• Sonuç bulunamadı

Kapitalist Sistemde Girişim ve Girişimci

1.5.1. Girişimcinin Kapitalizm ile Ortaya Çıkışı

İktisatliteratüründe, temelleri 1723-1790 yılları arasında Adam Smith’le atılan kapitalist düşünce günümüze kadar etkisini gösteren bir düşünce sistemidir. Modern kapitalizmde iktisadi faaliyetlerin temeli; sermaye, amacı; kâr, sermayedarın kendine ait servet ve sermayesinin çoğalmasıdır. “A.Smith kişisel yararın düzeyinin, genelin yararına göre belirlenmesi gerektiğini savunmaktadır. Her iş piyasanın yararı içindir. Piyasayı düzenleyen de kapitalistin kârıdır. Risk de tamamen bireylere aittir” (Bal, 2011: 15).

39

“Kapitalizmin anlamı, kâr ve bu kârı elde etmek için kullanılan aracın yani sermeyenin ‘malı, mal için kullanmak’ malların alımını ve satımını sağlamak veya hizmete dayalı işgücünü sunmak ve satmak suretiyle birikimini sağlayan toplumların işleyiş tarzıdır.” Ekonomi ise her toplumun ihtiyaç ürünlerinin üretimini ve paylaşımını sağlayan alandır. Aslında bu durum insanların ihtiyaçlarının güvence altına alınması için birbirleriyle kurdukları toplumsal ilişkilerin işlevini içerir (Fülberth, 2008: 17).

İktisadi anlamda incelendiğinde kapitalizm ve girişimcinin ortaya çıkışı bir düşünce sisteminin sonucu olarak, belli bir iktisadi ortamda gerçekleşmiştir. Avrupa’da kapitalizm ve kapitalist insanın ortaya çıkması, hem toplumsal hem de ekonomik hayatı etkileyen feodalizmin 16. yüzyılda çökmesiyle gerçekleşmiştir. Bağımsız kentlerin ortaya çıkmasıyla beraber kentler güçlenmeye aynı ranta dayalı olan kırsal ekonomiler ise gerilemeye başlamıştır. Bu durum da feodalizmin çözülmesini beraberinde getirmiştir (Doğru, 2008: 75).

‘Kapitalizm’ kavramı ilk defa WernerSombart’ın ‘Modern Kapitalizm’ adlı kitabında ekonomik işleyiş olarak değil de toplumsal sistem olarak ele almıştır. Ona göre kapitalizm sermaye birikimi ve kazanç bakımından değil mülkiyet yapısı ve örgütlenme biçimiyle açıklanmalıdır (Fülberth, 2008: 25-26).

Günümüzde de kendisini gösteren kapitalizm ruhu birçok durumla beraber ortaya çıkmıştır. Kapitalizm ruhunun oluşmasını hazırlayan durumların en başında dünya ticaret yollarının değişmesi gelmektedir. O dönemde Avrupa’da birçok ticaret yolunun Osmanlı’ların denetimine girmesiyle yeni yollar aranmaya başlanmıştır. Amerika kıtasının ve aynı zamanda Ümit Burnu üzerinden Hindistan’a gidilebilecek başka bir deniz yolunun bulunması deniz ticareti yönlerinin değişmesine neden olmuştur. Tabi bu keşiflerin beraberinde getirdiği istila hırsı, macera arayışı, altına ve baharata ulaşma arzusu ve kâr isteği Avrupalıların açık denizlere açılmasını hızlandırmıştır (Doğru, 2008: 75).

Yeni keşiflerin yapılması, hiç gidilmedik yerlere gidilmesi, burada hayatlarını sürdüren insanların mal varlıklarına zorla el konulması sermeyenin ilkel birikimini meydana getirmiştir. Gidilen bu yerlerin sömürgeleştirilmesiyle altın ve değerli madenlerin dolaşım hızının artması sonucunda Avrupa’da fiyatlar genel seviyesinin yükselmesine sebep olmuştur. Bu ortamda da sabit bir geliri olan feodal beylerin ve köylülerin kötülemesine buna karşılık tüccarların da zenginleşmesine zemin hazırlamıştır (Doğru, 2008: 75).

40

Kapitalizmin giderek geliştiği Avrupa toplumsal oluşumlarında artık emeğe el koymanın şekli ‘haraç’ olmaktadır. Köylülerin soylulara, kiliseye ve krallık devletlerine ödediği değişik rant biçimlerinden biriydi. Buna ek olarak Amerikan hazinelerinin yağmalanması sonucu oluşan zenginliğin akışı, Afrika köle ticaretine dayalı köle emeği sömürüsü, Amerika’da köle emeğine dayalı zorunlu çalışma, yine köle emeğine dayalı maden ve tarımsal üretimin yapılması gibi sömürüler eklenmektedir. İmalathanelerin kurulması, tüccar imalatçıların kendi yasalarını zanaatkâr emekçilere dayatmaları bütün üretim sürecini örgütlemeye yönelen yeni bir üretim tarzının temellerinin atıldığının habercisiydi (Beaud, 2015: 60).

İnsanların keşfettikleri yerlerde para veya altın tutkusu sebebiyle yaptıkları davranışların tam olarak kapitalist sistemi değiştirdiği söylenemez. Bu kapitalist girişimlikdüşüncesinin asıl kaynağı kazanç hırsı ve girişim arasındaki ilişkiden gelir. Kapitalizme giden yolda etkin faktör ‘girişimci’dir. Bir girişimden söz edilebilmesi için de uzun vadeli bir plan yapılması gerekir. Bu planın uygulanması aşamasında ise birçok insanın arasında uzun vadeli bir işbirliğini gerektirir. Bu yüzden sadece para kazanmak niyetiyle yapılan eylemler girişim olarak nitelendirilemez (Doğangün Yasa, 2010: 28).

Kapitalizmi ortaya çıkaran bir diğer durum ise değişen inanç sistemidir. Ortaçağ’da Avrupa’da Katolik inancın egemenliği sebebiyle zenginlik kötü gösterilmiş, faiz yasaklanmış ve önemli ölçüde servet biriktirmenin önüne geçilmiştir. Fakat Rönesans ve Reform hareketleriyle inanç sistemine yerleşen Protestanlık, kâr elde etme hırsını kamçılamış ve bu ahlâk anlayışını, Protestan kilisesi yoluyla her mezhebe ana fikir olarak yerleştirilmiştir. Örnek vermek gerekirse, Katolik inanca göre zengin biri cennete giremezdi fakat Kalvinistpapazlar aksini iddia ederek, çalışan ve kazanan kimsenin tanrının sevgilisi olabileceğini savunmuşlardır. Bu düşünceyle dinlerine gösterdikleri önem ve itinayı dükkânlarına taşımaya başlamışlardır. Böylece din gayretiyle para biriktirip, yatırım yapan girişimci bir Protestan burjuvazisi oluşmuştur (Doğru,2008: 76).

Düşünce sisteminin bu denli değişmesiyle birlikte gelinen durum, Calvin’in iktisadi öğretilerini destekler nitelikte olmuştur. Calvin Katolik kilisesinin tüccara yüklediği kazanç hırsına sahip, günahkâr bir kişilik tanımını bir kenara koyarak, bu durumu: “İş gelirinin toprak gelirinden büyük olmaması için ne sebep var? Tüccarın kârı çalışkanlığı ve gayretinden gelmiyorsa nereden geliyor?” şeklinde açıklamıştır.

41

Calvin’in bu teorisiyle beraber burjuvazi dini inanç olarak Kalvenizmibenimsemiştir (Doğru, 2008: 76).

Politik iktisat ve sosyoloji profesörü olan MaxWeber de, kapitalizm ile Protestanlık mezhebi arasındaki ilişkiye değinmiştir. Kapitalizmi Avrupa’daki reform hareketlerinin sebebi değil sonucu olarak tanımlamıştır. Protestanlığın özellikle de Kalvinizmin dini görüşleri, kâr amacı taşıyan akılcı ve bireyci iktisadi faaliyetleri teşvik eden özelliklere sahip bulunmaktadır. Kalvinci ideoloji, öteki dünyada kurtulmak için bu dünyada çok çalışmayı, tutumlu olmayı ve sade bir yaşam sürmeyi ısrarla tavsiye etmektedir. Çalışkan ve tutumlu bir toplumun sermeye birikimi ve verimli sermaye yatırımlarına yöneleceği aşikârdır. Bu demek oluyor ki kapitalizm, temelde tutumlu yaşamaya, yani tasarrufa dayanan Kalvinci ideolojinin bir sonucudur. Kalvinci ideolojiyi ‘kapitalizmin ruhu’dur şeklinde açıklamaktadır (Bocutoğlu, 2012: 152). Weber’e göre, kapitalizm çağına sebep olan şey, amansız para hırsına sahip olmak ve ölçüsüz kazanç peşinde koşmak değildir. Aslında bu güdüler geçmişte yaşayan tüm toplumlarda mevcuttur. Kapitalizmin arkasındaki asıl itici güç ‘hırs’, naif bir düşüncedir (Skousen, 2009: 296).

Kapitalist işletme örneklerinin ilk olarak ön plana çıktığı İtalyan kentlerinde, özellikle Cenova ve Fransa’da 13. yy ile birlikte var olan yüksek iş bölümü ve kitlesel üretime dayalı kumaş sanayi kurulmuştur. Burjuva öncüleri olarak betimlenen niteliklere sahip kişilerde ilk olarak bu şekilde ortaya çıkmış ve bu kişilerin hesap ve örgütlenme becerileri de oldukça gelişme göstermiştir.

16. yy ile birlikte İtalyanların girişimcilik rularında gevşeme yaşanmış ve kazanç tutkularında gevşeme oluşmaya başlamıştır. Çalışmanın giderek küçümsenmesi ve soyluluğa özenilmesi giderek yaygınlaşmaya başlamıştır. İtalya’ya nazaran daha erken tarihlerde İspanya’da görülmeye başlanan kapitalizm; liman kentlerinde görülen altın tutkusu ve girişimcilik anlayışını 16. yy boyunca etkisini sürdürmesini sağlamıştır. Bu yüzyılda sanayi üzerinde kapitalist anlayışın etkisi giderek artmıştır. Ancak 17. yy’dan itibaren girişimcilik ruhu giderek azalmaya başlanmış, ticaret ise önemini yitirmeye başlamıştır. Kapitalist sisteme entegre olma konusunda geri planda kalan Fransa’da 18. yy’a kadar kapitalizmin etkisi kısmi kalmış, ticari ve sınai etkinliğe karşı küçümseme tavrı görülmüştür. Almanya’da 18. yy ile başlayan ticaret ve sanayi atılımı 19. yy’da hızlı bir şekilde yükselişe geçmiştir. 1850 yılında Almanya’da kapitalist zihniyet tam anlamıyla yeniden doğmuştur. 17. yy’dakapitalis zihniyetin kusursuz olarak yürütüldüğü Hollanda, ticaret sanatının ve

42

burjuva erdemliğinin öğretildiği okul gibi görülmüştür. Ancak 17. yy boyunca deniz aşırı ticari girişimler zayıflamış ve 18. yy ile birlikte tefecilik faaliyetlerinin artması nedeniyle girişimcilik de gerileme yaşanmıştır (Sombat, 2008).

16. ve 17. Yüzyıllarda, yaşanan ticari gelişmelerle birlikte deniz aşırı kıtalardan gelen değerli madenlerin parasallaştırıldığı ekonomilerde önemli oranda servet birikimi oluşmuştur. Bu durum kapitalist girişimci ruhunu canlandıran bir faktördür. Bu gelişimin diğer bir sonucu da değerli ve zengin bir insan sermayesinin oluşmasına katkı sağlamış ve insanlara iş ahlakı, riske girme ve açık fikirlilik sağlamıştır (Güran, 1990: 96).

Serflik, lonca veya tekeller; endüstride, ücretlerde ya da fiyatlarda devlet düzenlemeleri, iç gümrükler, dış ticaret oranlarındaki düzenlemeler, vergi iltizamı ve Orta Çağ’ın veya merkantalist dönemin diğer kazanımlarını 1750’den sonra eleştirilerin odak noktası haline gelmiştir. Bu eleştirilerin bazıları, devlet politikalarını çözümleyen ve bu politikalrın çoğunu ekonomik sağduyudan yoksun bulan Adam Smith’inkiler gibi akıllı ve bilgilidir. Diğer eleştiriciler, işletmelerin gelişmesinde engel teşkil eden büyük toprak sahipler, tüccarlar ve büyük imalatçılardır (Heaton, 2005: 334-335).

Denizaşırı toptan ticaretin gelişmesiyle birlikte Avrupa sanayileşmesini hazırlayan ana unsurların başında olan girişimci karakterinin oluşmasında katkıda sağlamıştır. Deniz aşırı çalışan tüccarların genelikle müşterisi ile etnik, kültürel ve dinsel bağları söz konusu değildir. Her iki taraf açısından da salt bir ticari ilişki mevcuttur. Bu durumda ikna kabiliyetinin pekişmesi, ticaretin yapıldığı yerde bulunankişilere güven verme ve ayrıntılı kayıt tutma, belgeleme, mukavelesiz iş yapmama gibi tüccar özellikleri giderek gelişme göstermiştir (Yalçın, 1979: 391).

Kapitalizmin ticari yaşama entegre olmasıyla birlikte girişimcinin de bu sisteme entegre olarak daha ön planda olduğu anlaşılmaktadır. Daha çok ticaretin daha fazla girişimci bünyesine almasıyla birlikte girişimcilik karakterininde yavaş yavaş ön plana çıktığı ve girişimcinin nasıl olması gerektiği yönünde zaman içinde bir kanaat oluştuğu görülmektedir. Bu durum kapitalizm ile birlikte girişimcinin daha ön planda olmasını ve güvenli ticaretin kurallarının tecrübeyle bir kazanım haline gelmesini sağlamıştır.

20. yy girişimci anlayışı kapitalizm ile birlikte gelişme göstermiştir. Servetin ön plana çıkmasıyla, kapitalist üretim biçiminin piyasaya giderek egemen olması sonucunda, bazı düşünürlere göre burjuva-kapitalist bazı düşünürlere göre ise belli bir

43

insan gurubunun ekonomik liderliği ele geçirmiş olduğu ve bu gurubunda daha sonraki süreçlere de giderek siyasal süreci kontrol edici duruma geldiği genel kabul gören bir teori haline gelmiştir (Şaylan, 1986: 58).