• Sonuç bulunamadı

belirlenmesi gibi konular tek tek ve adım adım ele alınmalı; petrol kaynaklarının geliştirilmesi konusunda 50/50 ilkesi uygulanmalı ve önceden geliştirme-üretme çalışmalarında bulunmuş kıyıdaş devletlere tazminat ödenmeli; deniz tabanı ulusal bölgelere bölünmeli deniz yüzeyi ortak kullanıma açık olmalı; Hazar’ın hukuki statüsüne ilişkin konularla ilgili tek bir platform oluşturulmalı; herhangi bir devlet statü meselesiyle ilgili görüşmeleri engelleyecek olursa diğer devletler vakit kaybetmemeli.”

şeklinde sıralanabilir.251 Söz konusu görüşler yukarıda anlatılanları desteklemiş ve kıyıdaş devletler arasında farklı tepkilere yol açmıştır. Aynı şekilde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin 2007’de Tahran’da başkanlar zirvesinde yaptığı konuşmada deniz yüzeyinin bölünmesine karşı olduğunu zira Hazar’da bölünmeden ziyade bir birlik istediklerini, deniz yatağının ve maden kaynaklarının paylaşılması anlaşması için Hazar’ın hukuki statüsünü belirleyecek anlaşmayı beklemeye gerek bulunmadığını, kuzeyde yapılan anlaşmalara da atıfta bulunarak deniz yatağının güneyde de bölünebileceğini ifade etmiş252 ve Hazar konusunda Rusya’nın yaklaşımını tekrardan ortaya koymuştur.

Azerbaycan gibi Kazakistan için de münhasır haklarını kullanabileceği kendi petrol ve doğal gaz alanlarının belirlenmesi önem arz emektedir. Aynı şekilde Kazakistan da ortak yönetim tezine sıcak bakmamaktadır. Kazakistan başlangıçta kıyı devletlerinin ekonomik ve siyasi çıkarlarına uygun olarak Hazar’ı bir iç/kapalı deniz olarak nitelemiş ve deniz alanlarının sınırlandırılması dâhil 1982 BMDHS’nin hükümlerinin uygulanmasını öne sürmüştür.254 Fakat daha sonra bu yaklaşımdan uzaklaşmıştır. Kazakistan ve Azerbaycan’ın argümanları karşılaştırıldığında; Azerbaycan Hazar’ın tümüyle ulusal sektörlere bölünmesi gerektiğini savunurken, Kazakistan’ın ise özellikle 1998 sonrası deniz yatağının ulusal sektörlere bölünmesini, Hazar sularının ise belli bir münhasır yetki alanı dışında ortak kullanılmasını benimsediği görülmüştür. Kazakistan deniz yüzeyindeki faaliyetler, ulaşım, deniz üzerindeki uçuşlar, deniz altından geçen boru hatları ve kablo ağları konusunda iş birliğini savunmaktadır.

Kazakistan 10 Mart 1998 tarihinde tek taraflı bir bildiri yayımlamış ve bununla ulusal münhasır ekonomik alanını belirlediğini, söz konusu bölgeyi deniz kuvvetleri ile koruma altına alacağını bildirmiştir.255 Daha sonrasında da imzalan 1998 Kazakistan-Rusya Anlaşması ile deniz tabanı bölünebilir ancak su kütlesi ve su yüzeyi ortak kullanıma tabidir ilkesini benimsemiştir. Bu durum Kazakistan’ı, Hazar’ı deniz olarak sınıflandırma fikrinden uzaklaştırarak sınır gölü fikrine yaklaştırmıştır.256 Kazakistan yapmış olduğu ikili anlaşmalar ve doğal kaynaklara yönelik faaliyetler ile kıyıdaş devletlerin Hazar’ın kendilerine ait kısmında egemenlik hakkına sahip olduğunu benimsediğini göstermiştir.257 Ayrıca % 29 gibi oldukça geniş bir kıyı şeridine sahip olan

254 DİBA, s. 48.

255 OĞAN, Sinan: “Yeni Global Oyun ve Hazar’ın Statüsü, Uluslararası İlişkiler ve Stratejik Analiz Merkezi-TÜRKSAM, 2005, <http://www.turksam.org/tr/makale-detay/601-yeni-global-oyun-ve-hazar-in-statusu> (Erişim Tarihi: 6.5.2018).

256 ÇOLAKOĞLU, s. 111.

257 ABDULLAYEV, 1999, s. 279.

Kazakistan, İran’ın önerdiği % 20-eşit paylaşım fikrine, kendisi için büyük bir kayıp anlamına geleceğinden karşı çıkmaktadır. Bu sebeplerle Kazakistan tartışmalardan olabildiğince uzak durmaya çalışıp, aktif bir şekilde İran’la sorun yaşayan Azerbaycan’ı desteklemiş ve ülke çıkarları ile uyumlu olan benzer görüşleri tanımıştır.258

Ayrıca Kazakistan 1998 anlaşmasının öncesinde de bölünmeye ilişkin bazı girişimlerde bulunmuştur. 27 Şubat 1997 tarihinde Kazakistan ve Türkmenistan arasında iki bildiri yayımlanmıştır. Bunlardan ilki genel olarak iş birliğini geliştirme ile ilgili iken diğeri doğrudan Hazar’la ilgili meseleler mevzusundadır. Hazar ile doğrudan ilgili bildiriye göre taraflar, Hazar’ın hukuki statüsünü belirleyen antlaşma akdedilinceye kadar orta hat esasına göre idari-ülkesel sınırı muhafaza edeceklerini, mutabakata varılan bölgeler dâhilinde denizin biyolojik kaynakları ve deniz yatağındaki madenlerden tüm kıyı devletlerinin özel ve tüzel kişilerinin işletme hakkına sahip olduğunu, deniz seviyesinin azalmasının önüne geçmenin tedbirlerinin alınmasını, Hazar’ın sadece barışçıl amaçlarla kullanılmasını ve askeri faaliyetlerden uzak tutulmasını, denizin kirlenmemesi için gereken tedbirlerin alınmasını, biyolojik kaynaklarının devamlılığının sağlanmasını, Hazar’dan faydalanılırken karşılıklı çevreye verilen zararlardan kıyı devletlerinin sorumlu tutulmasını, ticaret gemilerinin serbestliği ve güvenliğinin sağlanmasını, Hazar’da sadece kıyı devletlerinin gemilerinin seyrüsefer serbestliğinin olduğunu kabul etmişlerdir. Tüm bu açıklamalara rağmen bildiride yer alan orta hat ilkesini bir anlaşma ile sonuçlandıramamışlardır.259 Fakat söz konusu bildiri, tarafların egemenlik haklarını kullanabileceği orta hat esasına bağlı bir bölünme istediklerine ve sınır gölü yaklaşımına yönelişe işaret etmiştir.

258 KOCAMAN, M. Emin: “Hazar Havzası’nın Hukuki Statüsü”, Ege Stratejik Araştırmalar Dergisi, Cilt: 9, Sayı: 1, 2018, s. 110.

259 TERZİOĞLU, s. 39-40.

Kazakistan 3 Ekim 1997’de BM Genel kuruluna gönderdiği mektupta, Hazar’ın kullanımında, Sovyet Petrol Bakanlığı’nın 1970’lerde birlik ülkeleri arasında orta hat yöntemine göre yaptığı bölünmenin esas alınacağını, bağımsızlığını kazanan Sovyet ülkelerinin bu bölüşümü karşılıklı olarak sınır kabul ettiğini ve 1921, 1940 anlaşmalarının meseleye ilişkin referans gösterilmesinin şüpheli olduğunu ifade etmiştir. Ayrıca Kazakistan, söz konusu anlaşmaların taraflarının günümüzde uluslararası hukuk öznesi olarak var olmayan devletler olduğunu, anlaşmaların Sovyet Cumhuriyetleri arasındaki sınırlar hakkında herhangi bir bilgi vermeyip sadece seyrüsefer ve balıkçılık konularını düzenlediğini ve Hazar’ın statüsü, kıta sahanlığı, münhasır ekonomik bölgesi ile ilgili herhangi bir düzenleme içermediğini açıklamasında belirtmiştir. Bunlara ek olarak ilgili bildiride 1982 BMDHS’nin konuyla ilgili hükümlerinin genişletilerek ve Hazar’ın özellikleri de dikkate alınarak uygulanması gerektiğini ifade etmiştir. Hazar’ın deniz tabanının ve kaynaklarının uluslararası uygulamalara ve yöntemlere uygun olarak orta hat esasına göre sınırlandırılarak her devletin kendi bölgesindeki kaynakları bağımsız olarak araştırması ve kullanması gerektiğini de açıklamalarına eklemiştir. Ayrıca Kazakistan seyrüsefer, balıkçılık ve çevre koruma konusunda uzlaşmanın mümkün olduğunu belirttikten sonra, karasuları ve balıkçılık bölgesi dışında kalan alanlarda seyrüsefer serbestisi, hava sahasında belirlenmiş rotalarda uçuş serbestisi olması gerektiğini belirmiştir. Aynı metinde coğrafi bakımdan elverişsiz durumda olan Hazar’a kıyıdaş devletlerin, deniz ve okyanuslara erişebilmesi için Rusya ile yapacakları ayrı anlaşmalar temelinde, Rusya’nın suyollarını (Don-Volga Kanallarını) kullanma hakkına sahip olmaları gerektiğini ifade etmiştir.260

260 Bkz. Letter Dated 25 September 1997 from the Minister for Foreign Affairs of the Republic of Kazakhstan Addressed to the Secretary-General, APPENDIX Position of Kazakhstan on the Legal Status of the Caspian Sea, 3 October 1997, s. 3-4. UN Doc. A/52/424.

Statü konusunda Azerbaycan ve Türkmenistan’a göre Kazakistan’ın durumu daha hassas bir konumdadır. Bugün çeşitli güzergâhlar tartışılıyor olsa da Batı piyasalarına giden kullanılabilir ana petrol-doğal gaz boru hatları, Rusya’dan geçmektedir ve Kazakistan’ın bu hatlara ihtiyacı bulunmaktadır. Ayrıca Kazakistan’daki Rus nüfusun yoğunluğu;261 Rusya ile ekonomik ilişkilerin büyüklüğü ve ekonomik bağımlılığı; Rusya ile BDT, KGAÖ ve ŞİÖ bünyesinde geliştirdiği ilişkilerin boyutu; ülkesinde 7 adet Rus askeri üssü bulunması ve 2012-2016 yılları arasındaki silah ithalatının % 76’sını Rusya’dan gerçekleştirmiş olması262 gibi Rusya’ya olan askeri yakınlığı ve bağımlılığı;

Hazar’ın doğal zenginliklerine, yabancı yatırımlara ihtiyacı olması ve gelişen bir ülke olması dolayısıyla biran önce faaliyete geçme arzusu gibi birçok etmen göz önüne alındığında, Kazakistan’ın statü meselesinin Rusya ile olan hassas ilişkilerini etkilemesini istemediği ve Hazar konusunda politika değişikliğine gittiği görülmektedir. Özellikle kuzey kesimde kıyıdaş devletlerle imzaladığı anlaşmalarla kendi sahalarını güvence altına almaya çalışmıştır.