• Sonuç bulunamadı

Kavramsal Olarak Dinin Tahlili

Belgede Konyada Dini Hayat (sayfa 36-40)

Araştırmamıza başlamadan önce, çalışmamızın anahtar kavramlarından birisi olan “din”in ne anlama geldiğinin açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. Fakat bu kavramın açıklığa kavuşturulması öyle görüldüğü gibi kolay değildir. Sosyal bilimlerde herhangi bir kavramı açıklamaya yönelik zorluğu vurgulamak için genelde ‘körün fil tarifi’ metaforu kullanılır. Ancak bazı kavramların neyi ifade ettiğini açıklamaya yönelik zorluğu bu metaforun karşılaması bile mümkün değildir. İşte “din” kavramı, bu nitelikteki kavramlardan birisidir.

Bütün zorluklarına rağmen burada din”in çeşitli tanımları üzerinde durulacaktır fakat çok fazla ayrıntıya girilmeyecektir. Zira bizim temel amacımız dinin tanımlarını ele almak değil; dini davranışı, dinin toplum ve birey üzerindeki etkilerini ve günümüz Konya toplumunda yani modern dönemde dinin yeni görüntülerini incelemektir.

Başlangıçta belirtilmelidir ki; din sosyolojisi için önemli olan herhangi bir dinin doğruluğu veya yanlışlığı değil; din hakkında eksikliği veya fazlası olmayan yani kapsayıcı, sınırları net belli olan bir tanıma ulaşmaktır.45

Zira sosyoloji dinin doğruluğunu yada yanlışlığını değerlendirmemekte aksine dini; bireyler, gruplar ve toplumsal olgularla ilişkileri bağlamında değerlendirmektedir.46

Din geçmişten günümüze kadar varlığını devam ettirmiş önemli bir kurum olduğundan; sosyal bilimciler bütün dinler için geçerli, objektif bir tanımı yapmak için tartışmışlardır. Fakat bütün çabalara rağmen üzerinde uzlaşılmış, bütün insanların zihninde aynı anlamı uyandıracak olan bir din tanımından bahsetmek mümkün değildir. Din fenomeni üzerinde araştırma yapan sosyal bilimcilerin hemen her biri, kendi metodolojisine uygun bir tanım yapmışlar ve araştırmalarını da bu tanım çerçevesinde gerçekleştirmişlerdir. Böyle olunca dinin teolojik tanımı, sosyolojik tanımı, ahlaki tanımı felsefi tanımı gibi bir takım tanımlar ortaya çıkmıştır.

Yapılan din tanımları kavramsal olarak incelendiğinde aslî/özsel ve işlevsel olmak üzere iki tür tanımın yapıldığı görülmektedir.

45 Kuyucuoğlu, a.g.e., s. 38.

Kavram olarak aşkın bir varlığa bağlanma ve bu inancın gerektirdiği düşünce ve uygulamaların bütünü şeklinde ifade edilen din, bir inanç, ibadet ve ahlak sistemidir. Ancak bir inancın sosyal geçerliliği ya da sosyal bağlayıcılığı varsa o inancın sosyolojik anlamda bir din olduğunu söyleyebiliriz.47

Yukarıda da işaret edildiği gibi işlevsel tanımlar, dinin toplum ve birey hayatında görmüş olduğu işlevi temele almışlardır. Bu tanımlara göre dinin eğer bir işlevi varsa ancak o zaman bir anlamı da vardır.

Dinin işlevsel tanımlarına göre, Tanrı kavramına atıfta bulunmadan, sosyal bütünleşmeyi sağlayan, bireysel davranışlara yön veren, bir kimlik ve değer unsuru olarak fonksiyon gören; bütün düşünce ve davranış tarzları “din” olarak kabul edilmektedir. Fakat işlevsel tanımları temele aldığımız zaman daha farklı bir problem çıkmaktadır ki; zaten işlevsel tanımların kusurlu kabul edilen yönü de bu noktadır. Yukarıda bahsedilen işlevleri yerine getiren her türlü düşünce ve davranış din olarak kabul edildiği zaman faşizim, kominizm, lasizm gibi seküler ideolojiler din olarak görülmektedir. Ayrıca işlevsel tanımlar temele alındığı takdirde, bireyin din adına yaptığı her şeyin dinin bir parçası olarak algılanması da mümkündür.48

Esasen din sosyolojisindeki aslî/özsel ve işlevsel din tanımlarındaki bu tartışma birini diğerine tercih etme sorunu değildir. Sorun bu tanımlardan hangisinin daha kullanışlı olduğu meselesidir. Bu açıdan bakıldığında özsel tanımlara göre işlevsel tanımlar genellikle geniş kapsamlıdır ve bu yüzden farklı tasarım ve ideolojilerin toplumdaki etkilerini inceleme imkânını verir.49

Fakat din olarak bu tanımlardan birini seçmekten ziyade her ikisini de beraber kullanmak daha kullanışlı görünmektedir. Zira dinin hem ilahi, aşkın tarafları olduğu gibi hem de bünyesinde barındırdığı değerler sayesinde bireysel ve toplumsal işlevleri yerine getiren bir yönü de bulunmaktadır.50

47 Zaten din sosyolojisi, “insanların dine dayalı sosyal davranışları”nı incelemektedir. Bir dinin birçok

insan tarafından benimsenmesi, orada dine dayalı sosyal bir davranışın olduğu anlamına gelmez. Dine dayalı sosyal bir davranışın gerçekleşmesi için din, bir grup insanın karşılıklı ilişkilerinin temelini oluşturmalıdır. (Akyüz, Çapçıoğlu, Ana Başlıklarıyla Din Sosyolojisi, s. 34; M. Bayyiğit, Din Sosyolojisi, s. 7-8.)

48 M. Emin Köktaş, Türkiye’de Dini Hayat, İşaret yay., İst. 1993, s. 30. 49 Kuyucuoğlu, a.g.e., s. 57.

Her ne kadar dinin gerek özsel gerekse işlevsel açıdan kavramsal bir tanımı yapılsa da din sadece mücerret bir kavram değildir. Bununla beraber, bir şekiller ve merasimler topluluğu da değildir.51 Çalışmamızda dinin bu iki yönü birbirinden ayırt

edilmeyip biri diğerine tercih edilmeyecektir. Zira din ve dini yaşam bu ikisinin birlikteliğiyle oluşmakta ve insan-toplum hayatında değişik fonksiyonları yerine getirmektedir. 52

Bu çalışmada üzerinde çalıştığımız araştırma evreni Konya il merkezi olduğu ve Konya’nın da hemen hemen Müslüman bir topluluktan ibaret olduğu varsayımından hareketle, bizim tanımımızda genel kuşatıcı bir tanımı amaçlamakla birlikte islamın din anlayışı temele alınacaktır. Zira din tanımları, din sosyolojisi alanının genel yaklaşım ve eğilimlerine uygun olduğu kadar, seçilen konunun denence ve sayıltıların üzerine inşa edildiği kuramsal çerçeveyle de belirli bir ilişki içerisinde olmalıdır. 53

Çalışmamızın konusu olan İslam dininin din anlayışına bakıldığında, dinin, Fatiha Suresinin 3. ayetinde muhasebe, ceza ve hesap; Nur Suresinin 2. ayetinde, hüküm ve şeriat anlamında kullanıldığı görülecektir.54

Ali-İmran Suresinin 19. ayetinde Allah katında tek dinin İslam olduğu belirtilmiştir. İslam, boyun eğmek, Allah'ın iradesine teslim olmak, din yoluyla Allah'a ve diğer Müslümanlara bağlanmaktır.55

Aynı şekilde İslam, Allah'a teslim olmak, emirlerine itaat etmek şeklinde açıklanmakta olup ve nereden, niçin geldik ve nereye gideceğiz sorularına verilen bir cevap niteliğine sahiptir.56

Yukarıda bahsedilen ayet göz önüne alındığında sosyologlar ile İslam dinini tanımlayan kelamcılar açısından fark kaçınılmaz olarak olacaktır.

Zira sosyologlar dini tanımlarken, belli bir dini değil, zaman ve mekân itibariyle her yerde ve her zaman görülen, İlahi olan ve olmayan bütün dinleri göz önünde bulundurmaktadırlar. İslam kelamcıları ise dini "Allah tarafından vahy yolu

51 Selçuk Eraydın,

Tasavvuf ve Tarikatlar, 4. Baskı, İst., 1994, s. 13.

52 Şerif Mardin, Din ve İdeoloji, İletişim Yay, İst., 1999, s. 69.

53 Çelik, “Değişkenler ve Boyutlar Bağlamında Türk Toplumunda Dini Hayatın İncelenmesi”, s.

155.

54

Yusuf Kerimoglu, Kelimeler, Kavramlar, İnkılab Yay. İst. 1985, s. 84.

55 Günay, Din Sosyolojisi Dersleri, s. 147.

56 Abdulkerim Zeydan, İslam Davetinin Esasları I, (Çev. U. Ulutürk-M, Karabulut), İst. 1988, s. 13-

ile ve Peygamberleri aracılığı ile va'z edilen ve saliklerini dünya ve ahirette saadet ve necata götüren, itikad ve amellerden mürekkep bir müessese" şeklinde tarif

ederler.57 Dolayısıyla diğer inançlar İslam'dan ayrı olarak ele alınır. Zira din, bir ifadenin doğru olarak kabul edilmesi anlamına gelen inancı kapsadığı halde, her inanç dini kapsayacak nitelikte olamaz.58 Dolayısıyla, İslama göre tek din İslam olup, diğerleri inanç ya da tahrif edilmiş dinler olarak kabul edilir. Böylece İslam, dinleri, hak ve batıl olarak ikiye ayırmış ve Allah tarafından bir peygamber vasıtasıyla bütün insanlara tebliğ edilen dini, hak din olarak kabul etmiştir. Bu yaklaşım neticesinde Musevilik, Hıristiyanlık ve İslam Hak din olarak tanımlanır. Ancak ilk ikisi tahrif edilmiştir. Yani insanların kitaba uymak yerine, kitabı kendilerine uydurma yolunu tercih ettikleri şeklinde yorumlanmış, İslam ise, hak ve son din olarak izah edilmiştir.

İslama göre, insan doğuştan dine kabiliyetli ve fıtratında dini inanç mevcuttur. Toplum ise ancak bireyde dinin açığa çıkması için, bir ortamdır. Çevreden nakledilen din ise doğru ya da yanlışa ihtimali olup, dinin kendisi değildir.59

Netice itibariyle din insanlara kendini ve çevresini tanıma imkânı sağlamakta, onlara bir kimlik vermekte, insanlara değer ve tutum kazandırarak, değişik olay ve problemler karşısında nasıl hareket edeceği ya da etmesi gerektiğini bildirmektedir.

Batılı düşünürlerin dinin tanımı konusunda farklı tanımlar yapmalarına karşılık, İslam bilginlerinin bu konuda hemen aynı tanım ve görüşü paylaştıkları dikkati çekmektedir. Bunun sebebi, onların tanımlarını yaparken, ilahi dinleri özellikle de İslamı göz önünde bulundurarak yapmış olmalarıdır. Çünkü onların tanımlarında Kur’an-ı Kerim60

ve İslam inançları esas alınmıştır.61

57

Günay, Din Sosyolojisi Dersleri, s. 148-150.

58

A. Kurtkan Bilgiseven, Din Sosyolojisi, İst. 1985, s. 137

59 Yümni Sezen, Sosyolojide ve Din Sosyolojisinde Temel Bilgiler ve Tartışmalar, İst. 1990, s. 170. 60 Kur’an-ı kerimde din kelimesi, sadece Müslümanların değil, başkalarının inançlarını da ifade etmek

üzere kullanılmış olmakla birlikte, özel anlamda din kelimesi ile İslam kastedilmiştir (Âl-i İmran 3/99). İslam’la din âdeta eş anlamlı iki kelime olarak telakki edilmiş ve bütün peygamberlerin getirdiği dinin İslam olduğu ifade edilmiştir. (Âl-i İmran 3/85; en-Nisa 4/125; el-Mâide 5/3; eş-Şûra 42/13). Bkz. İlmihal, C. I, TDV İsam Yay., s. 3).

Kur’an-ı Kerimde din,62

hem ulûhiyeti hem de ubudiyeti ifade etmektedir. Buna göre din; hâlık ve ma’bud olan Allah’a nispetle “hâkim olma, itaat altına alma, hesaba çekme, ceza ya da mükâfat verme” gibi anlamlara gelirken, mahlûk ve âbid olan kula nispetle “aczini anlama, boyun eğme, teslim olma, ibadet etme” anlamlarına gelmektedir. Buradan hareketle din, “Allah ile kul arasındaki ilişkileri düzenleyen kanun, nizam ve bir yol” şeklinde tarif edilmektedir.63

Farklı bir ifade ile Müslüman bilginler tarafından yapılan en yaygın tanıma göre din “akıl sahiplerini kendi ihtiyarları ile bu dünyada doğruluğa ve iyiliğe, öbür dünyada kurtuluşa götüren ve Yüce Allah tarafından konan ilahi bir kanundur.” Bu tanıma bakıldığı zaman dinin hem bu dünyadaki hem de öbür dünyadaki fonksiyonlarını temel alarak bir tanımın yapıldığı görülmektedir.

Din sosyolojisi açısından esas önemli olan dinin sosyal boyutu, dinselliğin gündelik yaşama taşınması ve dinin bir hayat tarzı olarak yaşanmasıdır. Kısaca din sosyoloğu dini ele alırken, halkın yaşadığı şekliyle inceler yani “yaşanan din”i temele alır. Dolayısıyla burada din, yarattığı değerler ve tutumlar açısından, insana neye, niçin ve nasıl bakması gerektiği hususunda sunduğu model ve bu modelin algılanış ve hayata aktarılış tarzı itibariyle ele alınacaktır.

Belgede Konyada Dini Hayat (sayfa 36-40)