• Sonuç bulunamadı

Karadeniz’in Adı, Özellikleri ve Oluşumu İle İlgili Görüşler

2. ARAŞTIRMA SAHASININ COĞRAFÎ, TARİHÎ ve KÜLTÜREL ARKA PLANI

2.1. Karadeniz’in Adı, Özellikleri ve Oluşumu İle İlgili Görüşler

Antik dönem Yunan ve Latin kaynaklarında Karadeniz’den Euxeinos52

[konuksever], Pontos Aexeinos [konuksever deniz] veya sadece Pontos [deniz] isimleri ile bahsedilmiştir (Işık, 2001: 1). Araştırmacılar, esasında konuksever/dost olmayan anlamına gelen, ancak daha sonra tabulu sözlerde görülen anlam iyileşmesinin/örtmecesinin53

bir örneği olacak biçimde “konuksever” anlamı yüklenen euxeinos/aexeinos kelimesinin Tarihî Farsça veya İskitçe kaynaklı olabileceğini ifade etmişlerdir (Işık, 2001: 1-2, Arslan,

52 Minas Bıjışkyan, bölgeyi konu alan antik dönem kaynaklarından hareketle bölgenin ilk sakinlerinin Yafes’in soyundan geldiklerini ve bu sebeple Karadeniz’e Yafes’in torunu “Aşkanaz”ın adını verdiklerini ifade etmektedir. Bu isim daha sonra Helenler tarafından fonetik tasarruflarla değiştirilmiş ve Karadeniz “Öksinos” şeklinde adlandırılır olmuştur (1998: 15).

53 Örtmece veya örtmece söz, kimi varlıklardan, nesnelerden söz edildiğinde doğacak korku, ürkme, iğrenme

gibi duyguların, kötü izlenim ve çağrışımların önlenmesi amacına yönelen ve dünyanın her dilinde rastlanan bir değiştirme olayıdır. (Aksan, 1990: 100). Tabu esasına göre gerçekleşen anlam değişmesi/örtmece kavramı, kökeni, işlevi ve örnekleri ile ilgili ayrıntılı bilgi için bk. (Güngör, 2006; Demirci, 2008).

Karadeniz’in antik dönemin uygarlık düzeyi bakımından daha ileride olan toplumları için gizemli bir deniz olması, pek çok efsaneye konu olmasına sebep olmuştur. Karadeniz’in korkunç dalgalarına, deniz yaratıklarına ve vahşi insanlarına atıf yapan bu efsaneler zamanla başka örnekleriyle de karşılaşılan tabu yaklaşımını otaya çıkarmış ve “konuksever/dost olmayan deniz” anlamı yerini “konuksever/dost deniz”e bırakmıştır. Benzeri bir durum Afrika’nın tehlikelerle dolu olan güney ucuna denizciler tarafından “Umut Burnu” denilmesinde de görülebilmektedir (King, 2008: 33). Öte yandan ilerleyen dönemlerde deniz ulaşımındaki imkânların artması ile Karadeniz’e yapılan seyahatlerin sıklaşması ve hatta kolonilerin kurulmaya başlaması da algının değişmesinde ve kelimeye yüklenen anlamın tamamen menfiden müspete dönüşmesinde etkili olmuştur (Işık, 2001: 2; Emir, 2011: 20) .

78

2006: 80-82). Tarihî Farsçada kuzey yönünü ifade etmek üzere kullanılan ve “kara” anlamı taşıyan axşaina kelimesinin mevcut olmasının yanı sıra Türkler arasında renk simgeciliği ile ifade edilen yön algısının en eski dönemlerden itibaren mevcut olduğunun ortaya konulmuş olması bu görüşlerin temel dayanaklarından biri olmuştur (Öner, 2010: 268). Bu görüş Karadeniz adındaki “kara” ibaresinin anlamlandırılması yolundaki tartışmalarda baskın bir hal almıştır. Zira coğrafya, kültür ve dil arasındaki ilişkiyi göz ardı eden yaklaşımlar uzun süre, suyunun veya kumunun renginden ötürü bu denizin “kara” sıfatıyla anılır olduğunu iddia etmiştir. Ancak Türklerin erken dönemlerden itibaren örneğine Çinlilerde de rastlanan bir biçimde kuzey için kara, batı için ak, güney için kızıl ve doğu için mavi/yeşil renklerini simgesel karşılıklar olacak şekilde kullanmaları (Gabain, 1968: 107; Ögel, 1991a: 429-435) Türk kültür havzasının önemli bir bölümünü oluşturan Karadeniz’in adının aynı tasarrufla tahmin edilenden çok daha eski dönemlerde Türkler tarafından verildiği sonucuna ulaşılmasına imkân sağlamıştır54

.

Osmanlı döneminde Bahr-i Siyâh olarak adlandırılan deniz alanına, İngilizcede

Black Sea, Fransızcada Mer Noir, Almancada Schwarze Meer, İtalyancada Mare,

Bulgarcada Черноморе (Çernomore); Rumencede Marea Neagră, Rusçada Чёрноеморе (Chornoyemore); Ukrayncada Чорнеморе (Çornemore) ve Gürcücede შავიზღვა (Şavi

Zğva) denilmektedir (Tuncel, 2000: 386; Üçüncü, 2013: 109).

Dünya üzerindeki konumu itibariyle 40° 55´ ve 46° 32´ kuzey enlemleriyle 27° 27´ ve 41° 42´ doğu boylamları arasında yer alan, 423.500 km²’lik yüzölçümüne ve 537.000 km³’lük su hacmine sahip bir iç deniz formundaki Karadeniz’in en derin yeri Kerempe Burnu’nun 80 km açıklarındaki 2246 metre derinliğe sahip bölgedir (Ardel, 2001: 232; Çelikkale ve diğerleri, 1999: 32). Batısındaki Burgaz Limanı ile doğusundaki batı ve doğu sınırları arasındaki mesafe 1170 kilometre iken kuzeyi ve güneyi arasındaki mesafe 600 kilometredir. Bu hattın en yakın noktası Kırım’la İnebolu arasındaki 265 km mesafedir (Ardel, 2001: 231). Orta ve Doğu Karadenizli balıkçıların 1960’lı yıllara kadar yelkenli

54 Türklerin tahmin edilenden çok daha önce Karadeniz havzasında bulunduklarını ve hatta ana yurtlarının da

Karadeniz’in kuzeyi olabileceğini iddia eden Osman Karatay, renk ve yön ilişkisine vurgu yapan görüşlere temkinli yaklaşmış; uzun zaman önce J. H. Mordtmann’ın da ifade ettiği “kara” kelimesinin “büyük”, “güçlü” veya “korkunç” anlamları üzerinde durulması gerektiğinden, zira Doğu ve Batı kaynaklarında sıkça zikredilen “Büyük Deniz” ve “Kuzey Denizi” ibarelerinin de Karadeniz’i ifade etmek üzere kullanıldığından bahsetmiştir (2010: 70). Araştırmacının Türklerin kökeni ve ana yurdu ile ilgili dikkat çekici tezi için ayrıca bk. (Karatay, 2012).

79

veya düşük kapasiteli motorlara sahip tekneleri ile çoğunlukla İnebolu üzerinden Rusya sahillerinde balıkçılık yapmaya gitmelerinin sebebi bu suretle anlaşılmaktadır.

Şekil 1: Karadeniz’in Sucul Havzası

Kaynak: Zaman, 2005.

Güneyde İstanbul Boğazı ile Marmara Denizine ve Akdeniz’e, kuzeyde ise Kerç Boğazı ile Azak Denizi55’ne bağlanan ve batıda Romanya ve Bulgaristan, kuzeyde Ukrayna ve Rusya, doğuda Gürcistan ve güneyde Türkiye ile çevrili olan Karadeniz’e toplam dokuz ülkenin topraklarından gelen Kuban, Don, Dinyeper, Dinyester ve Tuna’dan oluşan beş büyük ırmak akmaktadır56. Bu ırmaklar içerisinde Tuna ırmağı Karadeniz’i besleyen en güçlü drenaj unsurdur. Bu beş ırmak Karadeniz’e akan suların % 79’unu taşımaktadır (Mutlu, 2000: 3). Karadeniz’e dökülen bu beş büyük ırmağın dışında

55 Antik dönemlere “Palus Maeotis” adı verilen ve “Pontus Euxeinos” yani Karadeniz’in annesi ve ebesi unvanlarıyla zikredilen Azak Denizi, 240 km² uzunluğa ve 135 km² genişliğe sahiptir. 15 metre derinliği ile dünyanın en sığ denizi olan Azak Denizi’nin antik dönemlerdeki mezkûr isminin Yunanlılar tarafından İskitlerden alıntılandığı düşünülmektedir (Öztürk, 2012: 40; Ardel, 1957: 243).

56

Mustafa Öner’in isimleri verilen nehirleri de içine alan şu değerlendirmesi Türk kültürünün yayılma alanının sınırlarının çizilmesi açısından önemlidir (2010: 267):

Türk Dünyasını doğudan batıya doğru başlıca şu beş büyük su havzası çevresinde birleştirip değerlendirmek mümkün olabilir: Baykal, Balkaş, Aral, Hazar ve Karadeniz. Türklerin tarihi, Sibirya’dan Doğu Avrupa’ya kadar bu beş su birikimini kendi coğrafyalarının ortasına alarak şekillenmiş gibidir. Bu havzalarla bağlantılı olan Orhun, Yenisey, Selenga, İli, Amuderya, Siriderya, İtil (Volga), Yayık (Ural) Ten (Don), Özü (Dinyeper), Turla (Dinyester), Tuna, Sakarya, Kızılırmak, Yeşilırmak gibi nehirlerin sadece adını anmakla bile, Türk uygarlığının etrafında biçimlendiği suların kültür dağarcığını göz önüne getirmek mümkündür.

80

kıyısındaki altı ülkeden denize tatlı su taşıyan yüzlerce irili ufaklı ırmak mevcuttur57

. Türkiye’den Karadeniz’e dökülen çok sayıda ırmak arasında özellikle Sakarya, Kızılırmak ve Yeşilırmak nehirleri taşıdıkları su miktarı bakımından önemlidir. Bu ırmakların denizle buluşma noktalarında oluşan geniş deltalar tarih boyunca çeşitli medeniyetlerin stratejik önem atfettikleri lojistik alanları olmalarının yanı sıra Orta Karadeniz balıkçılarında olduğu gibi Giresun ve Trabzon yöreleri balıkçılarının uzun süre önemli avlak alanları olmuştur. Erken tarihi dönemlerden avcılığının yasaklandığı yakın geçmişe kadar mersin58

avcılığı yapan yöre balıkçıları, mersin balıklarının havyar dökmek üzere ırmakların iç kesimlerine yöneldikleri ilkbahar aylarında “havyarcılık59” yapmak üzere Çarşamba, Kızılırmak ve Yeşilırmak deltalarına gitmişlerdir. Etinin yanı sıra özellikle ekonomik değeri oldukça yüksek olan havyarı için gerçekleştirilen mersin avcılığı üzerinde ilgili bölümlerde tekrar durulacaktır. Bugün mersin avcılığı yasaklanmış olsa da ırmak ağızları balıkçılar için önemini yitirmemiştir. Irmaklarla birlikte denize taşınan organik materyaller Karadeniz’in güney sularının yerli balıklarının besin kaynakları arasında üst sıralardadır. Küçük veya büyük ölçekte avcılık yapan balıkçılar bu münasebetle bugün de ırmakların denizle buluştuğu hatları önemli avlaklar olarak kabul etmektedirler.

Bazı görüşlere göre yoğun tatlı su transferi sırasında denize taşınan organik materyaller, binlerce yıl içerisinde Karadeniz’deki hidrojen sülfür gazını limitlerin üzerine taşımış ve 150-200 metre derinliklerden sonra canlı yaşamının mümkün olmayacağı bir hidrobiyolojik yapı ortaya çıkarmıştır (Ascherson, 2001: 17, 322; King, 2008: 39). Diğer

57

Karadeniz’e dökülen ırmaklar, antik dönem yazarlarının Karadeniz’i anlatan eserlerinde üzerinde durulan konular arasında olmuştur. Polybios başta olmak üzere bazı antik dönem tarihçileri Karadeniz’e akan çok sayıda ırmak yüzünden Karadeniz’in dolacağını ve alanına sığmayıp taşacağını bile iddia etmişlerdir. Sonraki dönem eserlerinde de ırmaklar mevzubahis olmuştur. Örneğin Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde Karadeniz’e irili ufaklı 1680 ırmağın aktığından bahsedilmektedir (Güveloğlu, 2013: 729; Arslan, 2005: 71).

58 Göçmen balıklar grubunda olan mersin balıkları, çevre şartlarına kolayca uyum sağladıklarından, deniz, göl ve ırmaklara kadar çok değişik su koşullarına girebilmekte ve adapte olabilmektedirler. Büyüme evrelerini derin sularda geçiren mersin balıklarının üremeleri nehirlerde gerçekleşir. İlkbaharda suların ısınmasıyla birlikte üremek üzere nehirlere hareket eden yetişkin balıkları nehirlerin bol oksijenli, çakıllı sularına yumurtalarını bıraktıktan sonra tekrar denizlerin derin sularına dönerler (Akbulut, 2002: 10). 59 1960’lı yıllara kadar balıkçıların sağladığı ekonomik avantajdan ötürü rağbet gösterdikleri bu avcılığa

araştırma sahasında “ırmakçılık” ve “mersincilik” de denilmektedir. Baraj inşaatların çoğalması ile birlikte habitatları tahrip olan mersin balıklarının soylarının tükenmeye başlaması ile mersin avcılığı eski rağbetini yitirmiş; nitekim bir süre sonra mersin balıklarının koruma altına alınması ile avcılığı tamamen sona ermiştir. Çalışmanın ilerleyen bölümlerinde “ırmakçılık” etrafındaki meslekî kültür üzerinde tekrar durulacaktır.

81

bir nazariyeye göre ise jeolojik olaylarla Karadeniz’in tatlı su gölünden az tuzlu60

bir denize dönüşmesi sürecinde daha yoğun olan tuzlu su alttaki tatlı suyu baskılamış ve oksijensiz bırakmıştır. Karadeniz’in tuzluluk bağlamında önemli bir özelliği de yüzey suları ile dip suları arasında çok farklı tuzluluk oranlarında sahip olmasıdır. Bu iki tabaka arasında hidrobiyologlar tarafından “haloklin” adı verilen ve tuzluluk oranının yüzey sularında çok daha az olmasını sağlayan bir orta tabaka mevcuttur. Yoğun dip suları ile nispeten daha az yoğun olan yüzey sularını ayıran bu orta tabaka oksijen dağılımında da belirleyici olmakta ve 150-200 metre derinliklerden sonra oksijensiz bir ortamın oluşmasına sebep olmaktadır (Artüz, 1955: 12; Arısoy, 1968: 128; Mutlu, 2000: 4; Tuncel, 2000: 386). Bölge balıkçılarının tarih boyunca Karadeniz’de avladıkları balıkların deniz biyologlarının orta su ve yüzey balıkları olarak adlandırdıkları türlerden oluşmasının sebebi bu şekilde ortaya çıkmaktadır.

Karadeniz’in kıyı alanları saat yönünde takip edildiğinde Bulgaristan, Romanya ve Ukrayna kıyıları nispeten daha alçak ve sığdır. Daha sonra Kırım dağlarının yüksek kayalıklarını Abhazya, Gürcistan ve Türkiye’yi içine alan doğu ve güney kıyılarındaki ormanlık dağ sıraları ve zaman zaman da ince bir sahil şeridi takip etmektedir (Ascherson, 2001: 16). Bulgaristan, Romanya ve Ukrayna kıyılarının güney ve doğudaki kıyılara nispetle daha sığ ve kumsallık olması bu alanların kalkan balığının habitatında önemli bir yer edinmelerinde etkili olmuştur. Giresun ve Trabzon yöresinin özellikle köklü bir balıkçılık geçmişine sahip katılımcıları yakın geçmişe kadar kalkan avcılığı yapmak üzere söz konusu kıyıları sıkça ziyaret etmişlerdir.

Karadeniz oldukça değişken bir deniz altı topografyasına sahiptir. Daha önce de belirtildiği gibi oldukça derin olan dip kısımları, maviye çalan gri renkte ince bir çamur tabakası ile örtülü olan Karadeniz’in nispeten daha sığ olan kıyılık alanlarında yer yer derin dehlizlerle veya yüksek adacıklarla karşılaşmak mümkündür (Ardel, 2001: 232).

Denizi tarlaları olarak algılayan yöre balıkçıları, deniz tabanının topografyasını öğrenmeyi ve bunu akılda tutmayı, usta bir balıkçı olmanın ilk şartı olarak görmektedirler. Zira yine ilgili bölümde detaylı biçimde ifade edileceği üzere balıkçılar, kıymetli av

60 MS. 2. yüzyılın başlarında Doğu Karadeniz’i ziyaret eden Arrianus, Karadeniz’in suyunun bütün denizlerden daha tatlı olduğunu, bunun nedeninin de denize dökülen çok sayıda su kütlesi olduğunu söyleyerek deniz kıyısında yaşayan halkın hayvanlarına denizden su içirdiklerini, bunun da hayvanlara iyi geldiğini belirtmiştir (Güveloğlu, 2013: 729).

82 donanımlarını ilişkenlerde61

veya löngüzlerde62 kaybetmemek, bu alanların etrafında yoğunlaşan balık sürülerini takip ederek iyi bir av gerçekleştirmek için çoğu zaman geleneksel biçimde aktarılan bu bilgiye muhtaçtırlar.

Karadeniz, yazları subtropikal iklim kuşağının özelliklerini gösterirken kışları Doğu Avrupa kontinental iklim kuşağının etkisi altındadır. Temmuz ve Ağustos aylarında deniz sıcaklığı 20° ile 26° arasında değişirken bu sıcaklık kışları 2° ile 7° aralığına kadar düşmektedir. Öte yandan Karadeniz’in hidrografik özellikleri, mevsimlere bağlı sıcaklık değişikliklerinin 90 metre derinlikten daha aşağı ulaşmasını engellemektedir (Mutlu, 2000: 4). Sert geçen kışlarda batı ve kuzey kıyılarındaki sıcaklıklar daha da düşmekte ve deniz donabilmektedir (Ardel, 1957: 244; 2001: 234). Antik dönem yazarlarından Strabon, Karadeniz’in kuzey kıyıları hakkındaki müşahedelerini belirtirken sert kışlarda denizin donduğundan ve üzerinde rahatlıkla durulabildiğinden bahsederek bu durumu denizin tuzluluk oranının düşük olmasıyla açıklamıştır (King, 2008: 33). Sıcaklık değerleri, Karadeniz faunasındaki balıkların davranışlarını belirleyen en önemli faktör olmuştur. Zira balıkların üreme rutinleri ile göç takvimleri ve yolları, denizdeki sıcaklık değişiklikleri ile doğrudan ilgili bir biçimde belirlenmektedir.

Giresun ve Trabzon yöreleri balıkçıları geçmişten bugüne avcılık faaliyetlerini balıkların bu davranışlarına göre sürdüregelmişlerdir. Zamanla yarışır biçimde yaz boyunca devam eden hazırlıkların ardından yörenin hem küçük, hem de büyük kapasitede avcılık yapan balıkçıları eylül ayı başlarından itibaren palamut sürülerini gözlemeye başlarlar. Ekim ayı ortalarından itibaren ise belirtilen göç yollarını takip ederek bölgeye intikal etmeye başlayan hamsi sürüleri gırgır motorları ile avlanan büyük balıkçıların avcılık faaliyetlerinin merkezini oluşturmaktadır. Çalışmanın ilgili bölümünde tekrar üzerinde durulacağı üzere küçük balıkçılar teknik donanım ve kapasite bakımından hamsi avcılığı yapamadıkları için çoğu zaman tüm ümitlerini palamut avcılığına bağlamaktadırlar.

Karadeniz’in rüzgârlarına bakıldığında ise, rüzgârların Kırım Burnu’ndan Kerempe Burnu’na uzanan bir hatla iki bölgeye ayrıldığı görülmektedir. Bu hattın batısında bulunan

61 Deniz tabanındaki taşlık ve kayalık sathın yanı sıra batıkların enkazlarını ifade etmek üzere balıkçılar arasında kullanılan tâbir.

62 Düzensiz bir deniz tabanı topografyasına sahip olan Doğu Karadeniz sahillerinde birden bire derinleşen ve kuyu olarak da ifade edilen oldukça derin alanları ifade etmek üzere balıkçılar tarafından kullanılan tâbir.

83

Türkiye kıyıları ile Bulgaristan ve Romanya kıyılarında kıble ve keşişleme; Doğu Karadeniz kıyılarını da içine alan güney ve doğu kıyılarında ise lodos ve poyraz hâkim ve şiddetli rüzgârlar arasındadır. Kış ve ilkbahar aylarında Doğu Karadeniz kıyılarında etkili olan şiddetli poyraz çoğu zaman açık ancak soğuk bir havaya sebep olurken, karayel ve batı rüzgârları sisli ve rutubetli bir hava ortaya çıkarır. Trabzon havalisindeki sularda bugün geçmişe nispetle daha az olmakla birlikte ilkbahar aylarında özellikle de Mayıs ayında sis görülebilmektedir (Ahmet Rasim, 1930: 8-9; 16).

Karadeniz rüzgârlarının bu özelliği ile paralel biçimde Doğu Karadenizli balıkçıların merkezinde daima poyraz ve lodos olmuştur63. Tekin olmayan bir çalışma sahasında sürdürdükleri avcılık faaliyeti ile yaşamlarını sürdürmeye çalışan balıkçılar, kimi zaman tecrübeye kimi zaman da geleneksel bilgi aktarımına dayalı biçimde rüzgârları ve sisi oldukça detaylı şekilde tanımlamışlar ve çalışmanın ilgili bölümlerinde örnekleriyle ifade edileceği üzere tekniğe dayalı geleneksel bilgileri ve geleneksel dünya görüşleri bağlamında meslek folklorlarında geniş bir yer ayırmışlardır. Çalışmanın halk/balıkçı meteorolojisi ile ilgili bölümünde balıkçıların her yıl aynı takvimlerde tekrarlayan fırtınalarla ilgili inanış, kabul ve uygulamalarına yer verilecektir

Karadeniz akıntılarının yön ve hızı, rüzgâr ve sahillerin etkisi altındadır. Örneğin Yoroz Burnu önündeki akıntılar doğuya, açığındaki akıntılar ise kuzeye doğru iken, Azak Denizi ağzındaki akıntılar çoğunlukla güneye doğrudur (Bıjışkyan, 1998: 20). Öte yandan ilkbaharda nehir akıntılarının maksimum olduğu dönemde rüzgârlar, akıntıların yönünü değiştirmeye yeterli değildir. Buna rağmen sonbaharda daha fazla değişiklikler gözlenir. Böylece ekim ve kasım aylarında güney ve güney-doğu rüzgârları Boğaz önünden Bulgaristan sahillerine doğru eserek, Karadeniz’in batı kıyıları boyunca kuzey-güney akıntısının yönünü sık sık değiştirir. Bu olay aynı zamanda palamut balığının görünmesi için bir işaret kabul edilir.

63 Minas Bıjışkyan, Karadeniz’in Anadolu kıyılarında etkili olan rüzgârlardan bahsederken özellikle vurguladığı Batı rüzgârları, balıkçılar tarafından bugün de dikkatle takip edilmektedir (1998: 26):

Karadeniz’de hüküm süren Doğu ve Batı rüzgârlarıdır. Doğu rüzgârı o kadar zararlı değilse de Batı rüzgârı çok tehlikeli olup büyük fırtınalar çıkarır. Kuzey rüzgârı da Kuzeybatıdan estiği vakit (karayel) fırtına koparır. Güney rüzgâr da, bilhassa kışa yakın zamanlarda, uzun sürmemekle beraber, denizi birden bire altüst eder. Kışın daha ziyade Batı ve Kuzey rüzgârları estiği için seyir imkânsız bir hale gelir ve bazen de Kral Mithridates ve Kobrinimos’un zamanlarında olduğu gibi, yüzlerce yer donar.

84

Yöre balıkçıları, yönü ve hızı rüzgâr ve sahillerin etkisi altında olan Karadeniz akıntılarını da yakından takip ederler. Karadeniz akıntıları, ırmakların debisinin yüksek olduğu ilkbahar aylarında rüzgârdan ziyade ırmaklardan gelen sularla belirlenmektedir (Ardel, 1957: 247; Ataç ve diğerleri, 1997: 4; Arısoy, 1968: 129). Denizin yüzeyindeki hareketlilikle altındaki hareketliliği birlikte değerlendiren balıkçılar için, balıkların havyar dökme zamanlarındaki akıntılar çok önemlidir. Bu zaman dilimlerinde denizin yöredeki tabiriyle “limanlık” (sakin) olması halinde yüzeye yakın alanlardaki akıntıların da az olduğuna kanaat getiren balıkçılar bir sonraki av sezonunun verimliği geçeceğine inanmaktadırlar. Akıntılar, balıkçıların deniz tabanına serdikleri ağları zamanında ve hasarsız bir biçimde toplamaları açısından da önemlidir. Zira akıntıların fazla olduğu zamanlarda toplanamayan ağlar, avlanan balıkların telef olmasına ve balıkçıların kıymetli zamanlarının boşa harcanmasına sebep olmaktadır.

Karadeniz’in faunası pek çoğu nesli tükenme tehdidi altında olan 180 canlı türünü ihtiva etmektedir. Bu türlerin büyük bir kısmı Atlantik Okyanusu ve Akdeniz’den gelen canlı formlarıdır. Bu bağlamda Doğu Karadeniz’de avlanan balıklar yerli ve gezici balıklar olmak üzere iki grupta değerlendirilir. 100 metre derinliğin altına fazla inmeyen mezgit64

ve kalkan65 gibi yerli balıklar mevsim değişiklikleri ile uyumlu biçimde yaşadıkları ortamın değişen koşulları bağlamında sınırlı olarak yer değiştirmenin yanı sıra derinlere çekilmek veya aksine yüzeye yaklaşmak gibi davranışlar sergilerler. Hamsi, istavrit66

,

64 Karadeniz’de soğuk sulardan hoşlanan bir mezgit türü yaşamaktadır. Genellikle 30 ile 100 metre arasındaki derinliklerde, sahil sularında ve çamurlu dip yapısında yaşayan mezgit, ilkbaharda beslenmek için 15-30 metrelik sığ sulara, sonbaharda ise yumurtlamak üzere 80-100 metre gibi daha derin sulara göç eder. Karadeniz mezgiti yılın her mevsimi üreyebilir. 1 veya 2 yaşında üreme yetişkinliğine ulaşan mezgitlerin boyları 50 cm’ye kadar ulaşabilmektedir (Aydın ve diğerleri, 2008: 4).

65 Kalkan balığının Karadeniz’de iki türü yaşamaktadır. Boyları 1 metreye, ağırlıkları 20 kiloya ulaşabilen kalkan balıklarının yassı vücutları üzerinde “çivi” denilen büyük pullar bulunur. Daha çok kumlu, çamurlu ve midyeli sığ zeminlerde yaşamaktadır. Genellikle 3 yaşından sonra üreme büyüklüğüne ulaşan kalkan balıkları, mart ayı ile temmuz ayı arasında ürerler (Aydın ve diğerleri, 2008: 5-6).

66 Araştırma sahasındaki tüm balıkçı gruplarının önemli geçim kaynaklarından bir olan istavrit, küçük teknelerde çaparilerle, büyük teknelerde ise çevirme ağları ile avlanmaktadır. Giresun ve Trabzon avlaklarında geçmişte bolca avlanan iri istavritlerin yanı sıra bugün avcılığı yapılan küçük istavritler bu