• Sonuç bulunamadı

KAVRAMSAL AÇIDAN EVLÂT EDİNMEYE KISA BAKIŞ

İDARE MAHKEMESİ

I. KAVRAMSAL AÇIDAN EVLÂT EDİNMEYE KISA BAKIŞ

TOPLUMSAL-İŞLEVSEL AÇIDAN BAKIŞ*

Asistan Dr. Tuğrul ARAT (**)

bakımından tatmin edici bir tanımını yapmak zor görünmektedir (2).

Önce, evlât edinmenin hukukî mahiyetine ilişkin görüşler üze­

rinde durmak yararlı olacaktır. Bu görüşler (3) arasında, evlât edin­

meyi bir akit olarak niteleyen görüş ile onu bir «şart-tasarruf» ka­

bul eden görüş dikkati çekmektedir. Karşılaştırmalı hukuk alanın­

da gözlemlendiğine göre bazı sistemlerde evlât edinme doğrudan doğruya hâkimin veya idarî bir merciin kararıyla meydana geldi­

ğinden, onun bir akit olarak nitelenmesi söz konusu değildir. Buna karşılık, Türk hukuku da dahil olmak üzere, diğer bazı hukuk sistemleri bakımından evlât edinmenin akdî niteliği üzerinde ıs­

rarla durulmaktadır (4). Ancak, «evlât edinme akdi»nin tek başı­

na yeterli olmadığını, hâkimin çocuğun menfaatlerine uygun gör­

düğü takdirde vereceği iznin burada önem kazandığını unutmamak gerekir (5).

Şurası açıktır ki, evlât edinme bir hukukî işlemi temel al­

maktadır. Ancak, bu hususun belirlenmesiyle yetinilemez. Şart-ta­

sarruf niteliğiyle olsun, bir akitten ibaret sayılsın, hukukî işlem, (2) Kars. RABEL 556 - 558 (nesep hukuku alanındaki kavram ve terim

kargaşası hakkında genel gözlemler), 634 vd.; EHRENZWEIG - JA Y-ME (PİL, II) 231-233; DELUPIS 79 vd.; WEINSTEIN 96-97; STUM-BERG 338; ilkel hukuklarda gözlemlenen türler hakkında bk. LO-WIE 459-460; ayrıca BİN MOHAMED ÎBRAHÎM 127 vd; BUXBAUM

(Chinese familly law) 166 vd.; BİN ALI 190 vd.

(3) Bu görüşler şöyle sıralanabilir : (1) Evlât edinmenin bir sözleşme (aile hukuku akdi, medenî hukuk sözleşmesi) olduğu görüşü; (2) Evlât edinmeyi şart-tasarruf kabul eden görüş; (3) Akdî temele dayanan bir hukukî kurum olarak betimleyen görüş; (4) Hukukî işlem görüşü. Son görüşü benimseyenlerden bazılarına göre, evlât edinme, tek taraflı bir hukukî işlem, diğerlerine göre ise, iki ta­

raflı bir hukukî işlemdir («akdi temele dayanan ve tamamlanması âmme otoritesinin müdahalesine bağlı bulunan bir hukukî muame­

le») : Geniş bilgi ve eleştiri için bk. ATAAY 11 -13, 35; GÜRKAN 164-166; TANDOĞAN - AYÎTER 164; SAYMEN-ELBÎR 336-337;

ANCEL 10-12; ayrıca bk. TEKÎNAY 313, 370-371, 379.

(4) Evlât edinmenin meydana gelmesi hususunda' benimsenen usul bu­

radaki görüşleri etkilemektedir. Türk hukukunda evlât edinmeyi bir sözleşme olarak betimleyen görüş çoğunluktadır : TANDOĞAN - AYέ

TER 164; SAYMEN-ELBÎR 337; VELÎDEDEOĞLU 316; AKINTÜRK 276; FEYZİOĞLU 358; KÖPRÜLÜ 592; karş. ATAAY 12-13, 35; GÜR­

KAN 166; ÎNAN 166 -167; ayrıca bk. GÖĞER (DHH) 233.

(5) Karş. Türk MK 256/ikinci cümle; ayrıca bk. ANCEL 10-12.

ilgili hukuk düzeninin öngördüğü şartlar uyarınca tamamlanmakla ortaya bir nesep ilişkisi çıkmaktadır. Bu ilişkiye hukuk düzeni çeşitli alanları etkileyici birtakım sonuçlar bağlamaktadır. Bu se­

bepledir ki, Türk Yargıtayı evlât edinmeden «hukuku aileye müte­

allik hususî bir mukavele ile evlât edinen ile evlâtlık arasında, ebe­

veyn ve evlât rabıta ve münasebetinin tesisinden ibaret bir mües-sesei hukukiye» olarak söz etmektedir (6). Ancak, evlât edinme ilişkisinin «müessese» niteliği belirlenmekle de onun hukuki ma­

hiyetine açıklık getirilmiş olmaz (7). Evlât edinme ile taraflar arasında bir nesep ilişkisinin kurulduğunun, dolayısıyla onların hukukî statülerinin etkilendiğinin vurgulanması lâzımdır. Gerek günümüz ileri hukuk anlayışının evlât edinme aracılığıyla gerçek­

leşmesini beklediği toplumsal amaç, gerek muhtelif hukukî düzen­

lemelerin yöneldiği çağdaş eğilim bakımından, artık, evlât edinenle evlât edinileni bir nesep ilişkisi içine sokmayan hiç bir hukukî ku­

rumun «evlât edinme» olarak nitelenemeyeceği kabul edilmekte­

dir (8).

Bu açıklamaların ışığı altında evlât edinmeyi, aralarında sahih nesep bağı bulunmayan kimseler arasında, hukuk düzeninin öngör­

düğü şartlar uyarınca tamamlanan hukukî işleme dayalı salt hu­

kukî bir nesep ilişkisi olarak tanımlamayı tercih etmekteyiz (9).

Evlât edinme suretiyle meydana gelen nesep ilişkisi diğer ne­

sep türleri ile karşılaştırıldığı takdirde, onun sahih nesepten de, gayrisahih nesepten de ayrıldığı görülmektedir (10). Tek tip

huku-(6) YARG. ÎBK (10.11.1954) 17/24: YAZICI - ATASOY 569; tam metin için RG 27.12.1954/8889; karş. ÎNAN 167; GÖĞER (Başlangıç) 150, dn.

9.

(7) ATAAY 12; ayrıca SAYMEN-ELBÎR 70-71; TANDOĞAN - AYÎTER 25.

(8) RABEL 635; ayrıca ANCEL 11.

(9) Aynı doğrultuda tanımlar için : BERKİ, O.F. (Evlât edinme) 710;

ÇELÎKEL (Evlât edinme) 218 (Her iki yazarın da tanımı Türk hu­

kuku esas alınarak yapılmıştır; karşılaştırmalı hukuk bakımından,

«akit» yerine «hukukî dşlem» terimi tanımımızda itercih edilmiş­

tir); karş. BEALE 713 (evlât edinmenin «statü» niteliğiyle belirlen­

mesi).

(10) Geniş bilgi için bk. ATAAY 37-41; RABEL 555-559; nesep konu­

sunda ayrıca bk. VELÎDEDEOĞLU 292 vd.; SAYMEN-ELBİR 290 vd.; KÖPRÜLÜ 576 vd.; FİŞEK 9 -10; ÇELİKEL (Nesep ilişkileri) 1-23, 64-74, 107-125: (son anılan eser evlât edinmeyi konusu dışın­

da bırakmakla beraber, karşılaştırmalı hukuk açısından neseple ilgi­

li çok değerli açıklamaları içerdiğinden ayrıca anılmaya değer.)

kî nesep lehine olan çağdaş akımların pozitif hukuklara yansımak bakımından önemli gelişmeler göstermesine rağmen, bu idealin yay­

gın biçimde gerçekleşmesi için vakit henüz erkendir (11). Hele ev­

lât edinme söz konusu olduğunda, muhtelif sistemler arasında var­

lığı daha belirginleşen düzenleme farkları, böyle bir sonuca varmayı büsbütün zorlaştırmaktadır. Şu halde, evlât edinmenin ifade etti­

ği nesep ilişkisini diğer nesep türlerinden bağımsız, ayrı bir nesep türü olarak belirlemek daha doğru olur (12).

Öte yandan, muhtelif hukuk sistemlerinin kurumu değişik dü­

zenlemelere konu etmesi, hattâ uygulamaya farklı anlayışların, deği­

şik sosyal şartların yön vermesi dolayısıyla ortaya çıkan evlât edinme türlerinin çokluğu (13), ba2i hukukçuların evlât edinme adı altında toplanan muhtelif ilişkilerin bu ad dışında müşterek bir yanlarının bulunmadığı görüşünü benimselerine yol açmıştır (14).

Bu sonuca varmak biraz abartmalı görünmektedir. Gerek tarihsel-sosyolojik boyutlarda, gerek günümüzdeki düzenlemeler çerçeve­

sinde ele alındığında, evlât edinme türlerini ana gruplarda topla­

mak imkânı ortaya çıkmaktadır (15).

(11) Nesep hukuku alanında yeni gelişmeler için bak. AYİTER; KRAUSE;

ÇELÎKEL (Nesep ilişkileri).

(12) Aynı fikir : KENNEDY (COL) 504; ayrıca RABEL 557-558, 633; BROM­

LEY 247; RENDA-ONURSAN (I) 165; ATAAY 33 («Evlât edinmenin tak-litçi karakteri ne kadar kuvvetli olursa olsun, bu muamele neticesinde meydana gelen münasebet tabii nesep rabıtası değildir. (Yani evlât edin­

meden doğan nesep rabıtası gerek sahih nesepten, gerek evlilik dışı nesepten ayrılır)»), 37 vd.; YARG. 2 HD (9.2.1940) 3870/518 («evlât edilen kimselerin nesebi sahih olmayıp sun'i ve izafî olmasına na­

zaran...») : TEPECİ 267; YARG. 2 HD (13,1.1945) 5959/266: TEPECİ 267; TUOR 241 - 242; farklı görüş için bk. INGLIS (Adoption and succession) 240; MANN 112, 113, 119, 124-125; son anılan görüşleri Türk hukukunda karş. TANDOĞAN - AYÎTER 163-164, 169; GÜRÎZ 120 (karş. 117); TEKÎNAY 313 (karş. 370371, 381382); OLGAÇ 212 -213; ayrıca bk. GÜRKAN 164-165; öte yandan aşağıda görüleceği üzere,

«tam evlât edinme türü»nü düzenleyen mevzuatın yürürlükte bulunduğu ülkelerin iç hukukları açısından farklı düşünmek mümkündür: Örnek­

ler için bk. NYGH 568 (Avustralya); KENNEDY (COL) 504 (Kanada ve Yeni Zelanda); HUGHES 167-168 (Kanada); ancak, bu durum, karşılaştırmalı hukuk açısından nesep türlerini ayrı ayrı değerlendir­

mek gerektiğine dair görüşün geçerliğini etkilemez.

(13) Bk. yuk. dn. 2.

(14) Örneğin EHRENZWEIG - JAYME (PİL, I) 129 vd.; EHRENZWEIG (Treatise) 185.

(15) Aynı fikir : DELUPIS 83.

Bu hususta, Roma hukukundan beri dikkati çeken bir ayırım uyarınca, başlıca iki evlât edinme türü üzerinde durulmalıdır. Bi­

rinci tür, «tam evlât edinme» olarak dey imlemeyi tercih ettiğimiz

«adoptio plena» türü evlât edinmedir ki, evlâtlıkla evlât edinen ve onun ailesi arasında sahih nesep ilişkisiyle aymlaşan bir hısımlık bağı kurulmasına yöneliktir. Diğeri ise, «sınırlı evlât edinme» ola­

rak deyimlemeyi uygun gördüğümüz «adoptio minus plena»dır. Bu evlât edinme türü, etkisinin, bir yandan evlâtlıkla asıl ailesi ara­

sındaki bağlar üzerine göreceli güçsüzlüğü, diğer yandan evlâtlığın evlât edinen ve onun ailesi ile olan ilişkileri bakımından sınırlılığı dolayısıyla, sahih nesep ilişkisinden, muhtelif düzenlemelerde de­

ğişen oranlarda, fakat muhakkak ki, uzak düşen, kapsamı dar bir nesep ilişkisine varlık kazandırabilmektedir (16).

II. TOPLUMSAL - İŞLEVSEL AÇIDAN EVLÂT EDİNME A. «Aile»nin Toplumsal İşlevi

Evlât edinmeye ilişkin hukukî düzenleme, kurumun toplumsal gerçeklikte oynadığı role bağlıdır. Bu rol ise, her toplumda ev­

lât edinmeye bağlanan amaçlarda gözlemlenebilir. Ancak, toplum­

sal amaçlarını esas alan bir yaklaşımla evlât edinme kurumunun incelenebilmesi için, «aile» kurumunun günümüze değin geçirdiği sosyolojik evrimde yüklendiği toplumsal görevlere, çok özlü de ol­

sa değinmek gerekir. Çünkü, ailenin toplumsal- işlevsel (17)

özel-(16) Bk. DELUPIS 79 vd.; EHRENZWEIG - JAYME (PİL, II) 232 (yazar­

lar, aynı ayırımı «kuvvetli» ve «zayıf» evlât edinmeler terimlerini kul­

lanmak suretiyle yapmaktadırlar); tercih ettiğimiz «tam» ve «sınırlı»

evlât edinmeler terimi için bk. KRAUSE 89-90; ANTON 361; ileri­

deki açıklamalarımızda evlât edinme türlerinin bu gruplandırması önem kazanacaktır.

(17) «Sosyo - fonksiyonel» karşılığı olarak kullanılmaktadır. Metinde,

«fonksiyon» terimi yerine, «görev» ve «işlev» sözcükleri kullanılırken, sözcüklerin özellikleri göz önüne alınmıştır. «İşlev», bir kuruma, bir yapıya, bir nesneye bağlanarak ifade edilen görev (veya iş) olarak kullanılmıştır (karş. Türkçe Sözlük 423; OZANKAYA 59); toplumsal görevin kendisinden söz edilmek gereken yerlerde ise, «görev» söz­

cüğü tercih edilmiştir (karş. Türkçe Sözlük 302).

iikleriyle evlât edinme kurumuna bağlanan amaçlar arasında bağ­

lılık vardır (18).

Toplumların devamlılığının sağlanması için yürütülmesi zo­

runlu görülen temel görevler (19), önceleri esas itibarıyla ailenin işlev çevresine giriyordu. İlerleyen teknolojinin, değişen ekonomik ve sosyal şartların yoğunlaştırdığı toplumsal iş bölümü, dinî, siya­

sî, ekonomik ve önemli bir bölümüyle eğitimsel görevlerin, «aile»-nin işlev çevresinden, daha üst dÜ2:eyde ve daha kapsamlı bir sos­

yal sistem olan «toplum»un fonksiyon çevresine geçmesine yol aç­

mıştır (20). Bu geçişim sürecinde ailenin karşısında devlet güçle­

nip, daha girift bir yapı edinirken, aile küçülmüş (21), buna

karşı-(18) Bireyin aileye dahil olması doğum veya hukukî işleme dayandığın­

dan, evlât edinme de hukukî işleme dayanılarak bir aileye girme yol­

larından biri olduğundan (CANSEL 453; TANDOGAN - AYİTER 2;

İNAN 27; ayrıca WEINSTEIN 97: WINCH 193 vd., 198 vd.), belli bir dönemde belli bir toplumda aileye bağlanan toplumsal görevlerle, o toplumda evlât edinmenin yöneltildiği sosyal amaçlar arasında sıkı bağlılık bulunması tabii sayılmak gerekir.

(19) WINCH (sh. 13'de), temel toplumsal görevleri, (1) («toplumu yeni­

leme görevi» veya sadece «yenileme görevi» olarak deyimlemeyi u}r -gun bulduğumuz -bk. aşa., dn. 22-) toplumun telef olan bireylerinin yerini alacak olanları yetiştirmeyi, konu alan görevler, (2) üretim ve bölüşümün düzenli olarak sağlanmasını içeren ekonomik görevler, (3) iç ve dış uyuşmazlıkların uzlaştırılması ve toplumsal düzenin korunmasını sağlayan politik görevler, (4) toplumdaki ruhsal bo­

zukluk ve dengesizliklerin giderilmesi suretiyle manevî düzenin ko­

runmasını sağlayan dinsel görevler olarak beş grupta toplamaktadır.

Temel toplumsal görevlere dair açıklamalarımız esas itibarıyla WINCH'e dayanmaktadır : Bk. a r ı l a n eser, sh. 3 - 29; bu konuda ya­

rarlandığımız diğer yazarlar için bk. ANSHEN'in kitabında yer alan, LINTON (sh. 18-38), PARSONS (sh. 173-201); ayrıca KÖNIG 46-47; temel toplumsal görevlerin biraz farklı bir gruplandırması için":

OGBURN 124 vd.

(20) Bk. yuk. dn. 19'da anılan yazarlar, özellikle WINCH 50, 67-68: KO­

NIG 46-47; LINTON 32 vd.; ayrıca, «sosyal sistem» terimi için bk.

WINCH 4.

(21) Bk. CANSEL 455; LINTON 32-34; aile tipleri ve modern zamanların aile tipi «çekirdek aile»nin özellikleri ve devletin aileye karşı güçlen­

mesi h a k k ı n d a : TOPÇUOĞLU 459-461; ayrıca ÎNAN 32 vd.; buna karşılık, büyük ve çok işlevli aile tipine örnek, Roma hukukunun ilk zamanlarında, «pater jamüias»m «patria potestasnna tâbi aile ti­

pidir; bu dönemin toprağa bağlı, ev ilâhlarına tapan, ecdat kültünün («sacra familiaria») tabii veya hukukî bağlara dayanarak bir arada yaşayan insanlardan meydana gelmiş m u h t a r ve hâkim topluluğu

lık, ailenin asıl toplumsal işlevinin daha açık belirlenebilme ve da­

ha iyi yürütülebilme imkânı sağlanmıştır. Bu işlev, «toplumu ye­

nileme işlevi»dir (22); yani, topluma yeni nesiller yetiştirmek, onlara (sosyo-kültürel) kişilik kazandırmak, onları toplumsallaş­

tırmaktır (23).

Bireyin aile aracılığıyla toplumdaki yerine hazırlanmasının iki veçhesi üzerinde durmak gerekir : Doğum, fizik ve psikolojik ge­

lişimin sağlanması, ailenin temel işlevinin birinci veçhesidir (24).

Bunun yanında, bireyin, gerek toplumsal ilişkiler, gerek ailesiyle olan ilişkiler bakımından yerinin, durumunun tayini gerekir. Gü­

nümüzün en gelişmiş toplumlarında dahi, bireyin sosyal ve hukukî olarak Roma ailesi hakkında, onun ziraî birlik niteliğine veya dinî yahut siyasî fonksiyonlarına ağırlık veren muhtelif görüşler öne sü­

rülmüştür. Patriarkal aile prensibinin icabı olarak, patria potestas'a sadece erkek bakımından aile ocağmın sönmemesi ve ziraî emlâki üzerinde ailenin idamesini sağlayacak erkek evlâda çok önem veri­

lirdi : KARADENİZ (Aile) 458.

(22) Kars. WINCH 14 («the function of replacement» deyimi); «ikame görevi» olarak da adlandırılabilmesi mümkün olan bu toplumsal görevi, maksadı daha iyi ifade edilebileceği düşüncesiyle «toplumu yenileme görevi» veya sadece «yenileme görevi» olarak ifade etmeyi uygun buluyoruz. Bu görevi belirtmek için «toplumun bekasını te­

min» deyimi de kullanılabilir. Ancak, bu deyimin, zaman zaman, söz konusu temel toplumsal görevin salt biyolojik veçhesini ifade amacıyla kullanıldığının (karş. TOPÇUOĞLU 459) göz önünde tutul­

ması uygun olur kanısındayız.

(23) Bk. WINCH 3 vd., 29, 132 vd., 153 vd.; KÖNIG 46-47, 52; STOLJAR 7 - 8 (son iki yazar, «toplumu yenileme görevi»nin ön plâna çıkma­

sıyla ailenin tanımında dahi değişiklik olduğu, çocuğun bu tanımda temel öğe haline geldiği üzerinde ayrıca durmaktadırlar); ayrıca bk. CANSEL 455; BERKİ. A.H. (Aile) 449, 452 (islâm hukukunda aile hakkında yapılan açıklamalar çerçevesinde, çocuğun ailenin gayesi olarak belirlenmesi); TOPÇUOĞLU 459 (ailenin biri sosyal, diğeri biyolojik iki görevi daima ifa edişi : toplumun bekası ve bir me­

deniyet tipinin eğitim yoluyla yeni nesle intikal ettirilişi); İNAN 27; ailenin «yenileme görevi»nin, eşler bakımından, onların sosyal ve özellikle psikolojik bir yaşam sürdürmelerini sağlamayı da içeren kapsamlı değerlendirmesi hakkında bk. WINCH 4 ve 236 vd.; KÖNIG 46-47; PARSONS - BALES 16-17; STOLJAR 7; FEYZÎOĞLU 4 (aile kurumunun, toplumun temeli, kişisel ve sosyal huzurun kaynağı ve geleceğin garantisi olarak nitelendirilmesi).

(24) Bk. WTNCH 3-4, 19 - 29, özellikle 153 vd, 346 vd.

(aslî) kişisel statüsünün (25), onun bir aileye mensubiyetiyle olan (25) Statü ve kişisel statü kavramları, konumuzun sınırlarını aşan. ayrı bir etüd konusu meydana getirmeye elverişli olan kavramlardır. Üs­

telik, böyle bir incelemenin yapılmasını gerektirecek önem taşı­

maktadırlar. Ancak, Türk hukukunda bugüne değin konunun ayrın­

tılı incelemesi yapılmamıştır. Açıklamalarımızı basitleştirmek, daha kolay anlaşılmasını sağlamak amacıyla, burada bazı hususlara, çok özlü de olsa, değinmek ihtiyacını duymaktayız. Kişisel statü (ya da

«ahvali şahsiye», «kişisel hal», «kişisel durum»), kişinin sürekli ve hukukî topluluklar içindeki hukukî durumu demektir : Aile içindeki durumu, alelıtlak hukukî topluluk içindeki durumu, devlet içindeki durumu (EGGER (Giriş ve Kişinin Hukuku) 366). Başka bir deyişle, kişisel statü, «bir kimseyi sosyal muhite bağlayan rabıtaların, insa­

nın cemiyet ve aile içindeki hal ve mevkiinin ifadesidir» : OĞUZOĞ-LU 437. Bu noktada sosyal statü ile hukukî statüyü birlikte göz önün­

de tutmak mümkündür; ancak, sosyal statü, bir kimsenin özel hu­

kuk ve kamu hukuku alanındaki durumlarını da içeren, üstelik, bi­

reyin toplumsal hayatın bütün diğer boyutlarındaki durumu, presti­

ji, unvanları, çevresel ve meslekî ilişkilerdeki rolü itibarıyla nite­

liklerini de belirleyen bir kavram olarak, hukukî statüden daha ge­

niş bir kapsamı haiz bulunmaktadır : Bk. WINCH 7 - 8, 191 - 235. Si­

yasî veçhesi ve kamusal karakteri itibarıyla farklılık arz eden va­

tandaşlık (veya tâbiiyet) statüsü ile kişinin kamu hukuku alanındaki durumunu bir yana bırakarak, hukukî statüyü öncelikle medenî hu­

kuk alanındaki anlamı çerçevesinde değerlendirmek uygun olur ka­

nısındayız. Çünkü, kişinin medenî hukuk alanında bireyselleştiril-mesini mümkün kılan kişisel hali, onun diğer alanlardaki durumunu da etkileyecek ölçüde temel nitelik taşımaktadır (karş. OĞUZOĞLU 438). Medenî hukuk alanında kişisel statü başlıca iki bakımdan göz önünde tutulmaktadır. Önce, «kişilik» kavramına bağlı unsurlar ola­

rak «alelıtlak şahsî ahval» diye de adlandırılabilen, kişinin mensup olduğu topluluk içinde bireyselleşmesini sağlayan nitelikleri (isim, ikametgâh, vb...) bu kavram ile ifade edilmektedir. Fakat, «alelıt­

lak şahsî ahval» ile kişi yeterince bireyselleştirilmiş olmaz. Onun mensup olduğu ailesi bakımından da durumunun belirlenmesi, ge­

rek ana - babasıyla, gerek diğer hısımlarıyla ilişkilerindeki yerinin ortaya konması gerekir. Böylece kişinin aile statüsü de önem ka­

zanmaktadır. «Şahsî ahval ve aile durumu bir arada, medenî ahva­

li, yani geniş mânadaki şahsî ahvali meydana getirirler» : EGGER (Giriş ve Kişinin Hukuku) 366; kişisel statü (ya da ahvali şahsi­

ye), kişinin hak ve görevlerinin belirlenmesinde büyük önem taşı­

dığı gibi, kişinin ehliyeti de kişisel statüye sıkı surette bağlıdır : Bu konuda ve kişisel statü ile ehliyetin birbiriyle karıştırılmaması ge­

reği hakkında bk. OĞUZOĞLU 437-4J9; ayrıca STOLJAR 8; ARAT (Ticaret Şirketleri) 2-5; Statü ve hukukî statü kavramlarını konu edinen önemli etüdlere örnek olarak bk. GRAVESON (Status) ve LOUIS - LUCAS.

temeldeki bağlılığı, eskiye oranla zayıflamış olsa bile, varlığını korumaktadır (26). Esasen, salt, himaye, bakım ve yetişme imkân­

larının çocuğa hangi aile tarafından sağlanacağının belirlenebilme­

si için dahi, çocuğun hukukî statüsünün öncelikle tayin edilmesi zorunluluğu vardır (27).

B. «Evlât Edinme» nin Toplumsal İşlevi

Tarihsel gelişimi boyunca evlât edinme kurumunun dinî, eko­

nomik, siyasî, ahlâkî muhtelif telakkilerin etkisi altında kaldığı gözlemlenmektedir.

Evlât edinmenin, aile dininin sonsuza dek sürdürülmesinin lü­

zumuna kesinlikle inanıldığı dönemlerde ortaya çıktığı tahmin edil­

mektedir. Kökeninde din etkeninin ağırlıklı rolü bulunmasına rağ­

men, tarihsel perspektifte bu kurumun siyasal ve özellikle ekonomik amaçların gerçekleştirilmesine de yöneltildiği görülmektedir (28).

(26) Bk. WINCH 29, özellikle 191 vd'.; KÖNIG 37; RABEL 557; WEINSTEIN 97; STOLJAR 8; PUXON 192-193; aslî statü - sonradan kazanılan sta­

tü ayırımı ve aileye mensubiyet itibarıyla belirlenen statünün (aslî statü) ailenin çok işlevli olduğu dönemlerde daha kapsamlı bulundu­

ğu, günümüzün ekonomik ve sosyal bakımdan gelişmiş toplumlarında ise sonradan kazanılan statünün önemli hale geldiği, bireyin hayatı­

nın erken bir evresinden başlayarak sosyal statüsünde değişmeler meydana gelmesinin olağan durum niteliği edindiği hakkında bk.

WINCH 223 vd.; KÖNIG 37.

(27) Kars. PUXON 192 -193; WINCH 193 -198.

(28) Genel olarak bk. ATAAY 15 - 37; GÜRKAN 168 vd.; RABEL 632; dinî inanışlar ailenin kişiler ve mallar bakımından dağılmadan varlığının sürdürülmesini gerektirdiğinden, dini amaçlı evlât edinmeler, bir ba­

kıma ekonomik amaçlan da kapsamaktaydı : Kars. ABBOTT 461, KRAUSE 12, MICROPEDIA (I) 97, ATAAY 32, NIZSALOVSZKY 75 (son yazar kurumu tarihsel gelişimi içinde değerlendirirken, evlât edinme­

nin geçmişte aile hukuku kurumu karakteri taşımadığı, daha çok miras alanında sonuç meydana getirdiği düşüncesini öne sürmekte­

dir); bu tür evlât edinmeler, Roma'da ve Asya kıtasında önemli uy­

gulama alanı bulmuştur (KRAUSE 12, WEINSTEIN 98); ilkel türlere zamanımızda da, özellikle Asya kıtasında olmak üzere, bazı yerlerde rastlandığı belirtilmektedir : Thailand'dan örnek : WICHIENCHAROEN -NETISATRA 95, 99, 101; Hindistan için : DELUPIS 81 - 82;

KHETARPAL 202-233; ISHWARAN 240-241; Malezya (Malay âdet hu­

kuku) için: BİN ALI 190 vd., özellikle 190-192; eski Çin hukuku (Ma­

lezya ve Singapur'daki uygulama alanı) için : BUXBAUM (Chinese Family Law) 166-168; ANCEL 223 (Japonya); diğer bazı örnekler için:

Aile isminin sürekliliğinin sağlanmasında, mallar ve kişiler ba­

kımından aile birliğinin dağılmadan korunmasında aile kültünün ön plânda rol oynadığı dönemlerde tam evlât edinme türü tercih edil­

miştir. Çünkü, evlât edinmenin yöneltildiği amacı gerçekleştire­

bilmesi, ancak evlât edinilenin asıl ailesiyle olan tüm bağlarını ko­

pararak yeni ailesinin tam bir mensubu haline gelmesiyle, özellikle yeni ailesinin dinine bağlanmasıyla mümkün görülmüştür. Buna karşılık, ekonomik etkenlerin ağır bastığı evlât edinmelerde, bir aile grubundan bir diğer aile grubuna tam bir transferin gerçekleş­

tirilmesine lüzum görülmemiştir (29).

LOWIE 459460; ancak, eski dönemlerde dahi salt ekonomik amaçların da evlât edinmeye baş vurulmasında etken olduğuna dair örneklere rastlanmaktadır. Bunlarda evlâtsız ailelerin yok olmasının, dolayısıyla aile mallarının devletin eline geçmesinin önlenmesi amacı hâkimdir.

Buna karşılık, eski Yunanistan'dan şu örnek verilmektedir: Bir kısım Yunan devletleri evlâtsız ailelerin yok olmasıyla bunlardan elde edilen vergi gelirinden yoksun kalmamak için evlât edinmeyi, gerektiğinde baş vurulması zorunlu bir kurum olarak düzenlemişlerdi: SPINELLIS/

SHACHOR - LANDAU 144; sadık ve ucuz işçi sağlamak da eski dönem­

lerde evlât edinmenin bir diğer ekonomik amacı olarak belirlenmekte­

dir: ATAAY 32; WEINSTEIN 98 (bu amaca yönelik evlât edinmelere ön­

celikle toplumun alt sınıflarında rastlandığı belirtilmektedir); öte yan­

dan, ailenin siyasal hayatta etkin rolünün bulunduğu toplumlarda evlât edinmenin siyasal amaçlara yönelik olarak kullanıldığı görülmektedir.

Örneğin Roma'da, gerek siyasal statünün kazanılmasında, gerek siyasal güç ilişkilerinin sürekliliğinin sağlanmasında evlât edinme önemli rol oynamaktaydı: ATAAY 29; SPINELLIS/SHACHOR - LANDAU 144;

«Jus civitatis»m («origo»nun) kazanılması yönünden evlât edinme­

nin rolü hakkında DE WINTER 361; ANCEL 5 (evlât edinme­

nin, siyasal otoritenin ve unvanların intikali, vatandaşlık ve sınıf sta­

tüsünün kazanılması aracı olarak kullanılması);. MICROPEDIA (I) 97; Japonya'da sosyo - politik liderlik mekanizmasındaki rolü ile dik­

kati çeken «oyabun - kobun» sistemi için bk. WEINSTEIN 98; eski Rus ve İskandinav hukuklarında, evlât edinmeye baş vurulmasında etken olan başlıca amaçlar arasında ismin ve aile unvanlarının devamlı­

lığının sağlanması da yer almaktadır : DELUPIS 81; ekonomik amaçlı evlât edinmeler için ayrıca bk. dn. 30.

(29) Kars. ATAAY 28-29; KRAUSE 12; DELUPIS 79 vd.; RABEL 632;

EHRENZWEIG - JAYME (PİL, II) 232; Roma hukukunun ilgili kuram­

ları, açıklamalarımız bakımından örneklenebilir. Roma'da aile dininin sürekliliğinin sağlanması, böylece aile birliğinin muhafazası, «adoptio imitatum naturam» ilkesi uys.rınca, evlâtlığın evlât edinenin «patria potestas»ma tamamen girmesiyle mümkün kılınabilmekteydi. Böylece, sahih nesep ilişkisiyle aynılaşan sonuçlar doğuran «adoptio plena»

tü-Dinî ve siyasî kurumların aileyi aşan boyutlar kazanarak üst toplumsal düzeyde örgütlenmelerin konusu olmasından sonra dahi, ailenin temel ekonomik birim olma durumu varlığını koruduğun, dan, evlât edinme uzun bir süre daha ekonomik amaçlar yönünde görev gördü (30). Ancak, ailenin işlev kaybına koşut olarak sosyal rü evlât edinme ortaya çıkmıştı : KASER 261 - 263; DI MARZO 138 vd.;

BERKÎ, O. F. (Evlât edinme) 710-711; ABBOTT 461. Roma huku­

kunda, bir «pater familiasnn bir diğer «pater familias» tarafından ev­

lât edinilmesi «adrogation adıyla anılmaktadır. Evlât edinilen «pater familias», ailesini de evlât edinenin baba egemenliğine getirdiğinden burada evlât edinenin aile kültüne tâbi olarak iki ailenin imtizacı söz konusu olmaktadır : KARADENİZ (Roma Hukuku) 163; DI MARZO 138 -139; buna karşılık, «alieni juris»in evlât edinilmesi «adoptio» ile mümkün oluyordu. Böylece «filius familias»m bir baba egemenliğinden çıkıp, bir başkasının baba egemenliğine dahil olması sağlanmış olu­

yordu : KASER 262-263; KARADENİZ (Roma Hukuku) 163; şekil için bk. KASER 261 (adrogatio), 262-263 (adoptio); UMUR 391-394. Ai­

le dininin önemini kaybetmesiyle dinî amaçların yerini ekonomik amaç­

lar alınca, doğunun yöresel sistemleri göz önünde tutularak, evlât edinen ile evlâtlık arasında, özellikle miras haklarını etkileyen sınırlı bir ilişki kurulması sonucunu doğuran, evlâtlığın asıl ailesivle ilişki sini kapsamlı surette etkilemeyen «adoptio minus plena» türü evlât edinme benimsendi: KASER 263; KARADENİZ (Roma hukuku) 163 -164; DI MARZO 241; KRAUSE 12. Justinyanus döneminde, «adoptio plena» türü evlât edinme, bir kimsenin kendi soyundan bir kimse tarafından evlât edinilmesi haline münhasır tutularak, diğer bütün hallerde «adoptio minus plena» türü evlât edinme tecviz olunmuştur : karş. KARADENİZ (Roma hukuku) 164; ATAAY'a göre (sh. 28) :

«Iustinianus hukukunda, evlât edinme müessesesile atalara ibadetin idamesi gayesi güdülseydi, evlâtlığın asıl ailesinden çıkmasına hacet kalmaksızın evlât edinilebilmesini mümkün kılan adoptio minus plena-nm kabulüne imkân kalmazdı».

(30) Ekonomik amaçlı evlât edinmeler, özellikle aile mallarının bölünme­

mesi, aile içindeki intikallerinin sağlanması bakımlarından miras ala­

nında önemli rol oynamıştır : kar. yuk. dn. 28; ayrıca ATAAY 32 - 33;

WEINSTEIN 98 - 99; NIZSALOVSZKY 75 - 76; KRAUSE 12. Ailenin eko nomik işlevinin ağırlık kazandığı dönemlerde evlât edinme başlıca mi­

rasla ilgili amaçların gerçekleştirilmesi aracı telâkki edilmiştir. Ör­

neğin, feodalite döneminin aileleri toprağın verimini sağlayan üretim unsurları olduğundan (CANSEL 455; ayrıca bk. PUXON 12 -ailenin eko­

nomik karakterinin 18. yüzyıl boyunca da devam ettiğini belirtmekte­

dir-), bu dönemde evlât edinmenin ekonomik amaçlar açısından önem ta­

şıması olağan karşılanmalıdır; buna karşılık, kimsesiz veya terk edil­

miş çocukların yararlanacağı bir kurum olarak evlât edinmeye aynı dönemde bir özellik atfedilmemesi de olağan karşılanabilir; çünkü,

öneminin azalması; evlât edinmenin, evlâtlığın ve ilgili diğer ki­

şilerin aleyhine istismar aracı haline getirildiğinin gözlemlenmesi;

kişinin öz-kimliğinin unutulmasına yol açması; kan bağına dayalı (meşru) nesep ilişkisinin giderek artan biçimde önemsenmeye başlaması; nihayet, evlât edinmeye bağlanan amaçları gerçekleştire­

bilecek diğer hukuki imkânlar bulunduğunun anlaşılması, evlât edinme kurumunun bir zaman sonra gözden düşmesine yol açtı

(31).

Yirminci yüzyılda ise, «çocuk sorunu»na ilişkin önemli gelişme­

ler evlât edinme kurumunu bir başka açıdan yeniden ön plâna çı­

karmıştır.

Bu yüzyılın ilk yarısındaki iki dünya savaşının ve onları izle­

yen türlü sosyal çalkantıların oırtada bıraktığı öksüz ve yoksullar feodal lordun kendi hükümranlığına tâbi toprak üzerindeki herkesin sorumluluğunu üstlendiği kural olarak kabul edilmekteydi : Bk. SPI-NELLIS/SHACHOR - LANDAU 144; ayrıca bk. ANCEL (Les lois nouvel­

les) 563.

(31) Kars. ATAAY 14-15; özellikle 17-18; GÜRKAN 167-169; SPINEL-LIS/SHACHOR-LANDAU 144; ANCEL 5; RABEL 632; AMOS-WAL­

TON 78 (Fransa için); HUGHES 105 (ingiltere'de «Common Law»un evlât edinmeyi tammayışmın sebebi olarak, asıl ana-babanın ço­

cuğu üzerindeki hak ve vecibelerinin devredilemez nitelikte kabul edilmesi gösterilmektedir); MARX - TESAL 1255, dn. 1 (Hollanda'da kurumun tanınmamasına sebep olarak, Tesai, evlât edinmenin kimlik kavramının unutulmasına yol açmasını göstermektedir); İslâm hu­

kukunda evlât edinme kurumuna yer verilmemesi (bk. BERKİ, A. H.

(Aile) 449) ile Hazreti Peygamber'in, evlâtlığı Zeyd'in boşadığı ka­

rısıyla evlenmesi arasında bir ilişki arayan görüşlere (örneğin karş.

JEFFERY 66 - 67; ANCEL 320 vd.) katılmak mümkün değildir; GÜRKAN'-ın (sh. 171'de) belirttiği gibi, islâm'da evlât edinme kurumunun kal­

dırılmasında, Islâmiyetin ilk yıllarında Arap yarımadasında hâlâ yaşa­

makta olan çeşitli ilkel inançlara ve özellikle putperesliğe son verme ça­

bası büyük rol oynamıştır (ayrıca bk. ÜÇOK-MUMCU 95; karş. ATAAY 23); daha sonraları ise, islâm hukukunda yer almış olan diğer kurum ve esasların evlât edinmeye bağlanabilen amaçları gerçekleştirme ba­

kımından yeterli görülmesi, evlât edinme kurumuna ihtiyaç duyulma­

masının başlıca sebebini meydana getirmiştir : İslâm hukukunda evlât edinme kurumuna lüzum bırakmayan hukukî kurumlar hakkında bk.

ATAAY 24 vd.; GÜRKAN 171 -173; ingiltere'de evlât edinmenin huku­

kî düzenlemede yer almasındaki gecikmenin sebepleri arasında evlât edinmeden beklenen bazı yararların diğer hukukî imkânlarla sakla­

nabilir durumda olmasının da bulunduğu belirtilmektedir : ABBOTT 461.