• Sonuç bulunamadı

İKİNCİ BÖLÜM ALACAĞIN DEVRİ

D) ALACAĞIN DEVRİNİN ÇEŞİTLERİ

II) Kazaî Devir

Daha önce belirtildiği üzere, kazaî devir de kanuni devirle beraber olmak üzere BK. md. 164’te düzenlenmiştir. Kazaî devir, alacağın hâkim kararı ile eski alacaklıdan yeni alacaklıya intikal etmesi halidir283. Kanuni devir gibi; kazaî devir de gerçek anlamda bir alacağın devri değildir. Kazaî devirde de alacağın devri bir sözleşme ile meydana gelmemektedir. Zira burada, alacağın intikali hâkim kararı ile meydana gelmektedir284. Bu anlamda bir hukuki işleme dayanmaması sebebiyle, gerçek anlamda alacağın devri olmamasına rağmen kazai devrin de yasakoyucu tarafından alacağın devri ile aynı fasılda düzenlenmesinin sebebi, alacağın bu şekilde

279

TUNÇOMAĞ, 1976, sf. 1079; EREN, 2003, sf. 1179; FEYZİOĞLU, 1969, sf. 499;

DAYINLARLI, 2000, sf. 108; TEKİNAY/AKMAN/BURCUOĞLU/ALTOP, 1985, sf. 352; KARAHASAN, 2003, sf. 1454; OLGAÇ, 1976, sf. 934; TUHR, a.g.e., sf. 874

280

TUNÇOMAĞ, 1976, sf. 1079; EREN, 2003, sf. 1179; TUHR, a.g.e., sf. 874 281

DAYINLARLI, 2000, sf. 108; TUHR, a.g.e., sf. 874 282

FEYZİOĞLU, 1969, sf. 499; DAYINLARLI, 2000, sf. 108; ÖNEN, a.g.e., sf. 92 283

TUNÇOMAĞ, 1976, sf. 1079; EREN, 2003, sf. 1179; UYGUR, 2003 d, sf. 4424;

DAYINLARLI, 2000, sf. 108; FEYZİOĞLU, 1969, sf. 501; TUHR, a.g.e., sf. 872; OLGAÇ, 1976,

sf. 933; FRANKO, a.g.e., sf. 180 284

intikalinin de kural olarak sonuçları itibariyle alacağın devri ile aynı olmasından kaynaklanmaktadır285.

Açıkça anlaşıldığı üzere; alacağın intikalinin hâkim kararı ile olması sebebiyle, kazaî devir de herhangi bir şekil şartı ihtiva etmemektedir. Aynı yönde olmak üzere; hâkimin kararı dışında bir işlem yapmaya da gerek yoktur. Burada da intikal, hâkim kararı ile kendiliğinden ve doğrudan meydana gelmektedir286. Yani alacak hâkim kararı ile, eski alacaklının malvarlığından çıkarak yeni alacaklının mamelekine intikal etmektedir. Görüldüğü gibi; bu devir için de mahkeme kararının kesinleşmesi dışında başkaca işlem yapmaya gerek yoktur. Başka bir ifade ile; eski alacaklının veya devralanın yahut borçlunun irade beyanına, yani kabul veya onayına gerek yoktur287.

BK md. 164 kazaî devrin üçüncü kişilere karşı ileri sürülmesinden söz etmesine rağmen; bu hükmün öncelikli olarak devralan ve devreden açısından geçerli olacağı açıktır288. Bunun bir sebebi de iradi devre ilişkin hükümlerin kıyasen kazaî devre de uygulanmasıdır289.

Gerçekten de; Kanun, kanuni devirde olduğu gibi kazaî devir ile ilgili olarak da ayrıntılı düzenlemeye gitmemiştir. Bu sebeple; kazaî temlike ilişkin olarak kanunlarımızda bulunan özel hükümlere öncelik tanımak şartıyla, Kanun’un alacağın devrini düzenleyen 162–172. maddeleri, niteliğine uygun düştüğü müddetçe kıyasen kazaî devre de uygulanmalıdır290. Bu noktada; kazaî devir ile birlikte, intikal konusu alacağa bağlı fer’i hakların da alacağa bağlı olarak yeni alacaklıya geçmesi önem arz

285

FEYZİOĞLU, 1969, sf. 499; KARAHASAN, 2003, sf. 1445; TUNÇOMAĞ, 1976, sf. 1078 vd.;

DAYINLARLI, 2000, sf. 108; TEKİNAY/AKMAN/BURCUOĞLU/ALTOP, 1985, sf. 318

286

TUNÇOMAĞ, 1976, sf. 1090; OLGAÇ, 1976, sf. 933; KARAHASAN, 2003, sf. 1455; EREN, 2003, sf. 1179; DAYINLARLI, 2000, sf. 108; FEYZİOĞLU, 1969, sf. 501; FRANKO, a.g.e., sf. 180; UYGUR, 2003 d, sf. 4421; TUHR, a.g.e., sf. 872; REİSOĞLU, a.g.e., sf. 395; ÖNEN, a.g.e., sf. 92

287

EREN, 2003, sf. 1179; TUNÇOMAĞ, 1976, sf. 1090; OLGAÇ, 1976, sf. 933; FEYZİOĞLU, 1969, sf. 501; DAYINLARLI, 2000, sf. 108; KILIÇOĞLU, a.g.e., sf. 545; UYGUR, 2003 d, sf. 4424; KARAHASAN, 2003, sf. 1455; TUHR, a.g.e., sf. 872; ÖNEN, a.g.e., sf. 92

288

TUNÇOMAĞ, 1976, sf. 1079; EREN, 2003, sf. 1179 289

DAYINLARLI, 2000, sf. 108 290

TUNÇOMAĞ, 1976, sf. 1079, OLGAÇ, 1976, sf. 934; EREN, 2003, sf. 1179; TUHR, a.g.e., sf. 874; TEKİNAY/AKMAN/BURCUOĞLU/ALTOP, 1985, sf. 352; DAYINLARLI, 2000, sf. 109;

etmektedir. Aynı yönde olmak üzere, borçlunun, yeni alacaklıya karşı da eski alacaklı karşısındaki def’ilerini öne sürebilmesi bu uygulamadan kaynaklanmaktadır291.

Kazaî devrin BK. md. 163 f. 2 ile getirilen düzenleme sonucunda ortaya çıkan bir uygulaması bulunmaktadır. Maddeye göre; “bir alacağın temlikini va’detmek, hususi şekle tabi değildir”. Alacağın iradi devri, bir tasarruf işlemi olduğu halde, BK. md. 163 f. 2 ile düzenlenen, alacağın devri vaadi borçlandırıcı bir muameledir. Alacağın devri vaadi, bir önsözleşme olmayıp; doğrudan “alacağın devri tasarruf işlemini yapma” borcunu doğuran tam ve bağımsız bir sözleşmedir292. Alacağın devri vaadi, borçlandırıcı bir işlem olması sebebiyle, vaade bulunan alacaklının borcunu ifa etme yönünde irade beyanında bulunması gerekmektedir. Bu irade beyanının ise alacağın devrini gerçekleştirme yönünde olması gerekmektedir. Ancak alacaklının, devir vaadini yerine getirmemesi yani alacağın devri sözleşmesini yapmaktan kaçınması durumunda, alacağı devralacak taraf mahkemeye başvurarak vaad sözleşmesinin ifasını talep edebilir. Bu talep karşısında mahkemenin kararı, alacağın devri sözleşmesi yapılması yönünde olamayacak; doğrudan doğruya alacaklının iradesi yerine geçecek şekilde hüküm tesis edilmesi şeklinde olacaktır. Bu sebeple; alacak, başkaca bir işleme ihtiyaç olmaksızın mahkeme kararının kesinleşmesi ile yeni alacaklının mamelekine intikal etmiş olacaktır293.

Kazaî devir alacak vasiyeti dolayısıyla da söz konusu olabilmektedir294. Buna göre; mirasçıların vasiyet edilen alacağı, vasiyet alacaklısına devretmekten kaçınmaları halinde, devrin yukarıda açıklandığı şekliyle mahkeme kararı ile sağlanması mümkündür295. 291 TUNÇOMAĞ, 1976, sf. 1080; TEKİNAY/AKMAN/BURCUOĞLU/ALTOP, 1985, sf. 352; TUHR, a.g.e., sf. 874 292

REİSOĞLU, a.g.e., sf. 395; OLGAÇ, 1976, sf. 933; KARAHASAN, 2003, sf. 1455; TUHR, a.g.e., sf. 833; TEKİNAY/AKMAN/BURCUOĞLU/ALTOP, 1985, sf. 351; UYGUR, 2003 d, sf. 4421; FRANKO, a.g.e., sf. 182; EREN, a.g.e., sf. 280

293

REİSOĞLU, a.g.e., sf. 395; OLGAÇ, 1976, sf. 933; TUHR, a.g.e., sf. 833; FEYZİOĞLU, 1969, sf. 501; TEKİNAY/AKMAN/BURCUOĞLU/ALTOP, 1985, sf. 351; KARAHASAN, 2003, sf. 1455; DAYINLARLI, 2000, sf. 100 vd.; EREN, 2003, sf. 1186; FRANKO, a.g.e., sf. 180

294

EREN, 2003, sf. 1181; TEKİNAY/AKMAN/BURCUOĞLU/ALTOP, 1985, sf. 351; ÖNEN, a.g.e., sf. 92

295

Kazaî devrin bir diğer önemli uygulama alanı, paylı veya elbirliği halindeki mal topluluklarının bölüşülmesi (taksimi) amacıyla açılan davalarda görülmektedir. Böylesi davalarda; mal varlığının bölüşülmesine ortaklardan bir veya birkaçı katılmaz yahut bölüşme üzerinde hepsi anlaşamazlarsa, hâkim her bir ortağa – paylarını göz önünde bulundurmak suretiyle- bütünden bazı mallar ve tabi ki bazı alacaklar tahsis edecektir. İşte hâkimin bu kararı ile alacaklar bütünden ayrılarak yeni alacaklının malvarlığına geçmektedir ki, böylesi kararlar kazaî devrin örnekleri olmaktadır296. Adi ortaklıkta ortaklığa ait malvarlığının, eşlere ait ortak malların, terekenin veya sona eren tüzel kişinin malvarlığının bölüşülmesine ilişkin olarak verilen mahkeme kararlarında; alacakların da intikali söz konusu olduğu durumlar, yukarıda açıklanan davaları oluşturmaktadır.

Kazaî devrin icra dairesi kararı ile meydana gelmesine ilişkin olarak da “ödeme yerine alacakların devri” başlığını taşıyan İİK. md. 120’ye297 göre; hacze iştirak eden bütün alacaklıların muvafakati ile borçlunun alacağının, ödeme yerine geçmek üzere, alacaklılardan birine, birkaçına yahut hepsine devri gösterilebilir298. Bu noktada; TEKİNAY, İİK. gereğince borçluya ait alacakların icra veya iflas organları tarafından alacaklıya devrine ilişkin kararları “adli” devrin örneği olarak ve “alacağın kazaî temliki” başlığı altında göstermektedir299.

Burada önemli olan nokta; çekişmeli alacakların gerçek hak sahibini belirten mahkeme kararlarının kazaî devir olmamasıdır. Zira böylesi davalarda, alacağın mülkiyeti çekişme konusudur. Bu durumda da; hâkim kararı, alacağın hak sahibinden

296

TUNÇOMAĞ, 1976, sf. 1080; EREN, 2003, sf. 1179; FEYZİOĞLU, 1969, sf. 502; TUHR, a.g.e., sf. 872; TEKİNAY/AKMAN/BURCUOĞLU/ALTOP, 1985, sf. 351

297

2004 sayılı Kanun Madde 120: Hacze iştirak eden bütün alacaklılar muvafakat ederlerse borçlunun borsada ve piyasada fiyatı olmayan alacakları, ödeme yerine geçmek üzere itibari kıymetleriyle kendilerine veya hesaplarına olarak içlerinden birine devredilir. Bu halde alacaklılar, alacakları nispetinde borçlunun haklarına halef olurlar.

Aynı suretle hacze iştirak edenlerin hepsi veya içlerinden birisi borçlunun üçüncü bir şahıstaki alacağının tahsilini veya böyle bir şahsa karşı haiz olduğu dava hakkının kullanılmasını, masraf kendilerine ait olmak ve fakat haklarına halel gelmemek şartıyla üzerlerine alabilirler.

Bu suretle elde edilecek para ilk önce üzerlerine alanların alacak ve masraflarının ödenmesine karşılık tutulur.

298

KURU, Baki, İcra ve İflas Hukuku, C.2, İstanbul, 1990 b, sf. 1222 vd.; TUNÇOMAĞ, 1976, sf. 1080; OLGAÇ, 1976, sf. 934; TUHR, a.g.e., sf. 873; KURU, Baki/ ARSLAN, Ramazan / YILMAZ, Ejder, İcra ve İflas Hukuku, Ankara, 1994, sf. 271; FEYZİOĞLU, 1969, sf. 502

299

diğer tarafa geçmesi yönünde değil, sadece hukuki durum değişmeksizin gerçekte alacağın hangi tarafa ait olduğunu tespit etmek yönünde olmaktadır300.