• Sonuç bulunamadı

Kazakistan’daki Ceditçilik Hareketi ve Ahmet Baytursunoğlu

5. DOĞU TÜRKİSTAN BÖLGESİNDEKİ KAZAKLARIN EĞİTİM TARİHİ (1900-1944)

5.2. Ceditçilik Hareketinin Bölgedeki Kazak Maarifine Etkis

5.2.2. Kazakistan’daki Ceditçilik Hareketi ve Ahmet Baytursunoğlu

19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başında Kazakistan’da Kazak aydınlarından oluşan yeni bir nesil cedit eğitimini Kazan, Ufa gibi şehirlerde bulunan medreselerde tamamlamış ve bulunduğu bölgedeki toplumun siyasi hayatında yavaş yavaş etkili olmaya başlamıştır.

Cedit medreselerde eğitim alan Kazak öğrencileri mezun olmalarıyla birlikte Kazakistan’ın eğitim hayatında da etkili oldular. Kazakistan’ın muhtelif yerlerinde ya yeni usulde eğitim veren okullar açtılar ya da var olan okullarda yeni usul eğitim verdiler. Kazak bozkırlarında yaygın olarak usul-i cedit okulları öncelikle Semey eyaletinde açıldı. Bu dönemde Semey bölgesinin önemli bir sanayi ve ticaret merkezi olmasından dolayı eğitim faaliyetlerine destek veren bir zümrenin oluşması ve bu bölgede Tatar tüccarların ve Tatar öğretmenlerin yoğun faaliyetleri Semey’i yeni usul eğitimin merkezi durumuna getirdi. Kazakistan genelinde 1912 yılında yeni usul eğitim veren okul sayısı 121’e öğrenci sayısı ise 1810’a yükselmiştir (Pırmanov ve Kapeyeva, 1997:45).

Semey bölgesinin yeni eğitimin merkezi haline gelmesi Doğu Türkistan’daki Kazakları da etkilemiştir. Çünkü Altay ve Çöçek bölgesindeki kazaklar Semey eyaleti ile aradaki ticari alışverişi ve kültürel münasebetleri sağlamış durumdadır. Bununla birlikte Semey gibi gelişmiş modern şehirlerde bulunması onların eğitsel ve kültürel görüşlerini değiştirmişlerdir. Dolaysıyla, Semey’deki bulunan modern gelişmeleri Altay bölgesinde de bulundurmaya çalışmışlardır.

Cedit hareketi ve usul-i cedit o dönemlerde Kazaklar için önemli yer almıştır. Rusya İmparatorluğu hâkimiyetine karşı çıkmış liberal demokrat grubundan oluşan Kazak aydınları Alihan Bökeyhanoğlu, Ahmet Baytursınoğlu, Mirjakıp Dulatoğlu ve Jakıp Akbayoğlu gibi aydınlar önce “Kazak” gazetesi etrafında birleşerek Alaş Orda hükümetini kurmuştur. Bu aydınlar, Kazakların eşitlik, topraklara sahip çıkma ve Ruslaştırma siyasetine karşı millî kültüre sahip çıkma mücadelesini vermiştir.

Kazak cedit hareketinin oluşması ve gelişmesinde önemli katkıları olan Kazak aydınları Alihan Bökeyhanoğlu, Ahmet Baytursınoğlu ve Mirjakıp Dulatoğlu İ.Gaspıralı’nın yenilikçi düşüncesini her zaman desteklemiştir. Bu şahısların “Oyan, Kazak”, “Kırk Mısal” ve “Masa” adlı eserlerinde ve çeşitli makalelerinde cedit konuları işlenmiş ve halk eğitime davet edilmiştir (Bozımbaykızı, 2015:189). Rusya hâkimiyeti altındaki Türk boylarına Ruslaştırma siyaseti yürütülürken İ.Gaspıralı eğitimde usul-i cediti uygulamıştı. Türk boyları arasında “cedit” hareketi büyük yankı uyandırmıştı. İlk olarak Kazaklar arasında “cedit” sistemini eğitimde uygulayan Ahmet Baytursınoğlu olmuştur.

Gaspıralı’nın teklif ettiği yeni eğitim metodu usul-i cedidin kısa sürede destek bulması kolay olmamıştır. Bir taraftan yeni muhalifler, özellikle Rus devletine hizmet eden mollalar, öbür taraftan da N.İ.İlminski, başta olmak üzerek “Ruslaştırma” siyasetinin savunucusu misyonerler çok sert bir şekilde karşı çıkmışlardır. Usul-i cedite karşı çıkan mollalar halkı korkutarak “usul-i cedit haramdır, çocuklarınızı bu okullara vermeyin” demişlerdir (Mektep, 2003:243).

20. yüzyılın başından itibaren yetişen ceditçi aydınlar da geleneksel eğitim metodunu eleştirmeye ve yeni eğitim metodunu desteklemeye devam ettiler.

Bu dönemde usul-i cedidin takipçilerinden olan Muhammet Salim Keşimov, “Kazaklara Nasihatler”, “Nezaket” ve “Kitapları Anlamak” adlı eserlerinde usul-i cedidi savunup yeni usul eğitim hakkında öğretmenler ve öğrencilere rehber olabilecek bilgiler verdi. Keşimov, “Propaganda” adlı kitabında Kazaklara tıka basa yemek yemekten vazgeçmeyi önerirken çocukların ilgilerini derslerine yoğunlaştırmalarını istedi. Keşimov, kadınların eğitilmesine özel bir önem verdi. Ancak Keşimov, Kazak ailelerin çocuklarını Rus okullarına göndermelerine karşı çıkmış; Rusça eğitim alan çocukların millî kimliklerini kaybedeceklerini iddia etmiştir. Kazakları uyanmaya davet eden Keşimov’a göre artık uyanmanın ve gelişmiş ülkeler gibi bilime sarılmanın zamanı gelmiştir. Ona göre: “Bilim ne altınla ne de inciyle kıyaslanamayacak kadar değerli olan bir hazine ve asla tükenmeyen, kullanıldıkça artan bir değerdi” (Svetlana, 2002:646).

Keşimov, “Ay, kap” dergisine gönderdiği makale ve haberlerle de usul-i cedit eğitimi desteklemiş ve eski usulde eğitim veren kadimci mollaları şiddetli bir şekilde eleştirmiştir.

Bu türden yazdığı makalelerden birinde Keşimov, Evliye Ata şehrindeki eğitim faaliyetlerini şu şekilde değerlendirmiştir: “Evliye Ata şehrinde 2-3 mahallede mescit olsa da, kız ve erkek çocuklar için hazırlanmış düzgün bir okul ya da medrese yok, var olan medresenin içi boş. İçinde bulunan hocanın yiyip içip yatmaktan başka işi yok. İşanların içinde yedi kadınla bile evlenenleri görülmektedir. Evliya Ata'da eğitim sadece Tatar mahallesinde var diyebiliriz. Bu okullarda 70'ten fazla öğrenci okumaktadır. Okulun bir geliri yok. Buradaki halkın yardımlaşmasıyla eğitim faaliyetleri devam etmektedir” (Keşimov, 1913).

1906 senesinde “Üçüncü Genel Rusya Müslümanları” toplantısında yeni alfabe temelinde Türk kökenli halkları için ortak edebî dil kabul edilmiştir. Kabul edilen ortak dilde gazete ve dergiler basılmaya başlanmıştır. Kazakistan’da bunun örnekleri olarak yayın yapan “Ay, kap” dergisi (1912), “Kazakistan” gazetesi (1912), “Serke” gazetesi (1905), “Kazak” gazetesi (1913) gibi dergi ve gazeteler vardır. İdil boyundaki ceditçilerin hem siyasi hem de

eğitim alanlarındaki en önemli çalışmalarından biri Türk kökenli halklar arasındaki yayın hizmetini geliştirme olmuştur. Kazak toprağında millî hareketin temelini oluşturan ilk yayın “Kazak” gazetesi olmuştur. “Kazak” gazetesi yukarıda adı geçen yayınların hem siyasi hem yayın tecrübesine dayanmıştır. Türk kökenli halkları birbirinden farklı siyasal ve toplumsal dönemlerden geçmiştir. Komşu ülkelerle ilişkiler yabancı dillerden etkilenmeyi de beraberinde getirmiş ayrıca dile yabancı kelimelerin girmesine de neden olmuştur. Alfabeyle dilin ortak olması, Türk kökenli halkların yakınlaşması, manevi ve kültürel mirasların ortak kullanılması ve gelişmesi küçümsenemezdi.

Bu konu üzerine İ.Gaspıralı’nın görüşü şöyledir: “Türk halkları Türk diliyle konuşsalar da lügatleri farklıdır. Bunların içinde ise en önemlileri Kazak, Çağatay, Kazan, Azeri ve Osmanlı lügatleridir. Bu lügatler arasında farklar olsa da birbirine benzemektedirler. Bizim düşüncemize göre Kazan Tatarca, Çağatay ve Azeri lügatleri yazılış şekli çok vakit geçmeden kaynaşıp gider fakat Kazak lügati ve Osmanlı lügati kendi başlarına ayrı birer dil olarak kalırlar. Kazak lügati Cengiz Han zamanından beri değişmemiştir” (Mektep, 2003: 149).

Gaspıralı’nın dağılmış Türk kökenli halkları yakınlaştırmak için düşündüğü amaç ortak edebî dildi. Bu uğurda çok gayret göstermişti. A.Baytursınoğlu, Kazakların kullandığı Arap alfabesini Kazakçanın ses uyumuna göre uyguladığında karşı çıkan muhalif aydınlar da olmuştur.

Örneğin Şahzaman Jiyaşulı 1912’de “Ay, kap” dergisinin altıncı ve yedinci sayısında “Birge Kozgalayık” (Abilkasımov, vd, 1993:74) başlıklı bir makale yayınlamıştır. Makalede A.Baytursınoğlu’nun Türk boyları için uygulanan ortak dil teklifinden kaçtığı ve Kazaklar için ayrı bir yol çizdiği yazılmıştır (Bozımbaykızı, 2015:190).

Baytursınoğlu kendisine yapılan eleştirilere Kazak, Tatar, Rus dillerinde yayınlanan yayınlarda şu şekilde cevap vermiştir: “Türk halklarının içindeki temiz ve diğer dillere fazla karışmamış dil, ortak edebî dil olarak kabul edilmeli ve bütün bu özellikler Kazakçada bulunmaktadır. Bunun nedeni Kazakların genel olarak atalarının hayat tarzını hiçbir zaman bırakmaması, diğer halklarla fazla karışmaması, yabancı dillerin etkisi altında kalmamasıdır. Kazakçaya giren yabancı kelimeler Kazakçanın dil kuralına göre uydurulmuştur. Kazakçayı Tatarca ile birleştirmek, Kazakçanın kurallarını yok etmek demektir. Eğer İsmail Gaspıralı’nın fikirlerini gerçekleştirmek istiyorsak Türk’ün bozulmamış dilini ve kurallarını almak lazım” (Abilkasımov, vd, 1993:80).

Böylece Ahmet Baytursınoğlu halkını derin bir uykudan uyandırmak için ve halkın geleceği olan çocuklar için yazdığı alfabe kitabında uyguladığı cedit yöntemi başarılı olmuştur. 1926’da yayınladığı “Elif-biy (Âlip-biy)” isimli eserinde kelimeleri hecelemeden

kendi sesleri ile okuma yöntemi benimsenmiştir. Böylece Baytursınoğlu usul-i cedit yöntemini okuma, yazma ve eğitimde kullanmıştır. A.Baytursunoğlunun bu tip çalışma ve sunduğu metotlarını Doğu Türkistan’daki Kazaklar hızlı şekilde kendi aralarında kullanmaya çalışmışlardır.

19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başlarına ceditçi medreselerde eğitim gören Kazak öğrencileri mezun olmalarıyla birlikte Kazakistan’ın eğitim hayatında da etkili oldular. Kazakistan’ın muhtelif yerlerinde ya yeni usulde eğitim veren okullar açtılar ya da var olan okullarda yeni usul eğitim verdiler. Bu okullardan bir tanesi de Mamanıya Mektebidir. Yedisu bölgesinde 20. yüzyılın başlarında açılan Mamanıya Mektebi Doğu Türkistan bölgesi için de önem taşımıştır. Bu cedit okulundan eğitim alan Kazaklar daha sonra Doğu Türkistan bölgesinde bulunarak usul-i ceditin o bölgedeki eğitimde yer almasını sağlamıştır.

İsmail Gaspıralı 1914'te Bahçesaray’da vefat etmiştir. Gaspıralı’nın vefatından sonra o dönemin belli başlı Türk basın organları bu kaybın büyüklüğünü belirten anma yazılarına yer vermiştir.

Baytursınoğlu 1914 yılında Kazak gazetesindeki makalesinde şunları yazmıştır: “Rusya Müslümanları arasında hızla çoğalıp sayıları beş-altı bini bulan mekteplerin hepsi Gaspıralı mektebi temelinde kurulmuştu. O zamanlarda ne kadar eski yazı alfabe varsa hepsi Gaspıralı’nın alfabesinden örnek almıştı. On bine yakın öğretmen bas üstatları Gaspıralı’nın yolundan gidiyorlardı” (Baytursınov, 1998:180). A.Baytursunoğlu diğer bir makalesinde ise “İ.Gaspıralı tükenmeyen, sönmeyen ebedî iz bırakmıştı. O bize geleceğe nasıl bakmamız gerektiğini öğretmişti” (Kıdıraşayev, 1995: 86) demiştir. Başka Kazak aydınlarından Şekerim Kudayberdi “ Beni Abay Kunanbay’dan sonra Tercüman gazetesi ve İsmail Bey çok etkiledi, ilimi değerlendirmeme katkı sağladı” demiş, Serali Lapin de “Rusya altındaki 20 milyon Türk Müslümanlarının aydınlanmasına ilim sağladı, biz İsmail Beyi okuyarak dünyayı tanımaya başladık, tüm Türk Müslümanlarının aydınlanmasında İsmail Bey katkıda bulundu. Biz eskiden cansız bir ölü bedendik, bizin ölü bedenimize İsmail Bey kan yürüttü” demiştir. Diğer liderlerden Alaş Orda Hükümetinin lideri Alihan Bökeyhan İsmail Bey hakkında şöyle demiştir “İsmail mirza “Tercüman”ı özü yazdı, yayınevinde harfleri özü dizdi, basın makinesini özü bastı, özü ayarladı, şehirdeki halka özü dağıttı, bunca zahmet çekerek gazetenin bir sayfasını Rusça, diğer sayfasını Türkçe olarak her hafta hazır bulundurdu” (Süleymenov:2014). İşte, Kazak aydınlarının İsmail Bey’e olan saygı ve hürmetidir.

Siyasi görüşleri ceditçilik hareketinden kaynaklanan Kazak aydınları daha sonra 1917’de Alaş Orda hükümetini kurmuştur. Alaş hükümetinin devlet başında bulundan siyasi önderlerin hepsi bulunduğu yerlerde açılan usul-i cedit okullarından eğitim almışlardır.

Bölgede Alaş hükümetinin kurulması halkın siyasi tarihi için yeni sayfasını açmıştır. Tabii, bu arada Doğu Türkistan’daki Kazakların da katkısı olmuştur. Kazak ceditçiliğinin en öndeki liderlerinden biri olan Ahmet Baytursunoğlu 1918’de Alaş hükümeti adına Doğu Türkistan’da bulunmuştur. A.Baytursunoğlu’nun gelmesiyle bölgedeki Kazakların millî görüşlerinde yeni bir sayfa açılmıştır ki bölgedeki Kazaklar yavaş yavaş Alaş hareketine katılmışlardır.