• Sonuç bulunamadı

Halk Grubu / Sosyal Grup Kavramına Dönük Görüşlerin Kısa Değerlendirmesi Değerlendirmesi

1. HALK VE HALK GRUPLARI BAĞLAMINDA MESLEK GRUPLARI VE MESLEK FOLKLORU

1.1. Kültür Bilimlerinin Perspektifinde Halk ve Halk Grupları

1.1.2. Halk Grubu / Sosyal Grup Kavramına Dönük Görüşlerin Kısa Değerlendirmesi Değerlendirmesi

Halk teriminin tanımlanmasında çoğu zaman belirleyici bir örneklem olarak sıklıkla ifade edilen halk gruplarının neler oldukları, bu grupların dinamiklerinin nasıl şekillendiği sorularının cevaplanması yolunda da folklor sahasında çeşitli nazariyeler geliştirilmiştir. Halk grupları ile doğası gereği yakın ilişkide olan bir diğer kültür bilimi olan sosyolojinin yanı sıra ilkelin sosyal organizasyonuyla ilgilenerek çalışmalarına başlayan ve zamanla çalışma sahasını genişleten sosyal/kültürel antropoloji de ilgilenmiştir. Mezkûr kültür bilimlerinin disiplinler arasılık esasındaki işleyişleri halk gruplarının teşhisi ve tanımı konularında da birbirlerine malzeme temin eden görüşlerin ortaya çıkmasında etkili olmuştur. Bu münasebetle halk gruplarının tasnif ve tanımı konusunda bu üç alanın yaklaşımına mümkün olduğunca birlikte yer verilmeye çalışılacaktır.

Peter Burke, halk grupları hakkında değerlendirmeler yaparken halkın 18. ve 19. yüzyıl kâşifleri için köylülerden ibaret olduğuna ve köylülerin Avrupa nüfusunun % 80-90’ını oluşturduğuna dikkat çektikten sonra, bu halkın homojen olup olmadığı konusuna değinmiştir. Burke, soruna Zoltan Kodály’nin 1900 yıllarında Macar köylüleri hakkındaki tespitini aktararak yaklaşmış; onun “Halk geleneği, düzgün, homojen bir bütün olarak düşünülmemelidir. Bu, yaşa, toplumsal ve maddi duruma, dine, eğitime, bölgeye ve cinsiyete göre büyük farklılıklar gösterir.” şeklindeki görüşünün halk gruplarının oluşumundaki önemli argümanlara vurgu yaptığını ifade etmiştir. Bu durumu ifade etmek için yüzyılın başındaki sosyal yapı içerisinde köy ve şehir gibi farklı kültürel ortamlarda çoğu zaman meslekî taraflarıyla ayırt edilebilen farklı grupların mevcut olduğunu, bunların

15

ayırt edilebilir statü ve özelliklerinden ötürü kendi aralarında sınıfsal söylemlere uzanacak algı farklılıklarına sahip olsalar da kendilerine özgü bir kültürel geleneğe sahip olduklarını ve bu geleneğin gelişerek kuşaklar boyunca aktarıldığını ifade etmiştir. Burke, bu durumun şehir hayatı içerisinde din ve cinsiyet gruplarının da dâhil olmasıyla genişlediğini vurguladıktan sonra bu gruplar bağlamında küçük ve büyük kültür geleneklerinden bahsedilebileceğini ifade etmiştir. Halk gruplarına ve kültür geleneklerine dönük araştırmalara eleştirel çerçevede bakan Burke, Avrupalı folkloristlerin tüm bu kültürel gelenek gruplarını henüz bütüncül bir kültür coğrafyası perspektifinde inceleyemediklerini, halk kültürü atlaslarını ulusal veya bölgesel sınırlara göre çizmeye devam ettiklerini belirtmiştir (1996: 44-75).

Daha önce halk terimine dönük görüşlerine atıfta bulunulan Richard Bauman, Alan Dundes’la paralel biçimde, halk gruplarının etnik köken, din, bölge, meslek, yaş ve kan bağı ilişkileri gibi ayırt edici unsurlar ekseninde belirlenebileceğini ifade ederken (2005: 155-157) Jan Harold Brunvand, Amerikan folkloru özelinde folklorun taşıyıcıları olarak gördüğü halk gruplarını, meslek grupları, yaş grupları, cinsel gruplar ve etnik ya da milliyet grupları olarak sınıflandırmanın mümkün olabileceğini; kimi durumlarda da din, eğitim, hobiler, komşuluk ya da aile gibi halk gruplarının da bunlara eklenebileceğini ifade etmiştir (Bauman, 2005: 151-152).

George Foster, daha önce atıfta bulunulan halk kavramına dönük yaklaşımı paralelinde halk grubunu yarım bir toplum, geniş bir ünitenin bir parçası olarak kabul etmiştir. Foster’e göre geniş bir ünitenin halk kısmı endüstri öncesi şehir merkezindeki yüksek sınıflar tarafından oluşturulan daha karmaşık kısımlarla zaman ve mekâna bağlı bir ilişki taşır (Çobanoğlu, 1999: 283).

Alan Dundes halk kavramına dönük görüşlerini belirttiği çalışmasında, halk gruplarının varlığının gruba ait halk bilgisiyle birlikte ortaya konulabileceğini belirtmiştir. Dundes, halk tanımıyla paralel biçimde en küçük halk grubunun iki kişiden oluşabileceğini, iki kişilik bir grubun bile jestler, mimikler ve argolar üzerinden özel bir iletişim sistemi oluşturabileceğini belirtmiştir. Daha fazla sayıda katılımcının oluşturduğu herhangi bir halk grubu daha küçük alt gruplara da ayrılabilmektedir. Örneğin aynı dini cemaate mensup bireyler arasında bile algı düzeyleri ve kabuller ile işleyen halk bilgileri bağlamında alt gruplar oluşabilmektedir. Öte yandan çok çeşitli olan halk grupları içinde

16

birçok da meslek grubu vardır. Bunların içinde askerler, balıkçılar veya çiftçiler yer alabilir. Birçok da meslekî halklar vardır. Bunları askerler, balıkçılar veya çiftçiler şeklinde örneklendirmek mümkündür. Her şehir veya köy de kendi yerel yer adları ve doğruluğu su götürür yerel efsanelerine dayanan halk gruplarını oluşturur. Son olarak, her aile (sülale) de kendi özel gelenek kalıplarıyla bir halkı teşkil eder (1998: 147-148; Dundes Renteln ve Dundes, 1995: 2).

Grupların, etnik köken, meslek, akrabalık, dini inanç, cinsiyet, yaş, sağlık, mekânsal yakınlık veya alışkanlık birlikteliği gibi çok sayıda faktöre göre belirlenir olduğunu ifade eden Elliot Oring, teorik olarak, halk gruplarının sayısının ve türlerinin yalnızca grup kimlikleri için temel olarak hizmet verebilir elemanların sayısı ve çeşitleri ile sınırlı olduğunu ifade eder. Dundes’in halk tanımında ifade ettiği “en az iki kişiden oluşan herhangi bir topluluk ” vurgusunu tanımlayıcı ve ayırt edici yönler içermemesi bakımından eleştiren Oring, folklorun kapsamında yer alan halk masalı, halk sanatı, halk tiyatrosu, halk dansları, halk türküleri gibi pek çok ürünün değişebilen, rastlantısal gruplar arasında değil süreklilik arz eden gruplar arasında ortaya çıktığını ifade eder. Dundes’in halk ve halk grubu tanımlarının ihtiyacı karşılamaktan uzak, şahsi bir bakış açısını ifade ettiğini savunan Oring, Amerikan folkloristiğinde halk ve halk gruplarına dönük soruların henüz tam olarak aydınlatılamadığını belirtir. Dundes ve takipçilerinin folkloru bazı gruplardan ziyade bütüncül insan gruplarının karakteristiğini ortaya koyan evrensel kategori olduğuna inandıklarını ifade eden Oring, Amerikalı folkloristlerin, halk terimine derinlemesine ilgi göstermediklerini, Amerika’da yaşayan etnik gruplar üzerine yaptıkları çalışmalarda çoğu zaman, bu tür grupların belirli özelliklerine ve bu özellikler üzerinden toplumun bütünü ile kurdukları ilişkilere odaklandıklarını vurgulamıştır. Meksika ve Latin Amerika’daki köylüler üzerine çalışan Amerikalı antropologların bu konuda daha yararlı sonuçlara ulaştıklarını ve “halk topluluğu” fikrinin geliştirilmesine katkı sağladıklarını ifade eden Oring, daha önce halk kavramına dönük görüşlerine yer verilen Robert Redfield’in halk gruplarının tanımlanması ve ayırt edilmesi yolundaki görüşlerini daha faydalı bulur. Ona göre şehir merkezlerinde heterojen ve değişken gruplar tarafından üretilen folklordan çok, homojen ve kalıcı karakterli grupların folklorlarına yönelmek gereklidir (1996: 1-23). Oring’in refere ettiği Robert Redfield, merkezinde tuttuğu küçük toplulukların özelliklerini, ayrılık (grubun sınırlarının belirliliği), küçüklük (katılımcı sayısının sınırlılığı), homojenlik (rol ve meslek gibi faaliyetlerin kuşaklar arası olabilirliği) ve

17

kendine yeterlik (grup üyelerinin ihtiyaçlarını grup içerisinden karşılayabilirliği) kavramları ile özetlemiştir (Doğan, 2012: 96; Bottomore, 2000: 106).

Halk gruplarına folklorik açıdan yaklaşan bir diğer isim olan Dorothy Noyes, folkloristlerin halk terimini ele alma ve anlamlandırma süreçlerine temas ettikten sonra halk gruplarının teşhisi konusundaki görüş ayrılıklarına vurgu yapmıştır. Bazı folkloristlerin küçük toplulukları, bazılarının ise tüm bir ülke halkını veya büyük toplulukları halk topluluğu olarak kabul ettiklerini belirtmiştir. Bazı halk topluluklarının daha topluluk haline gelmeden önce ırk, etnisite, cinsiyet, yaş, ortak ilgi alanları, sınıf gibi dış bağlantılarla tanımlanması yolunda temayülün var olduğunu yani bir topluluğu halk topluluğu haline getiren şeyin daha önceden var olan özellikler olduğunun farz edildiğine vurgu yapan Noyes, bunlara Alan Dundes’i destekleyici türde eleştiriler getirmiştir. Söz konusu temayüllerde gözetilen kriterler bağlamında zannedildiği gibi bir halk gurubunun herhangi bir açıdan daha önceden hep var olduğu düşünülürse “biz” ve “onlar” tuzağına düşme riskinin oldukça yüksek olacağını ifade etmiştir. Dundes’la başlayan ve Noyes örneğinde olduğu gibi Amerikan folkloristiği içinde giderek daha fazla taraftar kazanan bu yaklaşımda öngörülen risklerin bertaraf edilmesi düşüncesiyle gurup oluşumunda ve devamlılığında yakınlık ve etkileşimin önemine vurgu yapıldığı görülmektedir. Buna göre toplumsal guruplar kültür, sınıf, cinsiyet, etnik yapı veya yaşa ilişkin özellikleri paylaşabilir ve bu özellikler var olduğu için bir araya gelebilirler. Ancak onları halk topluluğu yapan etkenler düzenli iletişim (yakınlık), ortak deneyimler ve etkileşimlerdir. Etkileşim içinde bulunan insanlar folklor yaratma eğilimindedirler. Temel olarak eğer bir topluluğun folkloru varsa o zaman o halk topluluğudur anlamına gelen bu yaklaşımda topluluğu oluşturanlar kendilerine ve diğerlerine topluluğun değerlerini, ilgi alanlarını ve kimlik duygularını ileten folkloru dışa vurur ve paylaşırlar. Bu yaklaşım genel anlamda Dundes’in “halk toplulukları folklorun içinde tanımlanır” şeklindeki görüşüyle paraleldir. (2003: 7-8). Öte yandan Dundes’in halk tanımını yaparken dile getirmekten çekindiği kaygılar, Noyes tarafından açıkça ifade edilmiştir. Zira Amerikan toplum yapısının etnisite bağlamında “biz” ve “onlar” şeklindeki ayrılıklara çok müsait olması halk ve halk topluluğu terimlerinin tanımlamalarında törpülemelerin yapılmasının başlıca sebebi olmuştur.

Amerikan folkloristiği üzerine eleştirel yaklaşımları ile dikkat çeken isimlerden Martha Sims, bir halk grubuna üye bireylerin konumlarından ve kısmen de olsa

18

ödevlerinden bahsederken herhangi bir halk grubunun parçası olmanın o gurubun dilini, davranış kalıplarını, yazılı ve sözlü kurallarının bilinmesi ile mümkün olabileceğini, bu yollarla geliştirilen iletişimin, grubun tutumlarının, inançlarının, değerlerinin ve dünya görüşlerinin diğer üyelere ve grup dışındakilere iletilmesinde belirleyici olduğunu belirtmiştir. Sims, bu sözleriyle folklorun, içinde yetişilen veya sonradan dâhil olunan gruplar aracılığıyla öğrenilip tatbik edilebileceği yolundaki genel değerlendirmeye bir kez daha atıfta bulunmuştur (2011: 31).

Bağlam/icra temelli folklor paradigmasının önemli isimlerinden Dan Ben Amos, folklorun tanımı, kapsamı ve folklor ürünlerinin tabiatı üzerine değerlendirmeler yaparken, bu paradigmanın benimsediği ve yukarıda ifade edilen halk algısından hareketle folklorun sosyal gruplar arasında da takip edilebileceğini belirtmiştir. 1950’li yıllardan itibaren sosyologların gündemini işgal eden küçük grupların, folkloristler tarafından yeterince ilgi görmediğini belirten Amos, Amerikan sosyolojisinin gündemini ilerleyen bölümlerde tekrar atıfta bulunulacak isimlerinden George Cooley’den sonra sıkça meşgul eden “grup” kavramını yine temas edilecek olan “birincil sosyal gruplar”ı işaret edecek şekilde, birbirleriyle çok sık olarak bir zaman dilimi içinde iletişim kuran ve her kişinin diğer her bir kişiyle başkaları yoluyla ikinci elden değil doğrudan yüz yüze iletişim kurmasına yetecek kadar az sayıdaki kişilerin toplamı şeklinde tanımlamıştır. Herhangi bir ayrıma gitmeden bir ailenin, bir sokak çetesinin, bir grup fabrika işçisinin, bir köy halkının hatta bir kabilenin bile bir halk grubu oluşturabileceğini beliren Amos, folklorun oluşması sürecinde icracılarla seyircilerin aynı halk/referans grubundan olmaları gerektiğini ve bu yolla ortaya çıkan iletişim üzerinden grup folklorunun ortaya çıktığını belirtmiştir (1997: 83). Anlaşılacağı üzere Amos, icracı, seyirci ve bağlam üçgeninde bir grup içinde ortaya çıkan folklorun artistik bir iletişim biçimi olduğunu ifade etmektedir.

Buraya kadar olan bölümde halka ve halk gruplarına dönük çalışmalarına atıflarda bulunulan folkloristlerin halk gruplarının belirlenmesi ve özelliklerinin ortaya konulmasında büyük veya küçük bir halk grubunu oluşturan katılımcıların müştereken ortaya koydukları gelenek ve folklor dağarcığını bağlayıcı unsur olarak kabul ettikleri görülmektedir.

Halk terimini en genel şekliyle bir toplumu oluşturan bireylerin tümü (Hançerlioğlu, 1986: 165) olarak tanımlayan sosyolojinin ve onunla aynı yolu takip ederek

19 ihtisaslaşan sosyal/kültürel antropolojinin5

halk gruplarına dönük kabullerine bakıldığında Emile Durkheim’in tespitlerinin bu iki disiplinin yanı sıra folklora da etkilerinin büyük olduğu görülmektedir. Toplumsal düzenin kalıcılığının dayanışma duygularının sürdürülmesine bağlı olduğunu ifade eden Durkheim’e göre geleneksel (diğer bir ifadeyle ilkel) toplumlarda karşılıklı olarak yer değiştirebilir bir dizi benzer yerel grup bulunmaktadır. Bu gruplar, yerel birimlerin biçim ve işlevleri değişikliğe uğramaksızın parçalanabilmekte; bireyler toplumsal düzende herhangi bir değişikliğe neden olmadan doğup ölmektedir. Mekânik dayanışmacı toplumlar şeklinde tanımlanan bu toplumlarda toplumsal dayanışma, karşılıklı benzerliğin kabulü üzerine temellenmektedir. Karmaşık iş bölümü sergileyen daha geniş ölçekli toplumlarda ise üyelerin dayanışması karşılıklı bağımlılık üzerine temellenmektedir. Yani nasıl bir organizma birbirinden ayrı ama birbirine bağımlı organlarının işlemesine bağlıysa, toplum da kendi parçalarından oluşmuş bir bütündür ve bu bütünü oluşturan organizasyon artık mekânik değil “organik dayanışma” esasına göre işlemektedir6. Tüm toplumlarda toplumsal gruplaşma biçimleri üyelerin toplumsal bilinçlerini belirlemekte; bilinç biçimleri simgesel ayinlerde yeniden sahnelenerek sürdürülmekte ve güçlendirilmektedir (Emiroğlu ve Aydın, 2003: 708-709; Monaghan ve Just, 2013: 87-88).

Toplumu oluşturan başlıca öğeleri, bunların toplum bütünü içindeki yerlerini ve aralarındaki ilişkileri ve böylece işleyişlerindeki düzenlilikleri anlatmak üzere kullanılan “toplumsal yapı” kavramı (Doğan, 2012: 112) üzerine tespitleri ile simge isimlerden biri halini alan Max Weber’e göre ise toplumsal kurumlar, içerdikleri sosyal ilişkilerden ziyade sergiledikleri görevler açısından organize olurlar. Geleneksel toplumlarda bireyler çoklu, birbirleriyle örtüşen roller sergileyen ve (kimi zaman kalıtsal sosyal statüyü de içeren şekilde) kendi yaşamlarının tüm yönleriyle ilgili olan gruplara dâhil olurlar. Zira geleneksel toplumun dünyasını şekillendiren temel unsur büyüdür ve bireyin çevresindeki

5

Sosyal antropolojinin başlangıçtan bugüne araştırma saha ve konularının yanı sıra bir kültür bilim olarak sosyolojiden ayrılan yönleri hakkında kısa bilgi için bk. (Mauss, 2011: 373-379; Beals ve Hoijer, 1991; Monaghan ve Just, 2013: 100).

6

Fransız İhtilali ve özellikle de Sanayi Devrimi sonrasında Batı Avrupa’da görülen hızlı sosyal dönüşüm, sosyolojinin bir bilim olarak gelişmesinde oldukça etkili olmuştur. Toplumsal yapıdaki görülen hızlı dönüşüm (özellikle kırsalın kentsele yönelişi bağlamında) ve sosyal yapıya dahil olan yeni kurum ve gruplar, alanın meraklılarınca zaman kaybedilmeden tespit edilmeye çalışılmış; pek çoğu bugün de tartışılmaya devam eden nazariyeler geliştirilmiştir (Giddens, 2003a: 14-17). İngiltere başta olmak üzere Batı Avrupa’da ve Kuzey Amerika’da sanayileşme paralelinde oluşmaya başlayan (sosyolojinin diliyle) “karmaşık toplum” yapısını irdelemek amacıyla geliştirilen bu kuramlar, toplumda görülen yapısal değişimlerin ortaya konulması amacıyla paralel olarak kültürün tanımlanması ve incelenmesi konularında da sosyologlar ve sosyal antropologlar arasında temel argümanların yeniden gündeme getirilmesine vesile olmuştur (Billington ve diğerleri, 2003: 33).

20

sosyal ve doğal dünyayla ruhsal açıdan bütünleşme çabası içindedir. Modernite ile birlikte ussallığa geçiş bu ruhsal bütünleşme duygusunun yitirilmesi anlamını da içermektedir. Bu bağlamda modern toplumlar ussallaşmış kurumlara sahiptir; bu kurumlara önemli olan bireyin her türden başka sosyal benliklerden öte belirli görevleri yerine getirebilme yeteneğidir. Weber’in pek çok kez eleştirilere maruz kalan bu yaklaşımına göre modern toplumlar içinde oluşan bu ussallaştırılmış kurumların kuralları ve işleyişleri çoğu zaman bir geleneğe bağlı olarak değil kendi mantıksallığı ve etkinlikleri doğrultusunda ortaya çıkarlar. Örneğin ussallaştırılmış bir meslekî kurum, gerçekleştirdiği etkinliğin geçmişten beri nasıl yapılageldiğinden çok en etkili ve işlevsel biçimde nasıl yapılabileceği üzerine yoğunlaşır (Monaghan ve Just, 2013: 88; Aytaç, 2004: 192-193; Giddens, 2013b: 298).

Kimi yönleriyle hâlâ tartışılan sosyolojik görüşler paralelinde sosyal yaşamın düzenlenmiş doğası üzerine odaklanan İngiliz sosyal/kültürel antropolojisi, daha önce isimlerine atıfta bulunulan Bronislaw Malinowski ve Alfred R. Radcliff-Brown’ın öncülüğünde 1920’li yıllardan itibaren, sosyal ilişkilerin kalıplara sahip ve önceden tahmin edilebilir nitelikte oldukları düşüncesinin kavramsallaşmış ifadesi olan “sosyal yapı” kavramına yönelmiştir. Grupların toplumlar biçiminde oluşma yolları, grup üyelerinin davranışlarını yönlendiren kurallar, gruplar arası ilişkilerin biçimleri ve grupların açık ve gizli işlevleri gibi başlıklar bu sürecin öncelikli başlıkları olmuştur (Monaghan ve Just, 2013: 79-80).

Sosyal/kültürel atropologların büyük bir kısmı toplumların, bütün parçaları birbirine bağlı, her biri zorunlu ilişkiler kompleksi içerisinde bütünü korumak için işlev gören doğal sistematikler olduğunu ifade etmektedir (Pritchard, 2005: 52). Bu minvalde bu alanın inceleme konusunun toplumsal morfoloji yani toplumsal sistem ya da süreçler olduğunu ifade eden Alfred R. Radcliffe-Brown, herhangi bir toplumsal yaşamın bireylerle birey grupları arasında bir ağdan oluşan bir toplumsal yapının kurulmasını gerekli kıldığını ifade etmiştir. Bu ilişkiler, hak çatışmalarının yapıyı bozmadan çözümlenmesi şekilde tanımlanması gereken hak ve görevleri içermektedir. Çoğu zaman bir ritüel7

bu anlamda bir toplumsal dayanışma duygusunu destekleyici mahiyet taşımaktadır (Emiroğlu ve Aydın, 2003: 710).

7 Folklor ile kültürel antropolojinin yolları çoğu zaman ritüel karakterli uygulamalar münasebetiyle kesişmektedir. Bu durum Amerikan antropolojisi tarafından çoğu zaman bir kesişmenin de ötesinde folklorun kültürel antropolojinin bir şubesi gibi değerlendirilmesine de sebep olmuştur. Ayrıntılı bilgi için bk. (Bascom, 2003).

21

Durkheim’in yukarıda izah edilen şekliyle toplumsal dayanışma ve bilincin önemli bir argümanı olarak gördüğü halk grupları (sosyolojinin terminolojisine göre sosyal gruplar) sosyolojik bakış içinde, resmî ya da gayrı resmî üyelik ölçütleriyle tanımlanan, görece istikrarlı bir karşılıklı ilişkiler modeliyle birlik olma duygusunu paylaşan ya da kendilerini birbirlerine bağlı hisseden çok sayıdaki kişinin oluşturduğu bir küme şeklinde tanımlanmıştır (Marshall, 1999: 285).

Toplum ve grup arasındaki farkı da ortaya koyacak şekilde toplumu, sosyal gereksinmelerini karşılamak için etkileşen ve ortak bir kültürü paylaşan çok sayıdaki insanın oluşturduğu bir birliktelik olarak kabul eden Joseph Fichter, grubun toplumun sadece bir parçası olduğunu; bir toplumun ortak kültürünün bir grubun kültüründen daha kapsamlı olduğunu ifade etmiştir (2011: 63). Grubun kişilerden, toplumun ise gruplardan oluştuğunu ifade eden Fichter, grupların belirleyici özelliklerini ve karakteristiklerini de ortaya koyacak şekilde toplumsal grubu, ortak sosyal hedefleri izleyen, sosyal normlar, ilgiler ve değerlere göre karşılıklı roller oynayan sosyal kişilerin tanımlanabilir, yapılaşmış, sürekli birlikteliği şeklinde tanımlamıştır (2011: 73).

Sosyal grubu, karşılıklı rollere, statülere, değer yargılarına ve inançlara sahip ve bu özelliklerinin farkında olarak karşılıklı ilişki düzeni içinde bulunan, ayırt edebilen özellikleri taşıyan birden fazla bireyi kapsayan topluluk (Doğan, 2012: 93); birbirleriyle belirli statü ve rol ilişkileri içinde bulunan, en az iki kişiden oluşan ve en azından grubu ilgilendiren önemli meselelerde üyelerin davranışını düzenleyen, kendine ait bir dizi değer ve normu olan sosyal bir birim (Şerif ve Şerif, 1996: 29) veya kendilerini aynı sosyal sınıfın üyeleri olarak algılayan ya da aynı sosyal kimliği paylaşan iki ya da daha fazla kişi (Demirtaş, 2003: 132) şeklinde tanımlayanların Alan Dundes’in yukarıda belirtilen halk grubu tanımlamasında ortaya koyduğu asgari katılımcı sayısıyla aynı paralelde oldukları görülmektedir.

Topluluk kimliği, yalnızca topluluk içindeki ortak iletişimle değil, ayrıca diğerleriyle olan etkileşimlerine de bağlıdır. Bu durum topluluk olma hissinin tanımlanmasına ve güçlendirilmesine yardımcı olur. Topluluğun hem içindekiler hem de dışındakiler onu tanımlayabilir veya şekillendirebilir. Topluluk içi ve dışı etkenler onları anlamada önemlidir; zira bazen topluluklar folklorlarını belirleyen geleneklerinin çoğunu kendilerini diğerlerine tanıtmaya veya diğerlerine nazaran kendilerini tanımlamaya

22

dayandırırlar (Aldred, 2009: 3). Tanımlamayı kalıplarla mücadele etmek için yapabildikleri gibi, tam aksine, diğer topluluk hakkındaki kendi düşündükleri klişeleri yaygınlaştırmak ve böylelikle kendilerini daha açık bir biçimde tanımlamak için de yapabilirler. Grup içindeki