyyetü ve’l-İslâm, s. 143-162. 182 Ferîd Vecdî, el-İslâmu Dînun Âmmun Hâlidun, s. 5-11. 183 Yavuz, “Ferîd Vecdî”, s. 394.

184 Ferîd Vecdî, “Allah”, Dâ’iretü’l-Ma’ârifi’l-Karni’l-‘işrîn, I, Beyrut: Dârü'l-Ma’rife, 1971, s. 481-

507; el-İslâm fi Asri’l-İlm, I, 32.

185 Onlardan öncekiler de (peygamberlerine) tuzak kurmuşlardı; hâlbuki bütün tuzaklar Allah'a aittir.

Çünkü O, herkesin ne kazanacağını bilir. Bu yurdun (dünyanın) sonunun kimin olduğunu yakında kâfirler bileceklerdir!

186 Vecdî, el-Mushafu’l-Müfesser, Kahire: Dâru’l-Ma’ârif, 1986, s. 328.

187 Mûsâ tayin ettiğimiz vakitte (Tûr'a) gelip de Rabbi onunla konuşunca "Rabbim! Bana (kendini)

göster; seni göreyim!" dedi. (Rabbi): "Sen beni asla göremezsin. Fakat şu dağa bak, eğer o yerinde durabilirse sen de beni göreceksin!" buyurdu. Rabbi o dağa tecellî edince onu paramparça etti, Mûsâ da baygın düştü. Ayılınca dedi ki: Seni noksan sıfatlardan tenzih ederim, sana tevbe ettim. Ben inananların ilkiyim.

45

yansınması olarak te'vîl etmiş,188 En‘am Sûresi 158. âyette189 geçen “Allah’ın gelmesi”

ifadesini Allah’ın azap emrinin gelmesi, “Rabbinin bazı âyetlerinin gelmesi” ifadesini de kıyâmet alâmetleri olarak yorumlamıştır. Bununla birlikte kıyâmet alâmetlerini sıralarken Hz. İsâ’nın inişini zikretmesi onun bu rivâyetlere inandığını göstermektedir.190 Ayrıca

Vecdî araştırmamızın ilerleyen bölümlerinde görüleceği gibi âyetleri bilimsel te'vîl etme anlayışına da sahiptir.

Vecdî yaşadığı dönemde hâkim olan aklın ve bilimin üstünlüğü görüşünden hareketle kelâmî konuları akıl ve bilim çerçevesinde ele almıştır. O, bu konuda özellikle Batı’da gerçekleştirilen spiritüalizm ve ruh çağırma faaliyetlerinden delil getirmiştir. Vecdî söz konusu faaliyetleri batılılara karşı savunduğu hemen her görüşte delil olarak kullanmış ve bu seansların ruhun varlığını kanıtladığını söyleyerek bununla materyalistlere karşı kendini daha iyi savunacağını düşünmüştür. Ansiklopedik çalışmasında spiritüalizm maddesine oldukça geniş bir yer veren Vecdî, söz konusu görüşün tarihini ve fikirlerini detaylıca ele almış, materyalistlere karşı sık sık bu görüşü savunan batılı düşünürlerden deliller getirmiştir. Fakat o spiritüalizmin tenasüh anlayışını eleştirerek, onlardan biri olmadığını belirtmiştir. Zira onun için önemli olan ruhun varlığının kanıtlanmasıdır.191 Ona göre materyalistlerin Allah’ın varlığı hakkındaki

delillere yaptıkları itirazların hiçbir ilmî değeri olmadığı gibi ellerinde Allah’ın yokluğunu ispatlayacak herhangi bir delil de bulunmamaktadır. Psikoloji ilmine dair Batı’da yapılan araştırmalar ve ruh çağırma seansları, maddecilerin “varlığın kaynağı maddedir” şeklindeki iddialarının geçersiz olduğunu ispatlamış olup, söz konusu seanslar madde ötesi âlemin varlığını da kanıtlamıştır.192

Benzer şekilde Vecdî nübüvvet meselesinin de çağın gerektirdiği gibi aklî ve ilmî delillerle temellendirilmesi gerektiğini savunur. Ona göre hayvanlarda üreme, beslenme vb. konulardaki mevcut bilgiler onlara akıl vasıtasıyla değil ilhâm yoluyla bildirilmiştir.

188 Vecdî, el-Mushafu’l-Müfesser, s. 214.

189 Onlar ancak kendilerine meleklerin gelmesini veya Rabbinin gelmesini yahut Rabbinin bazı

alâmetlerinin gelmesini bekliyorlar. Rabbinin bazı alâmetleri geldiği gün, önceden inanmamış ya da imanında bir hayır kazanmamış olan kimseye artık imanı bir fayda sağlamaz. De ki: Bekleyin, şüphesiz biz de beklemekteyiz!

190 Vecdî, el-Mushafu’l-Müfesser, s. 190.

191 Vecdî, “İspritizma”, Dâ’iretü’l-Ma’ârifi’l-Karni’l-‘işrîn, I, s. 245-252.

46

Bu sebeple insanlar içinde yüksek ruhî melekeye sahip olanlara ilhâm ve vahiy gelmesi mümkündür. Söz konusu bilginin kaynağı ise madde ötesi âlemdir. Madde ötesi âlemin varlığı da ruh çağırma seanslarında kanıtlanmıştır. Ona göre sıradan insanlarda bile bu özel durumlar zaman zaman görülüyorsa, Allah’ın gönderdiği peygamberlerde de görülmesi gerekir.193

Vecdî vahyi temellendirirken de ilhâm ve dâhiliğe vurgu yapmış, bunun yanında bilimsel delil olarak hipnoz ve manyetizmayı kullanmıştır. O, spiritüalizm faaliyetlerinin nübüvvete delil olacağını söyleyen ilk düşünür olup, ruhun sınırsız mânevî âlemle ilişkili olduğunu savunmuştur. Bu durum manyetizma deneylerinde ortaya konulmuş olup,194

söz konusu deneyler akıllarda şüphe bırakmayacak şekilde insanın maddî hayatının yanında ruhânî hayatının da var olduğunu kanıtlamıştır. Ona göre insan semâvî bilgileri ve ilâhî hakîkatleri söz konusu ruhânî yaşamından elde eder ve aklının anlayacağı hale getirir.195 Bununla birlikte Vecdî nübüvvetin hem toplumsal hem de ruhsal bir ihtiyaç olduğunu, bilimin ilerlemesinin ölüm, çaresiz hastalık gibi ruhsal sıkıntılara çözüm olamayacağını belirtmekte ve insanın bu gibi durumlarda mânevî bir desteğe ihtiyacının olduğunu vurgulamaktadır.196

Vecdî, çağın ihtiyaçlarına uygun bir nübüvvet anlayışının geliştirilmesini savunmuştur. Ona göre nübüvvet hakkındaki şüpheler ancak bilimsel yöntemlerle giderilebilir. O nübüvvet ile ilgili çalışmaların delile dayanmayan gerçek dışı rivâyetlerle dolu olduğunu belirterek, bunu dine hakaret etmek olarak görmektedir.197 O bu amaçla

tezin ilerleyen bölümlerinde görüleceği gibi Hz. Peygamber’in nübüvvetini gerçekleştirdiği inkılâplarla temellendirmeye çalışmış ve onun dâhiliğine vurgu yapmıştır.

Ferîd Vecdî âyetlerde geçen ilahî irâde ve kaderi kabul etmekle birlikte kaderle insanın sorumluluğunu birleştirmenin güç olduğunu belirtir. Ona göre bu güçlük ilahî irâde ile insan fiilleri, âhiret hayatı ile dünya hayatı arasındaki ilişiklerin ve varlıklarla

193 Ferîd Vecdî, es-Sîretü’l-Muhammediyye, s. 45-67.

194 İsmail Bulut, Nübüvvete Çağdaş Bir Yaklaşım-Muhammed Ferîd Vecdî’nin (1878-1954) Nübüvvet

Anlayışı-, Ankara: Berikan Yayınevi s. 101-102.

195 Bulut, Nübüvvete Çağdaş Bir Yaklaşım, s. 128. 196 Bulut, Nübüvvete Çağdaş Bir Yaklaşım, s. 164. 197 Bulut, Nübüvvete Çağdaş Bir Yaklaşım, s. 60-61.

47

olaylar arasındaki nizâmın hakîkatinin bilinmemesinden kaynaklanmaktadır.198 O, âhiret

hayatının bütün dinlerde sabit olduğunu, böyle bir hayatın olmaması durumunda dine davetin anlamsız olacağını savunur. Fakat Mustafa Sabri Efendi, Ferîd Vecdî’nin öldükten sonra dirilme hakkındaki âyetleri te'vîl etmek suretiyle zâhirî mânâsını inkâr ettiğini söyleyerek eleştirmiştir.199

Son olarak Vecdî’ye göre iman dil ile değil, kalbin tasdiki ile gerçekleşir. Bu sebeple iman ile İslâm aynı olmayıp, iman İslâm’dan sonra gelmekte ve ona göre her mü’min Müslüman olduğu halde her Müslüman mü’min değildir.200

Ferîd Vecdî, Türkiye’deki inkılâplar ve Batılılaşma hareketleriyle ilgili değerlendirmeleri, spiritüalizme önem vermesi, dini metinleri kanıtlanmamış ilmî teorilerin ışığında yorumlaması, pozitivizmin etkisiyle hissî mûcizeleri inkâr etmesi, materyalizmi reddederken pozitivist metottan hareket etmesi, bilimin aklen imkânsız görünen hususları mümkün hale getirebileceğine inanması; buna karşılık dinin haber verdiği bazı hususları imkânsız kabul etmesi ve ilmin sınırlarını dini de içine alacak şekilde genişletmesi gibi konularda başta Mustafa Sabri Efendi olmak üzere çeşitli âlimlerce tenkit edilmiştir.201

198 Ferîd Vecdî, Mukaddime, s. 96. 199 Mustafa Sabri, Mevkîfu’l-Akl, I, s. 29. 200 Vecdî, el-Mushafu’l-Müfesser, s. 687. 201 Yavuz, “Ferîd Vecdî”, s. 395.

48

İKİNCİ BÖLÜM

49

Mûcize konusu kelâm ilminin temel konularından olan nübüvvet meselesinin bir alt konusu olup, nübüvvet ve mûcize kelâm literatüründe daima birlikte ele alınmıştır. İlâhî dinlerin temelinde yer alan nübüvvet müessesesi ilâhî emir ve yasakların insanlara ulaştırılmasında önemli bir rol oynamaktadır. Mûcizenin gerekliliği ile imkânı konusunda âlimler arasında farklı görüşler olmakla birlikte, ilâhî dinlerde tarihin belirli zamanlarında Allah’ın elçisi olarak gelen peygamberlerin Allah adına kurallar koydukları kesin bir şeklide kabul edilmektedir. Ancak burada ortaya çıkan sorun peygamberlik iddiasında bulunan şahsın doğru söyleyip söylemediğinin insanlar tarafından nasıl bilineceği meselesidir. Çünkü nübüvvet diğer insanların tecrübe edemediği bir olay olup, gerçek peygamberin yalancı peygamberden ayrılabilmesi için nübüvvet iddiasında bulunan kişide, diğer insanlarda bulunmayan bir takım özelliklerin bulunması gerekmektedir.202

Peygamberlerin bu durumu kelâm ilminde önemli bir yeri teşkil etmiş, mûcizenin nübüvvete delil oluşu, gerekliliği ve tabiat kanunlarını ihlâl eden bir özelliğinin bulunması gibi konularda âlimler arasında çeşitli tartışmalara neden olmuştur. Bu mesele kelâmcılar ve İslâm filozoflarını epeyce uğraştırmış ve zamanla sadece dinî ilimlerde değil, nedensellik ve tabiat kanunları bağlamında müsbet ilimleri de ilgilendiren bir konu haline gelmiştir.203 Bu noktada âlimler mûcizenin tanımı, çeşitleri, özellikleri, delâleti ve

gerekliliğini “teolojik” anlamda, mûcizenin imkânını ise genelde tabiat kanunlarıyla ilişkisi bağlamında “felsefî” anlamda ele almışlardır.204

Tezimizin bu bölümünde öncelikle mûcizenin mâhiyeti ele alınacak, sonrasında ise özellikle nedensellik ve tabiat kanunlarıyla ilişkisi bağlamında mûcizenin imkânı incelenecektir.