• Sonuç bulunamadı

Giresun ve Trabzon İlleri Genel Tarihine Kısa Bir Bakış

2. ARAŞTIRMA SAHASININ COĞRAFÎ, TARİHÎ ve KÜLTÜREL ARKA PLANI

2.2. Giresun ve Trabzon İlleri Genel Tarihine Kısa Bir Bakış

Karadeniz’in güney sahillerinin tarih boyunca önemli liman yerleşimleri olarak dikkat çeken Giresun ve Trabzon’u içine alan bölgenin tarihi dönemlerine bakıldığında bölge sahillerinin jeo-stratejik yapısı nedeniyle farklı din ve dile sahip insan topluluklarının buluşma noktası olarak kadim dönemlere damgasını vurduğu anlaşılmaktadır. Anadolu’nun Karadeniz sahillerinin bir bölümü bataklık bir konumda olması ve salgın hastalıklar nedeniyle MÖ. 2000’lerde ideal bir yerleşim alanı oluşturamamıştır. Ancak Giresun ve Trabzon’un dağlık yapısı ve bataklık oluşturmaya imkân vermeyen sahil kesimi, bu dönemde tercih edilen yerleşim alanları olma özelliğini korumuştur (Aktaş, 2007: 38; Erler, 2009: 225; Emecen 2009: 34).

İlk çağlara ait bilgi veren kaynakları değerlendiren araştırmacılar, Karadeniz sahillerinin Helen kolonizasyonundan önce Kimmer ve İskit gibi Karadeniz’in kuzeyinden gelme atlı göçebe kavimler tarafından büyük oranda iskân edildiğini ifade etmişlerdir. Bu bağlamda Doğu Karadeniz’in ilkçağlarına dönük çalışmalar yapan araştırmacılara göre, Karadeniz’in kuzeyinde yer alan topraklar, eski çağlardan bu yana kavimlerin büyük göçlerine sahne olmuştur. Orta Asya çıkışlı İskitlerin, kendileri gibi Türk soylu oldukları düşünülen Kimmerleri Karadeniz’in kuzeyinde sıkıştırması ile tarihin tanık olduğu göçler,

90

daha yakın çağlarda da devam etmiştir. Birkaç asra yayılan bir süreç içinde bu sahaya giren Türk kavimleri, burada bulunan kavimleri batıya sürmüş ve buraları yurt edinmiştir. Bizans, art arda gelen bu devletlerle onların akınlarından kendi topraklarını ve devletini koruyabilmek ve düşman devletlerin üzerine sürmek için geliştirdiği siyasetlerle uzun süre bu unsurları Hıristiyanlaşarak Rumlaştırma çabasına girmiştir75. Tarihin her döneminde bölgeye, Karadeniz’in kuzeyinde var olmuş Türk kavimlerinin gölgesinin düştüğünü söylemek mümkündür. Bölgedeki toponim ve antroponimlerde sıklıkla Hunlar, Avarlar, Hazarlar, Sabirler, Bulgar Türkleri, Uzlar, Peçenekler, Kumanlar ve diğer Türk boylarının isimlerinin yanı sıra ve damga ve motifleriyle karşılaşılması bu bakımdan şaşırtıcı değildir (Gökdağ, 1997: 28-29; Özsait, 1999: 36- 37; Tellioğlu, 2007: 15-34; Bilgin, 2010: 19-32; 2013, 36-48).

Şekil 3: Doğu Karadeniz’de Otokton Halklar

Kaynak: Arslan, 2007.

Doğu Karadeniz kıyılarına ulaşan ilk Helen unsurlar, bölgenin otokton halkları olan Makronlar, Kolkhlar, Mossynoikler, Driller, Khalypler ve Tibarenler gibi yirmi civarında halkla karşılaşmışlardır (Bilgin, 2010: 32-48). Kimmer ve İskitlerden sonra söz konusu otokton halklar tarafından bölgenin coğrafî ve stratejik yapısıyla uyumlu şekilde oluşturulan ilk yerleşimleri, kolonizasyon sürecinin başlarında MÖ. 8. yüzyılda Ionialılar

75 Bu politikaların sonucunda Doğu Karadeniz’de Bizanslı hüviyetine bürünen Türk dilli topluluklar hakkında bk. (Shukurov, 1999).

91

ve Miletoslulular tarafından oluşturulmaya başlanan koloni kentleri takip etmiştir. Aynı yüzyılda İskitler tarafından Batıya harekete zorlanan Kimmerlerin bölgeye hâkim olmasıyla yaklaşık yüz yıl kesintiye uğrayan ve MÖ. 7. yüzyılda yeniden başlatılan kolonileşme faaliyetleri76

sırasında oluşturulan yerleşimlerin bir kısmı sadece kaleden ibaretken, diğer bir kısmı kale ile birlikte pazarların da olduğu küçük kentlerden meydana gelmiştir (Çiğdem, 2007: 137; Öksüz, 2006: 22). Giresun ve Trabzon kıyıları boyunca bölgede ticaret kolonileri kuran çeşitli kavimlerce inşa edilen kalelerin kalıntıları ile bugün de karşılaşmak mümkündür.

Helenlerin Doğu Karadeniz’e yönelmelerinin sebepleri tartışılmaya devam etmektedir. Bu tartışmalarda Giresun ve Trabzon çevresindeki zengin maden ve orman77

kaynaklarının yanı sıra köle ticaretinin de içinde yer aldığı zengin deniz yolu ticaretinin ve bu sulardaki balık çeşitliliğinin ve bolluğunun önemli motivasyon unsurları olduğu kabul edilmektedir (Drews, 1991: 319-324; Tsetkhladze, 1994: 124-126; 2010, 57; Emir, 2011: 87-90).

Şekil 4: Karadeniz’deki Kolonizasyon Hareketleri

Kaynak: Arslan, 2007.

76 Yunan kolonilerinin Karadeniz’e yönelişlerinin tarihi periyotları ile ilgili tartışmalar için bk. (Emir, 2011: 84-90).

77 Helen kolonilerinin Doğu Karadeniz’e yönelmelerinin önemli sebeplerinden birisi de bu bölgenin geniş ormanlarından temin edilen kereste idi. Antik çağda gemi yapımının dışında daha pek çok alanda kullanılan kereste bölgenin en önemli ihraç ürünleri arasında idi (Arslan, 2007: 64). Bölgeye yerleşen ilk kolonistler temin ettikleri kerestelerle öncelikli gemiler yapmışlar ve sonrasında da hızlı bir ihracata girişmişlerdir. Bu ihracat bir süre sonra o denli yoğunlaşmıştır ki Grekler, bölge ormanları üzerinde büyük tahribatlara yol açmışlardır (Emir, 2012: 174). Antik çağdan beri gemi inşasında kullanılmaya uygun olan en kaliteli keresteler bu bölgeden temin edilir olmuştur. Bugün de yörede ahşap tekne yapımını sürdüren tekne ustaları geçmişte kıyılara kadar uzanan ancak zamanla içerilere çekilen kestane ormanlarından temin ettikleri keresteleri kullanmaya devam etmektedirler.

92

İlk kolonizasyon faaliyetleri ile birlikte cazibesi artmaya devam eden Doğu Karadeniz bölgesini ziyaret eden gezginler, aristokrat ve bürokratlar ile askerler tarafından tutulan notlara bakıldığında bu çalışmanın örneklem sahası kapsamında olan kıyı yerleşimlerindeki liman alanlarının pek çoğuna yer verildiği görülmektedir. Bunlardan bazıları doğudan batıya takip edilecek şekilde şu isimlerle belirtilmiştir78

: Pitiusa, Ophis (Of), Parenbole, Hyssi/Yssi (Arakli) Trapezos, Trapézonte, Trapezunt (Trabzon), Hermonassa (Yıldızlı), Chordule, Cordula, Cordyle, Platana (Akçakale, Akçaabat) Hieron Oros (Yoroz), Kerasous (Yalıköy), Libiopolis (Beşikdüzü), Coralles, Koralla (Eynesil), Philocalée (Görele), Argyre, Tripolis (Tirebolu), Zephyrium (Gülburnu), Ile Aretide (Giresun Adası), Pharnacya, Pharnacée, Aretias, Kerasus, Cerasus, Cérasonte, Choerades (Giresun), Pharmatène (Piraziz) (Graauw, 2012: 156; Zehiroğlu, 2000: 69).

Tarih boyunca siyasi ve ekonomik anlamda Doğu Karadeniz’in en önemli şehirleri arasında yer alan Giresun ve Trabzon’un tarihsel süreçlerine kısaca bakıldığında, antik kaynaklarda çoğu zaman Kerasunte, Kerasus ve bazen de Pharnakia adlarıyla zikredilen Giresun79’un ilk kez bir Miletos kolonisi olarak kurulduğu kabul edilmektedir (Arslan 2005: 113; Emecen, 1996: 78). Kolonizasyon sürecinde bölgenin önemli otokton halklarından Kolkhlar, Mossynoikler ve nispeten Khalyplerle Tibarenlerin hâkimiyetinde olan Giresun ve havalisi, lojistik üssü Sinop olan ilk kolonizatörlerin bölgeye ulaşmasıyla birlikte Helenlerle tanışmıştır (Tellioğlu, 2007: 47-48).

Aynı antik kaynaklarda Trapezos ve Trapezunt adlarıyla zikredilen Trabzon80

ise, takip edilebilen en eski tarihlerden itibaren liman kenti kimliğiyle bölgenin şah damarı konumunda olmuştur. Kentin geçmişinin çok daha eskilere dayandığından şüphe duyulmasa da (Bostan, 2002, 1; Albayrak, 2003: 35; Öksüz, 2006: 20-21; Tellioğlu, 2007: 45) kuruluş tarihini kolonizasyonla birlikte değerlendiren yaklaşımlar, Trabzon kentleşme tarihi olarak MÖ. 756 yılını81

işaret etmektedirler (Drews, 1991: 315-316; Hahanov, 2004: 9). Kolonizasyon sürecinde bölgenin otokton topluluklarından Makronlar, Kolkhlar,

78

Belirtilen bu isimlerin bugünkü liman sahalarını karşılayıp karşılamadığı yolunda tereddütler de vardır. Ancak konudan uzaklaşmamak amacıyla söz konusu tartışmalara yer verilmemiştir.

79 Şehrin adının kökeni ve kurulduğu yerle ilgili tartışmalar hakkında bk. (Bilgin, 2010: 39-40; Bryer ve Winfield, 1985: 126-134; Emecen 1996: 78-79).

80 Anthony Bryer, Helenlerin bu iki yerleşimin kendilerinden önceki isimlerini çarpıtarak “Trapezos” ve “Kerasus” şekline dönüştürdüklerini söyleyerek bu iki şehrin isimlerinin kaynağını Grekçeden almamış olabileceklerini dile getiren görüşlerin artmasında etkili olmuştur (1984: 211). Trabzon adının kökeni ile ilgili diğer görüşler hakkında bk. (Tekindağ, 2001: 456-457; Usta, 1999: 14).

81 Helen kolonizatörlerin Trabzon ve çevresindeki ilk faaliyetlerinin eleştirel bir değerlendirmesi için bk. (Emir, 2011: 90-96).

93

Tibarenler ve nispeten Khalyplerle Drillerin hâkimiyetinde olan Trabzon ve havalisi, Helen unsurlar tarafından Giresun’la aynı periyotta kolonileştirilmiştir (Özsait, 1999: 38; Tellioğlu, 2007: 46-47). Bölgede Kimmer akınlarıyla başlayıp İskitlerle devam eden kültürel tabakalaşma, isimleri zikredilen otokton halklar tarafından çeşitlendirilirken Helen akınları, bölgedeki kültürel tabakalaşmanın daha da derinleşmesine sebep olmuştur. Bu tabakalaşmanın somut verilerini dil ve folklor gibi unsurlar üzerinden hem kıyılarda hem de kıyıları art alanlara bağlayan vadilerde bugün de takip etmek mümkündür.

Oldukça zengin maden yataklarına ve önemli bir limana sahip olan Giresun ile topografik yapısı itibariyle hem doğu ile batıyı hem de kuzey ile güneyi birbirine bağlayan bir kavşak noktası konumunda olan ve bu itibarla limanı hayati önem taşıyan Trabzon82

, en eski tarihi dönemlerden itibaren vasıflarından ötürü pek çok kez istilaya uğramışlardır. Bu iki ilin sadece denizden değil karadan da ticaret yollarının kavşağında yer alıyor olması stratejik önemlerini korumalarında etkili olmuştur (Gül, 2003: 421). İstilacılar arasında Persler de yer almıştır. Persler bu bölgede MÖ. 4. yy’a kadar aralıklarla etkinliklerini sürdürmüşlerdir. Perslerden sonra İskender’in orduları MÖ. 3. yüzyıla kadar bölge üzerinde etkinlik kurmuşlardır. Bölge daha sonra Makedon generallere karşı mücadeleye girişen I. Pharnakes öncülüğünde Mithridat ailesinin MÖ. 280’lerde kurdukları Pontus Krallığının hâkimiyet alanına girmiştir. MÖ. 118’den itibaren iyice güçlenen Roma, bu havaliyi de içine alacak bir istila siyaseti takip etmeye başlamış ve uzun süreli mücadeleler sonrasında MÖ. 63 yılında Roma generallerinden Pompey, Pontus Krallığına son vererek, Giresun ve Trabzon’un da içinde yer aldığı alanları Roma topraklarına dâhil etmiştir (Lowry ve Emecen, 2012: 296; Emecen, 1996: 79; Özsait, 1999: 38). Romalılar topografik özellikleri bakımından çok önemsedikleri Trabzon’da inşa ettikleri pek çok yapı arasında, bugünkü Güzelhisar ve Moloz semtlerinin geniş sahil şeridinde büyük bir liman yaptırmışlardır. Bu yeni liman, devrin Roma imparatoru Hadrianus emri ile yapıldığı için tarihe Hadrianus Limanı adıyla geçmiş ve yüzyıllar boyunca ticaret gemilerinin yanı sıra balıkçı teknelerine de ev sahipliği yapmıştır (Özsait, 1999: 41).

Roma hâkimiyetindeki bölge 257 yılında Gotların saldırısına uğramıştır. Roma İmparatorluğu 395 yılında ikiye ayrılınca, merkezi İstanbul olan Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğunun sınırları içinde kalmıştır. Müslüman Araplar, 8. yüzyılın başlarından itibaren Anadolu’ya düzenledikleri baskınlarla Doğu Karadeniz’e kadar ulaşmışlar ancak

82

94

hâkimiyet kuramamışlardır. IV. Haçlı seferiyle gelen Latinlerin 1204’te İstanbul’u ele geçirmelerinin ardından imparator I. Andronikos Komnenos’un İstanbul’dan kaçan torunları Alexios ve David, Gürcü Kraliçesi Tamara’nın da yardımıyla Trabzon’da aynı yıl Komnenos Krallığı’nı kurmuşlardır. Bu tarihten itibaren bilinen adıyla Trabzon Rum İmparatorluğu’nun sınırları içinde kalan Giresun ve Trabzon, Selçukluların Anadolu’yu fethetmelerinden sonra Türk tayfalarının sık aralıklarla yokladıkları alanlar arasında yer almıştır. Komnenoslar, Anadolu Selçukluları ile evlilik bağı oluşturarak ve vergi ödeyerek siyasi varlıklarını sürdürmüşlerdir. Moğol ordularının Anadolu’daki hâkimiyetleri döneminde de durumunu koruyan Trabzon Rum İmparatorluğu, 13. yüzyılın sonlarından itibaren Oğuzların Üçok koluna mensup boylardan biri olan Çepnilerin bölgeye yoğun bir biçimde akınlar düzenlemesi ile ciddi şekilde zayıflamaya başlamıştır. Bu dönemlerde Giresun ve Trabzon kıyılarında Ceneviz ve Venedikliler de ticaret kolonileri oluşturmuşlar ve önemli sayılabilecek bir nüfuz elde etmişlerdir. Çepni unsurlarının uzun süreli mücadelelerden sonra Ordu, Giresun ve Trabzon illeri sınırlarına yerleşmeye başlayarak Bayram Bey’in, Ordu ve çevresini kontrol altına almasını müteakip, oğlu Hacı Emir Bey döneminde Ordu ve Giresun havalisine “Bayramlu Beyliği” denilmeye başlanmıştır. Hacı Emir Bey’in ve sonrasında da oğlu Emir Süleyman Bey’in Komnenos Krallığını sıkıştırmaya devam etmeleri sonucunda 1397’de Giresun Türk hâkimiyetine girmiştir (Sümer, 1967: 325). 1398’de I. Bayezid’in Samsun ve çevresini fethinden sonra Osmanlı’ya vergi vermeye başlayan Trabzon Rum İmparatorluğunun, bir süre sonra vergi vermeye reddetmesi ve Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan’la ve Avrupa devletleri ile ittifak kurma arayışına girmesi Osmanlı ordularının bölgeye hareket etmesinde etkili olmuştur. Nihayetinde, Fatih Sultan Mehmet tarafından düzenlenen bir seferle Trabzon, 1461 yılında Osmanlı topraklarına dâhil edilmiştir (Lowry ve Emecen, 2012: 297; Emecen, 1996: 79).

Fetihle birlikte topyekûn Türk yurdu haline gelen Trabzon’la çok daha önce Türk hâkimiyetine giren Giresun, Osmanlı yönetimine girdikten sonra liman şehri hüviyetleriyle hızlı bir gelişme göstermişlerdir. Kuruldukları ilk günden itibaren stratejik bir öneme sahip olan bu iki yerleşim yeri, Osmanlının önemli lojistik alanları olmanın yanı sıra Türk İslam kültürünün önemli temsil alanları halini almıştır. Fetihten sonra Trabzon, Doğu Karadeniz bölgesinin sancak merkezi haline getirilirken Giresun bu merkeze bağlı bir kaza konumunda olmuştur. Trabzon sancağı, 1514’te Erzincan ve Bayburt vilayetine, 1517’nin

95

sonlarında Anadolu eyaletine, 1520’de Vilayet-i Rum-ı Hadis’e, 1535’te ise Erzurum eyaletine bağlanmıştır. Nihayetinde 1580-1581 yıllarında Batum sancağı ile birleştirilmek suretiyle eyalet haline getirilmiştir. Bu süreçte başlangıçta Trabzon sancağının batı sınırlarını oluşturan Giresun kazası, zaman zaman Ordu livasına ve Karahisar-ı Şarkî sancağına bağlanmış olsa da 1879 yılından Osmanlı devletinin çöküşüne kadar olan dönemde Samsun, Ordu, Rize, Artvin ve Gümüşhane kazalarını bünyesinde toplayan Trabzon vilayetinin önemli kazalarından biri olmaya devam etmiştir. Anlaşılacağı üzere bu son idari taksimatlar düzenlemeye Doğu Karadeniz’in tamamı Trabzon vilayetine bağlanmıştır (Öksüz, 2005: 100; Bostan, 2002: 10-11; Emecen, 1996: 83; Lowry ve Emecen, 2012: 301).

Birinci Dünya Savaşı sırasında 1916 yılında Trabzon, Ruslar tarafından işgal edilirken Giresun bu akıbetten kurtulmuştur. Bolşevik İhtilali’nden sonra Çarlık yönetiminin yıkılmasıyla 1918 yılında Ruslar Trabzon’dan çekilmişler ve bölge yeniden Türk yönetiminin hâkimiyetine girmiştir (Beyoğlu, 1999). 1920 yılında Trabzon sancağının idari yapısında değişikliğe gidilmiş ve Büyük Millet Meclisi’nin 4 Aralık 1920 tarihli kararıyla Tirebolu ve Görele kazaları ile Karahisar-ı Şarkî’ye bağlı Kırık Nahiyesinin bünyesine dâhil edilmesi suretiyle Giresun müstakil bir sancak merkezi haline getirilmiştir. Cumhuriyetin ilanından sonra nihai bir idari düzenleme ile 1923 yılında bu iki şehrin vilayet olması kararlaştırılmıştır (Gürsoy, 2003: 102; Yüksel, 2007: 120, 147).