• Sonuç bulunamadı

Bazı Önemli Kişilerin Etkisi

Belgede Konyada Dini Hayat (sayfa 98-107)

Konya’nın dini hayatının şekillenmesinde yukarıda bahsettiğimiz cemaatlerin/dini grupların yanında henüz bir cemaat/grup özelliği kazanmamış bazı önemli şahıslar da bulunmaktadır. Şüphesiz bireysel olarak bahsedildiğinde birçok

312 Bilinçli Öğrenciler Derneği, Genç Beyinler Çocuk Derneği vb…

313 Konya Ortopedik Engelliler Derneği, Dünya Zihinsel Ve Fiziksel Engelliler Derneği, Konya İşitme

Engelliler Derneği vb…

314

Kerküklüler Derneği, Afganistan Özbek Türkleri Eğitim Kültür Yardımlaşma Ve Dayanışma Derneği, Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği vb…

315 Acil Hastalara Yardım Vakfı, Konya Hastahaneleri ve Hastalarına Yardım Vakfı, Konya Kafalı

Kalp Vakfı, Zihinsel ve Fiziksel Engellileri Yetiştirme ve Koruma Vakfı, Selçuk Göz Vakfı vb...

316

Büyük Anadolu İlim Kültür Vakfı, Bilimsel Araştırma, Teknoloji, Eğitim ve Kültür Vakfı, Konevi İlim, Kültür ve Araştırma Vakfı, Ravza Eğitim Vakfı vb…

317 Selçuklu İlçesi Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı, Akşehir İlçesi Yardımlaşma ve Dayanışma

Vakfı, Akören İlçesi Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı, Taşkent İlçesi Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı vb…

318 Büyükkoyuncu Hizmet Vakfı, Hayra Hizmet Vakfı, Ribat Eğitim Vakfı vb…

319 Ahmet Yapıcı Vakfı, Ali Akkan Vakfı, Ahmet Çetinkaya Vakfı, Hacı Ali İkizoğlu Vakfı, Yakup

isim sayılabilir. Fakat bunlardan en fazla dikkat çekenleri, Hacı Veyiszâde Mustafa Efendi, Tahir Büyükkörükçü, Abdullah Büyük, Hasan Hüseyin Varol, Ali Küçük, Bakırcı Hocalar (Saffet ve Mehmet Bakırcı), Ramazan Sönmez (Mevlevi-Der) olarak sayılabilir. Sözkonusu bu şahıslardan Tahir Büyükkörükçü ve Abdullah Büyük yukarıda bahsettiğimiz dini grup/cemaatlerle beraber hareket ettiğinden ilgili yerlerde bahsedilecektir.

1) Hacı Veyiszâde Mustafa Sabri Kurucu Hocaefendi (1887-1960)

Konya’nın dini hayatının şekillenmesinde çok önemli bir role sahip olan Hacı Veyiszâde Mustafa Efendi, Konya’nın önemli simalarından biridir.

Hacı Veyiszâde Mustafa Efendi, 1887 yılında Konya’nın Sedirler Mahallesi’nde dünyaya geldi. Öncelikle babası Hacı Veyis Şükrü Efendi’nin de Konya’da sayılan büyük alim/bilginlerden birisi olarak kabul edildiğini bir çok kişi yetiştirdiğini ifade etmemiz gerekmektedir. Onun için ilk eğitimini babasından alan Mustafa Sabri Efendi, kendi mahallesinde 10-12 yaşlarında, babasının da hocası olan Bekir Efendi’den hafızlığını tamamladı. Medrese tahsilini ise babasının da müderrisliğini yaptığı Köprübaşındaki Adliye Medresesine (daha sonra Zâri Efendi Medresesi olarak anılacaktır) devam ederek tamamlamıştır.320

Ayrıca, Yavuz Sultan Selim Camii imamlarından Mesnevîhan Neslihan Sıtkı dededen farsça dersleri okudu.321

1914 yıllarında henüz 22-23 yaşlarında olan Mustafa Sabri Efendi, zamanın ilim adamlarının önünde çetin bir imtihan vererek icazetini aldı.

Mustafa Sabri Efendi, medrese ilimleriyle yetinmeyip İplikçi cami imamlarından Konya’da tasavvufi öğretinin önde gelen öğreticilerinden Nakşi Halidi meşâyih Muhammed Bahâuddin Efendi’den ilk tasavvufi eğitimini alır.322

Daha

320

Mehmet Ali Uz, Hacı Veyiszâde Mustafa Efendi ve Ailesi, Selçuklu Belediyesi Kültür Yay., Konya 2009, 2. Baskı, s. 18-19.

321 A.g.e., s. 20.

sonra Bahuddin Efendi'nin küçük kardeşi ve Nakşi Halidi şeyh Hasan Kutsi Efendi'nin derslerine devam eder.

Bundan sonra medreselerin bina, yönetim ve programlarının günün şartlarına uygun hale getirilmesi amacıyla Islâh-ı Medâris-i İslamiyye Cemiyeti tarafından bugünkü Merkez Bankası binası yerindeki Bekir Sami Paşa Medresesi binasında bir takım yeni ilave ve düzenlemeler yapılarak 1909’da kurulan ve zamanın en modern medresesi olarak kabul edilen “Islah-ı Medaris” te müderrisliğe başlar. 323

Bu medresenin kurucuları Zeynel Abidin ve kardeşleri Halidiye koluna mensup kişiler olarak medrese tekke ayrımını kaldırmayı amaçlarlar. Öncelikli hedef, doğulu ve Müslümanlık kalarak dini, dünyayı batı tekniğini öğretecek bir bilim yuvası olmaktır.

Bu amaçla kurulan bu medresede din ilimleri, fen ilimleri ve Batı dilleri bir arada okutuluyordu. Astronomi ve teknik gelişmelerin de öğretildiği medresede bir yabancı dil mecburiyeti vardır. Zamanın şeyhülislâmı Mustafa Sabri Efendi bu modern medreseyi ve öğrencilerini görünce buradaki eğitim ve öğretime hayran kalarak “Adeta ruhum yandı” demiş ve hemen kendi oğlu İbrahim’i de tahsil yapmak üzere Konya’daki bu medreseye göndermiştir.324

İşte Mustafa Sabri Efendi bu yeni medresede, I. Dünya Savaşı yıllarında medresenin kapanmasına kadar Arapça ve fıkıh, tefsir dersleri okuttu. 1917 de Islah-ı Medaris İttihat Terakki tarafından kapatılınca müderrisliğe Darül Hilafet’ul Aliye Medresesi’nin Konya Şubesi’nde devam eder. 1924 medreselerin kapatılmasına kadar burada devam eder.

1925’te eski bir Mevlevi dergâhı olan Piri Paşa Camii'nde imamlığa başlar, aynı zamanda diyanet işleri başkanlığı tarafından Konya vaizi olarak görevlendirilir, resmi olarak vaiz ama bilinen adıyla imamdır artık.

323 Ali Osman Koçkuzu, “Hacı Veyiszâde Mustafa Efendi”, TDV İslam Ans., İst, 1996, C. 14, s.

506.

Medreselerin kapatılmasıyla Türkiye genelinde görülen sıkıntılı günler Konya’da hissedilemeye başlar. Bu durum Hacı Veyiszade Mustafa Efendi’yi talebe yetiştirmekten vazgeçirmemiş, evinde olsun, işyerlerinde olsun, ilme talip olanlara varını yoğunu vermeye çalışmıştır. Yasak olmasına rağmen, hiç yılmamış, çalışmalarına bulabildiği her ortamda devam etmiştir.

İşte eğitim faaliyetlerine ilk zamanlarda görevli olduğu bu camide devam eder ve bu cami Konya’nın en önemli dini eğitim merkezlerinden biri haline gelir. Burayı adeta medrese haline getirir. Kur’an-ı Kerim ve din ilimlerinin yasak olduğu tek parti döneminde camide ders yapmanın imkânsız hale geldiği bir zamanda ise mahalledeki yaşlı bir teyzenin evini medreseye çevirmiş burada gizli gizli dersler okutmuştur. Son dönem hocalarını burada yetiştirmiştir.

1946 yıllarına gelindiğinde Demokrat Parti rüzgârının hissedilmesiyle rahat bir nefes almış, diğer bütün dindar kesim gibi o da bu partiye umutla bakmıştır. Bu yıllardan sonra açılması düşünülen İmam Hatip okullarına yeni bir fırsat, yeni bir medrese gözüyle bakmış ve heyecanla bu okulların açılması için çalışmalarına başlamıştır.325

“Devlet bu okulları dini tahrif etmek için açtı, geleceği olmayan bu

okullara öğrencilerini kim verir” diyenlere katılmaz, kapı kapı dolaşarak imam hatip

liselerinin açılması için yardım toplar.326

21 Ekim 1950 böyle onun duasıyla temeli atılan imam hatip lisesi altı ay içerisinde açılır.

Sözkonusu okulun açılması için çok gayret göstermiştir, İmam Hatip okulunun inşaatında yeri gelmiş amele gibi, yeri gelmiş bir usta gibi çalışmıştır.

3251949 yılında hicaza gittiğinde, orada yeğeni Ali Ulvi Kurucu’yla görüşür. Ali Ulvi Kurucu (1922-

2002) amcasına memlekette olan biteni sorar, Hacı Veyiszade Mustafa Efendi de bir umut belirdiğini, İmam Hatip Okullarının açılacağını söyler. Ali Ulvi Kurucu ise “İlerisi olmayan bir okula kim evladını gönderir ki” der. Bunun üzerine Hacı Veyiszade Mustafa Efendi: “Haklısın evladım ama Allah, İslam’ın bütün dinlere olan hâkimiyetini göstermeyecek mi, bunu vaat etmiyor mu? Allah’tan daha doğru sözlü kim var ki?” deyince, Ali Ulvi Kurucu “Amcacığım memleketimizden haberimiz pek olmuyor, her şey battı, bitti biliyoruz. Bundan dolayı hayret etmiş bulunmaktayım” deyince, Hacı Veyiszade Mustafa Efendi ağlayarak, “Batmadı da, bitmedi de elhamdülillah. O devirler bir keffaret dönemleriydi, borcumuz vardı ödedik. Ödeyebildiğimiz kadarını ödedik. Geriye aklanı daha rahat ödeyebielceğimiz bir frısat dönemi geliyor şimdi. Kapı az aralanır gibi oldu, bir ışık gözüküyor. Bir damla ışık, bir sürü yeri ışıtır değil mi? Işıyacak, ışıyacak. Ortalık epey ışıyacak..” diyerek ümidini ortaya koymuş ve İmam hatiplere verdiği değere işaret etmişti. (Mustafa Özdamar, Hacı Veyiszâde,Kırk Kandil Yay., İst., 1997, 6. Baskı, s. 77-79.)

326 Sare Kurucu, Bir Ömürden Sayfalar -Ali Ulvi Kurucu’dan Hatiralar-, Marifet Yay., İst. 2002,

Bu yıllarda iktidar değişince halk rahat bir nefes alınca geçmiş yıllardaki sıkıntılı yılları hatırlayanlardan bazıları Hacı Veyiszade Mustafa Efendinin yanına gelir ve sorarlar: “Yıllarca dilsiz şeytanlık yaptık Hocam! Biz bu günahın altından nasıl kalkarız?”

Hacı Veyiszâde Mustafa Efendi cevap verir:

“Sadece namaz ve orucun kazası değil, geçmiş yılların da kazası olur. Kaza edeceğiz geçmiş yıllarımızı. Ama nasıl? Daha çok çalışarak, hizmet ederek, binlerce insanımız yetiştirecek İmam Hatip Mekteplerimizi açarak, kasanızı kesenizi açarak, bu geçmiş yıllarımızın kazasını yapacağız” der.

Bu okullar yapıldıktan sonra İmam Hatip gençliğinin şekillenmesi ile yakından ilgilenir. 1951’den vefatına kadar (5 Şubat 1960) burada Arapça, fıkıh, tefsir, kelâm, hadis gibi dersler vermiştir. Yaşı, konumu vb. sebeplerle İmam Hatip Lisesi’ne giremeyenler ile de ilgilenmiş, onları 1950 yılından itibaren atandığı Aziziye Camii'nde ya da kızının evinde okutmuştur. Bunun yanında Kapu Camii ve Yavuz Selim Camiinde de vaazlar vermeye devam etmiştir. Onun sohbetleri incelendiğinde sahabe hayatı, velilerin hikmetlerine, tasavvuf hayatına önemli yer verdiği görülmektedir.327

Hacıveyiszâde, sadece dini eğitimle ilgilenmemiş bunun yanında toplumun bütün kesimlerine her türlü hizmete koşmuş, yardımcı olmuştur. İmam hatip lisesi yapımında nasıl koşturmuş arpa, buğday toplamış ise hastane, okul, dispanser vb.. yapımı içinde koşturmuş, elinden gelen desteği vermiştir. Bu faaliyetleri sebebiyle her kesim tarafından sevilmiş, Konyalıların gönlünde ikinci Mevlâna olarak taht kurmuştur.

Onun kişiliğinin oluşmasında ve böyle bir hizmet aşkı kazanmasında aile ortamı kadar aldığı tasavvufi eğitimin çok önemli bir yeri vardır. Önce Mehmet Bahauddin Efendi sonra onun oğlu Zeynel Abidin Efendi'den daha sonra da onların

halifesi Fahri Efendi’den feyz almıştır. Her zaman bu eğitimin insan için gerekli olduğunu savunmuştur.

Buradan hareketle Konya’nın dini hayatını şekillenmesinde önemli yeri olan Hacıveyiszâde Mustafa Efendi’nin tasavvuf merkezli bir yaşayışa sahip olduğu ve bu eğitimi de tavsiye ettiği söylenebilir. Dolayısıyla O’nun temsili ettiği çizginin başka bir ifade ile Hacıveyiszâde’nin yetiştirmiş olduğu talebelerinin takip ettiği eğitim anlayışının tasavvufu reddetmeyen, geleneksel dini hayatı savunduğu ve buna katkı yaptığı söylenebilir.

Ayrıca Hacı Veyiszade Mustafa Efendi, talebe yetiştirmeye ağırlık vermiş, kitap yazmak için zaman ayırmamıştır. Hatta kendisine “Neden kitap yazmadın” diye soranlara “Bir kalpten bin kitap çıkar, fakat bin kitaptan bir kalp bulunmaz!” diye cevap vermiştir. Dolayısıyla binlerce talebe yetiştirmesi ve bu talebelerinin de yine binlerce talebe yetiştirmesi münasebetiyle hocaların hocası olarak kabul edilmesi Konya’nın dini hayatını şekillenmesinde ne kadar önemli olduğunu ortaya koymaktadır.

2)Ali Küçük ( 1954- ....)

1954 yılında Çumra'nın Apa köyünde doğan Ali Küçük, 1972 yılında İmam- Hatip okulundan mezun oldu. Üç yıl Çumra Merkez Kur'an Kursu'nda Kur'an Kursu öğreticiliği yaptı. Daha sonra Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Bölümü'nden mezun olduktan sonra, aynı üniversitenin İlahiyat Fakültesi'ni bitirdi.

Konya'da pek çok vakıf, dernek ve diğer sivil toplum kuruluşlar bünyesinde çalışmalar yapan Küçük Ribat, İlk Adım dergileri ve Vahdet gazetesinde yazıları yayınladı.

Kur’an ve Sünnet üzerine yoğunlaşan ve bunları ulaşabildiği kadar geniş bir kitleye ulaştırmaya çalışan Küçük Konya’da ve Türkiye'nin birçok şehrinde yaptığı sohbetlerinin yanı sıra, dini hassasiyeti olan değişik radyolarda da, tefsir ve hadis dersleri yapmaktadır

Küçük, insanlığın kurtuluşunun başka yerlerde değil ancak ve ancak vahiyde olduğunu ifade eder. Onun Kur’an ve hadisin topluma çok iyi aktarılması gerektiğini fakat aktarılırken de herhangi bir kişi ya da kurumun görüşüne çağırmak yerine doğrudan Kur’ana çağrılması gerektiğini söyler. Bu anlamda Küçük’ün özellikle Konya’da da yaygın olarak bulunan tasavvufî dini gruplara karşı masafeli durduğu bilinmektedir.

Hâlihazırdaki birçok tefsir kitabının halkın anlayacağı dilden uzak olduğunu, anlaşılmaz ağır ifadeler kullanıldığını onun için insanların vahiyden uzaklaştığını düşünen Küçük bu boşluğu doldurmak ve ortalama bir eğitim almış bireylerin rahatça anlayabileceği bir tarzda insanlara vahyi anlatmak üzere kendisi bir tefsir kitabı yazmıştır. Fakat bu kitabı doğrudan yazmaktan ziyade, yapmış olduğu tefsir derslerinin ses kayıtlarının daha çözümü ve bunların yazıya geçirilmesi ile ortaya çıkmıştır. 17 ciltlik Besairu’l Kur’an isimli tefsir kitabı yazmasındaki amacını şöyle ifade der:

“Bu çalışmamla ilkokul seviyesinde eğitim görmüş, Arapça bilmeyen

Müslüman kardeşlerimi hedefledim. Her meslekten, her seviyeden halk tabakasından oluşan insanlarla ders yaptım. Bu yüzden ilim ehlini ilgilendiren birçok tartışma konularına girmemeye özen gösterdim. Çünkü bu tartışmaların pek çoğu onların dünyasını pek fazla ilgilendirmiyor. Gramer üzerinde fazla durmadım. Harfî mânâ ve i’rap üzerinde de fazla yoğunlaşmadım. Selefimiz Allah kendilerinden razı olsun bu konular üzerinde uzun uzun bilgiler vermişler. Ben sohbetlerimde daha ziyade; ‘Rabbim burada bana ne dedi? Rabbim bu âyetinde benden ne istedi? Ben bu bölümü nasıl anlayacağım? Bununla hayatımı nasıl düzenleyeceğim?’ Daha çok bu konu üzerinde yoğunlaştım. Âyetlerin daha güzel anlaşılabilmesi için sosyal

hayatımızdan örneklemeye çalıştım.”

O’na göre Asrımız Müslümanlarının birçoğu, Kur’an ve sünnete yönelmek, onu anlamak ve örnek almak yerine kendi ağabeylerini, reislerini, efendilerini, şeyhlerini, cemaatlerini örnek alıp onların anlattığı kadar vahyi anlıyor ve yaşıyorlar. Bunun yanlış olduğunu insanların doğrudan vahye çağrılması gerektiğini ifade den Küçük kendi durumunu da şöyle anlatmaktadır: “Yirmi yıldır Kur’an anlatmaya

çalıştığım hiçbir müslüman’ı kendi anlayışıma çağırmadım. Hiç kimseye; “Benim gibi düşünün, benim gibi anlayın, benim gibi yaşayın, beni örnek alın, beni takip edin” demedim. Ömrüm boyunca Allah kullarını vahye çağırdım. Ben bu kitabı ve bu kitabın pratiği olan Resûlullah efendimizin sünnetini okuyup öğrenmeye çalışıyorum. Gelin siz de mutlak doğru olan Allah kitabına ve yasal örneğimiz olan peygambere yönelin. Bizi ve bizim gibileri örnek alırsanız, ancak bizim kadar müslüman olabilir, bizi bir adım öteye geçemezsiniz”

Bunun yanında 2 ciltlik Besairu’l Ehadis kitabının yazarı olan Ali küçük, burada da İmam Nevevî’nin derlediği 42 hadiste, “peygamberim bana ne dedi? Peygamberim benden neler istedi?” sorusunu sesli düşünerek yazıya geçirmiştir. 328

Küçük, bu gün de değişik televizyon kanallarında ve radyolarda sohbetlerine devam etmekte, Konya halkına tefsir ve hadis dersleri yapmaktadır.

3)Hasan Hüseyin Varol ( 1934-… )

1934 yılında Konya’nın Bozkır ilçesinin Kızılçakır köyünde dünyaya gelen Varol, Konya Sultan Selim Camii İmam Hatibi Şükrü Efendi’de başladığı hafızlık çalışmasını 1948 yılında tamamlamıştır. Bu yıllarda tecvid derslerini Ağazâde Osman Efendi’den, Arapça tahsilini de o dönem Konya merkez vaizlerinden Tahir Büyükkörükçü’den almıştır.

Kur’an tilavetiyle ilgili kabiliyeti olduğunda tavsiyeler üzerine İstanbul’a gitmiştir. Orada Enderunlu İsmail Efendi’den ta’lim dersleri alırken, Mustafa Saffet Efendi’den de Arapça derslerine devam etmiştir. İstanbul’dan döndükten sonra özel derslerle eğitimini sürdüren H. Hüseyin Varol, sırasıyla Hasta Mehmet Cami, Mengene Cami, Çiçekçiler Cami, Sultan Selim Camii ve son olarak da Kapu Camiilerinde imam hatip olarak görev yapmıştır.

1959-1963 yılları arasında ise Konya İmam Hatip Okulunda Kur’an muallimliği yapmıştır. Bu yıllardan itibaren sosyal faaliyetlere ağırlık vermeye

başlayan Varol, özellikle gençlerle olan diyaloğu ve onların yetişmesindeki gayretiyle önemli faaliyetlere imza atmıştır.

Sosyal, kültürel ve dini faaliyetlerin kurumsallaşması gerektiğini düşünen Varol, 3.000 adet eserden oluşan şahsi kütüphanesini 1969 yılında bağışlayarak Konya merkezde bulunan Fatih çarşısının 3. katında bir “kültür merkezi” oluşturmanın temelini atmıştır. 1975 yılında Hayra Hizmet Vakfı’nı kurarak tüm sosyal, kültürel ve dini yardımlaşma faaliyetlerini bu vakıf eliyle sürdürmeye başlamıştır. Burada sürdürülen çalışmalar kısa zamanda halkın güven ve desteğini kazanarak büyük bir gelişme katetmiştir. Sosyal yardım ve kültür faaliyetlerinin yanı sıra ihtiyaç sahibi kişi ve kurumlara aynî ve nakdî yardımlarda bulunulmaktadır.329 Bunun yanıdna Hayra Hizmet Vakfı Kütüphanesi adı altında araştırmacı ve öğrencilere hizmetine devam etmektedir.

Diğer taraftan küçük yaşlarda başlayan Kur’an okuma ve okutma hizmetini ara vermeksizin sürdürmüş, zaman zaman resmi, zaman zaman da kendi imkânları çerçevesinde bu faaliyetine devam etmiştir. Varol, değişik zamanlarda düzenlenen Kur’an-ı Kerim okuma yarışmasında da birincilik ödülleri almıştır. Konya’da bir çok öğrenci onun ta’lim ve tilavet derslerinden istifade etmiş ve halen de istifade etmektedir. Bizzat eğitimin verdiği tecrübe ile kaleme alınmış olan Yeni Karabaş Tecvidi isimli çalışmasının yanında, Kur’an tilaveti üzerine hazırladığı ders kasetleri, hatim kasetleri ve CD’si bu alandaki faaliyetin kalıcılığını ve sürekliliğini sağlamıştır.

1982 yılında Kapu Camii’nden emekliye ayrılan H.Hüseyin Varol, bu yıldan sonra eğitim, kültür ve sosyal hizmetlerini Hayra Hizmet Vakfı bünyesinde devam ettirmektedir. Halen bu vakfın genel kurul üyesi ve kurucu başkanıdır. Kur'an-ı Kerim Eğitim derslerine artık bizzat katılamamakta, ancak yetiştirdiği icazetli öğrencileri, H. Hüseyin Varol’un eğitim tarzında ders vermeye devam etmektedirler.330

329 http://www.hhv.org.tr

Belgede Konyada Dini Hayat (sayfa 98-107)