• Sonuç bulunamadı

2.4. Harun Güngör‟ün AraĢtırmalarında Fenomenolojik Metot

2.4.4. Kayseri ve Çevresinde AteĢle Ġlgili ĠnanıĢlar

Güngör‟ün fenomenolojik metotla incelediği konulardan biri de Kayseri ve çevresinde görülen ateĢle ilgili inanıĢlardır. O, çalıĢmalarında tek bir metodu kullanmayıp birden fazla metoda yer verdiği gibi, bu çalıĢmasında da farklı metotlara yer vermiĢtir. Öncelikle Türklerin ateĢ için “od-ot” kelimesini, sonradan Soğdların ve tacirlerin etkisinde kalarak Farsça “atiĢ-ateĢ” kelimesini kullandıklarını belirtmiĢtir. Kayseri ve çevresindeki ateĢle ilgili inanıĢları konularına göre farklı baĢlıklar altında incelemiĢtir. Bu inanıĢların dayanağını, o yörede yaĢayan insanlarla görüĢmeler yaparak

197

Ugo Bianchi, Dinler Tarihi Araştırma Yöntemleri, Çev. Mustafa Ünal, Kayseri 1999, s. 174.

198

H. Güngör, “Kayseri ve Çevresinde AteĢle Ġlgili Ġnançlar”, Türk Bodun Bilimi Araştırmaları, s. 329. ; H. Güngör, “Türkler‟ de Kutsal Mekân AnlayıĢı ( Kayseri Örneği)”, Türk Bodun Bilimi Araştırmaları, s. 349.

199

H. Güngör, “Kayseri ve Çevresinde AteĢle Ġlgili Ġnançlar”, Türk Bodun Bilimi Araştırmaları, s. 330- 334. ; H. Güngör, “Kayseri Yöresinde Delikli TaĢ ve Kayalar”, Türk Bodun Bilimi Araştırmaları, s. 337- 340. ; H. Güngör, “Kayseri- Zamantı Vadisinde Resimli Mezar TaĢları”, Türk Bodun Bilimi

Araştırmaları, s. 345- 347. ; H. Güngör, “Türkler‟de Kutsal Mekan AnlayıĢı ( Kayseri Örneği)”, Türk Bodun Bilimi Araştırmaları, s. 351- 354.

tespit etmiĢtir. “AteĢ ne zaman niçin yakılır?, mum yakma, yakılan ve yakılmayan maddeler, ateĢin verilip verilmemesi, ateĢin yanıĢ biçimine göre anlam çıkarma, temizleyici olarak ateĢ, ateĢin söndürülmesi”, bu çalıĢmanın alt baĢlıklarıdır.200

Güngör, Kayseri ve çevresinde ateĢin ne zaman ve niçin yakıldığını açıklarken, bazı yerlerde yeni ölen bir kimsenin evinde bir gece ateĢ yakıldığını, bazı yerlerde ıĢıkların üç gün, bazı yerlerde ise kırk gün boyunca söndürülmediğini, bunun da halk tarafından iki türlü izah edildiğini ifade etmektedir. Ġlk sebep, ölen kimsenin sorgusunun kolay geçmesi içindir. Ġkincisi ise, ölü mezara konduktan sonra, tekrar geri gelip evini ziyaret eden ruhun evini kolaylıkla bulması içindir.

Güngör, yörede “damat ateĢi” adı verilen bir uygulamanın olduğundan söz eder. Damat gerdeğe girmeden önce yatsı namazına gidilir. Namazdan sonra damat ve yakınları imamla birlikte eve dönerler. Ġmam dua yaptıktan sonra “Gilamada” denilen bağ çubuklarından bir demet evin önünde yakılır. Bu ateĢin üzerinden damat atlatılır. Bu uygulamanın sebebi, Ģeytanın damatla birlikte gerdeğe girmemesi ve damadın karĢılaĢabileceği zorluklardan onu kurtarmaktır.

Güngör Tomarza ilçesinin Turanlı köyünde, yeni ölmüĢ birinin mezarının üstünde ilk gün sabaha kadar ateĢ yakıldığını belirtmektedir. PerĢembeyi Cumaya bağlayan gecelerde bazı mezarlarda yeĢil bir ıĢığın yandığına, uzaktan net bir Ģekilde görülen ve “Ģehit ıĢığı” adı da verilen bu ıĢığın yaklaĢtıkça belirsizleĢtiğine inanıldığını ifade etmektedir.

Yörede bağlardan eve göç edilirken en son gece “alamat” ya da “çıra” denilen bir ateĢin yakıldığını, bu sırada bir mani ve bir tekerleme söylendiğini belirten Güngör, 15 Ağustos‟ta Ali Dağı‟nda „çıra‟nın kendiliğinden yandığına inanıldığını anlatır. „Alamat‟ın yakılmasını yöre halkının iki türlü izah ettiğini açıklar. Buna göre, birincisi “Biz bu yılı tamamladık, Allah gelecek yıl tekrar nasip etsin”, diğeri de “Peygamberimiz, evlerinizden taĢınırken geride bıraktığınız pislikleri yakın diye buyurmuĢtur.” Ģeklindeki dayanaklarıdır. Harun Güngör, bu izah tarzını, yakılan ateĢi dini bir temele dayandırma olarak açıklamaktadır. Ali Dağı‟nda 15 Ağustos‟ta „çıra‟nın kendiliğinden yanması inancı, Güngör‟e göre Ģu Ģekilde izah edilmektedir: “Ağustos‟un 15‟inde özellikle daha önce bölgede yaĢayan Hıristiyan halkın, Ali Dağı‟nda ateĢ yakması ve bunun daha sonra Müslüman halk tarafından takip edilmesi inancı ise,

200

H. Güngör, “Kayseri ve Çevresinde AteĢle Ġlgili Ġnançlar”, Türk Bodun Bilimi Araştırmaları, s. 329- 333.

doğrudan Hıristiyanlıkla ilgilidir. Zira Hıristiyan kiliselerce 15 Ağustos, Hz. Meryem‟in göğe alınması (Assomption) günüdür.”201

Güngör Kayseri‟nin bazı yerlerinde mum yakma ile ilgili Ģu inanıĢ ve uygulamalardan söz etmektedir. Düğün bitince, gelin alınınca damadın evinde iki tane mum yakılır. Kına gecesinde, gelin ile kaynana arasındaki tartıĢmaların mum gibi eriyip kaybolması için iki tane mum yakılır. Kına gecesi, gelin ve damat tarafından olanlar mumlar yakarlar. Kına gecesinde kız tarafından bir kadın bir Fatiha üç Ġhlas okuyarak üç mum yakar. Mumlar çabuk sönerse evliliğin kısa süreceğine inanılır. Mum yakma âdetinin Hz. Fatıma‟dan geldiğine inanılır. Güngör, bu âdetin Hz. Fatıma ile ilgili olduğuna inanılmasını, bu inanıĢı dini bir temele dayandırma kaygısı ile açıklamaktadır. ÇeĢitli adakların gerçekleĢmesi için yörede, türbe ve mezarlara da mum yakıldığı, hatta bazen mum, gazyağı gibi yanıcı maddelerin buralara konulduğu belirtilmektedir.

Güngör, Kayseri ve çevresinde yakılması sakıncalı olan ve olmayan maddelerin olduğuna inanıldığını ifade ederken Kayseri‟nin bazı yerlerinde soğan ve sarımsak kabuklarının yakılmadığını, bazı yerlerinde ise soğan kabuğunun yakılabileceğine inanıldığını ifade eder. Soğan ve sarımsak kabuğunun yakılmaması inanıĢının, Himmetdede kasabasında anlatılan Ģu hikâyeye dayandığını belirtmektedir: “Bir köyde köy ebesi vardır. Bir gün birisi, doğum yapacak olan gelini için ebeyi alıp evine götürür. Ebe doğumu yaptırınca, ev sahibi hediye olarak ona bir kalbur soğan ve sarımsak kabuğu verir. Ebe eve dönerken bu kabukların bir iĢe yaramayacağını düĢünerek kalburdaki kabukları savurur. Ancak bir tane kabuk ebenin kuĢağında kalır. Eve gelince kuĢağının içinde bir altın olduğunu fark eder. Olayı komĢularına anlatınca onlar, bu kabukları veren kiĢinin cin, kabukların da altın ve gümüĢ olduğunu söylerler.” Güngör, bu hikâyeyi anlattıktan sonra Kayseri‟nin hemen hemen tüm köy ve kasabalarında, soğan ve sarımsak kabuklarının cinlerin parası olduğuna inanıldığını belirtir. Bu inanıĢın, Anadolu folklorunda güçlü bir Ģekilde temsil edilen cin- Ģeytan inancı ile ilgili olduğunu, kabukların yakılmasının günah olduğuna inanılmasını ise, uygulamaya dini bir nitelik verme isteği olarak açıklar.

Güngör, Kayseri ve çevresinde hayvan kemiklerinin cinlerin yiyeceği olduğuna inanıldığı için yakılmadığını, tavuk yumurtasının, ekmek ve unun yakılmasının günah olduğuna inanıldığını, incir ağacının, yakan kimseye uğursuzluk getireceğine inanıldığı

201

H. Güngör, “Kayseri ve Çevresinde AteĢle Ġlgili Ġnançlar”, Türk Bodun Bilimi Araştırmaları, s. 330- 335.

için yakılmadığını belirtir. Ayrıca türbe ve yatırların baĢında bulunan ağaçların kutsal olduğuna inanıldığı için yakılmadığını, öküzlerin çifte koĢulurken kullanılan boyunduruğun, bu hayvanın eĢinin öleceğine inanıldığı için yakılmadığını ifade etmektedir.202 Canlı hayvanların yakılmasının günah olduğuna inanılmasına rağmen, yağmurun yağması için yılanın canlı olarak yakılması inancını semitik dinlere ait bir inanıĢa dayandıran Güngör, yılanın olumsuz ve kötü bir rolü olduğunu ifade eder. Ayrıca Radlof‟un derlediği Türk yaratılıĢ destanında geçen Ģu bölüme yer verir:

“Bu yasak meyvelerden ilk önce yılan yemiĢ, ġeytanın arzusuyla kendini kötü yapmıĢ” “Yasak meyve yer iken bağırmıĢ Ģöyle yılan, Eci ile Törüngei, siz de yiyin bunlardan.”

Güngör, Türk yaratılıĢ destanının Sami kültür ile meydana geldiğini ve bu bölümde yılanın Ģeytanı sembolize ettiğini ifade etmektedir.

AteĢin verilip verilmemesi ile ilgili bölümde Güngör, bu konuyla ilgili inanıĢların, kibrit ve çakmağın olmadığı zamanlara dayandığını, komĢuların birbirlerinden ateĢ alarak ocaklarını yaktıklarını, “ateĢ almaya mı geldin?” deyiminin bu durumu ifade ettiğini açıklamaktadır. Gün battıktan sonra, akraba olmayan kimselerin birbirlerine, kor halindeki ateĢi vermemeleri, bazı yerlerde güneĢ battıktan sonra değil, sabahları vermemeleri inanıĢını yerlerin kilitlenmesi (mühürlenmesi) inanıĢına dayandırır. Bu inanıĢı açıklarken; “KaĢgarlı Mahmut, Divan-ü Lügati‟t-Türk‟te cinlerden bir bölük olan “çıvı” lardan bahsetmektedir. O‟na göre bu cinler bölüğü geceleri birbirine karĢı ok atarlardı. Türkler, bu atılan oklardan korunmak için geceleri dıĢarı çıkmazlardı. Yerlerin mühürlenmesi inancı, bu inançla ilgili olmalıdır.”203

der. Kayseri ve çevresinde, yanarken ses çıkaran ateĢin, misafir/yolcu geleceğine, insanların dedikodu yaptıklarına, mavi alev çıkararak yanan ateĢin yolcu geleceğine iĢaret olduğuna inanıldığı belirtilen çalıĢmada ateĢin temizleyici olması inanıĢı ile ilgili olarak Güngör Ģunları anlatmaktadır: “Bütün Türk kavimlerinin ortak inançlarından biri de Algelini, Alkarası, Alkızı adı verilen kötü ruhlara inanmadır. Özellikle lohusa kadınlara zarar veren bu ruhun Ģerrinden korunmak için, lohusa kadının bulunduğu odanın ıĢığı 40 gün süreyle yanar halde bırakılır (Ġsabey). Gelinlik kız kocası evine ilk

202

H. Güngör, “Kayseri ve Çevresinde AteĢle Ġlgili Ġnançlar”, Türk Bodun Bilimi Araştırmaları, s. 331- 335.

203

H. Güngör, “Kayseri ve Çevresinde AteĢle Ġlgili Ġnançlar”, Türk Bodun Bilimi Araştırmaları, s. 332- 334.

geldiği gün bir ateĢin üzerinden atlatılır. Konu ile ilgili olarak anlatılan bir olay da Ģöyledir: Gelinlik bir kız niĢanlandığı zaman, evleneceği erkeğin ailesinden dört kiĢi ölür. Bu durum kızın uğursuzluğuna yorumlanır ve gelinlik kız evlendiği ilk gün bir ateĢin üzerinden geçirilir (Üzerlik).” AteĢin temizleyici olması inanıĢının Orta Asya kültürüne ait olduğunu belirten Güngör, Anadolu‟nun güneyinde yaĢayan Tahtacıların, kötü ruhların sebep olduğu bazı hastalıkların tedavisinde ateĢten faydalandıklarını söylemiĢtir. Bazı araĢtırmacıların, ateĢ kültünün yanlıĢ olarak Mazdaizm‟den geldiğini iddia ettiklerini belirtir. Ona göre Mazdaizm‟ de ateĢ, Ahura-Mazda‟nın oğludur ve kirletilmemelidir. AteĢ, güneĢ ıĢığından ve inançsızların nefeslerinden korunmalıdır. Bu sebeple ateĢ, ateĢ-gede‟lerde yakılmalıdır. Oysa Türkler ‟deki uygulama bundan farklıdır. Üstelik bir Mazdaist, dinen temiz sayılmak için su ile temizlenmelidir.

AteĢin söndürülmesi ile ilgili olarak yaygın olan inanıĢları da ele alan Güngör, ocakta yanan ateĢin üzerine su dökülerek söndürülmeyeceğini, mecburi durumlarda su dökülerek söndürülecekse “destur” diyerek söndürmek gerektiğini, sadece ölünün yıkandığı suyu ısıtmak için yakılan ateĢin su ile söndürülebileceğini belirtir. Aksi halde kiĢinin kendi ocağını söndürmesi anlamına geldiği gibi, insanın fakirleĢmesine de sebep olduğuna inanıldığını ifade eder. AteĢe tükürmenin günah olduğu inanıĢına da yer veren Güngör, bu inancın Mazdaizm‟le ilgili olduğunu belirtmektedir.

Tüm bu tespitlerinden sonra Güngör, bu inançların temelinde, insanın, zararlı güçlerin etkisinden kurtarılma düĢüncesinin yattığını, aynı tür inanıĢların Orta Asya Türk kültüründe de bulunduğunu, ancak Anadolu‟da tarih ve coğrafyaya bağlı olan sosyal değerlerdeki farklılaĢmanın bazı farklılıklara sebep olduğunu açıklamıĢtır.204